Harry Potter ve Kızıl Pelerin #4: Kaçakların Esrarı

* * *

önceki bölümü okumadıysanız:

BÖLÜM 1: Karanlığın Şafağı

BÖLÜM 2: Arcanus Grines’in Adaleti

BÖLÜM 3: Seherbaz Adayları

* * *

Sonunda Gawain Robards’ın odasından çıkabildiklerinde hava artık kararmıştı. Mr Weasley’in bürosuna varana kadar ilk seherbazlık görevlerini tartıştılar. Harry mağaranın ne kadar kasvetli ve ürkütücü bir yer olduğu konusuna çok değinmeden Dumbledore ile yaşadığı tecrübeyi tekrar anlattı. Ron ise makul bir ses tonuyla kendi kendini ikna etmeye çalışıyordu, “Belki de İnferius’larla uğraşmak zorunda kalmayız. Belki sadece gölün dibine uzanmış, yosunların arasında kestiriyorlardır.” Harry ise onun kadar iyimser değildi, mağarayı hiç görmemiş olan Ron’un aksine bembeyaz eller tarafından suyun altına çekildiği günün anıları tazeydi. “Bakanlık açık bir şekilde buna ihtimal vermiyor,” dedi kısaca. Ron’un suratı asıldı.

Büroya girdikten sonra olanlara dair sorulan soruların tamamına üstün körü cevaplar verdiler. Mr Weasley ikisinin durgun ve ketum havasından bir sorun olduğunu sezmiş ancak yine de fazla üstelememişti. Hermione ise bir saat kadar sonra Thornburn ile olan buluşmasından çıktığında onların aksine gururlu ve keyifliydi. Kalınca toplantı notlarını bir klasöre doldurup dosyayı iki eliyle göğsüne dayamıştı. Atrium’da yürürken olan biteni hızla anlatmaya başladı.

“Mr Thornburn ile fikirlerimiz ciddi anlamda uyuşuyor. Benim Bakanlıkta çok başarılı olacağımı düşünüyor. Ev cinlerinin ailedeki statülerinin resmileşmesi, kıyafet verilerek azledilmeleri durumunda tazminat almaları gibi düşünceleri var. Ev cinlerine karşı işlenmiş kabahatlerde büyücülerle aynı statüde olmaları için çalışmalarımı destekleyecek. Ayrıca Kurt adamların her dolunayda Seherbaz bürosuna teslim olup tehlike geçtiğinde serbest kalmak kaydıyla tam zamanlı çalışabilmelerine de olanak vermek istiyoruz. Bu konudaki yasaya isim bile bulduk: Lupin yasası! Nasıl ama?” Beklediği coşkulu tepkiyi alamayınca kaşlarını çattı. “Siz ikinizin nesi var?”

Cebindeki bozuklukları fıskiyenin altındaki havuza boşaltmakla meşgul olan Harry “sonra” diye fısıldayıp başını salladı ama Mr Weasley zaten onları duyamayacak kadar önden yürüyordu. Bakanlıktan çıkıp Kovuk’a cisimlendiklerinde dahi gergin hava dağılmadı. Hatta eve girdiklerinde Mrs Weasley’in soğuk tavırlarından Mr Weasley’e hala bozuk atmakta olduğu anlaşıldı. Yine de Ginny’yi yeniden görmek Harry’ye iyi geldi. Kovuk’ta hiç alışık olmadıkları kadar resmi, sıkıcı ve neyse ki kısa bir akşam yemeği merasiminden sonra hep beraber bahçedeki kurbağalı gölün yanındaki çardağa indiler ve ay ışığı altında o gün yaşananlara dair uzun bir sohbete başladılar.

Hermione Ginny’nin son sınıf kitaplarını teker teker inceledi ve Fourish’n Bott’s’a sipariş vermek üzere isimlerini not aldı. Ginny’ye ayrıca son derece şık bir mezuniyet cübbesiyle yeni bir süpürge alınmıştı. Hermione ile Ginny kafa kafaya verip cübbeyi uzun uzun incelediler ve en uygun saç modeli ve aksesuarlar üzerine uzun bir tartışmaya girdiler. Ardından sıra Harry ile Ron’a geldi. Ron Grines’in kendilerini nasıl sıkıştırdığını anlattığında Hermione pek de umdukları tepkiyi vermedi.

