Pottermore, Eddie Redmayne’ın Fantastik Canavarlar filmi bünyesine katılma hikayesine ve canlandırdığı karakterle paylaştığı “çanta sevgisine” ışık tutan bir röportaj yayımladı. Eddie’nin eline Newt’in çantasının bu kadar yakışıyor oluşunun sebebi meğerse maziye dayanıyormuş!
“Eddie’nin bir çantası var, tıpkı canlandırdığı karakter olan Newt Scamender’ın içerisinde fantastik canavarlarını taşıdığına benzeyen, tabaklanmış deriden yapılma bir çanta. Eddie’nin yanına otururken fark ettiğim ilk şey bu oluyor. Eddie’de bunu fark ettiğimi fark ediyor ve ona soruyorum: “Bu bir Eddie çantası mı yoksa Newt çantası mı?”
“Bu bir Eddie çantası.” diyor onu sevecenlikle okşayarak.”
Röportajda anlattığına göre Eddie Redmayne aslında bu çantayı sekiz yıl önce almış. Babası şehirde çalışıyormuş ve bir evrak çantasına sahipmiş. Eddie de hayatını kazandığı oyunculuğun doğru düzgün bir iş olmadığını düşündüğü bir dönemde, düzgün bir iş yaptığını hissedebilmek için bu çantayı satın almış. İçine senaryolarını ve faydalı bulduğu eşyaları koyduğu çantasını nereye gitse yanında taşıyormuş.
Ve bilin bakalım Fantastik Canavarlar filminin yönetmeniyle ilk kez tanışmaya gittiğinde de yanında ne varmış? Tabii ki evrak çantası!
“David’le ilk kez tanıştığımızda da yanımda bu çanta vardı. Soho’da bir barda buluştuk ve kükreyen ateşin yanına oturduk. Bana Newt’ten ve filmin -Newt’in çantasını da içeren- konusundan bahsettiğinde ona “Yemin ederim Newt’in çantasından haberim yoktu. Bu çantayı da -Hey bak David, kendi çantamı kendim getirdim!- tarzında, bir tür tuhaf seçme taktiği olsun diye getirmedim.” dedim. Korkarım çantam hala yanımda ve içerisinde hayatımı barındırmaya devam ediyor. Ama Newt’in kendi çantasındakiler kadar hayati değil sanırım…”
Tabii ki Eddie’nin rolü kabul etmesindeki tek etmen bu evrak çantası şeklinde kendini gösteren alamet değilmiş. Ünlü aktör, J.K Rowling ve David Yates’e duyduğu saygının da önemli bir faktör olduğunu söylüyor.
David’in oldukça hoş bir tavrı ve muazzam bir nezaketi var. Bu filmi yapmak istemek konusunda kafamda tek bir soru işareti bile yoktu. Soru işareti bu işi alıp alamayacağımla ilgiliydi. J.K Rowling’in yazdığı senaryoyu okuduğumda aklım başımdan gitti. O kadar heyecanlanmıştım ki. En müthiş kısmı da senaryoyu hem komik, hem sürükleyici hem de romantik bulmamdı. Ve sonunda oldukça etkilenmiştim.”