İlk göz ağrımız olan Harry Potter ve Felsefe Taşı’nı tekrar tekrar okurken bazı eski cümleler daha da çok anlam kazanmaya başlıyor. Pottermore’un bizler için seçtiği bu cümlelere gelin hep birlikte göz atalım!
Ah Hagrid, ne kadar haklı olduğunu bir bilsen. Uzun yıllar ve Düşünseli’nde yapılan araştırmaların sonucunda Dumbledore, Lord Voldemort’un Hortkuluk yarattığından emin olmuştu. Eğer ruhun bir kişinin insanlığını oluşturduğunu varsayarsak, o zaman evet, Voldemort insanlığını içinden parça parça çıkarmıştı, böylece Tom Riddle (Sırlar Odası’ndan hatırlayacağımız üzere Hagrid’in kişisel olarak tanıdığı biri) tanınmaz hale gelmişti. Bu açıdan baktığımızda Voldemort’un içinde gerçekten de ölmesine yetecek kadar ‘insan’ kalmamıştı.
Dünyanın geri kalanı “Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen” ve “Adı Anılmaması Gereken Kişi”den fısıldayarak bahsederken Dumbledore, Harry’nin cesur olup Voldemort’un ismini gözü kara bir şekilde söylemesi konusunda ısrarcı olmuştur. Kulağa mantıklı geliyor, ancak Ölüm Yadigarları’nda o isim Ölüm Yiyenler tarafından Tabu haline getirilince bu durum Harry’nin aleyhine dönmüştü. Belki de Harry, Dumdledore’un tavsiyesini biraz daha yakından takip etmeliydi – öğrencisi büyüdüğü zaman dahi Dumbledore Karanlık Lord’a, daha çok onun canını sıkmak için ‘Tom’ olarak hitap etmeye devam etmiştir.
Severus Snape pek çok şeye, mesela öğrencilerine, düşkün olmayabilir ancak iksir yapma sanatı üzerine olan sevgisini birçok kez göstermiştir. Aynı derste son derece kullanışlı olduğu sonradan ispat edilecek bir nesneden – çok amaçlı bir panzehir olan ve aynı zamanda Snape’in eski İleri İksir Yapımı kitabında da yazan bezirden bahsetmişti. Harry bu bilgiyi sadece Slughorn’un İksir dersinde kendini öne çıkarmak için değil aynı zamanda zehirlenmiş bal likörünün pençesinde dolaşan Ron’un hayatını kurtarmak için de kullanmıştı. Yani Snape Harry’ye gerçekten de ölümü durdurmayı öğretmişti.
Dumbledore bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Gençliğini Ölüm Yadigarları’nı ele geçirme tutkusuyla geçirmesinin sonu, onu kız kardeşinin ölümü ve erkek kardeşinin onu suçlamasıyla karşı karşıya getirmişti. O zamandan beri Dumbledore, gücün cazibesinden uzak durmaya çalışmış ve hatta Sihir Bakanı olmayı da reddetmiştir. Ancak, Melez Prens’teki hasar görmüş eli, kendisinin Yadigarlar tarafından bir kez daha baştan çıkarıldığının kanıtıydı. Kendi sözlerine sadık kalmıştı, Dumbledore gibi bilge bir büyücü bile yalnızca bir insandı ve hala pişman olacağı şeyleri seçmek için tutkusu vardı.
‘Voldemort geri döndü!’ gibi bir şey olabilir mi belki? Profesör McGonagall’ın sözleri oldukça gülünç çünkü gün gelecek, bu okul çocuğunun sözleri Bakan’nın sözlerinden çok daha değerli olacaktı. Dolores Umbridge, sinir bozucu öksürüğü ve sonu gelmeyen eğitim kararlarıyla genç dimağları, Bakanlık’ın sözlerini sorgulamaya itmişti. Umbridge’in en büyük muhaliflerinden McGonagall’ın bu soruyu yaklaşık dört yıl boyunca sormayı denemesi gerekiyordu.
Özellikle de Dumbledore’un geçmişini ve geleceğini düşündüğümüzde aslında oldukça anlamı olan bir söz bu. Yadigarları bir araya getirip ‘Ölümün Efendisi’ olma girişimden sonra bu yoldan vazgeçmiş ve faniliğini kabul etmiş gibi görünüyor. Kendisinin artık genç olmadığını ve Voldemort’un da güce kavuşmaya çalıştığını bildiği için belki de bu sefer hayatta kalamayabileceğinin farkına varmıştır. Bu bize şu soruyu sorduruyor: Bir gün o olmadan yoluna devam etmesi gerekebileceğini bildiği için Harry rahatlatmak amacıyla mı söylemişti bu sözleri? Yoksa kendi mi ikna etmeye çalışıyordu?
Tipik bir astroloji muhabbetinden oldukça uzak olan Ronan’ın bu sözleri, üç yıl sonra Harry Cedric Diggory’nin ölümüne tanık olduğunda daha da inandırıcı gelmeye başlamıştı (‘fazlalığı öldür’ sözleri bugün hala kulaklarımızda yankılanıyor). Ateş Kadehi’ndeki diğer zayiatlar olan Bertha Jorkins ve Frank Bryce ise sadece yanlış zamanda yanlış yerdeydiler. Ve elbette Hedwig’in ölümünü de unutmamalıyız, Harry’nin çocukluğunun masumiyetini kaybedişinin mükemmel bir sembolü ve aynı zamanda bizleri gözümüz yaşlı bırakan bir andı.
Ronan’ın ‘her zaman’ kelimesini kullanması, tarih kendini tekerrür ettiği için kaçınılmaz olanı işaret ediyor. Söz konusu olaydaki gibi, Voldemort ilk yükselişi sırasında birçok görgü tanığını öldürmüş ve suçlarını masum insanlarla çerçevelemişti.
Bu bilge sözler pek çok anlama gelebilir. Felsefe Taşı’nda ise Harry’ye, asla var olamayacak bir hayata bakmak için kendi mutluluğunu göz ardı etmeye başladığı sırada Kelid Aynası’nı aramaması tavsiye edilmişti. Harry’nin rüyaları, yıllar sonra Voldemort’un zihnindeki görüntüler tarafından işkence gördüğünde daha da kötü bir hal almıştı. Bu kabuslar Harry’ye sadece travma yaşatmakla kalmamış, Sirius’un kaçırıldığına inandığı zamanki gibi ona karşı silah olarak da kullanılmıştı. Böyle düşlerin dünyasına dalmak gerçekten de tehlikeli bir şey.
Mugglelar olarak Harry Potter hikayelerinin ötesinde bir yaşam olduğunu unutmamalıyız. Evet, gerçekten (hayır, değil 🙁 ). Büyücülük dünyasında yaşamak için ne kadar yanıp tutuşsak da gerçekliğe dair hakimiyetimizi asla yitirmemeliyiz. Onun yerine, kitaplardan çıkardığımız dersleri kendi dünyamızı daha iyi bir yer haline getirmek için kullanmalıyız. Kitaplardan konu açılmışken…
Felsefe Taşı yayımlandığından beri milyonlarca Harry Potter kitabı satıldığına göre, McGonagall’ın bu sözlerine güvenmek akıllıca olacaktır.
Harry Potter ve Felsefe Taşı’nın yayımlanışının 20. yıl dönümü kutlamaları kapsamında Pottermore’da ilk Harry Potter hikayesinden anlar, olaylar ve karakterler paylaşılacak, tabii bizler de sizinle paylaşacağız. Takipte kalmaya devam edin!