Çok Konuşulacak Bir Teori: Hogwarts Savaşı’nın Gerçek Kahramanı Aslında Kim?

Hogwarts Savaşı, birçok kişi için Harry Potter dünyasındaki en önemli olay. Bu önemli olayın perde arkasında bizim görmediğimiz birçok olay gerçekleşti hiç şüphesiz. Bu savaşın esas kahramanı da perde arkasında mıydı acaba?

Harry, Ron ve Hermione’nin okula girdiği andan itibaren yaşanan olaylar ve bu olayların kimi zaman ölümden dönmeye kadar gittiği hepimizin malumu. Ancak burada tuhaf, rahatsız edici bir durum vardı: Giriştikleri her işi tereyağından kıl çeker gibi halletmişler, şansları oldukça yaver gitmişti, normal olmayan bir şeyler var gibiydi. Sanki Rowling şans faktörünü gözümüze gözümüze sokuyordu.

Bu rahatsız edici durum, internette rastladığım bir teori ile bana göre mantıklı bir hale geldi. Harry, Ron ve Hermione Hogwarts Savaşı günü, okula girmeden önce Felix Felicis içmişlerdi. Kitapta tabii ki ne bu iksiri hazırladıklarından ne de iksir kaplarını tokuşturup fondip yaptıklarından bahsediliyor. Zaten teori de üçlünün Felix Felicis aldıklarını bilmemeleri üzerine şekilleniyor. Hadi o zaman teorimize ve bu teorinin dayandığı kitaptaki kanıtlara geçelim.

Horace Slughorn’un da tarif ettiği üzere Felix Felicis yani Sıvı Şans, içen kişiyi belli bir zaman için şanslı yapan ve giriştiği her işte başarılı olmasını sağlayan bir iksir. Slughorn’un Voldemort’la olan anısını almak için Felix Felicis’i içtiği zaman Harry’nin hissettikleri kitapta şöyle verilmiş:

Yapılacak en doğru şeyin neden Hagrid’e gitmek olduğunu nasıl bildiği konusunda en ufak bir fikri yoktu. İksir her seferinde birkaç adımı aydınlatıyordu sanki: sonunda varacağı konumu göremiyordu, Slughorn’un bu işe nerede dahil olacağını göremiyordu, ama o anıyı almak için doğru yolda olduğunu biliyordu.

Felix Felicis’in etkilerini en iyi anlatan bu cümleden de anlayacağımız üzere iksir, içen kişinin zihninden bağımsız olarak içgüdüsel şekilde ya da bilinçmiş gibi hareket ediyor. Kişinin amacına ulaşması için yapılacak en doğru yolu gösteriyor ama kişi neden böyle yapması gerektiğini, amacıyla olan ilişkisini bilmiyor.

Felix Felicis’in kitaplardaki bir diğer kullanımına örnek ise Melez Prens’in sonunda yapılan savaşta, Ginny, Ron ve Hermione’nin iksiri içmesiydi. Ginny’nin o esnada Harry’ye söyledikleri ise şöyle:

“Harry, eğer senin iksirini kullanmasaydık sanırım hepimiz ölmüş olacaktık. Sanki her büyü bizi ıskaladı.”

Felix Felicis en nihayetinde bir iksir olduğu için plasebo etkisi yaptığını pek zannetmiyorum. Yani bir kişi, iksiri aldığını bilmese de etkilerini yaşayabilir ancak başarılarının kendisine ait olduğunu düşünür. İşte teorinin en can alıcı kısmına da böylece gelmiş olduk. Ölüm Yadigarları’nda Harry, Ron ve Hermione Domuz Kafası’na geldiğinde Aberforth onlara habersizce bu iksirden içirmişti. Nasıl mı?

“Yiyeceğim var,” dedi Aberforth ve odadan dışarı ağır ağır yürüdü. Bir süre sonra da elinde koca bir somun ekmek, peynir ve kalaylı güğümde şarap getirip ateşin önündeki küçük masaya koydu.

