Weasley Ailesi saf kan ayrıcalıklarını kötüye de kullanabilirlerdi, ama bunun yerine herkese ve her şeye rağmen dostlarının yanında olmayı tercih ettiler. Gelin MuggleNet ile Weasleylerin harika yanlarını keşfetmeye devam edelim!
Weasleyler saf kan ayrıcalıklarından yararlanırken hala yoksul bir aileydi, ancak bu onların evlerini Hermione ve Harry’ye açmalarına ve ikisinin de harika bir büyücü evi tecrübesi yaşamasına aracılık etmelerine bir engel değildi.
Sevilen biriyle bağları kesmek acıtıyor bu su götürmez bir gerçek, ancak bazen o kişi etrafına huzursuzluk vermeye başladığında gitmesine göz yummak en iyisidir. Percy ile olan bağlarını koparmak Weasley Ailesi’nin kendilerini Yoldaşlık’a daha fazla dahil etmelerine imkan tanıdı böylece Voldemort’a karşı direnişte oldukça aktif olabilecek ve korunma ihtiyacı olan herkesi koruyabileceklerdi.
Sirius Black‘in annesinin Grimmauld Meydanı, On İki Numara’daki portresi sürekli kanı bozuklar diye cırlıyordu, ancak Weasleyler bunu umursamadı. Bu yakıştırma başkalarına yardım etmek için yaptıkları tüm fedakârlıkların sembolünden başka bir şey değildi. Onlar bununla savaşmadılar, daha çok kabul ettiler.
Ölüm Yadigarları‘nda Muggle doğumlu kişilerin yaşadığı korkunç muameleye maruz kalmasalar da Weasleyler Lucius Malfoy gibi adamlar tarafından nefretle karşılandılar. Ancak Weasleyler’in büyücü adını neyin lekeleyeceğine farklı bir fikri vardı ve Arthur Weasley, Flourish ve Blotts‘ın ortasında Lucius Malfoy ile kavga etti.
Ron, Harry’nin döneminde okuldaki en duyarlı çocuk olarak bilinmiyordu ve Hermione gibi birinin karşılaştığı mücadelelerin ciddiyetini de sıklıkla yanlış anladı. Ama Draco Malfoy gibi birinin en yakın arkadaşına karşı onur kırıcı şeyler söylemesine de göz yumamazdı. Malfoy, Hermione’ye bulanık dediği zaman Ron hemen onu bu yaptığını ödemesi için büyü yapmaya çalıştı. Her ne kadar sonucu pek hoş olmasa da, düşünmesi bile yeter, değil mi?
Weasleyler kuşkusuz en fedakâr ailelerden biriydi. Siz ne dersiniz? Yorumlarınızı bizlerle paylaşmayı unutmayın!