“Eh, sizi korumaya çalıştığı çok açık değil mi? Yani sizi küçümsemek ya da aşağılamaktan ziyade sanki sizin ve diğer Seherbazların hayatını tehlikeye atmaktan kaçınmış gibi geldi bana. Aslında bu işi ne kadar istediğinizi anlamak için sizi denemiş olması da mümkün. Öff Ron!”

Ron o konuşurken gözbebeklerini çardağın tavanına dikmiş, ağzını yamultup kafasını iki yana sallayarak Hermione’nin çokbilmiş, sevimsiz bir taklidini yapmakla meşguldü. Ancak Hermione’nin yaklaşımından tek memnun olmayan o değildi. Harry de tatsız tatsız söze karıştı.

“Acaba Lord Vold… ‘öff Ron’, Kim Olduğunu Bilirsin Sen’i yok etmiş olmamızı neden kimsenin umursamıyor olduğunu merak eden tek ben mi varım? Çoğu insan bunu Seherbaz Bürosuna sınavsız girmemiz için yeterli başarı sayar.”

Hermione anlayışlı bir tonla “Harry kimse başardıklarımızı küçümsüyor değil. Mahkemede bizi nasıl alkışladıklarını unuttun mu? Ya Bakanlıkta konuşmak isteyenler yüzünden adım atamadığımızı? Sadece edinmek istediğiniz sıradan bir meslek değil, sürekli risk altında olacaksınız ve söylediğinize göre birilerini öldürmeniz bile gerekebilir, of korkunç! Lupin’in Stan Shunpike’ı silahsızlandırmaya çalışman hakkında söylediklerini hatırlasana…”

Ron yüzünde ‘şimdi görürsün sen’ ifadesiyle araya girdi, “Ölülerden söz etmişken, yakında Seherbaz Bürosuyla ilk görevimize gideceğiz. Dumbledore’un Harry’yi götürüp sahte hortkuluğu aldığı mağaradan İnferius’ları temizlememiz gerekecek.”

Hermione ve Ginny şok geçirdi: “Şaka ediyorsun!”

Harry Ron’u destekledi: “Hayır gayet ciddi, mağarayı birinin bulması ihtimalini göz ardı edemeyeceklerini söylediler. Gidip Kim olduğunu Bilirsin Sen’in kurduğu tuzağı tetikleyip bize gelmelerini bekleyeceğiz. Sonra da anahtarlarla Azkaban’a nakledeceğiz.”

Ginny büyük bir hiddetle atıldı, “Harry, siz henüz Seherbaz değilsiniz, sizi nasıl böyle tehlikeli bir göreve götürebilirler?”

Hermione da dehşete kapılmıştı, panikle sorularını sıraladı. “Ron ya başınıza bir şey gelirse? Harry gölde belki yüzlercesi olduğunu söylememiş miydi? Neden bu işi kendilerini halletmiyorlar? Bunu ne akla hizmet kabul ettiniz ki?”

Harry sinirli sinirli, “Az önce bu işi ne kadar istediğimizi görmek istediklerini söylüyordun. Belki bu yüzdendir.”

“Bu düpedüz sorumsuzluk. Kingsley’in sizden böyle bir şey istediğine inanamıyorum!”

Harry Hermione’nin sinirlerini kaldıran bir sükûnetle izah etti, “Mağaraya nasıl gireceklerini bilmiyorlar. Bana ihtiyaçları var.”

Ginny kararlı bir şekilde, “Bu durumda mağaraya girip onlara kayığın yerini gösterdikten sonra çıkıp geri cisimlenmenize itiraz etmeyeceklerdir,” dedi.

Ron da Harry de itiraz etti, “Onları çalışırken görmezsek nasıl iyi birer Seherbaz olabiliriz ki?”

Hermione sinirle, “Gören de hayatın boyunca hiç Seherbaza denk gelmedin sanacak Ron. Baban Bakanlıkta çalışmıyor mu senin?”

