“Kapının arkasındaki altın tünekte, yarısı yolunmuş bir hindiye benzeyen, tiridi çıkmış bir kuş duruyordu. Harry ona bakakaldı, kuş da yeniden o boğuk sesi çıkartıp nefretle ona baktı. Onun çok hasta göründüğünü düşündü. Gözleri donuk bakıyordu ve Harry ona baktığı sırada kuyruğundan birkaç tüy daha düştü.”
– Harry Potter ve Sırlar Odası
“Harry şok içinde feryat etti ve geri geri gidip masaya çarptı. Heyecanla etrafına bakınıp bir yerlerde bir bardak su aradı, ama göremedi. Bu arada kuş bir ateş topu halini almıştı. Son bir vahşi çığlık attı, bir saniye sonra yerde dumanları tüten bir kül yığınından ibaret kalmıştı.”
“Eh, vakti gelmişti doğrusu. Günlerdir berbat görünüyordu. Ben de ona gayret etmesini söylüyordum.” Harry’nin yüzündeki sersemlemiş ifadeyi görünce de kıkırdadı.
“Fawkes bir anka kuşudur, Harry. ankalar ölme vakti gelince alev alırlar, sonra da küllerinden yenide doğarlar. Gözünü üstünden ayırma…” Harry hızla geri dönünce minicik, buruş buruş, yeni doğmuş bir kuşun kafasını küllerden uzattığını gördü. Küçük kuş, yaşlı olanı kadar çirkindi denilebilir.
“Onu bir Yanma Günü’nde görmen ne yazık,” dedi. “Genellikle çok yakışıklıdır: Harikulade kırmızı ve altın rengi tüyleri vardır. Büyüleyici yaratıklar bu anka kuşları. Çok ağır yükler taşıyabilirler, gözyaşlarının iyileştirici gücü vardır ve çok sadık hayvanlardır.”
“Riddle ağzını açtı, ama donakaldı. Bir yerden müzik sesi geliyordu. Riddle hızla arkasına dönüp boş odaya baktı. Müziğin sesi gidecek yükseliyordu. Ürpertici, tüyleri diken diken eden, dünya dışından geliyor gibi bir müzikti; Harry’nin saçları dikildi ve kalbi sanki şişip iki misline ulaştı.”
“Sonra, tam ses iyice yükselip Harry’ye müziğin göğüs kafesinin içinde çaldığını düşündürmeye başlamıştı ki, en yakın sütunun tepesi alevlendi.”
“Kuğu büyüklüğünde kıpkırmızı bir kuş ortaya çıkmıştı. Kemerli tavana doğru şarkısını söylüyordu. Bir tavuskuşununki kadar uzun, pırıl pırıl bir kuyruğu ve buruşuk bir bohçayı kavramış, altın rengi parlayan, pençeleri vardı.”
Kuş şakımayı bırakmıştı. Harry’nin yanağının yanında kımıldamadan, sıcacık duruyor, dik dik Riddle’a bakıyordu. “Bir anka kuşu…” dedi Riddle, kuşa bilmiş bilmiş bakarak.
“Ona gelince -” dedi Riddle, Fawkes’ın bıraktığı buruşuk şeye bakarak, “o da okulun eski Seçmen Şapka’sı.” Öyleydi. Yamalı, yıpranmış ve tozlu Şapka, Harry’nin ayaklarının dibinde hareketsiz yatıyordu. Riddle gene kahkahalarla gülmeye koyuldu. Öylesine gülüyordu ki, karanlık oda kahkahalarıyla çınlıyor, sanki aynı anda on Riddle kahkaha atıyormuş hissi veriyordu. “Dumbledore’un savunucusuna gönderdiklerine bak! Şakıyan bir kuş ve eski bir şapka! Şimdi kendini cesur hissediyor musun, Harry Potter? Şimdi kendini güvende hissediyor musun?”
“Harry sırtı Oda’nın karanlık duvarına çarpana kadar geriledi. Gözlerini kapatırken Fawkes’ın kanadının yanağını yaladığını ve kuşun havalandığını hissetti. Harry, “Bırakma beni!” diye bağırmak istiyordu, ama bir anka kuşunun yılanlar kralına karşı ne şansı olabilirdi ki?”
