Hayran Yapımı

Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #8: Yakalama Planı

GİRİŞ İÇİN TIKLAYIN.

5. BÖLÜM

6. BÖLÜM

7. BÖLÜM


Lord Voldemort’un o karanlık gece, Harry Potter‘ı kaçırıp öldüremeyince kendi oğlu gibi büyütmeye karar verdiği alternatif bir hayran hikâyesine ne dersiniz?
Karanlık Prens” serisini, Safina Mazhar‘ın kaleminden ve yazarın gözden geçirdiği yeni versiyon üzerinden taze bir çeviriyle sizlerle buluşturuyoruz. Karşınızda İçimdeki Karanlık cildinin sekizinci bölümü!

bölüm 8

Yakalama Planı

Akşamın ilerleyen saatleriydi ve o anda çoğu Yoldaşlık üyesinin eve gitmekten daha çok istediği bir şey yoktu. Lily’nin de durumu farklı değildi; bir yanında James diğer yanında Sirius’la oturmuş, yatağına gitmek için toplantının bir an önce bitmesini umuyordu. Hastaneden bir hafta önce taburcu olmuş kocasına şöyle bir baktı. James, Şifacı’nın iyileşmesi için istirahat etmesi gerektiğini söylediği talimatlarını duymazdan gelmiş, hiç vakit kaybetmeden işine geri dönmüştü. Lily, kocasının bu inatçı tavrını hiç onaylamıyordu. Keskin yeşil gözleri, James’in boynunda geziniyordu; o korkunç saldırıdan geriye yara izi kalıp kalmadığını anlamaya çalışıyordu. Görünürde hiçbir iz yoktu. Lily, kendi elleriyle, iz kalmasını önleyici bir iksir yapmış ve iksiri günde iki kez James’e uygulamıştı; aksi takdirde, bıçağın kestiği yerde sol kulağının aşağısından ensesine kadar uzanan çirkin bir kesik ona yadigâr kalacaktı. Lily, kocası iyi olduğu için Tanrı’ya tekrar şükretti. Saldırı, ölümle sonuçlanabilirdi; hayatta kaldığı için şanslıydı.

Tam bu düşüncelerini dile getirecekti ki, Dumbledore içeri girdi ve toplantının başlamasını beklerken odaya sessizlik çöktü. Albus Dumbledore, yorgun görünen bir grup insanın önünde pozisyonunu aldı.

“Hepinize geldiğiniz için teşekkür ederim,” diye başladı. Önünde oturan yüzlere baktı; bakışları James, Sirius ve Kingsley’de durdu.

“Doğru,” diyerek doğrudan konuya girdi. “Voldemort’un bir vârisi var.”

Odadaki atmosfer neredeyse anında değişti. Şaşkınlıkla çekilen soluklar tüm odada yankılandı. Etkilenmemiş görünenler, yalnızca, Karanlık Lord’un oğluyla çoktan karşılaşmış olanlardı.

“Bu nasıl mümkün olabilir?” diye sordu McGonagall. “Bunca zaman bir şeyler duymuş olmaz mıydık?”

“Voldemort’un onu herkesten bir sır gibi sakladığını düşünüyorum,” diye cevapladı Dumbledore. “Hatta adamlarının çoğunun bile, Efendilerinin bir oğlu olduğundan haberi yok.” Başını, kaskatı oturmuş, kimseyle göz göze gelmeyen Severus’a doğru eğdi. “Bu yüzden Yoldaşlık’ın da bunca zaman haberi olmadı.”

“Anlamıyorum,” dedi Elphias Doge, hırıltılı bir sesle. “Kim Olduğunu Bilirsin Sen neden oğlunu Ölüm Yiyen’lerinden saklasın ki?”

“Belki onlara güvenmiyordur,” diye önerdi Remus. “Adamlarından birinin tahtına göz dikmesinden korkuyordur. Emin olduğumuz bir şey var ki, tahtın devredilme günü geldiğinde aralarından birini seçecek umuduyla yanıp tutuşan ve Voldemort’tan nemalanan çok sayıda Ölüm Yiyen var.”

