Hayran Yapımı

Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #32: İnsanları Kurtarma Şeyi [Kısım 2]

GİRİŞ İÇİN TIKLAYIN.

31. BÖLÜM [Kısım 1]

31. BÖLÜM [Kısım 2]

32. BÖLÜM [Kısım 1]

Lord Voldemort’un o karanlık gece, Harry Potter‘ı kaçırıp öldüremeyince kendi oğlu gibi büyütmeye karar verdiği alternatif bir hayran hikâyesine ne dersiniz?
Karanlık Prens” serisini, Safina Mazhar‘ın kaleminden ve yazarın gözden geçirdiği yeni versiyon üzerinden taze bir çeviriyle sizlerle buluşturuyoruz. Karşınızda İçimdeki Karanlık cildinin otuz ikinci bölümü!

bölüm 32

İnsanları Kurtarma Şeyi

[Kısım 2]


Gündüz Gezen ayağa dikilirken, Harry de ondan gözlerini ayırmadan yavaş yavaş ayaklarının üzerinde doğruldu.

“Vay, vay, vay, bakın burada ne var?” dedi Gündüz Gezen, Harry’nin görüntüsünü incelerken. “Soframıza fazladan bir yemek daha geldi!”

Harry yeşil gözlerini Gündüz Gezen’den ayırmamaya devam etti. Bu hayvanların ne kadar hızlı hareket edebildiklerini biliyordu. Duyuları diğerlerinin her iki taraftan ona doğru yaklaştıklarını söylüyordu, ama liderleri onlara emretmediği sürece saldırıya geçmeyeceklerini de biliyordu. Gündüz Gezen’lerin lideri Harry’ye doğru bir adım ilerledi.

“Anlaşılan, canına susamışsın.”

Harry’nin yüzüne yavaş yavaş bir gülümseme yerleşti; gözleri ise deli gibi parlıyordu.

“Burada canına susamış tek kişi, sizlersiniz,” diye cevapladı.

Damien, Harry’nin ses tonu karşısında titredi. Daha önce hiç bu kadar sert bir tonda konuştuğunu duymamıştı.

“Öyle mi?” Gündüz Gezen’in tek kaşı havaya kalktı. “O zaman bunu deneyip görmemiz gerekecek.”

Aniden, öne doğru fırlayıp soluk tenli ellerini Harry’yi yakalamak için uzattı. Harry onun yakalayışından kaçıp yana kayınca, elleri boşluğu kavradı. Harry yandan gelip Gündüz Gezen’e yumruğunu yapıştırarak onu hazırlıksız yakaladı. Vampir sendeleyerek acıdan iki büklüm oldu.

“Hâlâ acı çekebildiğine göre, yaşayan bir ölü olmak baya saçmaymış,” diyerek sırıttı Harry, parmaklarını esneterek.

Aralarında Ron, Hermione ve Ginny’yi tutan iki vampir de dâhil, hepsi birden Harry’ye doğru koştular.

“Hayır! Uzak durun!” diye bağırdı Gündüz Gezen’lerin lideri, yavaşça yerinde doğrulurken. “O benim!”

Ron, Hermione ve Ginny hızla Damien’e doğru koşup onu ayağa kaldırdılar. Şimdi yoldan çekilmiş, çatının kenarında birbirlerine sarılmış bir halde duruyorlardı.

Gündüz Gezen’in lideri gözlerini Harry’ye dikmişti. Parmağını kaldırarak Harry’ye gel işareti yaptı.

“Beni istiyorsan, gelip kendin alman gerekecek!” diyerek sırıttı Harry.

Gündüz Gezen hırlayarak ve sivri dişlerini çıkararak Harry’ye doğru fırladı. Harry etrafında döndü ve ayağıyla vampirin göğsüne vurarak onu sırt üstü yere yapıştırdı. Gündüz Gezen yerde fazla oyalanmadan çileden çıkmış bir halde tekrar saldırıya geçti. Harry’ye doğru koşarken, Harry bacakları açılmış, yumrukları hazır bir halde tipik bir dövüşçü edasıyla onu bekliyordu.

Gündüz Gezen onu yumruklamak için hamle etti, ama Harry müthiş bir hızla ve çeviklikle vampirin yumruklarından kaçındı. Vampirin üçüncü hamlesinde, Harry onun elini yakaladığı gibi çevirip dirseğiyle kolunun tam ortasına vurdu. Kırılma sesinin duyulmasıyla vampir acıyla uludu; kolu, şimdi, korkunç bir şekilde çarpık görünüyordu.

Harry yumruğunu Gündüz Gezen’in suratına indirdi ve vampir ıstırap içinde yere yığıldı. Kısa bir süre hiçbir şey olmadı; tüm gözler Harry’deydi. Gündüz Gezen’lerin lideri başını kaldırdı; burnundan şarıl şarıl kanlar boşalıyor, kırık kolu göğsünün üzerinde duruyordu. Başını aşağı yukarı sallayarak adamlarını harekete geçirdi.

Beş Gündüz Gezen birden Harry’ye doğru saldırdı. Harry hızlı davranarak vampirlerin yolundan kaçtı. Saldırıya geçerek, yumruğunu önce bir vampirin suratına geçirdi, ardından ise yerinde dönerek diğer bir vampirin midesine vurdu. Ona doğru gelen bir yumruğu yakaladığı gibi çevirerek vampirin kolunu arkasına geçirdi. Kısa bir süre sonra her şey bir anda durmuştu; bir vampir gözlerini kocaman açarak acı içinde ona bakıyordu. Göğsünden çıkan bir şeyin sonunda, vampir parçalarına ayrılarak toza dönüştü. Tozlardan oluşan dumanın arasında, Harry’nin asası elinde duruyordu. Elindeki tahta çubuğun ucuna biçim değiştirterek onu keskinleştirmiş ve bu keskin ucu vampirin göğsüne saplayarak onu öldürmüştü.

Damien ile Ron ağızları bir karış açık kalmış halde ve yüzlerinde afallamış bir ifadeyle Harry’yi izliyorlardı. Hermione ile Ginny ise tamamen taşlaşmış görünüyordu.

Gündüz Gezen’lerin çocuğun aralarından birini öldürdüğünü görmesiyle, ortamın havası değişti. Öfkeleri on misli arttı ve delicesine bir öfkeyle Harry’ye doğru koştular. Bu arada, Gündüz Gezen’lerin lideri de kırık kemiklerini zorlayarak ayağa kalkmıştı. Diğer vampirlerin arasına katılarak buz gibi bakışlarını Harry’ye dikti.

Harry vampirlerden gelen saldırılara eğilerek ya da üstlerine atlayarak karşılık verdi. Her birinden peşpeşe gelen yumruk ve tekmeleri engelleyerek, ona vurmalarına fırsat vermiyordu.

Gündüz Gezen’lerden biri Harry’ye arkadan saldırdı ve koluyla Harry’nin boynunu sararak diğer eliyle de bileğini tuttu. Harry dirseğini kırdı ve vampirin ona olan yakınlığından faydalandı; başını geriye atıp vampirin suratına vurarak boynunu tutan ellerinin gevşemesini sağladı. Onu tutan koldan kurtulan Harry ileri atıldı ve tamamen yere yatarak vampiri hızla çekip yere yapıştırdı. Dizlerinden biriyle vampiri yerde tutarken, asasını yeniden kaldırdı ve Gündüz Gezen’in göğsüne sapladı.

Etrafının bir süreliğine dumanlanmasından faydalanan Harry harekete geçti, ama Gündüz Gezen’lerden birinin de soldan ona doğru koştuğunu biliyordu. Harry Gündüz Gezen’e doğru dönüp asasını fırlatarak doğrudan onun kalbini hedef aldı. Asası hedefini vurarak vampirin kalbine değecek kadar derine saplandı. Vampir henüz yere düşüp toza dönüşmeden önce, asa ona geri uçmuş, Harry’nin eline geri konmuştu. Seri bir hareketle, asasını bu sefer ayaklarının altında yatan vampire sapladı ve adam toza karışıp yok olmadan önce, Harry onu tatminlikle izledi.

Harry doğrulduğunda, dört çocuğun da hâlâ orada olduğunu fark etti; onu kocaman açılmış gözlerle izliyorlardı.

“Ne bekliyorsunuz, özel davetiye mi?” diye bağırdı Harry, onlara. “Hemen çıkıp gidin buradan!”

Harry’nin bağırması üzerine, dördü birden yerlerinde zıplayıp kapıya doğru koştular. Ron Ginny’nin elini tutarken, Hermione de Damien’ı tutuyordu. Hızla kapılardan geçerek merdivenlerden indiler. Çıkış kapısına ilk varan Ron ile Ginny oldu; gün ışığına doğru hızla koşuyorlardı. Hermione ile Damien ise hemen arkalarından geliyordu. Damien kendini dışarı atar atmaz durdu. Hermione de durmuş, şaşkınlıkla ona bakıyordu.

“Damy? Hadi!”

Hermione’nin bağırması, Ron ile Ginny’nin de durmasına yol açmıştı. Damien önce Baraka’nın içine, ardından yine arkadaşlarına baktı. Anlaşılan büyük bir ikilemde kalmıştı; bir arkadaşlarına bir Baraka’ya bakıp duruyordu. Gözlerini sımsıkı yumarak başını iki yana salladı.

“Onu burada bırakamam,” dedi, soluk soluğa.

Ron ona doğru koşarak onu kolundan tuttu.

“Hayır, bırakabilirsin!” diye karşı çıktı, kolundan çekerek. “Yukarıda yaptıklarını görmedin mi? İyi idare ediyor, hatta iyi demek az bile kalır! Geriye sadece üç Gündüz Gezen kaldı!” Onu tekrar çekti. “Buradan hemen çıkmalıyız, hadi!”

“O benim ağabeyim,” dedi Damien, kolunu Ron’dan kurtararak. “Sen kendi kardeşini bırakır mıydın?”

Ron sessizlik içinde bocaladı. Ginny de ona bakarken huzursuz görünüyordu. Damien arkasını döndü ve Baraka’ya doğru koşmaya başladı; basamakları ikişer ikişer çıkıyordu.

“Lanet olsun!” diye tısladı Ron ve o da onun arkasından gitti.

Ginny ile Hermione de tekrar çatıya çıkmak için arkalarından koştular.

Dördü de kapıya vardıklarında çatıya çıkmak yerine, gölgede bekleyip izlemeyi tercih ettiler. Harry hâlâ savaşıyordu, ama artık bitkin görünmeye başlamıştı. Yüzü terden sırıksıklam olmuştu ve üç vampirle aynı anda savaşırken güçlükle nefes alıyordu.

Gündüz Gezen’lerin lideri ileri atılıp kılıcını kınından çıkardı. Diğer ikisi de kılıçlarını kaldırdılar. Görüntü karşısında, Damien’ın kalbi aniden duracak gibi oldu. Gündüz Gezen’lerin kılıçları vardı ve Harry’nin elindeki asa ise birinci yılda öğrenilen büyüleri bile zar zor yapabiliyordu. Hermione ile Ginny’ye baktığında, onların da onunla aynı endişeyi paylaştıklarını gördü.

Gündüz Gezen’lerin lideri saldırıya geçerek kılıcını Harry’nin göğsüne indirdi. Kılıç havayı yararken, Damien’ın çığlıkları içinde patlamış, bağırmaya dahi fırsatı olmamıştı.

Harry geriye doğru kaçtı ve kazağının üzerinde oluşan kesiğe parmağını soktu. Başını kaldırıp Gündüz Gezen’e baktığında sırıtıyordu. Yalnızca kıyafeti kesilmişti. Kılıç Harry’nin tenine temas etmemişti.

“Sağ ol, ben de bu kazağı sevmiyordum zaten,” diye dalga geçti Harry, asasını hedefine doğrultmadan önce.

Gündüz Gezen, Harry’nin asayı ona fırlatma ihtimaline karşı kılıcını kaldırarak bekledi. Ama Harry asayı fırlatmak yerine, büyü yapmaya hazırlanır gibi elinde tutuyordu. Vampirlerin lideri yavaşça kılıcını indirip sırıttı.

“Seni aptal çocuk, sihrin bize zarar veremez. Biz ondan daha güçlüyüz!”

Harry de sırıttı.

“Kendine güçlü mü diyorsun? Sen üzerinde oynanmış pis bir deney faresinden başka bir şey değilsin.” Harry vampire tiksintiyle bakıyordu. “Ne kadar evrimleşseniz de, sizin gücünüz bir büyücünün gücüyle kıyas dahi edilemez,” diyerek asasını kaldırdı. “Bir büyücünün neler yapabildiğini görmek ister misin?”

Elini asasının üzerinden geçirerek kısa tahta asayı, uzun, parlak ve gümüş bir kılıca dönüştürdü.

Damien şaşkınlıktan donakalmış bir halde gözlerini kırpıştırdı. Daha önce bu kadar rahatlıkla büyü yapıldığına hiç şahit olmamıştı. Yanında Hermione, Ginny ve Ron da ağzı açık bakakalmışlardı.

Harry kılıcını kaldırdı ve gün ışığı kılıcın keskin yüzeyinde parıldadı.

“İyi numara!” dedi Gündüz Gezen’lerin lideri, pis bir sırıtışla. “Ama kılıç kullanmayı bildiğinden şüpheliyim.” Başını yan yatırarak Harry’yi baştan ayağa süzdü. “Senin gibi bir çocuk muhabere alanında iyi dövüşebilir, ama bu…” Kılıcını kaldırdı. “…bu, büyücü bir çocuğun kapasitesini aşar.”

Harry aniden kılıcını indirdi; gözleri oldukça öfkeli bakıyordu.

“Ben bir büyücüyüm,” dedi, “çocuk değil.”

Gündüz Gezen’e doğru zıplayarak kılıcını savurdu. İki kılıç birbirine çarptığı anda, Damien gözlerini yumdu. Anlaşılan, Gündüz Gezen yanılmıştı; Harry kılıç kullanmasını biliyordu ve bunda gayet iyi görünüyordu. Üçüyle birden savaşırken yüzlerine, gövdelerine ve hatta ellerine sayısız kez vurmuştu. Karşı saldırıları önlerken kılıcının sesi havada gürültülü bir şekilde yankılanıyordu. Harry kendi etrafında dönerek vampirlerin liderini gövdesinden yaraladı. Gündüz Gezen yere düşerken, kılıcı da elinden kayarak düşmüştü.

Diğer iki vampir Harry’yle mücadeleye devam ediyor, saldırılarını acımasızca ve amansızca sürdürüyorlardı. Harry bir taraftan geri geri giderken, diğer taraftan da kılıcını savuruyordu. Artık yorgunluktan geri çekilmeye başlamıştı ve en sonunda hata yaptı. Bir kılıcın darbesini önlemeye çalışırken ikincisiyle baş edememişti. Kılıçlardan biri Harry’nin yan tarafını, kaburga kemiğinin hemen alt kısmını kesmişti. Harry yan tarafını tutarak sırt üstü yere devrildi; parmaklarının arasından kan damlıyordu.

Damien ileri atıldı, ama Ron ile Hermione onu tutarak durdular.

“Ne yapabilirsin ki?” diye tısladı Ron, ona.

Saldırılar durmak bilmeden devam ediyor, vampirler sonunda onu yaralamayı başarmış olmanın coşkusuyla daha da sert saldırıyordu. Harry’den akan kanın kokusu da canavarları iyice kudurtmuşa benziyordu; Harry’nin elindeki kılıcı indirmeye çalışarak onu savunmasız hale getirmeye çalıştılar.

Harry karşılığında tüm gücüyle direnmeye devam ediyordu. Başka bir darbeyi önlemeye çalıştığı esnada, işler daha da tersine döndü. Gündüz Gezen’lerden biri kılıcını ona doğru savururken, Harry kaçtı; ama keskin kılıç sol koluna denk gelmiş, ön kolundan bileğine kadar onu boylu boyunca kesmişti. Kılıcın bileğindeki Bartra Bilekliği’ne denk gelmesiyle kırmızı ışıklar yayan bileklik harekete geçti. Harry çığlık attı ve kılıcı sağ elinden kayıp gitti; kalbinde aniden oluşan sıkışma yüzünden elini hızla göğsüne götürmüştü. Kalbi acıyla sıkışırken iki büklüm olmuş, zar zor nefes alıyordu.

“Ona neler oluyor?” diye sordu Ginny, panikle.

“Bilmiyorum,” dedi Hermione, nefesi kesilmiş bir halde.

“Bırak! Ron, bırak beni! Yardıma ihtiyacı var!” Damien, kolunu tutan Ron’a karşı direniyordu.

“Aptal olma!” diye çıkıştı Ron. “Oraya giderek her şeyi daha da beter hale getireceksin!”

Yanan ışık yavaş yavaş eski haline geri dönüp kendini kapattı. Acı dinmişti, ama Harry çoktan iki Gündüz Gezen tarafından yakalanmıştı; onu çatının etrafını saran alçak duvara doğru sürüklüyorlardı. Taş duvarların en yükseği, Harry’nin omuz hizasından biraz aşağıdaydı. Harry’yi kollarından tutarak duvara yapıştırdılar ve orada tutarak liderlerinin dudaklarını yalayıp sırıtarak yavaş yavaş Harry’ye doğru gelmesine imkân sağladılar.

Lider, Harry’nin önünde durarak acı içinde solumasını ve alnından terler boşalmasını izledi. Kızılca bir renkte, şimşek biçimli yara izi çocuğun alnında parlıyordu. Gündüz Gezen gülümseyerek Harry’nin gözlerine baktı.

“Oyun bitti, çocuk!” diye tısladı. Harry’yi saçından tutarak başını yana eğdi. “Ben kazandım!” diye fısıldadı kulaklarına. Uzun sivri dişlerini çıkararak Harry’nin omzuna sapladı.