Tartışma bir türlü bitmek bilmedi. Ginny ile Hermione şiddetli itirazlarını sürdürdüler. Özellikle Ginny’nin Mr Weasley’le bu ilk görevin içeriğini paylaşma tehdidi amacına ulaşacak gibiydi. Ancak Harry’nin hiçbir şekilde geri adım atmaya niyeti yoktu. Görevden vazgeçerlerse bunun çok büyük korkaklık olarak kabul edileceğini biliyordu. Yarım saat sonra konuyu kapatıp Chudley Cannons’un kritik lig kupası galibiyetini tartışmaya başladıklarında dahi Ginny ile Hermione’nin söyleyecekleri henüz bitmemişti. Beraber oğlanlara bakıp zekâ seviyeleri üzerine nahoş yorumlar yaptılar. Yataklarına gece yarısından çok sonra aynen Mr ve Mrs Weasley gibi dargın bir şekilde gittiler.

Harry Büyücü Saatin esneyerek sessizliği dağıttığı odada yatarak tavanı seyrederken Ron’un da kendisi gibi uyanık olduğunu fark etti.

“Ne düşünüyorsun? Korkuyor musun?”

Ron bir an sessiz kaldı, sonra samimi bir sesle itiraf etti, “Aslında evet. Ama bir yandan Fred’in intikamını da almak istiyorum.”

Harry söyleyecek bir şey bulamadı. Sonra kendisine dahi yabancı gelen bir sesle “Daha kötüleriyle de savaştık,” dedi.

Ron düşünceli düşünceli, “Savaştık tabi, doğru. En çok da ölüm yiyenlerle… Peki, Basilisk, Macar Boynuzkuyruk, Kim Olduğunu Bilirsin Sen… Bunlarla karşılaştığında korkmadın mı?”

Harry karanlıkta başını salladı, “Korktum… Çok hem de. Zaten Fawkes Basilisk’i kör etmeseydi ya da Little Hangleton’da Kim Olduğunu Bilirsin Sen işimi kendi bitirmek için ısrar etmeseydi, Privet Drive’daki o tünelde Patronus Büyüsünü yapamasaydım şu anda hayatta olamazdım.”

Ron tahmin yürüttü, “Belki de Hogwarts Savaşında, Bakanlıktaki gecede seçme şansımız olmadığından böyle geliyordu. Her şey çok hızlıydı ve can havliyle davranıyorduk. Şimdi ise…”

“Seçme şansımız var, evet. Ayrıca artık kaybedeceğimiz daha çok şey var,” diye kabullendi Harry. “Ama yaptığımız çoğu şeyde yalnızdık ve başımızın çaresine bakmak zorundaydık. Şimdi ise her şey farklı.”

“Herhalde haklısın.” Ron sırtını dönüp battaniyesini göğsüne kadar çekti. “Umarım Grines ile Robards söylendiği kadar iyidir. Çatlağın tekiydi ama yanımızdaki Alastor Moody olsaydı kendimi daha iyi hissederdim. İyi geceler Harry.”

“İyi geceler.”

Birkaç saniye sonra Ron’un hırıltılı, düzenli solukları duyulmaya başladı. Büyücü Lamba sakin sakin süveterinin cebinden kulak tıkaçlarını çıkarıp komodine uzandı. Harry ise yattığı yerden ay ışığının yansıdığı pencereyi seyretti. Dışarıda yıldızlı bir yaz gecesi hüküm sürüyordu. Ginny’nin asasından çıkan yusufçukları, mahkemeyi, Seherbazları içeren uzun bir düşünce treninin ardından zorlukla dalabildi ihtiyaç duyduğu uykuya.

Gözlerini kapayalı birkaç saniye olmuştu ki uyandı.