“Evet, bir gün o canavar da ölecek!” diye gürledi Moody.

Dumbledore bir şey söylemedi, ama Moody’nin sözleri üzerine, gözlerinde endişeyle alnını kırıştırdı.

“Görünen o ki, ne sebeple olursa olsun, Voldemort oğlunu kocaman bir sır olarak saklamış,” diye devam etti Dumbledore. “Severus’un da doğruladığı üzere, Ölüm Yiyen’ler arasında çocuğun varlığına inananlar da, varlığının sadece bir mit olduğunu düşünenler de mevcut.”

“Mit falan değil,” diye homurdandı Sirius. “Pekâlâ gerçek!” Eli kaburgalarına gitti; yediği dayağın acısını hâlâ biraz çekiyordu.

“Bazı Ölüm Yiyen’ler, yıllardır, Riddle Malikânesi’nin içinde ve dışında bir çocuğun gölgesini gördüğünü iddia ediyor; ancak, yüzünü gören hiç olmamış,” diye devam etti Dumbledore. “Severus, ana kapıyı koruyan düşük rütbeli Ölüm Yiyen’lerle konuştu. Malikâne’ye gümüş maskeli bir çocuğun girip çıktığını teyit ettiler.”

“Kim olduğunu bilmiyorlar madem, nasıl içeri girmesine izin veriyorlar?” diye sordu Kingsley.

“Söylenene göre, Voldemort onlara gümüş maskeli bir çocuk görürlerse, asla yolunda durmamalarını tembihlemiş,” diye cevapladı Dumbledore. “Onlara, çocuğu gördüklerinde diz çöküp başlarını eğmelerini ve ona bakmaya asla cüret etmemelerini emretmiş.”

Kingsley, odadaki diğer herkes gibi şaşırmış görünüyordu. Voldemort’un kendisine duyulmasını istediği saygının aynısını bir başkası için de isteyeceği hiçbirinin aklına gelmezdi.

“Elimizde bir isim var mı?” diye sordu James, merakla.

“Hayır,” diye cevap verdi Dumbledore. “Kimse adını bilmiyor. Ona Karanlık Prens diyorlar. Birkaç yıl önce başlayan söylentilerle ortaya atılan bir isim.”

“Söylentiler neydi?” diye sordu Lily.

Dumbledore bir anlığına sessizleşti. Odadakilere yeniden dönmeden önce sessiz düşüncelere dalmış bir hâlde gözlerini yere dikmişti.

“Son toplantımızı hatırlıyorsunuzdur: Ölüm Yiyen’lerin tuhaf ölümleri ve suçlunun bilinmediği üzerine konuşmuştuk,” diye hatırlattı Dumbledore. “Sonra ben, bu ölümlerden Voldemort’un sorumlu olabileceğini ve geri kalan Ölüm Yiyen’lerin de aynı fikirde olduğunu düşündüğümü söylemiştim.” Dumbledore, tekrar Snape’e işaret etti. “Severus’un da bildirdiği üzere; aşağı yukarı son iki yıldır, Voldemort’un, kendi adamlarından birini temizlemek istediğinde kullandığı gizli bir suikastçısı olduğu söylentileri dolaşıyor. Birçokları da, bu suikastçının Karanlık Prens olduğunu düşünüyor.”

James, Sirius ve Kingsley’yle göz göze geldi. Şimdi anlaşılmıştı. Depoda saklanan Ölüm Yiyen Hunt, suikastçı Karanlık Prens’i tanımış, onu öldürmeye geldiğini anladığı için öyle bir korku sergilemişti. Korkusu şimdi anlam kazanmıştı.

“Kim Olduğunu Bilirsin Sen’den başka çocuğu gören birileri vardır mutlaka!” diye bağırdı Emmeline Vance. “Çocuğu kendi başına, onu öldürmeden, büyütmüş olması pek işten değil!” Kafasını salladı. “Mutlaka yardım almış olmalı.”

Snape, Dumbledore’a baktı, ardından da yüzünü Emmeline’e döndü.

“Edindiğim bilgilere göre, Lucius Malfoy ve Bellatrix Lastrange, Karanlık Prens’in küçüklüğünü birlikte geçirdiği kişiler olabilir,” dedi Snape. “Kesin bir bilgi değil; son zamanlarda o ikisinin diğer Ölüm Yiyen’leri ziyaret ettiği yönünde ipuçlarından çıkardığım bir varsayım.”

“Tam Malfoy’luk hareket!” diye homurdandı Moody. “Racon kesmek onun işi!”

“Albus, annenin kim olduğunu biliyor muyuz?” diye sordu Minerva, aniden.

Dumbledore, yarım ay gözlüklerini kıvrımlı burnunun üstüne oturturken derin bir nefes aldı.

“Hayır, bilmiyoruz,” diye cevapladı.

“Bellatrix olabilir,” diye fikrini sundu Hestia Jones. “Sadakatinin sınırı olmadığını biliyoruz.”

Sirius, ağzından çıkan homurtuya engel olamadı. Yoldaşlık üyesi arkadaşları da dâhil, kimsenin kuzeni hakkında konuşmasından hoşlanmazdı. O ve Bella bir zamanlar çok yakınlardı. Birlikte büyüdükleri gibi, birbirlerine derinden de bağlıydılar. Ancak, nasıl ki genç birer yetişkin olmuşlardı, Bella Voldemort’u bir saplantı haline getirmeye başlamıştı. Ölüm Yiyen olmak istiyordu ve Sirius, ona ne derse desin, istediği kadar tehdit etsin, onu bu kararından caydıramamıştı. Sirius’u arkasında bırakıp kendisini Voldemort’un hizmetine sunmaya başlamış ve bir daha asla arkasına bakmamıştı. Sirius ise, bu olanları hiç atlatamamıştı.

“Bence Bellatrix onun çocuğunu taşımak isterdi,” diye ekledi Emmeline, dalgın bir hâlde. “Bunun büyük bir onur olacağını düşünürdü.”

“Bellatrix değil,” diye araya girdi Snape.

“Nasıl emin olabiliyorsun?” diye sordu Hestia.

“Çünkü Lucius’a onu kısırlaştıracak iksiri hazırlamasında yardım eden kişi, bendim,” diye miskin miskin cevapladı Snape. “Bellatrix, Karanlık Lord’a katıldıktan kısa süre sonra kısırlaştırılmak istedi. Efendisine hizmetleri dışında aklının başka bir şeye kaymasını istemediğini söyledi.”

Fısıldaşmalar yeniden başlamadan önce, oda bir anlığına sessizliğe gömülmüştü.

“Dediğim gibi, sadakatinin sınırı yok,” diye tekrarladı Hestia, soğuk bir sesle.

“Başka kadın Ölüm Yiyen yok, değil mi?” diye sordu Sturgis Podmore.

“İllâ bir kadın Ölüm Yiyen olmak zorunda değil,” diye cevapladı Snape. “Bütün Ölüm Yiyen’ler, Karanlık Lord isterse, ona eşlerini memnuniyetle takdim ederlerdi zaten. Sadece eşlerinin Voldemort’un vârisini taşıması bile, onları Voldemort’un sağ kolu olma yolunda en iyi yere taşırdı.”

Lily, içinden lanet okuyarak gözlerini kapattı. İnsanların güç ve statü için bu kadar alçalabiliyor olması çok iğrençti.

“Annenin kim olduğu gerçekten önemli mi?” diye sordu Sirius. “Bence, anneyi geçip şu velede gelelim!”

Herkes tekrar başını kaldırıp Dumbledore’a baktı.

“Çocuğu almamız gerek,” dedi Dumbledore, lafı dolandırmadan. “Onu alırsak, Voldemort’u alırız. Karanlık Prens’i yakalamak demek, Voldemort’un güvendiği önemli bir parçayı saf dışı bırakmak demek.” Dumbledore devam etmeden önce biraz soluklandı. “Bununla birlikte, onu kaçırma problemi bir yana, başka bir problemle daha karşı karşıyayız.” Tekrar James, Sirius ve Kingsley’ye baktı. “Karanlık Prens’le karşılaştığınızda sizinle birlikte olan iki Bakanlık Seherbaz’ı Liam MacArthur ve Nathan Simmons, çoktan olanları Bakanlık’a bildirdiler. Yani, Voldemort’un bir oğlu olduğu gerçeğini açıklayan resmi raporu, Bakanlık’a sundular.”

“Ah, işte bu hiç iyi olmadı,” diye söylendi Sirius.

“Bakan Fudge, Karanlık Prens’in peşine Keskin Nişancı Büyücülerden oluşan bir ekip gönderdi,” diye açıkladı Dumbledore. “Karanlık Prens’i yakalayana kadar onunla ilgili tüm bilginin medyadan saklanmasını emretti. Panik havası yaratmak istemiyor. Karanlık Prens tutuklanır tutuklanmaz bilgiyi deşifre edecek.”

“Bu neden problem teşkil etsin ki?” diye sordu Moody. “Bırakalım, Keskin Nişancılar işini yapıp çocuğu yakalasınlar! Öncelik, lanet olası çocuğu yakalamak! Kimin yakalayacağının ne önemi var?”

Dumbledore, onun gibi sakin ve soğukkanlı bir büyücüden beklenmedik bir şekilde, yerinde huzursuzca kıpırdandı.

“Karanlık Prens’i Bakanlık yakalarsa, onu hemen yok edecektir,” dedi Dumbledore, usulca. “Ondan alabildiğini almaya çalışacak, ama hiç vakit kaybetmeden de, onu Ruh Emici’lerin önüne atacaktır.” Dumbledore’un bakışları salonu taradı. “Karanlık Prens’i ilk biz yakalarsak, ondan daha fazlasını alabiliriz. Her şey yolunda giderse de, onu, Voldemort’u tek seferde alt etmek için kullanabiliriz.”

Odada oturan insanlar, ‘Voldemort’u alt etmek’ sözleri üzerine yerlerinde hareketlendiler. Şimdi pür dikkat Dumbledore’u dinliyorlardı.

“Bunu nasıl yapacağız?” diye sordu Tonks.

“Voldemort, vârisini geri almaya çalışacaktır,” diye cevapladı Dumbledore. “Oğlunun Ruh Emici’ler tarafından yok edilmediğini duyarsa, onu geri almaya uğraşacaktır. Her şeyi en iyi şekilde planladığımızda ve Neville hazır olduğunda, onu köşeye sıkıştırabiliriz.”

James, arkadaşının oğlunun ismini duyunca, içinde tanıdık bir ürperti hissetti. Harry, Peter ve Voldemort tarafından öldürüldükten sonra, kehanetin yükünün Neville’e kalmış olmasından nefret ediyordu. James, küçük oğlunun ondan nasıl alındığının hatırasıyla birlikte içinde köpüren hiddete boyun eğmemek için kendini zorladı.

Her ne kadar, kehanet hem Neville’i hem de Harry’yi işaret ediyor olsa da, Dumbledore kehanette bahsedilenin Harry olduğundan daima emindi. Harry öldükten sonra ise, Dumbledore, istemeden de olsa, yanıldığını ve Neville’in seçilmiş kişi olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştı. Neville, yeterince büyüyüp eli asa tutmaya başladığından beri özel olarak eğitiliyordu. Bu eğitimin, Lord Voldemort’u alt etmesinde ona yardımcı olması umuluyordu. James’in dikkati, Kingsley Dumbledore’a soru sorunca yeniden toplantıya çekildi.

“Asıl soru: Karanlık Prens’i nasıl yakalayacağız?” diye sordu Kingsley. “Çok güçlü ve yetenekli olduğunu kabul etmeliyim. Beş Seherbaz’la tek başına savaştı ve bu onu biraz olsun ürkütmedi bile. Onunla ilgili elimizde hiçbir şey yokken kaçırma planını nasıl yapacağız?”

“Zahmet etmeyelim, derim ben!” dedi Moody. “Bakanlık da aynı şeyle uğraşırken biz niye vaktimizi boşa harcıyoruz? Onu, Voldemort’a tuzak kurmak için yakalamak istediğini biliyorum, ama Bakanlık’a böyle bir şey yapması için baskıda bulunabiliriz.”

“Alastor, onu Yoldaşlık yakalamalı,” dedi Dumbledore.

“Ama neden?” diye karşı geldi Moody.

Dumbledore, Seherbaz’ın birbirine uymayan gözlerine bakarak bir an için durdu.

“Frank ve Alice Longbottom’a işkence edip onları öldüren kişi, Karanlık Prens’in ta kendisiydi,” dedi.

O gece, üçüncü kez, odaya derin bir sessizlik çöktü.

“Büyülü alevlerle onları ve evlerini ateşe veren oydu. Yangın onları yavaş yavaş öldürdü, onları… diri diri yakarak.” Dumbledore durdu; devam edemiyordu.

Odadaki gerginlik, elle tutulacak kadar somut bir hâl almıştı. Birdenbire herkes Voldemort’u ve Ölüm Yiyen’lerini unutmuştu. Şimdi, hepsi, Karanlık Prens’e, onlara karşı işlediği bu zalim suçun bedelini ödetmek istiyordu.

Frank ve Alice, hem Seherbaz hem de Yoldaşlık’ın birer üyesiydiler. Ölümleri Yoldaşlık’a korkunç ve derin bir darbe vurmuştu. Hayatlarına mal olan yangın kırk sekiz saatte söndürülebilmiş, Longbottom’lardan geriye ise sadece külleri kalmıştı.

Onların bu zamansız ve acımasız ölümü, tüm Yoldaşlık üyelerini derinden etkilemişti; şimdi ise, bunun sorumlusunun kim olduğunu biliyorlardı. Katili, adaletin önüne teslim etmek için her şeyi yaparlardı.

Lily, James’in elini tutmuş, içinden gelen hıçkırarak ağlama isteğiyle savaşıyordu. Frank ve Alice onların yakın arkadaşlarıydı. On beş yıl önce Harry öldürüldüğünde, Frank ve Alice onun ve James’in yanında olmuşlardı. İyi insanlardı ve böyle talihsiz bir şekilde acı çekmeyi hak etmemişlerdi.

“Ben Karanlık Prens’i öç almak için kaçırmaktan yana değilim,” dedi Dumbledore, ona bakan çoğu yüzü kaydederek. “Yoldaşlık, iki çok değerli ve iyi kalpli insanını kaybetti. Yoldaşlık, katillerini yakalayıp adalete teslim edeceklerden olmalıdır.”

Odada katıldıklarını belirten kıpraşmalar oldu.

“Ne yapıyoruz?” diye sordu Sturgis.

“Sağlam bir plana ihtiyacımız var,” dedi Remus. “Hata yapamayız.”

Diğer yarım saat, birçok stratejinin önerilmesi ve reddedilmesiyle geçti. Birdenbire, Sirius başını kaldırıp Dumbledore’a baktı.

“Bir fikrim var,” dedi; dikkati tek bir noktada toplanmıştı.

“İyi bile dayandı,” diye söylendi Snape.

Sirius ona pis bir bakış atmakla yetindi; dikkatini Dumbledore’a vermişti.

“Voldemort’un, ona karşı gelenleri öldürmesi için Karanlık Prens’i görevlendirdiğini söyledin,” diye hatırlattı Sirius. “O zaman, bu, aralarından birini kurtarması için de Karanlık Prens’i göndereceği anlamına mı geliyor?”

* * *

Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #9: Yapılmış En İyi Plan okumak için tıklayın!

Çeviren: Tuba Toraman

fC ve Tuba Toraman

Fantastik Canavarlar genel içerik editörü.