“Fawkes yılanın kafasının etrafında uçuyor, basilisk ise bir kılıç kadar uzun ve keskin dişleriyle çılgınca onu yakalamaya çalışıyordu. Fawkes dalışa geçti. Altın renkli uzun gagası gözden kayboldu ve aniden yere kapkara kan boşandı. Yılanın kuyruğu savrulup Harry’yi sıyırdı geçti ve Harry daha gözlerini kapatamadan, ona doğru döndü. Harry onun yüzüne baktı ve iki koca yuvarlak sarı gözünün anka kuşu tarafından deşilmiş olduğunu gördü. Yere kan boşalıyor, yılan acı içinde tükürüp duruyordu. “Hayır!” diye bağırdığını duydu Riddle’ın. “Kuşu bırak! Kuşu bırak! Çocuk arkanda! Hâlâ onun kokusunu alabilirsin! Öldür onu!” ”
“Aniden yanından bir kırmızılık geçti ve Harry dibinde hafif bir pençe takırdaması duydu. “Fawkes,” dedi Harry kısık sesle. “Müthiştin, Fawkes…” Kuşun güzel başını, yılan dişinin kolunda deştiği yere yasladığını hissetti.”
“Sen öldün, Harry Potter,” dedi Riddle’ın sesi, tepesinde. “Öldün. Dumbledore’un kuşu bile bunun farkında. Ne yapıyor, görüyor musun, Potter? Ağlıyor.” Harry gözlerini kapatıp açtı. Fawkes’ın kafası bir netleşti, bir bulanıklaştı. Parlak tüylerden aşağı iri, inci gibi damlalar süzülüyordu.
“Harry kafasını hafifçe salladı. Fawkes hâlâ kafasını Harry’nin koluna yaslamış, orada duruyordu. İnci gibi gözyaşları yaranın etrafında parıldıyordu – ama artık yara yoktu. “Çekil oradan, kuş,” dedi Riddle’ın sesi birden. “Çekil onun yanından. Çekil dedim sana!” Harry başını kaldırdı. Riddle, Harry’nin asasını Fawkes’a doğrultmuştu; tabanca patlaması gibi bir gümbürtü çıktı ve Fawkes gene altın rengi ve kırmızı bir leke gibi havalandı. Riddle, Harry’nin koluna bakarak, “Anka kuşu gözyaşları…” dedi sessizce. “Elbette… iyileştirici güç… unutmuştum…”
“Büyük, al kanatları karanlıkta yumuşak bir altın parıltısı saçan Fawkes’ın öncülüğünde, borunun ağzına doğru yürüdüler. Gilderoy Lockhart orada oturmuş, usul usul bir şarkı mırıldanıyordu.”
“Ron başını hayır anlamında salladı. O anda Fawkes, Harry’nin yanından uçarak geçti. Şimdi onun önünde kanat çırpıyordu, boncuk gözleri karanlıkta parlıyordu. Uzun, altın rengi kuyruk tüylerini sallıyordu. Harry ona ne yapacağını bilemeden baktı. Ron şaşırmış bir halde, “Tutunmanı istiyor sanki,” dedi. “Ama bir kuş senin ağırlığını oradan nasıl yukarı taşır?”
“Bütün bedenini olağanüstü bir hafiflik hissi sarmış gibiydi ve hemen sonra, vijit diye havalanıp borudan yukarı çıkmaya başladılar.”
“En başta, Harry, sana teşekkür etmek istiyorum,” dedi Dumbledore, gözleri yeniden parıldayarak. “Oda’da bana gerçek bir sadakat göstermiş olmalısın. Başka hiçbir şey Fawkes’ın sana gelmesini sağlayamazdı.”
Yorumlara bak
Hahah kahkaha atarak okudum cok guzel bid içerik olmus ah canim fawkes
Anka kuşunu çok daha ağırbaşlı ve asil olarak düşünüyorum. Bu açıdan diyaloglar fazla cıvık/çocuksu geldi. Sanki ağır ağır ve nasihat dolu ''Merhaba genç adam/büyücü.'' tonlamasında, Daha az ama öz konuşması daha iyi olurmuş gibi.
Katılıyorum sonuçta dumbledore un kuşu