Yine bir yataktaydı ancak ilginç bir şekilde Hogwarts’a geri dönmüş olduğunu fark etti. Camdan dışarı baktı, gökyüzü kızıl renge bürünmüştü ancak şafak mı söküyordu yoksa gece olmak üzere miydi karar veremedi. Aklı ona kızıl güneşin aydınlattığı yatakhanenin Griyffindorlara ait olduğunu söylüyordu, öte yandan bir şekilde altı yıl yattığı odanın buraya uzaktan yakından benzemediğinin de farkındaydı. Bunları düşünürken, tam karşısındaki yatakta gündelik kıyafetlerini giymiş olan Peter Pettigrew doğrulmuş ve ayaklarını zemine basmıştı. Harry onu görünce irkildi ama Pettigrew pek de şaşırmış görünmediği gibi düşmanca da davranmadı. İki eli de sağlamdı bu defa. Peter ona bakarak “Bizi çağırıyor” dedi, başıyla kapıyı işaret edip ayağa kalktı, Harry de nedense hiç tereddüt etmeden onu takip etti. O sırada çevresine baktığında aslında yatakhanede olmadıklarını fark etti. Hatta buranın Hogwarts olduğunu da nereden çıkarmıştı ki? St Mungo’nun beyaz koridorlarından birindeydiler ve yanından geçtikleri Draco Malfoy, At Adam Firenze ile koyu bir sohbet halinde olduğundan kafasını çevirmedi bile. Etrafı bir anda karardı, koridorda sağlı sollu dizilmiş odalar ise aydınlıktı, Harry az önce takip ettiği Pettigrew’in nereye kaybolduğunu hiç merak etmedi ve yokluğunu anında kabullendi. Yürümeye ve kafasını çevirip her bir odada neler döndüğünü kontrol etmeye başladı. Birinde tanımadığı bir şifacı duvar tarafında kaldığından yüzünü göremediği bir hastanın sol kolunu sıkı sıkı tutuyordu, diğerinde ise vücudu şifalı bezlerle sarılı birkaç büyücü beyaz yorganların altında, yan yana yerleştirilmiş yataklarda istirahat ediyordu. Üçüncü odada Nagini Harry’yi görünce üzerinde kıvrıldığı masadan başını kaldırıp, ağzını kocaman açarak tısladı, ardından yere dökülerek hızlı hızlı kapıya doğru kaymaya başladı. Harry bir yandan Nagini’nin gerçekten ölüp ölmediğini hatırlamak için anılarını gözden geçirirken, öte yandan adımlarını sıklaştırdı ama aslında kaçmasa yılanın onu kovalamayacağından neredeyse emin gibiydi. Her an ısırılmayı bekleyerek arkasına bakmadan koşmaya başladı. Odalardan yavaş yavaş bir uğultu yükselirken köşeyi döndü ve orta avluda bir açıklığa ulaştığını fark etti. Karşısına yıkılmak üzere olan, eski bir ev çıkmıştı. İkinci katının sol üst penceresinde mumun titrek alevi perdeyi aydınlatıyordu. Bir erkek gölgesi ayağa kalktı. Harry’nin kulaklarına dolan uğultu yükseldi de yükseldi, ta ki tanıdık birinin sesini andırmaya başlayana kadar. Harry sonunda kaçmaktan vazgeçerek sesin kaynağını görmek için arkasını döndü.

Bu defa gerçekten gözlerini açtı. Bilinci yavaş yavaş yerine gelirken Peter Pettigrew’in ve Nagini’nin öldüğünü, savaşın bittiğini ve sevdiği insanlarla beraber Kovuk’ta olduğunu yavaş yavaş hatırlayıp rahatladı. Ama az önce duyduğu ses bir rüyaya ait değildi. Alt kattan gelen davudi, kalın ses Kingsley Shacklebolt’a aitti. Kingsley Kovuk’a gelmişti. Harry dışarı baktığında hala alacakaranlık olduğunu fark etti. Büyücü saat 4’ü gösterdiğine göre sadece bir buçuk saat uyumuştu. Yataktan kalkıp yürümeye başladığında Ron yatağında ters tarafa dönüp bir şeyler mırıldandı. Harry onu uyandırmamaya özen göstererek parmak uçlarında kapıya doğru yürürken gözlüklerini takıp oturma odasında konuşulanlara kulak kabarttı.

Kingsley’in kalın sesi, “… Muhtemel yerlere Seherbazlar yerleştirmiştik. Bu gece yarısı Dawlish’ten uyarı geldi. Kaçaklar Little Hangleton’da görülmüş.”

Arthur Weasley bariz bir şaşkınlıkla karşıladı bu haberi, “Little Hangleton mu? Bu sence ne anlama geliyor?”

“Karanlık Lord ilk yok olduğunda Bellatrix, Rodolphus, Rabastan ve Crouch Jr gerçekten gittiğine inanmayan nadir kişilerdendi. Longbottom’lara işkence etmek dâhil, en acımasız yollarla her türlü bilgi kırıntısına aç bir şekilde umutsuzca ipucu aradılar. Hatırlarsan Üç Büyücü Turnuvasının sonunda Karanlık Lord Little Hangleton’da yeniden bedenine kavuşmuştu. Yine aynı şeyin olacağını umut etmiş olmalılar.”

