J.K. Rowling’in gerçekten iyi olduğu bir konu varsa o da bizim kendimizi yakın hissedebileceğimiz ya da tam tersi tiksineceğimiz türde karışık ve zorlu karakterler yaratabilmesidir. Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’nda, daha önce tanıtılmış karakterlerin gelişimine, on yıllar öncesinden tanıdığımız karakterlerin yeni yönlerini görmeye ve tamamen yeni arkadaşçıl veya kötü adam karakterlerle tanışmaya olanağımız oldu. Mugglenet’in hazırladığı bu listede, en iyi on karakter sahnesi listesini sizler için çevirdik.
Newt her zaman cana yakın bir karakter oldu, ancak onun, Tina’nın gözlerini semender gözleriyle kıyasladığı sahne gördüklerimiz içinde muhtemelen en tatlı anıydı. Bu sahne bize aynı zamanda, onun Tina’yı ne kadar önemsediğini de gösterdi. Onun canavarlarını her şeyden çok sevdiğini biliyoruz, bu nedenle bu canavarlardan biriyle ilgili bir ortak noktayı Tina’da görebiliyor olması, çok önemli bir andı.
Queenie’yi böylesine bir kırılma noktasına itilmiş görmek izleyiciler açısından kolay olmadı, ancak karakteri için gerçekten çok önemli bir andı. Onun Jacob’a “Benimle gel!” diye çığlık attığı sahneler hem rahatsız edici hem de çok üzücüydü. O, sevgiye umutsuzca tutundu ve bunu ona verebilecek tek şeyin “Çoğunluğun İyiliği İçin” olduğuna inandı.
Başka kimin tüyleri ürperdi? Bu konuşma Grindelwald’ın manipülasyon ustası olduğunu net bir şekilde gösterdi. “vahşi olanlar bizler değiliz” mesajı gerçekten çok güçlü bir mesajdı.
Leta Lestrange’in, kasadan tırmanmakta olan Tina’ya yardım etmek için elini uzatması filmdeki en güven anlardan biriydi. Kıskançlık beslemiyordu. Daha ziyade çok güçlü bir kadının kelimenin tam manasıyla başka bir güçlü kadın karaktere elini yardım etmek için uzatmasını izliyorduk. Kadın gücü! Bunun için buradayız!
Tina, Thesus’u bir sandalyeye bağlıyor… Tıpkı Newt gibi, bizim de onu sevmek için başka bir nedene ihtiyacımız vardı. Bu sahne oldukça komik bir andı, elbette, ancak aynı zamanda da Tina’nın içinde yer alan yaramaz tarafa da ufaktan şahit olduk.
Aralarında bir gerginlik olsa da, Newt ve Thesus’un aslında birbirlerini hala sevdiğini görmek güzeldi. Thesus’un sarılmak için Newt’i kendisine çektiği sahnede kulağına gözetleme altında olacağını fısıldadığı an tam bir koruyucu abi anıydı. Bu hareketin karşılığını da Leta, filmin sonunda iki kardeşin gözleri önünde öldürüldüğünde, Newt’in abisi Thesus’u kucaklayarak vermesinde görüyoruz.
Zavallı Jacob. Ayağını yere vurduğu bu küçük patlama sahnesi de aslında bu No-Maj’i neden bu kadar çok sevdiğimizi gösteren anlardan biriydi. Kendisini, bir turist olarak değil de özellikle onunla evlenmek isteyen kız arkadaşı tarafından kaçırılmış olarak ülke dışında bulduğu andaki hayal kırıklığını ancak hayal edebiliriz.
Filmin en dokunaklı sahnelerinden biri, onu Mary Lou Barebone’a götüren Lestrange Ailesi hizmelisi Irma’nın, Credence’a sarıldığı andı. İki film boyunca ona gerçekten yakınlık gösterildiğine ilk kes şahit olduğumuz bu anda, Credence’in duyguları hasretini çekmekte olduğu şeyin bu olduğunu gösterdi.
Albus Dumbledore’u ders verirken görmek hepimizin tüylerini diken diken yaptı. Onun öğrencilerini ne kadar önemsediğini, ve öğrencilerin de bunun karşılığını ona güvenip onun liderliğine saygı duyarak verdiklerini görmek bizlere biraz Remus Lupin’i anımsattı. Özellikle de Dumbledore’u Karanlık Sanatlara Karşı Savunma sınıfına görünce.
Nagini’nin nadir olarak konuştuğu anlardan biriydi, ancak oldukça güçlü bir andı. Onun karakterinin gelişimini göreceğimiz ve böylesine trajik bir sonun beklediği bu kadın hakkında daha fazla şey öğreneceğimiz diğer filmleri sabırsızlıkla bekliyoruz!
Sizin en beğendiğiniz karakter anı hangisiydi? Bizimle paylaşmayı unutmayın!