Kitaplarda yer alan onca olağanüstü şeyin filmlere yansıtılmamasına başından beri alışkınız. Ancak burada daha da kötü bir senaryo ile karşı karşıyayız. Hikayesi kitaplardan bile çıkarılmış olan Dean Thomas‘ın merak edilen, asla açığa çıkmamış yönlerini ve hayatını Mugglenet bizler için derleyerek, bize onu çok daha yakından tanıma fırsatı sunuyor.
Destansı fantastik serilerde, yan karakterlere takılıp kalmak tehlikeli bir iş.
Dean Thomas’ın rolünün Harry Potter ve Ölüm Yadigarları Bölüm 1 ve 2‘de de en az kitaplardaki kadar büyük olmasını umardık doğrusu. Onu Griphook ve Ted Tonks ile ormanda sohbet ederken, Luna ve Ollivander’la Malfoylardan kaçarken ve Denizkabuğu kulübesinde Harry ve Ron’a Dobby’yi gömerken yardım ettiğini görmeyi gerçekten çok isterdik. Ne yazık ki Dean, Ölüm Yadigarları Bölüm 1‘de görünmedi bile, ikinci bölümdeyse sadece 2 küçük repliği vardı.
Bizim gibi, 10 saatlik bir Harry Potter filmini memnuniyetle izleyecek olanlar için, yan hikayelerin ve karakterlerin filmi mantıklı bir uzunlukta tutabilmek adına hikayeden çıkarılması oldukça moral bozucu. Özellikle de karakter renkliliği açısından düşünüldüğünde sinir bozucu bir hal alıyor. Dean’in açısından bakıldığındaysa bu durum iki katı ümidimizi kırıyor. Çünkü Dean’in orijinal hikayesi sadece filmlerden çıkarılmakla kalmadı aynı zamanda kitaplardan da atıldı.
Aslında Dean, Felsefe Taşı kitabının önceki taslağında hikayenin daha çok içindeydi. Hatta illüstrasyonunu bizzat J.K. Rowling’in yaptığı “Geceyarısı Düellosu” isimli bölümde Dean’i (o zamanlar Rowling ismini Gary olarak düşünmüştü), Harry, Ron, Hermione ve Neville’e üçüncü kat koridoruna gece yarısı kaçışları sırasında eşlik ederken görüyoruz.
J.K. Rowling Dean Thomas’ın geçmişini kendi internet sitesi jkrowling.com‘da yer alan “extra stuff” kısmında tanımlamıştı. Aslında niyeti Sırlar Odası‘nda Dean’in geçmişini keşfetmeye başladığını bizlere göstermekti:
“Dean’le ilgili sağlam bir altyapıya sahibim, ancak bunları kullanacak doğru anı hiçbir zaman bulamadım. Onun öyküsü Sırlar Odası’nın önceki bir taslağında yer alıyordu ancak sonra benim tarafımdan çıkarıldı, çünkü gereksiz bir şekilde konunun dışına çıkıyormuşum gibi hissettirdi. Şimdi onun hikayesinin hiçbir zaman kitaplarda yer alacağını düşünmüyorum.
Dean her zaman Mugglelardan doğma olarak düşünüldü. Annesi ve üvey babası tarafından büyütülmüştü çünkü gerçek babası Dean henüz çok küçükken aileden ayrılmıştı.
Doğal olarak Hogwarts mektubu geldiğinde Dean’in annesi, kocasının aslında büyücü olabileceğini düşündü, ancak kimse işin aslını keşfedemedi: Dean’in babası, karısını korumak istediği için büyücü olduğunu hiçbir zaman ona söylememişti ve Ölüm Yiyenlere katılmayı reddettiği için onlar tarafından öldürülmüştü.”
Geçmişinin göz ardı edilmesine rağmen, Dean tüm seri boyunca büyüleyici bir yan karakterdi. Sınıfta açıkça konuşmaktan hiçbir zaman çekinmedi, Zümrüdüanka Yoldaşlığı boyunca Umbridge’le açıkça tartıştı ve Sırlar Odası’nda Profesör Binns’in kusurlu mantığını eleştirdi. Kendini geliştirerek, Harry’nin ilk Qudditch maçı ve Üçbüyücü Turnuvası için Harry’yi destekleyen pankartlar hazırladı.