“Arcanus Grines ne düşünüyor?”

“Arcanus benden daha kuşkucu. Hatta itiraf etmek gerek bazen Alastor’dan da daha kuşkucu oluyor. Gelen uyarı üzerine hemen olay yerine cisimlendi. Rodolphus Lestrange’i adeta bir tazı gibi kovaladı, neredeyse yakalıyordu. Şu an hala oralarda bir yerlerde olduğuna ve aramayı sürdürdüğüne neredeyse eminim. Bu işi Seherbazlara bırakmasını söyledim ama hiç oralı olmadı. Ayrıca Borgin & Burkes’te yaşanan hırsızlıkla bu temasın birbiriyle ilintili olduğu konusunda ısrarcı.

Mrs Weasley şok geçirdi, “Borgin & Burkes soyuldu mu? Hiç haberimiz olmadı, ne zaman oldu bu? Nasıl?”

Kingsley sabırla anlattı. “Olay dün gerçekleşti. Geç saate kadar çalışan komşulardan biri perdeden sızan ışıktan ve gürültüden kuşkulanmış ve Sihirli Yasal Yaptırım Devriyelerine haber vermiş. Vardığımızda içeride kimse yoktu ancak arka kapının kilidi kırılmıştı ve neredeyse ardına kadar açıktı. Borgin ile hızlı bir şekilde temas kurduk ve hırsızlıkla ilgili bilgilendirdik.”

“Bu arada iki olay arasında ne gibi bir ilinti olduğundan kuşkulanıyorsunuz Kingsley?” Mr Weasley gergin ve düşünceliydi.

“Ortada esrarlı bir şeyler döndüğü kesin, özellikle de Karanlık Lord’un Borgin & Burkes’te çalışmış olduğunu ve dükkânın sahiplerinin Karanlık Sanatlar konusunda uzman olduğunu düşünürseniz; ancak sorgudan bir şey çıkmadı. İpuçları bizi hiçbir yere götürmedi. Çalınanlar Peru anında karanlık tozu, Şanlı el gibi basit objelerdi. Özetle Karanlık Lord orada uzun süre çalıştı, Little Hangleton’da da bedenine kavuştu. Ya kaçaklar bir izi takip ediyor, ya umutsuzca bir arayış içindeler, ya da eski dostlarından yardım bulmaya çalışıyorlar.”

Harry bu defa Mrs Weasley’in endişeli sesini duydu:

“Harry, Ron ve Hermione’yi sakınmalıyız. İntikam almak isteyebilirler.”

Kingsley güvenli sesiyle yanıtladı, “Buna çok ihtimal vermemekle beraber önlem almakta fayda var, Molly. Dedalus ve Hestia bir süre dönüşümlü olarak sizi gözleyecekler. İtirazınız olmazsa tabi.”

“Fazla asa göz çıkarmaz. Her şey için sağ ol Kingsley. Çocukları dikkatli olmaları konusunda uyarırız.”

Mr Weasley imalı imalı gülerek ekledi, “Onlar da bizi dinlemez tabi.”

Harry ayak seslerinden Mr ve Mrs Weasley’in Kingsley’e kapıya kadar eşlik ettiğini anladı ve fark edilmemek için aralık duran kapıyı bir parmak daha kapadı. Kingsley iyi geceler dileyerek uzaklaşınca dış kapı arkasından kapandı. Tehlikede olduklarını hissetmek Mr ve Mrs Weasley’in arasındaki soğukluğu yok etmiş gibiydi. Kingsley’in anlattıklarını tartışarak yeniden odalarına çekildiler. Harry de yeniden yatağına dönerek uzandı ve düşünmeye başladı.

