Kategoriler: Haberler

Fantastik Canavarlar Setinde Yapımcı David Heyman ile Keyifli Bir Sohbet

Harry Potter filmleri dediğimizde aklımıza ilk gelen isimlerin serinin oyuncuları olması kaçınılmazdır. Yıllarca kitaplarda okuyarak tanıdığımız karakterlerin kendi dünyamızda şekil bulmuş halleri olan oyuncular elbette film yapımında oldukça büyük öneme sahip olsalar da, perde arkasındaki bazı gizli kahramanlar olmasalar ortaya çıkan işin aynı başarıyı yakalayamayacağı da bariz bir gerçek. Harry Potter filmlerini beyaz perdeye aktarmaktan sorumlu olan başarılı yapımcı David Heyman da bu gizli kahramanlar listesinin en başında gelenlerden.

Felsefe Taşı kitabı daha yayınlanmamışken Heyman’ın masasına geldiğinde, onu okuyan, çok beğenen ve Heyman’ı da projeyi almaya ikna eden bir asistan sayesinde bugün Harry Potter filmleri izleyebiliyoruz. Ve Harry’nin maceralarını geride bırakıp, Newt‘inkilere yelken açarken David Heyman yeniden bu dünyayı çok iyi tanıyan ve kilit rol oynayan bir yapımcı olarak karşımıza çıkıyor. Bu yüzden Mugglenet‘in Fantastik Canavarlar filmi setinde gerçekleştirdiği röportajlar serisinde bu sefer size ulaştırdığımız röportaj David Heyman‘a ait. Keyifli okumalar.

Basın – İlk olarak filmin yönetmeni olan David Yates hakkında konuşabilir miyiz? En başından beri bu proje için düşündüğünüz kişi o muydu?

Heyman – Evet, David Yates bu evreni çok iyi tanıyordu, bu yüzden onu zaman kaybetmeden projeye dahil ettik. (…) Ayrıca Yates’in Jo ile geçtiğimiz dört filmde temelini attığı oldukça iyi bir iletişimi var. Bizim için bu da önemliydi. Diğer yandan bu film pek çok rengi barındırdığı gibi karanlığı da barındırıyor. Ama aynı zamanda eğlenceli ve mizahi bir yöne de sahip. Macera yönünden iddialı. Ve bir yandan da dokunaklı sahnelere de sahip. Bence Yates bu denli çok yönü olan işlerde oldukça iyi ve bütün bu çeşitliliği ustaca ve içten bir şekilde işleyebiliyor. (…)

B- Biraz da Eddie, Katherine, Alison ve Dan’den yani filmin altın dörtlüsünden bahsedelim isterseniz.

H- Elbette. Oyuncu seçimlerine Eddie ile başladık ve o da evet dedi. O bizim ilk ve tek seçeneğimizdi. Bir yabancıyı, dışlanmış birini oynayacak yeteneğe sahip, sempatik ve çekici birini istedik. Bu rolü oynamak için gerekli yeteneğe sahip biri olmalıydı. (…) Eddie empati yeteneği çok güçlü bir oyucu ve oldukça zeki. Onun gerçekten de biraz tuhaf, alışılmışın dışında fakat büyük bir magizoolojst olduğuna inanabilirsiniz.(…) Eddie komedi dramaya oldukça hakim. Ona gerçekten bayılacaksınız ve bence de o mükemmel bir başrol. Aynı zamanda her dönemi canlandırabilen bir oyuncu. 1920’lerin ortamına da rahatlıkla uyum sağladığını düşünüyorum. (…)Sonrasında diğer oyuncuları seçme işine koyulduk ve bu seçimler Eddie’ninkiyle aynı şekilde yürümedi. En sonunda ekran testleri ve seçmelere katılanlar arasında eşleşmeler yaptığımız bir süreç yaşadık. Ve bu araştırmalar gerçekten uzun sürdü çünkü bu işi layığıyla yapmak istiyorduk. Bu süreçte Eddie harikaydı, diğerleriyle birlikte ekran testleri gerçekleştirirken de daima cömert davrandı. (…) Oyuncu seçmelerinin her birine dahil oldu.(…)

Ve sonunda Alison, Katherine ve Dan’da karar kıldık. Üçünün rolleri de oyunculukları gibi öne çıkan rollerdi. Katherine – tıpkı Eddie gibi oldukça zeki- gülümsediğinde tüm dünyayı aydınlatıyor. Ortama alışmak ve rahatlamak için bir süreçten geçmesi gerekti. Filmdeki karakteri de biraz dışlanmış, uçlarda bir kadın. Onun gerçekten oldukça derin bir zekası olduğunu ve doğru şeyi yapmaya çabaladığını görebiliyorsunuz.

Alison’a bakacak olursak, ışık saçan biri olduğunu söyleyebilirim. Kamera onu seviyor ve Dan gibi birinin ona neden kapıldığını anlayabiliyorsunuz.(…) Fantastik bir şekilde birleştiğini düşündüğüm gerçek bir iç ve dış güzelliğe sahip. (…) Dan’a baktığımızda gerçekten dışlanmış olanı görüyoruz. Bu dünyaya girmeye çalışan ve bu konuda da coşkulu olan bir Büyüdışı. Dan’dan birkaç haftada bir “Kendimi çimdikliyorum, burada olmaktan çok heyecanlıyım. Teşekkürler.” şeklinde mailler alıyorum. Bence bu evrenin bir parçası olmaya bayılıyor. Ve o oldukça iyi bir yönetmen ve bu bizim için önemli. Ama aynı zamanda dramaya da yeteneği var. O Tony Ödüllü bir aktör. (…)

B –  Biraz da yapım aşamalarından bahsedelim. Yani bir film yapma fikri ilk olarak ne zaman konuşuldu ve bunu gerçekten hayata geçirmeye ne zaman karar verdiniz?

H- Jo senaryoyu yazdı – bu kadar basitti. Bu dünyaya geri dönmek için istemek dışında bir nedene ihtiyacı yoktu. Yarattığı dünya konusunda gerçekten çok tutkulu. Jo’nun bu dünyaya baştan sona hakim olması bence oldukça inanılmaz. Bu Potter filmlerinin yapımı sırasında anlatmış olabilirim ama bazen karanlıkta kalan şeyleri danışmak için ona giderdik, tıpkı Black ailesinin geçmişi gibi. Kitapta işlenmemiş olabilir ama filmde bunu detayıyla göstermemiz gerekiyordu. Biz de bu yüzden Jo’ya bir mail attık. Yarım saat sonra altı jenerasyon geriye giden bir aile ağacının olduğu bir mail geldi. Mailde doğum ve ölüm yıllarından kimin kiminle evli olduğuna dair pek çok bilgi vardı. Bu seferki bilgi derinliği gerçekten etkileyiciydi. (…)

Potter filmlerini bitirdiğimizde yeni zorluklarla yüzleşecek olmanın heyecanı ve ailenin dağıldığını, hepimizin farklı yollara gideceğini görmenin melankolisi bir aradaydı. Jo’nun büyücülük dünyasında yer almak büyük bir ayrıcalık ve oldukça eğlenceli bir iş. (…) Bu yüzden ne yapabileceğimiz hakkında düşünüyorduk ve Lionel Wigram – bu filmde de yer alan ve 1997’de Harry Potter’i ilk gönderdiğim yürütücü yapımcı- belki de Newt hakkında bir belgesel yapabileceğimiz fikriyle çıkageldi.

Doğal olarak önce bu fikri Jo’ya götürdük. Onun onayı olmadan bunu yapamazdık – yapabilecek olsak bile yapmazdık-. Potter filmleri çekilirken herkes onun evinde oturup vakit geçirdiğini düşünüyordu. Ve bu kesinlikle yanlıştı. Başta, filmde olacaklara müdahale etme hakkına sahip değildi fakat biz yine de onu destekledik çünkü onsuz ne yapacağımızı şaşırırdık. Ve açıkça bir yapımcı olarak benim asıl görevim bir çeşit gardiyan olmak. Üzerinde çalıştığım, kitap uyarlaması olan filmlerde bunun gerçekten bir yazarın eseri olduğunu hissediyorum. Ayrı ve farklı bir şey yapıyor olsanız da yazarın vizyonuna ve bu işe girme sebeplerinize saygı göstermek istersiniz.

Sonuçta Jo böyle bir fikrimiz olduğunu duydu ve, “Evet, yeterince eğlenceli, bunun hakkında zaten bir şeyler düşünüyordum.” dedi. Ve bütün bu fikri bir şekle soktu. (…)

Eddie Redmayne Röportajı İçin Tıklayın!

Katherine Waterston Röportajı İçin Tıklayın!

Yönetmen David Yates Röportajı İçin Tıklayın!

Beyza Taşdelen

1996 yılının Ekim ayında İstanbul’da doğdum. Sainte Pulchérie Fransız Lisesi’nde başladığım eğitim hayatımı Galatasaray Üniversitesi Karşılaştırmalı Dilbilim bölümünde sürdürmekteyim. Fantastikle Harry Potter sayesinde tanışıp, okuma sevgisi kazanmış çocuklardanım. Aktif olarak Kayıp Rıhtım’da yer almaya ve irili ufaklı yazılar yazmaya devam ediyorum.