Teoriye göre Aberforth şaraba Felix Felicis koymuş ve böylece, tüm dünyanın kaderini değiştirecek olayların fitili de yakılmıştı. Aberforth’un iksirden ne kadar koyduğunu bilmesek de savaşın sonuna kadar onları götürecek miktarda koymuş olmalı çünkü başından sonuna kadar yaşanan olaylara bakarsak Aberforth’un elini korkak alıştırmadığı belli oluyor. Şimdi de bu olaylara ve bahsettiğim şans faktörüne göz atalım.

Harry, okula girdiği andan itibaren tabiri caizse elini attığı her işte başarılı oluyor ve çoğu zaman yaptığı hamleleri neden yaptığını bilmiyor. Gri Leydi’den kayıp diademin yerini oldukça kolay öğreniyor mesela. Düşünün yüzyıllardır kimler kimler onunla konuşup yerini öğrenmeye çalışmıştır. Hatta kitapta bahsedildiği üzere diademin yerini öğrenmeye çalışan Profesör Dumbledore ve Profesör Flitwick bile yerini öğrenemediği için Harry, şansının çok az olduğu düşünmüştü. Ki zaten Harry dışında diademin yerini öğrenen tek kişi Tom Riddle’dı ve o da muhtemelen Slughorn’dan kazandığı Felix Felicis’i içmişti. Gri Leydi Harry’ye diademin nerede olduğunu söylediğinde Harry epey şaşırmıştı, onun güvenini nasıl kazandığını bilmiyor ama bunu asla sorgulamıyordu, yalnızca dinliyordu.

Ardından Bağıran Baraka’ya Nagini’yi öldürmeye gittiğinde Snape ve onu öldürmek üzere olan Voldemort’la karşılaşıyor. Voldemort Snape’i öldürmek için diline pelesenk olan Öldüren Lanet yerine acı çekerek ölmesi için Nagini’yi kullanıyor ve böylece Harry’nin, Snape’ten Voldemort’u yenmesi için gerekli bilgiyi içeren çok kritik bir anıyı elde etmeye yetecek kadar zamanı oluyordu.

Harry kendini yukarı, odaya, elinden geldiğince sessizce çekti. Bunu niye yaptığını, ölmekte olan adama niye yaklaştığını bilmiyordu.

Yine ve yine, neden yaptığını bilmediği bir hareketle karşı karşıyayız. Sonuçta Snape Harry’nin nefret ettiği insanlar listesinde ilk üçe girmiş bir adam, yanına gitmesi yetmezmiş gibi bir de ondan aldığı anıları, o dar zamanda Düşünseli’ne götürüyor. Tamam adam onları Düşünseli’ne götürmesini söylemiş olabilir ama en nihayetinde Snape’ten bahsediyoruz, Harry’nin yapması gereken tonlarca iş varken Snape’in anıları bekleyebilirdi. Ama beklemedi. Anıları kaptığı gibi Dumbledore’un odasına doğru durmaksınız koşmaya başladı. Odaya açılan merdivenlerin önündeki taş heykele vardığındaysa heykel, “Parola?” dedi. Harry düşünmeksizin, “Dumbledore,” dedi çünkü o an görmeye hasret olduğu kişi oydu. Heykel onu şaşırtarak yana kaydı, arkasındaki sarmal merdiveni ortaya çıkardı. E hey maşallah yani. Sen tut potansiyel bin tane şifrenin arasından tek seferde doğru olanı söyle.

Düşünseli’nde işi bittikten sonra Yasak Orman’a gitmeye hazırlanan Harry’nin aklına birden Neville’a Nagini’nin öldürülmesi gerektiğini söylemek geliyor ve belki de Seçmen Şapka’dan kılıcı çıkarabilecek tek kişi olan Neville’a söylemese yılan ölmeyecekti. O sırada Harry’nin aklından geçen düşüncelerse şöyleydi:

“Harry Pelerin’i çıkarmıştı: Fikir aklına birden bire gelmişti, kesinlikle emin olma arzusundan doğmuştu.”

Bunlarla bitmiyor tabii ki. Voldemort onu öldürdükten sonra ölüp ölmediğini kontrol etmesi için o kadar kişi arasından, orada Bellatrix dururken, Narcissa Malfoy’u seçiyor. J.K.Rowling Narcissa’nın oradaki hareketini, oğlunu görebilmek için tek yolun zafer kazandığını sanan bir orduyla okula girmesi olduğunu bildiği, artık savaşı kazanmanın çok da umurunda olmadığı şeklinde açıklamıştı. Eğer Harry, İhtiyaç Odası’nda Draco’yu kurtarmasaydı o zaman Narcissa’nın yalan söylemesini sağlayamayacaktı. Anlaşılan Harry’nin Draco’yu kurtarması kahramanlık yapmaktan çok daha öte bir amaca hizmet ediyormuş, yalnızca Harry’nin bundan haberi yokmuş.

Sıvı Şans’ı içen diğer kişiler olan Ron ve Hermione’nin de şansının yaver gittiği durumlar oldu elbette. En basitinden Ron’un aklına Hortkuluk’un Basilisk zehriyle yok edilebileceği geliyor ve üstelik bu dişi alabileceği tek yer olan Sırlar Odası’na girebilmek için Çatalağız olması gerekirken Harry’nin aylar önce madalyonu açmak için kullandığı, tıslamaya benzer, anlam veremediği sözler aklına geliyor ve böylece Oda’yı açabiliyor. Filmde, “Uykunda konuşuyorsun,” demişti Harry’ye ama biz filmlerden ziyade kitapları dikkate alıyoruz. Hermione ise İhtiyaç Odası’nda Crabbe’in gönderdiği Öldüren Lanet’ten ciddi bir çeviklikle kurtuluyor. Bu arada şunu da belirtmek gerekir, hiçbirinin nihai amacı hayatta kalmak değil Voldemort’un ölmesi ve savaşı kazanmaktı, yani savaş sırasında verilen kayıplar için yapabilecekleri bir şey yoktu. Bunun dışında kitap genellikle Harry ve onun yaşadıkları üzerinden anlatıldığı için Ron ve Hermione’nin başından geçenlere hakim olmak epey güç, o nedenle ikisi için verilebilecek örnekler de ne yazık ki sınırlı.

Teoriyi çürüten kanıtların arasında en önde geleni J.K.Rowling’in bu kadar büyük bir şeyden hiçbir zaman bahsetmemiş olması. Ancak Dumbledore ve Peverell Kardeşler teorisinde olduğu gibi asla açıklamadığı ancak yeşil ışık yaktığı teoriler var. Aberforth’un böylesine karmaşık bir iksiri yapabilecek biri olup olmadığı da tartışma konusu. Ancak Aberforth her ne kadar abisinin gölgesi altında kalmış olsa da esasında oldukça yetenekli bir büyücü, yani bir tepe Ruh Emici’yi savuşturabilecek kadar güçlü bir Patronus yapabiliyor. Hiç olmadı, sonuçta o da Snape’le beraber Yoldaşlık’taydı; iksiri onun için Snape de yapmış olabilir. Ayrıca önceden Sıvı Şans içmiş olan Harry’nin iksirin etkilerini hatırlayabileceği ve bundan bahsedebileceği de bir diğer karşıt düşünce.

Creators.co‘da da daha önce yer bulan bu teori hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Aberforth Dumbledore gerçekten de savaşın esas kahramanı olabilir mi? Teoriyi destekleyen veya çürüten düşünceleriniz neler? Bizimle paylaşmayı unutmayın!

Sitemizde bulunan diğer teoriler için buraya tıklayabilirsiniz!

Forumdan Cevaplar!

Site Yorumları
11 Yorum