Rodolphus Lestrange ve Nott’un çok büyük bir tehlike yaratabileceklerini sanmıyordu. Sonuçta Azkaban’dan firar ettiklerinde bir ölüm yiyen ordusuyla beraber hareket ediyorlardı. Şimdi ise hayatta kalabilen suç ortaklarından sadece Lucius Malfoy dışarıdaydı. Harry Lord Voldemort’un hayatta olmadığı ve geri dönemeyeceğinin bilincinde olan Malfoy’ların postlarını tehlikeye atarak Azkaban’a atılmalarına sebep olacak herhangi bir yasa dışı faaliyette bulunmayı göze alabileceğini sanmıyordu. Hayır, kaçaklar onlardan yardım bulamazdı. Öte yandan Borgin and Burkes’e girmiş olmalarının ne anlama geldiğini de pek kestiremiyordu. Draco Malfoy’u gizlice takip ettikleri gün Borgin’in zorunlu olmadıkça ölüm yiyenlere yardım etme taraftarı olmadığını hissetmişti. Her yerde aranan iki kaçağın onlardan da yardım alması olası değildi. Öte yandan karanlık eşyalarla dolu bu dükkânda Nott ile Lestrange’nin işine yarayacak pek çok şey bulunuyordu. Bir de Little Hangleton konusu vardı tabi. Peter Pettigrew Lord Voldemort’a Little Hangleton’daki evde bakmıştı ve sağlığına kavuşturmuştu. Nott ile Lestrange burada saklanabileceklerini mi ummuşlardı acaba? Gerçekten düşünceleri buysa, hesapları tutmamıştı. Harry kaçakların uzun süre saklanabileceklerine inanmıyordu. Bütün Bakanlık hatta bizzat Grines seferber olmuşken işleri zordu. Hala başka bir ülkeye kaçmak yerine Bakanlığın burnunun ucunda dolandıklarına göre arayış uzun sürmeyecekti. Bu düşünce hem onu rahatlatıyor hem de endişelendiriyordu. Evet, yakalanma ihtimalleri artıyordu ama bir sebepten gitmiyorlardı da. Acaba o sebep neydi?

Bunları düşünürken uyuyakaldı ve başı öne düşünce irkilerek uyandı. Birkaç saniye sonra pes ederek kendisini yeniden uykunun anlayışlı kollarına bıraktı. O gece rüyasında ne Pettigrew’i ne de Nagini’yi tekrar gördü.

Ertesi sabah Ron alarm çalmadan erkenden uyanıp büyücü saati kapadı. Büyücü saat bu duruma çok içerledi ve Ron için hoş olmayan sıfatlar kullandı. Susması için Ron’un onu baykuş ikramına bulayıp Pigwidgeon’un kafesine kapamakla tehdit etmesi gerekti.

Kahvaltıya indiklerinde Hestia Jones’un Kovuk’ta olduğunu gördüler. Harry ona gerektiği gibi dostça davrandı ve neden burada olduğunu bilmiyormuş gibi yaptı. Kahvaltının ardından Ron ve Hermione ile yalnız kaldıkları ilk fırsatta gece kulak misafiri olduğu konuşmayı aktardı. Hermione, Nott ile Lestrange’nin kaçmak için ihtiyaç duydukları eşyaları çalmak amacıyla Borgin and Burkes’e girdiklerini düşünüyordu.

“Ülkenin dört bir yanına resimleri dağıtıldı Harry… Bulunmaları an meselesi. Kaçmadan önce ihtiyaç duyacakları şeyleri aşırmışlar. Kingsley’in anlattıkları da bunu doğruluyor.”

Ron, “Belki de intikam almak için kalmışlardır. Doğru bir anda saldırabilmek için bizi gözlüyorlardır,” şeklinde bir tahminde bulundu. Gücenmiş bir sesle “Hem beni neden uyandırmadın ki? Ben de Kingsley’in söylediklerini dinlemek isterdim,” dedi.

Harry, “Ron, o kadar sesli horluyordun ki bahçedeki yercüceleri pencereye tırmanıp benden sessiz olmanı rica etti. Ayrıca bizden intikam alma derdinde olduklarını sanmıyorum. Hem Little Hangleton’da ne işleri vardı ki? ”

Hermione cevap vermek için ağzını açmıştı ki odanın ortasında büyük bir patlama oldu. Ortalık tozla dumana karıştı ve tavandan kıymıklar ve talaş döküldü. Öksürük nöbeti geçirip elleriyle dumanı dağıtmaya çalışırken birbirlerinin isten kapkara olan yüzlerine şaşkın şaşkın baktılar.

Mor takım elbisesiyle dumanların arasından çıkan George Weasley’in sesi odada yankılandı;

“Bak sen şu işe! Kovuk’tayız, kızıl saçlar, guruldayan bir mide, bu bir Weasley olmalı! Nasılsın küçük kardeşim?”