Dean’in Harry’ye verdiği destek, Gryffindor gururunun da ötesine geçti çoğu zaman. Dumbledore’un Ordusu’na ilk katılanlardan biriydi ve katılmaya kendisi kadar gönüllü olmayan arkadaşı Seamus’u bile en azından toplantılardan birine katılması için ikna etmişti. Azkaban Tutsağı’nda Harry’nin eniştesi Vernon’un Hogsmeade için izin formunu imzalamadığını duyduğundaysa, Harry için sahte bir imza atmayı bile teklif etmişti. Yani Dean, başından beri akıllı, vefalı ve cesur bir karakterdi.
Dean’in hikayesi kitaplara dahil edilmiş olsaydı ne çok şey değişirdi diye hayal etmeden duramıyor insan. Safkanlık konusunun bu kadar önemli bir mevzu haline geldiği Sırlar Odası’nda geçmişinden parçalar topladığını görmeyi çok isterdik. Belki ulaştığı bilgiler Altın Üçlü ve Dean arasında daha yakın bir ilişki kurulmasını sağlardı. Belki de Dean, Harry ve diğerleriyle birlikte testrallerle Londra’ya uçar ve Esrar Dairesi’nde Ölüm Yiyenlerle savaşırdı.
Muggle Doğumlulular Kayıt Komisyonu yüzünden Dean, Ölüm Yadigarları boyunca kaçmaya zorlanmıştı ve babasının öldürüldüğünün bilinmesi bu durumu değiştirir miydi bilemiyoruz. Mugglelardan doğma olmadığını kanıtlayabilirdi, ama yine de Komisyon Ölüm Yiyenlere katılmayı reddeden birinin oğlunu kabul eder miydi bilemeyiz. Her iki koşulda da Dean’in adaletsizlik karşısında korkusuzca duracağından eminiz, bu yüzden ne olursa olsun hedef olarak gösterilecekti diyebiliriz.
En nihayetinde, Dean babasının asıl kimliğini asla keşfedemediği için bundan nasıl etkileneceğini de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Dean’in hikayesi, hikayesi ana konuyla daha çok ilişkili olan Neville Longbottom için harcanmıştı.
Kitaplar, Neville’in hikayesini anlatan birkaç bölüm olmasaydı da inanılamayacak kadar uzundu, bu yüzden Dean için boş bir oda ayrılamamış olmasını anlıyoruz. Dahil edilmemesinin sebebi ırkçılık değildi evet, ama yine de siyahi bir karakterin öyküsünün kitaplara dahil edilmeye bu kadar yakınken kesilmesi oldukça umut kırıcı.
Üzüldüğümüz kadar, J.K. Rowling‘in kitaplarla ilgili ekstra bilgilendirmeleri için ayrıca minnettarız da. Kendisi dahi bilmiyor olsa da , Dean’in hikayesini keşfetmek adeta karakterine yeni bir doku kazandırıyor. Birinci Büyücülük Savaşı’nda Harry de Neville de anne ve babalarını Voldemort ve Ölüm Yiyenler yüzünden kaybettiler, bu yüzden de ailelerinin kendilerine bıraktığı mirası yaşatmak konusunda üzerlerinde her zaman baskı hissettiler. Dean ise, babasının ailesini Ölüm Yiyenlerden korumak için öldüğünü bile bilmiyordu. Yine de Dumbledore’un Ordusu’na katıldı, Harry’nin arkasındadurdu ve Hogwarts Savaşı boyunca Ölüm Yiyenlerle savaştı. Tamamen kendi arzusuyla gösterdiği cesaret, bize şunu gösteriyor ki Dean babasının adımlarını görememiş olsa da ayak izleri ona hangi yolu izlemesi gerektiği konusunda öncü olmuş.
* * *
Peki ya sizler bu karakter hakkında neler düşünüyorsunuz? Seriyi okurken Dean Thomas’lı bölümlerde aklınızdan neler geçti? Görüşlerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayın!
Yorumlara bak
Cidden Dean ve Şehmus en az Neville kadar yer edinmeyi hak ediyorlardı. İkiside çok arkada kaldılar.
Afedersiniz Seamus diycektim
Lee Jordan için de böyle bir yazı bekliyorum :)
Seamus ile Dean üçlüye göre sadece suratlarını yakan ve geçmişi bilinmeyen karakterler onlarda bişey hakediyor(bence seamus harry den daha şirin ve yakışıklı)