[Kısım 1]
James şömineden dışarı adımını attığı gibi üzerindeki külleri silkeledi. Kovuk’un sevimli mutfağının tanıdık görüntüsüne baktı. Bahçeyi kontrol etme niyetiyle arka kapıya doğru yürüdü. Bugün hava açık ve ışıl ışıldı; yani, Quidditch için harika bir gündü. O yüzden, Kovuk’ta çocukların böyle bir havada ne yaptıklarını tahmin edebiliyordu. Tam kapıyı açmak üzereydi ki, arkasında bir ses duydu ve salona giden diğer kapı açıldı.
James yerinde döndü ve on iki yaşındaki oğlunun Ron’la birlikte mutfağa gelişini görünce kalbi heyecanla attı. Damien bir anda durdu; yüzüne kocaman bir gülümseme yayılmadan önce şaşırmış bir halde bakakalmıştı.
“Baba!” diye bağırdı mutlu bir şekilde, James’e doğru koşarken. James gülümsedi ve çocuğa kocaman sarılmak için kollarını açtı.
“Nasılsın, Damy?” diye sordu James, oğlunun saçlarını karıştırarak.
Damien geriye çekilip ışıl ışıl gülümsedi.
“İyi, ben iyiyim,” diye cevapladı. “Nerelerdeydin?” diye sordu. “Annemle seni bir haftadır görmüyorum!”
James mahcup bir halde bakışlarını yere indirdi.
“Üzgünüm, Damy,” dedi, içtenlikle. “İşler biraz… çılgına döndü,” diyerek ağır ağır yutkundu.
Yüzünü Ron’a döndü; Ron, o sırada, şeker kutusu gibi görünen bir şeyi almak için dolaba doğru yürüyordu. James’e gülümseyerek eliyle onu selamladı ve üç tane kutuyu kaptığı gibi, baba oğlu yalnız bırakmak için gözden kayboldu.
“Bu zamana kadar ne yapıyordun?” diye sordu Damien, merakla.
“Yoldaşlık meseleleri; sıkıcı ve… aman, çok sıkıcı işte,” diye cevapladı James. Oğlunu mutfak masasına doğru yönlendirdi ve ikisi birden oturdular.
Damien’ın James’e bakışları kuşkuluydu.
“Baba, sen iyi misin?” diye sordu, endişeyle. “Yorgun görünüyorsun.”
James elini saçlarından geçirdi. Bütün hafta iyi uyumamıştı; dürüst olmak gerekirse, Harry’yi tekrar bulduğu günden beri uyuyamıyordu.
“Ben iyiyim; yalnızca her zamanki gibi, yapmam gereken tüm o Yoldaşlık işleri yüzünden sadece yorgunum,” diyerek zoraki güldü James.
Damien ona hâlâ şüpheyle bakıyordu, ama konuyu değiştirdi.
“Geleceğini söyleseydin keşke,” diyerek gülümsedi Damien. “Eşyalarım Kovuk’un her yerine dağılmış durumda. Onları toplamam asırlar sürecek,” diyerek oturduğu yerden ayağa kalktı. “Çabucak hazır olurum.”
James elini uzatarak onu durdurdu.
“Buraya seni almaya gelmedim,” dedi ona, kederli bir halde. “Henüz eve gelmiyorsun.”
Damien ela gözlerini kısarak ona baktı.
“Gelmiyor muyum?” diye sordu.
“Hayır, daha değil. Annen ve ben… bir Yoldaşlık işinin… ortasındayız.” James beceriksiz gibi ne söyleyeceğini bilememişti. “Birkaç gün daha sürecek. Sonra, biz eve döneceğiz ve sen de döneceksin.”
Damien, büsbütün hayal kırıklığı içerisinde, yerine geri oturdu.
“Ha, tamam, peki.” Elleriyle oynarken uzaklara bakıyordu.
“Hey,” dedi James, elini tekrar ona uzatarak. “Sorun ne? Kovuk’ta kalmayı sevdiğini sanıyordum.”
“Seviyorum,” diyerek omuz silkti Damien. Başını kaldırıp babasına baktı ve içinden geçenleri söylerken kendini biraz çocuk gibi hissetti: “Ama eve gelmek istiyordum, bilirsin işte, kendi düzenime dönmek için.”
James ona gülümsedi.
“Weasley’ler benim oğlumun düzenini altüst mü ediyor acaba?” diye şakalaştı.
Damien, başını iki yana sallayarak gülümsedi.
“Hayır, onlar harika. Ben sadece…” Babasına hızla bir bakış attı ve “evde olmayı özledim,” diye itiraf etti.
James yüreğinin mutlulukla coştuğunu hissetti. Oğlunun saçlarını yeniden karıştırdı.
“Biz de seni özledik,” dedi, ona gülümseyerek. “Bugün o yüzden buraya geldim. Seni görmek ve bir haftadır seninle görüşmediğimiz için senden özür dilemek istedim. Dediğim gibi, işler biraz karışık.” James, ona doğrulmuş meraklı bakışlardan gözlerini kaçırdı. “Biliyorum, evini özledin, ama sana söz veriyorum, yalnızca birkaç gün daha sürecek ve sonra evde olacaksın, tamam mı?”
Damien, babasına gülümseyerek başıyla onayladı.
“Peki, tamam,” diye cevapladı.
James, bir saat kadar oğluyla sohbet ederek kaçırdıkları zamanı telafi ettikten sonra, bir avuç uçuç tozu almak için kalkmaya hazırlandı.
“Annen seni görmek için sonra uğrayabileceğini söyledi,” dedi James, masadan kalkmadan önce. “Unutma; uslu dur, Mrs Weasley’e ihtiyacı olduğunda yardım et ve çocuklardan biriyle sakın kavga edeyim deme.”
Damien gözlerini devirdi.
“Tamam, tamam,” dedi iç çekerek. “Öyle yaparım.”
James, oğlunun saçlarını karıştırarak daha da dağıtmaya çalıştı. Ancak, Damien’ın saçlarının, Harry’nin –kendininkilerle tıpatıp aynı olan– dağınık saçlarına hiç benzemediğini fark etti ve bir anda düşüncelere daldı. Damien siyah dalgalı saçlarını düzeltirken, James şömineye doğru ilerledi ve ona çok yakında yeniden görüşeceklerinin sözünü bir kez daha vererek yeşil alevlerin arasında gözden kayboldu.
Damien oturduğu yerde kalmış, babasının gidişinin ardından yeşil alevlerin sönüşünü izliyordu. Alevler tamamen yok olduktan sonra, iç çekerek ayağa kalktı ve oturma odasına doğru yürüdü. Dağınık görünen odaya girdiğinde, Ron’un halının üstüne yayılmış bir halde tembel tembel satranç takımını kaldırdığını gördü; satranç taşları, yırtık pırtık kutusuna geri giriyordu. Fred ve George, önlerinde tüy kalemler ve parşömenlerle masada oturmuş, parşömenlere notlar alırken birbirlerine fısıldayarak kıs kıs gülüyorlardı; yeni bir muziplik üzerinde çalıştıklarına hiç şüphe yoktu. Ginny ise, en sevdiği koltuğuna rahatça kıvrılmış, kitap okuyordu. Damien içeri girince, Ginny ile Ron ona baktılar. Ginny, kitabını kucağına koyup ona gülümsedi.
“Gidiyor musun?” diye sordu.
Damien başını iki yana salladı.
“Hayır, babam yalnızca beni görmeye gelmiş. Hepimizin eve dönmesi için birkaç gün daha geçmesi gerekiyormuş.” Halıya, Ron’un karşısına kendini bıraktı.
“Tüh, yine başına kaldık, desene,” diye şaka yaptı Ron.
“Ne yazık ki, öyle,” diye cevapladı Damien, bir iç çekişle.
“Vay be, mutsuz olduk demek,” diye takıldı ona, Ginny.
Damien başını kaldırıp ona baktı.
“Kovuk’un benim ikinci evim gibi olduğunu biliyorsun, Gin,” dedi. “Ama… evde olmayı özledim… annem ve babamla.” Kendi kendine şaşırarak başını iki yana salladı. “Tanrım, beş yaşında bir çocuk gibi konuşuyorum,” diyerek kendi kendini azarladı.
Ginny kitabını kapatıp kenara kaldırdı.
“Evini özlemiş olman, senin çocuk gibi olduğun anlamına gelmez,” dedi. “Bu kesinlikle çok doğal.”
“Komik,” diyerek sırıttı Ron. “Genelde, neredeyse her gün gelip seni eve götürmek isteyen ya da eve gelmen için zırt pırt şömineden arayan hep Mr ve Mrs Potter olurdu. Şimdi ise, sen eve gitmek istiyorsun, ama onlar çok meşgul.”
Damien, bunun hiç de komik olmadığını düşünüyordu.
“Yoldaşlık’ın birdenbire bu kadar meşgul olması tuhaf,” dedi Ginny, derin düşüncelere dalmış bir halde. “Geçen hafta annemle babamın kaç kez toplantıya çağrıldığını fark ettiniz mi?”
“Evet, farkındayım,” diyerek ona katıldı Ron; modu değişmişti. “Garip.”
“Daha da garibi,” diyerek aniden muhabbete katıldı Fred, masadan kalkarak, “bu sık yapılan toplantılar, tam da Karanlık Prens’in bulunduğu zamanlarda başladı.”
Ron, Ginny ve Damien bir süreliğine sessizliğe büründüler. Büyücülük dünyasının geri kalanı gibi, onlar da, Karanlık Prens olarak bilinen Lord Voldemort’un vârisine dair haberleri okumuş ve duymuşlardı.
“Bunun doğru olduğuna hâlâ inanamıyorum,” diye mırıldandı Ginny. “Kim Olduğunu Bilirsin Sen nasıl oldu da, bu kadar uzun bir süre bir oğlu olduğu gerçeğini saklayabildi?”
“Gelecek Postası’na göre, Ölüm Yiyen’lerin bile onun varlığından haberi yokmuş,” diye ekledi Ron.
“Buna inanmıyorum,” dedi Damien, başını iki yana sallayarak. “Nasıl olur da bilmezler?”
Ron omuz silkti.
“Gazeteler öyle söylüyor,” dedi, gerinerek otururken.
“Evet, gazeteler gerçek dışı birçok şey söylüyor,” dedi George; Fred ile birbirlerine bilmiş bilmiş baktılar.
“Ne gibi?” diye sordu Ginny.
“Mesela, nasıl yakalandığı gibi,” diyerek kıs kıs güldü Fred. “Keskin Nişancı ekipten muazzam bir yakalayış şeklinde yazılmış olsa da aslında tamamen doğru değil.”
“Evet, önemli bir kısmı atlamışlar,” diye ekledi George. “Bu, tamamen Yoldaşlık’ın işiydi aslında!”
İkizler, ağzı açık kalan diğer üçüne geniş geniş sırıttılar.
“Onun yakalanışında Yoldaşlık’ın parmağı olduğunu mu düşünüyorsunuz?” diye sordu Ginny.
“Hayır,” dedi Fred, sırıtarak. “Tamamen onların işi olduğunu biliyorum.”
Şimdi, odadaki herkes pür dikkat kesilmişti.
“Nasıl yani?” diye sordu Damien.
“Bill ve Percy’yi dinlemek için Uzayan Kulakları kullandık,” dedi George, sözü Fred’den alarak. “Yoldaşlık’ın nasıl tuzak kurduğundan ama Karanlık Prens’i Bakanlık’ın sözde kendi yakaladığını duyurduğundan bahsediyorlardı.”
“Yani, Bakanlık, Keskin Nişancı ekibin onu yakaladığını söyleyerek yalan söylüyordu!” diye hayretle bağırdı Ron. “Vay canına!”
“Bir dakika, bir dakika, bu hiç mantıklı değil,” dedi Ginny; yerinde öyle bir dikildi ki, kucağındaki kitap fırlayıp yere düştü. “Bakanlık, Karanlık Prens’i Yoldaşlık’ın yakaladığı gerçeğini neden saklama ihtiyacı duysun ki? Zümrüdüanka Yoldaşlığı’ndan çoğu insan haberdar; yalnızca, liderinin ve üyelerinin kim oldukları gizleniyor.”
“Yoldaşlık’ın Karanlık Prens’i yakalamaya ne kadar yaklaştığını, Percy ile Bill konuşurken duydum,” diye cevapladı Fred. “Ama Deli Göz Moody destek çağırdığı için çağrıyı alan Keskin Nişancılar gelip Karanlık Prens’i, onların yerine tutuklamışlar.”
“Ama Karanlık Prens artık hapisteyse, Yoldaşlık neden bu kadar çok toplantı yapıyor?” diye sordu Ron.
Fred ve George birbirlerine bakıp pis pis sırıttılar.
“Biz de aynı şeyi merak ediyorduk,” dedi Fred; kaşlarını kaldırmış, kurnaz kurnaz bakıyordu.
“Ve bir teorimiz var,” dedi George, her zamanki sırıtışıyla.
“Bill’in söylediği gibi, Yoldaşlık Karanlık Prens için bir tuzak kurmuşsa, o zaman Yoldaşlık da Bakanlık’la aynı zamanda, ya da Bakanlık’tan önce, Karanlık Prens’in varlığını öğrenmiş demektir,” diye başladı Fred, heyecanla.
“Deli Göz Moody’nin destek çağrısı, Keskin Nişancılar tarafından alındı ve onlar da gelip onu tutukladılar ki, buraya kadar tahminlerimiz doğru,” dedi George.
“Ve tabii ki, Karanlık Prens’in duruşma gününde neler olduğunu da hepimiz biliyoruz,” dedi Fred; Sihir Bakanlığı’na yapılan saldırıyı kimseye hatırlatmasına gerek yoktu.
“Vay be, olanların unutulacağını hiç sanmıyorum!” diyerek başını iki yana salladı Ron. Babası ve ağabeyi Percy, saldırı esnasında Bakanlık’taydılar. Başlarına ne geldiğini düşünmekten neredeyse aklını yitirecekti.
“İşte tam bu noktada, komplo teorisi devreye giriyor,” dedi George, kısık bir tonla. “Bakan, Karanlık Prens’in Bakanlık’tan çıkmadan yakalandığını iddia ediyor,” diye devam etti. “Ama durum onun dediği gibi olsaydı, şimdiye kadar Karanlık Prens ile ilgili çok daha fazla şey duyuyor olurduk.”
“Ne gibi?” diye sordu Damien, merakla.
“Düşünsene,” dedi Fred. “Ne zaman bir Ölüm Yiyen yakalansa, gazetelerin her zaman ilk yaptığı şey ne olur?”
Damien bunu hiç düşünmemişti. Ancak, daha Fred soruyu sorarken cevap kendiliğinden gelmişti.
“Fotoğraflarını basarlar,” diye cevapladı.
Fred ve George’un ağzı kulaklarına varmıştı.
“Kesinlikle!” dedi ikisi, hep bir ağızdan.
“Medyanın en sevdiği şeylerden biri, yakalanan Ölüm Yiyen’lerin adlarını vererek onları deşifre etmek,” diyerek bu kısmı vurguladı George.
“Peki, neden dergiler ve gazeteler onun hiçbir fotoğrafını yayımlamıyor?” diye cevabını beklemediği bir soru sordu Fred. “İşlediği suçların listesi dışında, ona dair hiçbir bilgiye rastladınız mı? Hiç! Şüphe dolu, değil mi?” diye sordu. “Demek istediğim, adam muhtemelen büyücülük dünyasının en ilginç olayı! Kim Olduğunu Bilirsin Sen’in oğlu! Herkes onun kim olduğunu, nasıl biri olduğunu ve kesinlikle neye benzediğini bilmek ister.”
“Bizce, Bakanlık’ın elinde değil,” dedi George. “O yüzden de, ona dair ne bir fotoğraf ne de bir bilgi var.”
“Karanlık Prens o gün kaçarak Kim Olduğunu Bilirsin Sen’e geri dönmüş olmalı,” dedi Fred.
Anlık bir itiraz curcunası koptu.
“Öyle söyleme!” diye çıkıştı Ron, korkmuş bir halde.
“Yok artık!” diye reddetti Damien.
“Bu saçmalık!” diyerek onları azarladı Ginny. “Bakanlık böyle bir şeyi örtbas edemez! Bu konuda yalan söylemezler!”
“Evet, Ginny, herkesin bildiği gibi, politikacılar her zaman doğruyu söyler!” diye onunla alay etti George, gözlerini devirerek.
“Bir düşünün, millet!” dedi Fred. “Bakan Fudge, böyle kötü bir yenilgiye uğradığını asla kabul etmezdi. Rağbet görmeyen bir bakan olduğunun o da farkında. Kim Olduğunu Bilirsin Sen’e karşı, Sihir Bakanlığı’nın içinde Karanlık Prens’i kaybettiğini itiraf etse, sizce nasıl bir tepkiyle karşılaşırdı?”
Üçü de sessizliğe gömülmüş, endişeli gözlerle birbirlerine bakıyorlardı.
“Fudge, dakikasında, görevinden alınırdı,” dedi George. “Bu yüzden, Karanlık Prens’i kaçmadan önce yakalayıp hapse tıktıklarını söyleyerek olayı örtbas etti.”
“O yüzden de, hapishanenin yeri açıklanmadı,” dedi Damien, bir anda farkına vararak, “çünkü onu hapishaneye falan göndermediler; ellerinde değil!”
“Kesinlikle!” diye bağırdı Fred, birinin teorilerine her şeyden çok inanmış olmasının coşkusuyla.
“Onun nerede tutulduğunu kimsenin bilmemesi, şüpheli görünüyor,” dedi Ron yavaşça; yüzü hiç de mutlu görünmüyordu.
“İşte, Yoldaşlık, tam da bu yüzden bu kadar meşgul; Karanlık Prens, Kim Olduğunu Bilirsin Sen’e döndüğü için ve yeniden ortaya çıkmadan önce onu yakalamak için, panik içinde, yeni bir tuzak kurmaya çalışıyorlar!” dedi Fred. “Yani, sonuçta, Karanlık Prens’e ilk tuzak kuranlar da, onu yakalayanlar da onlardı; yeniden yapabileceklerini biliyorlar!”
Ginny, Damien ve Ron birbirlerine huzursuz bakışlar attılar; ikizlere inanmak istemiyorlardı. Ama kabul etmeleri gerekirdi ki, bu meşhur Karanlık Prens’in nerede olduğunun bilinmemesi, onları meraklandırmış ve tedirgin etmişti.
“Başka insanların da bundan şüphelenmiş olabileceğini düşünmüyor musunuz?” diye sordu Ron. “Yani, Bakanlık, insanların, Karanlık Prens’in ellerinde olduğuna dair bir kanıt istemesinden korkmuyor mudur?”
“Yoldaşlık’ta olmayan kimse, bundan şüphe etmez,” dedi George. “Eğer, bizim, etrafta deli dana gibi dolanan ve sabah akşam karargâhta çalışan bir anne babamız olmasaydı, biz de Bakanlık’ın iddialarını sorgulama ihtiyacı duymazdık, değil mi?”
Damien düşüncelere dalmıştı; bugün, babası, gözüne hiç olmadığı kadar yorgun görünmüştü. Artık emin olduğu bir şey varsa, o da, Yoldaşlık’ta kesinlikle bir işlerin döndüğüydü.
“O yüzden, Yoldaşlık’ın ne dolaplar çevirdiğini öğrenmek için, bir sonraki toplantıyı gizlice dinlemeyi planlıyoruz,” dedi Fred, onlara.
“Bunu nasıl yapacaksınız?” diye sordu Ron, tek kaşını kaldırmış bir halde. “Yoldaşlık toplantıları her zaman karargâhta yapılır. Siz, ikiniz, Yoldaşlık üyesi olmadan karargâha nasıl gireceksiniz?”
İkizler ona pis pis sırıttı.
“İşte, bizim aklı kıt kardeşimiz, üzerinde çalıştığımız şey de, buydu zaten.” George; önlerindeki parşömenleri işaret etti. “Biz sorunu çözeceğiz, merak etmeyin. Bir sonraki toplantıya kadar bu iş hallolacak ve biz toplantıyı dinleyerek ne haltlar karıştırdıklarını öğrenmiş olacağız.”
“Dua edin, annem sizi yakalamasın,” dedi Ginny ağabeylerine, kitabını yerden alırken. “İkinize de, FYBS sonuçlarınız yüzünden hâlâ kızgın.” Kaldığı yerden devam etmek için kitabın sayfalarını karıştırıyordu.
“Kızgın ne kelime!” diye mırıldandı Ron. “Siz ikiniz sonuçlarınızı aldığınız gün, cırlayan Ölüm Perisi gibiydi.” Başını iki yana salladı. “Onu hiç öyle kızgın görmemiştim.”
Fred ve George birbirlerine bakıp sırıttılar.
“Biz gördük!” dediler, hep bir ağızdan neşeyle.
“Kabul etmeniz gerekir ki,” diye başladı Damien, sırıtarak, “muzipliğe verdiğiniz gayreti çalışmaya ayırsaydınız, her ikiniz de yedinci yılınızı tekrar etmiyor oluyordunuz.”
Diğerlerinin aksine, Damien, aslında Weasley ikizlerine çok saygı duyardı. Görünenden çok daha zeki olduklarını düşünüyordu.
“Hogwarts’ta son yılını tekrarlamış insan sayısı, bir elin parmak sayısını geçmez,” dedi Fred, önemli biriymiş gibi abartılı konuşarak. “Şahsen biz de, bu az sayıdaki seçkin grubun bir parçası olmaktan gurur duyarız.”
“Evet, herkes Hogwarts’ta yedi yıl okurken, biz sekiz yıl okuyacağız!” diye ekledi George. “Yani, Weasley Büyücü Şakaları ürünlerini test etmek için daha fazla zamanımız olacak,” dedi; gelecek planlarından bahsederken gözleri ışıldamıştı.
“Annem konusunda da endişelenme,” dedi Fred, Ginny’ye. “Bizi kimse yakalayamayacağı gibi, o da yakalayamayacak,” dedi, kendine güvenli bir şekilde.
Damien birden sessizliğini bozdu.
“Beni de götürün,” dedi.
Fred ve George, ona, şefkatle karışık bir ifadeyle baktılar.
“Ah, seni küçük yaramaz,” dedi, ikisi de aynı anda.
“Onlarla gitmek mi istiyorsun?” diye sordu Ginny, şaşkınlıkla. Damien’ın makara yapmayı sevdiğini biliyordu; bir Çapulcu’nun oğlu olarak, en olmadık işlere burnunu sokma yetisi doğuştan geliyordu. Ama Ginny, Damien’ın Yoldaşlık’ın neler çevirdiğini merak ediyor olmasına şaşırmıştı. Her şey bir yana, başını fena halde belaya sokma riskini göze alıyordu.
“Evet, istiyorum,” diye cevapladı Damien. “Fred ile George haklı; büyük işler dönüyor,” dedi, kuşkulu bir ifadeyle. “Babam bugün çok tuhaftı. Yoldaşlık’ta neler döndüğü konusunda pek bir şey söylemedi ki, bu kısmında bir tuhaflık yok,” diyerek devam etti, “ama günlerdir uyumamış gibi bir hali vardı. Yoldaşlık’ta biraz olsun dinlenemiyor olmalarına sebep olacak ne oluyor olabilir ki? Ayrıca, neden eve gelmiyorlar? Çoğu Yoldaşlık üyesi karargâhta kalıyor; senin baban bile bazı geceleri orada geçiriyor,” dedi Ginny’ye. Tekrar yüzünü ikizlere döndü. “Neler döndüğünü bilmek istiyorum.”
Fred ve George onu saygıyla selamladılar.
“Hiç endişen olmasın, sevgili yoldaş,” diye şakalaştı, Fred. “Biz bir adamı asla yarı yolda bırakmayız!”
Damien onlara gülümsedi.
“Güzel,” diyerek o da onları selamladı.
“Aslında, senin bize katılman, bizim işimizi daha da kolaylaştırır,” dedi Fred; yalnızca yüz ifadesinden bile bir planı olduğu anlaşılıyordu.
“Gerçekten mi?” Damien şaşırmıştı. “Nasıl?”
“Evet, Damy, bize birkaç şey getirmen lazım,” diye başladı Fred, “Potter Malikânesi’nden.”
George, ikizinin aklından geçenleri anlamış gibi görünüyordu; ağzı kulaklarına vardı.
“Oh evet!” diyerek güldü. “Harika olacak!”
Damien, ikizlerin planını dinlemek ve Potter Malikânesi’nden neye ihtiyaçları olduğunu duymak için hızla masaya geçti.
Ron ve Ginny, birbirinin aynısı, takdir ile onaylamama karışımı bir ifadeyle baktılar.
“Annem onları öldürecek,” diye fısıldadı Ron, Ginny’ye.
“Öldürmeyecek, çünkü karargâha giremeyecekler,” dedi Ginny. “Fred ile George, Profesör Dumbledore’un kurduğu güvenliği geçecek, öyle mi?” Birdenbire kıkırdayarak başını iki yana salladı. “Biliyor musun, az önce fark ettim de, Fred ile George yeterli FYBS almış olsalardı, şuan karargâha girmek için plan yapıyor olmayacaklardı.”
Ron da gülümsedi; Ginny’nin ne demek istediğini anlamıştı.
“Evet, çünkü o zaman, annem Yoldaşlık’a katılmalarına izin vermiş olacaktı,” diyerek güldü, kardeşlerine bakarken. “Reşit olmalarına rağmen, yeterli FYBS alamadıkları için annem Yoldaşlık’a katılmalarına izin vermiyor.”
Ginny, ara verdiği kitabını yeniden eline aldı.
“O zaman, sanırım, hiçbir zaman katılamayacaklar.”
Ron kıkırdayarak satranç takımını odasına götürmek için kendini yerden kaldırdı ve masada plan yapan baş belası üçlüyü geride bıraktı.
Çeviren: Tuba Toraman