Eldivenli elini Ron’a doğru uzattı. Ron içgüdüsel olarak George’un elini tuttu ancak bu bir hataydı. Protez tuttuğu gibi elinde kaldı ve George manşetten çıkardığı asıl koluyla onun boynunu sarıp kendine çekti. “Stajyer Seherbaz olduğunu duydum ve tebrik etmeye geldim; haa Annemle babamı tabi, sonunda senden kurtulmuşlar!”

Gözleri yuvalarından fırlamak üzere olan Ron, George’nin boynunu saran kollarından bir şekilde kurtuldu ve eğilip kendine gelmeye çalışırken nefes nefese söylendi, “Sen de herkes gibi cisimlensen nasıl olur?”

George pişkin pişkin yanıtladı, “Eh cisimlenmiş olsam yeni icadım olan Weasley Çarpıcı Barut Tozları’ndan haberiniz olmayacaktı. Ah Hermione, Harry, is’li dostlarım sizi görmek ne büyük bir zevk!”

Hermione asasını kullanarak Harry ve Ron’un üzerindeki barut tozlarını temizlerken sitemli bir şekilde tısladı “O zevk bize ait. Seni mesken mahalde büyücü güvenliğini tehdit edici madde kullanımından şikâyet mi etsem yoksa sadece Mrs Weasley’e yerdeki barut tozlarıyla patlattığın sandalyeyi mi göstersem karar vermeye çalışıyorum.”

George kırık sandalyeye bakıp telaşlı telaşlı ellerini kaldırdı, “Oo. Bugün çok sinirliyiz” Ardından asasını salladı, “Aklapakla! Reparo!”

Odanın zemini bir anda tertemiz oldu. Ardından kırılan sandalye de eski halini aldı. George üzerindeki külleri silkeledi ve karşılarındaki koltuğa yerleşip bacak bacak üstüne attı. “Nasılsınız bakalım?”

Harry hala öksürerek, “İyiyiz, yani sanırım… Dün stajyer Seherbaz olarak sözleşme imzaladık. Hermione de Sihirli Yaratıkların Bakımı Dairesinde işe başlıyor.  Weasley Büyücü Şakaları nasıl gidiyor?”

George gururla yanıtladı, “Harikulade! İşler iyice açıldı. Diagon Yolu eskisinden de kalabalık artık. Ama Hogsmeade’de şube açma hayalimden de vazgeçmiş değilim tabi.” Koltukta doğrulup Ron’a doğru seyirtti, “Sen, küçük kardeşim, postunu deldirme konusunda bu hevesin nereden geliyor?”

Ron asabi asabi, “Postumu deldireceğimi de kim söyledi?” diye sordu.

George Weasley, “Eh, senin de bildiğin gibi Seherbazlar arasında çeşitli organların kaybedilmesi sıkça karşılaşılan bir durum. Tabi Harry’ye söyleyecek sözüm yok, sakin hayatı tercih ettiğini hepimiz biliyoruz.” Harry dayanamayıp sırıttı. “Ama sen söz konusu olduğunda insan daha karlı işlere koşmanı bekliyor.”

Ron kaşlarını çattı, “Nasıl yani karlı işler?”

George aniden ayağa kalkıp kollarını iki yana açtı, “Weasley Büyücü Şakaları azizim! Weasley Büyücü Şakaları!” Sağ elinin baş ve işaret parmaklarını aralayıp havada kaydırdı, “Weasley Büyücü Şakaları Hogsmeade Şube Sorumlusu Ron Weasley.” Eğilip Ron’a baktı, “Kulağına nasıl geliyor? Sence de hoş olmaz mıydı? Akromantulalarla dövüşmek, ölüm yiyen kovalamak yok. Tek düşünmen gereken Ikınmak Neymiş Görürsün Sen ve aşk iksirlerini hangi rafa dizeceğin.”

Ron, “Ölürüm de seninle çalışmam,” dedi aksi aksi.

George düşünceli düşünceli “Bu Fred’in durumunu da açıklıyor sanırım,” dedi. Harry ile Hermione şaşkın bir ifadeyle birbirine baktı. George devam etti, “Bu ayarlanabilir. Seherbaz Bürosunda bir ay geçirmen yeterli olur. Haydi, kafanı çalıştır Ron.”

Ron yanıtlayamadan “Aslında George,” diye lafa girdi Harry, “Bence Ron çok iyi bir seherbaz olacak.”

George kafasını çevirdi, “Bu konuda Hermione’nin fikrini merak ediyorum. Sen ne düşünüyorsun fırça saç?”

Hermione bir Ron’a bir George’a baktı. Ron’un güvende olması isteğiyle, sevdiği işi yapması arasında karar vermek zorunda kalmıştı. Dudaklarını ısırarak, “Aslında Ron, Büyücü şakalarında çalışmak senin de hoşuna gidebilir. Hem görünüşe göre işler de bayağı iyi,” deyiverdi.

Ron’un yüzüne Molly Weasley’i fazlaca andıran bir ifade yerleşti ve dudakları ince bir çizgi halini aldı. “Desteğin için teşekkürler fırça saç. Suratında kurum kalmış.” Cebinden çıkardığı mendille Hermione’nin yanağında kalan lekeyi temizledi ve suratının utançtan kızarmasına sebep oldu. “Ben kararımı çoktan verdim George, git başının çaresine bak!”

George umursamaz bir tavırla omuz silkti ve ayağa kalktı. “Beni eşsiz yeteneklerinden mahrum bıraktığına göre bu elveda demek Ron.” Cebinden eflatun bir mendil çıkardı ve açtı, mendil avucundan döküldü ve neredeyse yere değecek kadar uzun olduğu anlaşıldı. George kederinde boğuluyormuşçasına hıçkırdı ve sümkürdü. Ardından o sırada odanın önünden geçmekte olan Ginny’yi fark etti. Hemen oynamakta olduğu tiyatroyu kısa kesip kız kardeşine seslendi. “Hey Ginny! Weasley Büyücü Şakaları Hogsmeade Şube Sorumlusu Ginny Weasley! Kulağına nasıl geliyor? Sence de hoş olmaz mıydı?”

George seke seke odadan çıkarken, Ginny abisinin sorusuna yanıt verdiyse de ne dediğini duyamadılar.

Ron kafası karışmış bir şekilde Hermione ve Harry’ye baktı. “Bu da neydi böyle?”

Hermione bilmiş bilmiş, “Çok açık değil mi? Fred gidince çok yalnız kalmış, belli ki seni onun yerine koymaya karar vermiş. Ancak senin Fred olmadığını anlaması gerek. Çözüm bu olamaz, hiç sağlıklı değil.”

Ron ters ters, “Az önce güzel bir çözüm olduğunu düşünüyordun.”

“Ron, senin güvenliğin benim için her şeyden önemli,” Hermione pencereden dışarı baktı, gözleri kısıldı. “Şu gördüklerim Hogwarts baykuşları mı?”

 

Ron ile Harry pencereye yaklaşıp baktılar. Gerçekten de gökyüzünde üç leke Kovuk’a doğru yaklaşıyordu. Hemen pencereyi açtılar ve kuşları içeri buyur ettiler. Hermione ayaklarına bağlı not kâğıtlarından birini çözerken, Ron Pigwidgeon’un ikramlarından getirdi ve baykuşlara verdi. Üçü de başlarını eğerek teşekkür etti ve nefeslenmek için pencere pervazına tünediler.

Ruloları açtıklarında üçünde de aynı notun olduğunu fark ettiler, isimler hariç tabi.

 

Hermione Jean Granger

Kovuk, 2. Kat penceresi

 

HOGWARTS CADILIK VE BÜYÜCÜLÜK OKULU

Müdire: Minerva McGonagall

 

Sayın Miss Hermione Jean Granger

11 Eylül 1998 tarihinde Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulunda gerçekleştirilecek olan “KAYIP ELLİLER’İ ANMA TÖRENİNE VE BÜYÜCÜ BARIŞI VE DAYANIŞMA HEYKELİ’NİN AÇILIŞINA” katılımınızdan mutluluk ve onur duyarız.

Sevgilerimle,
Minerva McGonagall

Hermione kâğıdı yeniden rulo haline getirirken tek kaşı havaya kalktı, “Eh, anlaşılan Hogwarts’a dönüyoruz…”

* * *

Beşinci bölüm:
“Mezar Soyguncusu”

41 Yorum

Alice için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir