Harry Potter serisini yazarken Rowling birçok şeyden esinlendi. Elbette bu esin kaynaklarının bazıları mitolojik temellere dayanıyor. Karakter isimlerinden olaylara kadar etkileyen bu geniş edebiyatın izlerini her yerde görmek mümkün. Peki hep birlikte MuggleNet‘in ortaya çıkardığı bazı benzetmelere göz atmaya ne dersiniz?
Harry Potter’da, üç başlı köpekten Remus Lupin’in adına kadar mitolojiye göndermeler her yerde var. Bu yüzden, bazı Harry Potter karakterlerini incelemenin ve onların mitolojik figürlerinin kim olduğunu bulmanın ilginç olacağını düşündüm. İşte ortaya çıkanlar:
Bu biraz bariz. Dumbledore’un bembeyaz, uzun sakalıyla yaşlı ve güçlü bir büyücü olması, bu benzetmeyi aklımıza getirmemize yetiyor. Ama tabii ki başka sebepler de var. Örneğin, her iki de kahramanların, kaderini keşfetmelerinde yardımcı olan akıl hocası olmaları. Aynı zamanda ikisinin kehanetle bağlantısı var. Yine de şu kesin ki Merlin bir kâhinken Dumbledore değil ama Harry’ye kehaneti ileten kendisi, aynı Merlin’in, Arthur ve Uther’a ilettiği gibi.
Eğer kitaplar boyunca Luna’nın ne dediğine dikkat edersek, genellikle haklı olduğunu görürüz. Dahası, aynı Voldemort’un, Harry’yi yalnız bırakma taktiğine dikkat çektiği zamanki gibi, olayları diğer herkesten iyi kavrayabilmişti. Yine de Luna, Yunan mitolojisindeki kâhin Kassandra’ya benzer şekilde, kulağa saçma ve deli geldiği için sık sık ciddiye alınmamıştı. Hermione gibi zeki karakterler bile Luna’yı önemli görmemişti. Neyse ki Luna’yı dinleyen birkaç kişi olduğundan -böylece Harry’ye birden fazla kez yardım edebilmişti- Kassandra kadar görmezden gelinmemiştir.
İlk olarak Sekhmet, Antik Mısır mitolojisinde genellikle dişi aslan olarak betimlenmiştir ki bu da zaten Ginny Weasley’yi özetliyor. İkinci olarak Sekhmet, güçlü bir savaş ve yıkım tanrıçasıdır ve Ginny’nin de savaş meydanında üzerine yoktur. Ayrıca Sekhmet’in, Ginny’nin imzası Yarasa Umacı Büyüsü’ne oldukça benzeyen veba hastalığıyla alakası vardır. Yine de yıkıma ek olarak Sekhmet, sevgiyle bağı yüzünden aşk tanrıçası Hathor’ın emsali olarak görülür. Buna benzer olarak kitaplarda, Ginny’nin şiddetli yanı dışında Harry’nin sevgili kız arkadaşı olan bir başka tarafına şahit oluyoruz.
Şunu kabul edelim ki Neville, seriye pek de iyi başlamadı. Ama Kral Arthur da öyleydi! Neville’in Seherbaz, Arthur’un da kraliyet ailesine mensup olmasından dolayı ikisinin de güçlü soylara dayanmasına rağmen iki kahraman da çocukken zayıf olduğu düşünüldü. Dahası, ikisi de bu zayıflık yüzünden aile üyeleri tarafından kötü muamele görmüştür. Yine de daha sonra, Arthur Camelot’a hükmederek Neville de Dumbledore’un Ordusu’nu idare ederek güçlü liderlere ve komutanlara dönüştü. Ah, bir de şu var ki ikisi de ünlü ve güçlü kılıçlarla dövüştü (Arthur, Excalibur – Neville, Gryffindor’un Kılıcı).
Hermione’nin zamanının en parlak cadısı ve Athena’nın da Yunan bilgelik tanrıçası olması arasında belirgin bir zeka bağlantısı var. Aynı zamanda ikisinin de kahramanlara rehber olduğu gerçekleri de ortak. Seri boyunca Hermione, sık sık Harry’ye danışmanlık yapıyor ve Athena da Odysseus ve Perseus gibi kahramanlara sık sık rehberlik yapmıştı. Özellikle Athena’nın Perseus’a ayna parlaklığında Medusa –ona baktıklarında insanları taşa çeviren bir canavar- kalkanı verdiği Perseus miti, çok uygun bir benzetmedir. Bu örnek de Hermione ve ikinci kitapta Harry’yle Ron’u Basilisk’le -ölümcül bakışa sahip olan bir başka canavar- yüzleştiklerine dair uyaran aynasıyla kolayca bağdaştırılabilir.
Sir Gawaine alışılmadık bir biçimde cesur ve sadık bir şövalyedir ve diğer şövalye arkadaşları tehlikeyle karşı karşıya olduğunda, yüzleşmek için gönüllü olan da odur. Ron da aynı zamanda cesur ve sadık; tehlikeli görevlere gitmeye de karşı çıkmaz. Sir Gawaine, büyülü bir nesneyi elde hayatını kurtaracağı umuduyla elde etmek için yalan söylemişti ve Ron da kaçmıştı (Ölüm Yadigarları’nda Harry ve Hermione’yi yalnız bıraktığı zaman). Yine de bu cesaret gerektiren durumlardaki başarısızlıklarından Gawaine doğruyu itiraf ederek ve Ron da geri dönerek pişman oldu. En sonunda ikisi de kişilerinin iyi olmasından dolayı bu küçük yanlışları affedilmiş ve muzaffer bir şekilde evlerine dönebildi.
Horus, büyük bir alın yazısıyla dünyaya geldi ama babasını öldüren karanlık ve güçlü bir düşman hedefinde olduğu için saklı kalmak zorunda kaldı. Sonunda Horus, düşmanıyla yüzleşti ve düşmanının kibrini kendi lehinde kullanıp onu aldatarak yendi. Harry’nin aldatma taktiğinin salata sosu malzemesi yerine bir asayı içermesine rağmen yine de Harry Potter’la benzerliği açık görünüyor. Hayat hikayelerinin yanı sıra bir başka benzerlikleri daha var. Horus’un, alçalma yeteneğiyle bilinen hızlı kuş doğanlarla bağı vardır ki bu da Harry’nin uçma yeteneğine benziyor.
Ufak bir ayrıntı olarak Albus Percival Wulfric Brian Dumbledore’un her isminin bir anlamı olduğunu biliyor muydunuz? En ilginci ise Wulfric ismi çünkü Wulfric’in kelime anlamı “kurt gücü” ve dünyanın en eski destanı olan Beawulf’ta da karakter Beawulf (güçlü kurt), genç halinde düşmanı Grendel’i (Gellert Grindelwald) yenmiştir. En sonunda da bir ejderha tarafından ağır yaralandıktan sonra deniz ortasındaki bir mağarada onu kurtarabilecek tek kişi sadık takipçilerinden birinin yetim oğluydu. Aynı Dumbledore’la Harry’nin hortkuluk bulmak için gittiği mağara gibi. Peki sizin aklınıza başka benzerlikler geliyor mu? Bizimle paylaşmayı unutmayın!