Hepimiz Jacob’ız!

Fantastik Canavarlar bizi tekrar güvende ve mutlu hissettiğimiz yere geri döndürdü. Ancak filmde öyle biri ki var ki yaptığı fedakarlıklar ile hepimizin takdirini kazandı ve belki de en sevdiğimiz beş Muggle arasında kendine yer buldu. Ancak bizi öyle derinden etkiledi ki hâlâ onun hakkında düşünüp duruyoruz ve kimi zamanda onun adına üzülmeden edemiyoruz. Jacob Kowalski’den bahsediyoruz. Gelin, Mugglenet‘in hazırladığı bu şahane yazdığı yazıyı birlikte okuyalım.

Spoiler yolda!

Bulunduğumuz nokta bir çağın bitişi ve yeni bir çağın doğuşu. Harry Potter şimdilik bitti. Hepimizin bir geçiş ve kırılma noktasında olduğumuz şu günlerde sihirli evren gittikçe genişliyor. Bu evrene ilk adımımızı Harry ile attık. Sihirli güçlerini keşfettiği zaman onunla birlikteydik tıpkı Hogwarts’ta geçirdiği günlerinde, verdiği savaşlarda ve dünyayı keşfetmeye başladığı zamanlarda olduğu gibi. Onunla birlikte çocuk olduk, onunla birlikte öğrendik ve onun birlikte büyüdük.

Şimdi neredeyse hepimiz birer yetişkiniz ve kariyerimiz, ilişkilerimiz, sosyal eşitsizlik ve ekonomik dengesizliklere karşı kendi savaşlarımızı veriyoruz. Bizim hikayemizdeki kötü adamlar biraz daha soyut No-Maj’ler ve tıpkı Lord Voldemort’un ya da Grindelwald’un kolaylıkla yapabileceği gibi hayatımızı mahvedebilirler. Harry Potter serisi, çocukluğumuzda bizlere bir umut kaynağı ve kaçış yolu sağladı. İşte bu yüzden, yetişkinlik çağımızı geçirdiğimiz şu günlerde yazar Rowling’in ortaya koyduğu eserlere hala bağlıyız. Tıpkı Luna Lovegood’un söylediği gibi;

“Her zaman umduğumuz bir biçimde olmasa da, kaybettiğimiz şeyler bir şekilde bize geri döner.”

Fantastik Canavarlar, büyülü dünyaya dönüşümüzün beklediğimiz yolu olabilir ya da olmayabilir. İlk başta hepimize çok yabancı ve biraz da korkutucu gelmişti. Film hakkında çekinceleri olan ve çıktığı an heyecandan filmi izleyemeyenin sadece ben olmadığımı da biliyorum. Ya beklediğimiz kadar iyi olmasaydı? Ya beklentilerimizi karşılamasaydı? Fakat, ilk fragmanlar gelmeye başladığı sihirli bir şeyler olmaya başladı; bir Muggle ya da No-Maj olan Jacob’ı gördük.

İzledik, merak ettik ve onunla birlikte hep bir ağızdan, “Büyücü olmak istiyorum!” dedik. İlk olarak fragmanlardan tanıdığımız, daha sonra hepimizin önünde hayatının inanılmaz macerasının içine çekilen adamla birden bire bağlarımız oluştu. İşte o zaman her şeyin iyi olacağını anladım. Sanki Rowling bizim ürpertimizi anlayıp, Jacob yardımıyla, doğrudan bizlerle konuşup her şeyin iyi olacağını söylüyor gibiydi. Filmi izlemek ise bu hissi daha da güçlendirdi. Şimdi itiraf edin bakalım; kaç kere bir kaza eseri sihirli evren ile tanışmayı hayal ettiniz? Arka planı bu fikir kaç tane hayran kurgusu var? Bizi tekrar sihre ve onun evrenine götürmek için Jacob harika bir karakter. Sıkıntılar çeken bir yetişkin, hayatını daha iyi bir hale getirmek için çabalarken, yolu kazara bir büyücü ile kesişiyor ve tüm hayatının macerasına kapılıyor.

Tüm bunları bir kenara bırakmak istediğimi söyleyemem; hayatımın macerası, edindiğim arkadaşlar ve beni seven biri. Hafızamı silecek olan yağmura adım atamazdım. Bu kadar özverili olamazdın. Unutmayı isteyemezdim. Jacob unutmayı seçtiğinde, Hogwarts mektubunun hiçbir zaman gelmeyeceğini öğrenen bir çocuk gibi ağladım. Gerçekten canım yandı. Jacob’tan bunları duyduğumda ise acı kalbimin en derinlerinde sızladı:

“Zaten bunların hiçbirini bilmemeliydim.”

Daha kötü ne olabilir? Bütün hepsini unutmak mı yoksa hepsinin bir rüya olduğunu düşünmek mi? Tüm söyleyebileceğim; Jacob olmadan Fantastik Canavarlar filmi, hepimize bu kadar dokunmazdı ve bu sihirli evrene bizim kadar derinlerden bağlı olan insanların Rowling’in yarattığı büyülü dünyada tekrar yerimizi keşfetmemizi sağlayamazdı.

Lütfen bizi şaşırtmaya ve hikayeye bir biçimde dahil etmeye devam et Rowling. Hayatımızdaki sihri nasıl bulacağımızı öğretmeye devam et. Ve Merlin aşkına, lütfen Jacob bunların hepsini hatırlasın!

Rüyasında bile görmediği Canavarlar ile kurduğu özel bağ, sihrin doğasına ve etrafında dönen onca tehlikeye rağmen, başka bir dünyada olan arkadaşlarına karşı duyduğu güven, Jacob’ı şimdiye kadar tanıdığımız Muggle ya da No-Maj’lerin arasında bambaşka bir yere koyuyor. Bir pastahane açıp çörek yapmayı hedefleyen bir adamın, sihir tarihine olan katkısı gerçekten takdire şayan. Hepimiz için bir umut ve ilham kaynağı. Siz Jacob hakkında neler düşünüyorsunuz? Bizimle paylaşmayı unutmayın!

2 Yorum

Fanatik Potterhead için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir