Hipogrifler devasa ve izlemesi oldukça büyüleyici yaratıklardır. Azkaban Tutsağı’nı okurken bu devasa yaratıkların kudretinden etkilenmeyen yoktur muhtemelen. Öyleyse gelin Hipogrifleri biraz daha yakından tanıyalım.
Hipogriflerin kürkleri pek çok renkte olabilir: bronz, kestane ve gri. Gözleri ise turuncu renktedir. Fakat bizce bu son derece onuruna düşkün ve asil yaratıkların özelliklerini işin uzmanından, yani Newt Scamander’dan öğrenmek daha doğru olacaktır.
“Hipogriflerin kökeni Avrupa olmasına karşın artık dünyanın dört bir yanında görülebiliyorlar. Koca bir kartalın kafasına ve bir atın bedenine sahip. Evcilleştirilebilirler fakat bu sadece uzmanlar tarafından yapılmalıdır. Bir Hipogrife yaklaşırken göz teması kesilmemelidir. Önünde eğilmek iyi niyetinizi belli eder. Eğer Hipogrif aynı şekilde sizi selamlıyorsa artık ona yaklaşabilirsiniz.
Hipogrifler küçük böcekler için taşı toprağı eşelerler fakat kuş ve küçük memeli hayvanlarla da beslenebilirler. Yavrulama dönemindeki Hipogrifler, içine 24 saat içerisinde çatlayan kırılgan büyük bir tek yumurta bıraktıkları bir yuva yaparlar. Yavru Hipogrif bir hafta içerisinde uçma kıvamına gelecektir fakat uzun yolculuklarda annesine arkadaşlık edecek kadar uçabilmesi aylar alabilir.”
Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar
Hogwarts pek çok büyülü yaratığın yanı sıra on iki muhteşem hipogrife de ev sahipliği yapmaktadır. Bu on iki hipogrif arasında sadece Şahgaga’nın adını kesin olarak biliyoruz. Ayrıca bu hipogriflerin Hogwarts sınırları içerisinde sürekli mi bulunduğu yoksa başka bir yerde mi yaşadıkları da kesin olarak bilinmiyor.
1993 yılında, Gryffindorların ve Slytherinlerin katıldığı Sihirli Yaratıkların Bakımı dersinde Rubeus Hagrid bu hipogrif sürüsünü öğrencilere tanıttığı bir ders gerçekleştirmişti. Biz de ilk defa bu yaratığın Harry Potter evrenindeki versiyonuyla orada karşılaşmıştık. Hepimizin hatırladığı üzere bu ders Draco Malfoy ve hipogrif Şahgaga açısından bir felaketle sonuçlanarak üçüncü kitabın konusunun büyük bir kısmını oluşturmuştu.
“Onlara doğru yaklaşırken, bu bir düzine hayvan Harry’nin gördüğü en garip hayvanlardı. Bir bedenleri, arka ayakları ve at kuyrukları vardı, ancak bir kartala ait olabilecek kanat ve kafa yapısına sahipti, çelik renginde, sert gagası ile büyük, muhteşem turuncu gözleri vardı. Ön ayaklarındaki pençeler 15 cm uzunluğunda ve tamamen ölümcül bir havaya sahipti.”
Harry Potter ve Azkaban Tutsağı
Dikkat çekici bir detay ise J.K. Rowling’in Ludovico Ariosto tarafından yaratılan bu varlıkları tanımlarken yarı at yarı ejderha değil de basitçe kartal-at olarak bahsetmesi. Hatta Fantastik Canavarlar’da kullandığı “yumurtlayan yaratıklar” tanımı bilinen hipogrif tarihçesiyle çelişmekte. Rowling’in böylesi mitolojik bir yaratığı alarak kendi hikaye anlatış tarzına uygun bir şekilde biçimlendirmiş olması ihtimali mevcut iken ayrıca Hipogriflerin karışık ejderha/dişi at kırması oluşu konusunda bilgisi olmaması da bir ihtimal.
Rowling birçok röportajda kendi hipogrifleri için hangi kaynağı kullandığını açıkça belirtmiyor. Bakalım orijinal hipogrif yaratığına farklı bir yorum katan J.K. Rowling bu konuda neler söylüyor.
Hipogrifler ve J.K. Rowling’in bu yaratıkları nasıl yorumladığına dair ilginç fikirler ortaya atan Erika Lachapelle ise yazdığı denemede, J.K. Rowling’in tutumunu ele almış:
“Rowling Harry Potter serisini kurgulayıp yazmaya başladığında henüz internet yoktu ve hipogriflerle ilgili kaynaklarının online olmadığını söyleyebiliriz –ki bu da ilk kez hipogriflerle, yaptığı araştırmalarda karşılaştığı anlamına gelir. Bundan da Rowling’in, hipogrif tanımıyla ilk çıkagelen Ariosto’yu, Virgil’in Eclogues’undan (Şiirler) kesitler sunan Orlando Furioso’da okumadığı çıkarımı yapılabilir. Görünen o ki Rowling yaratığın basitçe kartal-at karışımı değil de Rönesans döneminde (sözlerinden yaratığın kökeninin Ortaçağ yada Klasik Döneme kadar gittiğini düşündüğü çıkarılabilir) bir ejderha ile dişi bir atın çiftleşmesiyle doğduğundan haberi yok.
Üstteki röportajlardan anlaşılacağı üzere Rowling hipogriften “mitolojik bir varlık” ve “folklörde mevcut” diye bahsediyor. Ayrıca gelen “Neden yarı at yarı kartal?” sorusuna da “Bilmiyorum” diyor. İnsanların bir zamanlar bu yaratıklara inandığından bahsediyor. Aslında hipogrifler bir Rönesans şiir kitabından çıktıkları için mitolojik olduklarını söyleyemeyiz.”
Orijinal Hipogrif tanımlarına uysun ya da uymasın J.K. Rowling, bizi Şahgaga ve arkadaşlarıyla tanıştırarak hem tarihte de yer etmiş muhteşem bir yaratığı keşfetmemizi hem de doğada her yaratığın saygı dolu bir selamlamayı hak ettiğini öğrenmemizi sağladı.