Harry’nin çığlığı, aynı anda bağıran Damien ile Ginny’nin çığlığını bastırdı. Dördü birden aniden kapıdan içeri girerek Harry ve Gündüz Gezen’lere doğru koştular. Vampirlerle savaşmak için pek bir şey yapamayacak olsalar bile, geride durup Gündüz Gezen’in Harry’yi öldürmesine seyirci kalmayacaklardı.

Damien kendini Gündüz Gezen’lerin liderinin sırtına attı. Bir kolunu vampirin boynuna geçirirken diğer eliyle de Gündüz Gezen’in başı ile boynunu elinden geldiğince sert bir şekilde yumrukluyor, ağabeyini bırakması için bağırıyordu.

Hermione ile Ginny Harry’yi duvara yapıştıran Gündüz Gezen’lerden birine koşarken, Ron da diğerine doğru koşuyordu. Gündüz Gezen’leri Harry’yi bırakana kadar yumruklayıp tekmelemeye başladılar. Harry’yi ilk bırakan Gündüz Gezen’lerin lideri oldu. Dişlerini Harry’den çekerek Damien’ı yakalamak için döndü ve onu kolaylıkla yakaladı. Ron, Hermione ve Ginny de diğer iki Gündüz Gezen’lerin dikkatini üzerlerine çekmeyi başararak Harry’yi bırakmalarına yol açtılar.

Harry elleri ile dizlerinin üzerine düştü; görüşü karanlıktı ve her an bayılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu hissetti. Derin derin nefes alıp vererek tüm benliğiyle ayık kalmaya çalıştı. Başını kaldırdığında, Gündüz Gezen’lerin liderinin Damien’ı boynundan yakalayarak yerden kaldırdığını gördü. Nefes alamayan Damien’ın bedeni deli gibi çırpınıyordu.

Harry kendini yerden kaldırmayı başardı. Elini düşen kılıcına doğru uzatarak kılıcın ona doğru uçmasını sağladı.

“Bırak onu!” diye gürledi Harry.

Gündüz Gezen dönüp Harry’ye baktı. Başta şaşırmış gibi görünse de, ardından gülümsedi. Damien’ı bırakmasıyla çocuk yere düşüp nefes almaya çalıştı.

“Sen özel gibi bir şeysin, değil mi?” dedi Gündüz Gezen’lerin lideri, gözleri parlayarak. “Öyle bir saldırıdan sonra kimse ayağa kalkmayı başaramazdı. Sanırım, seni öldürme kararımı yeniden gözden geçirmeliyim,” dedi sırıtarak. “Aileme katılmakla büyük bir katkı sağlayabilirsin.”

Harry kılıcını kaldırdı.

“Üzgünüm, ama benim başımda zaten beni paylaşamayan iki tane aile var. Üçüncüye hiç ihtiyacım yok.”

Harry kılıcını savurarak kılıcı Gündüz Gezen’in tam kalbine sapladı. Vampir geriye sendelese de, ayakta kalmayı sürdürüyordu. Başını eğip göğsüne saplanmış kılıca baktı, ama onu çıkarma girişiminde bulunmadı. Harry’ye hayal kırıklığı içinde bakıyordu.

“Hadi be, seni akıllı bir şey sanmıştım,” diyerek başını iki yana salladı. “Kalbime saplanan bir kılıç beni öldürmeye yetmez.”

Harry sırıttı.

“Biliyorum, ama belki bu işimizi görür.”

Harry parmaklarını şıklattı ve kılıç biçim değiştirerek Harry’nin tahta asasına dönüştü. Gündüz Gezen’in mavi gözleri ıstırapla açıldı. Kalbinin üzerindeki kılıç, artık derinlere kadar gömülmüş tahta bir çubuktu. Gündüz Gezen’lerin lideri, Harry’ye son bir kez daha baktıktan sonra patlayıp bir toz bulutuna dönüştü.

Harry bu sefer dikkatini geriye kalan son iki Gündüz Gezen’e dikti. İçlerinden biri Ron’un boynunu sıkıyor, diğeri ise her iki eliyle de Hermione ve Ginny’nin saçlarından tutuyordu. Harry yüzünü toz birikintisinin ortasında duran asasına çevirdi ve ona Hermione ile Ginny’yi tutan Gündüz Gezen’i işaret etti. Asası yerden havalandı ve havanın ortasında hedefini alarak keskin bir hızla doğrudan Gündüz Gezen’in göğsüne saplandı. Vampirin Hermione ile Ginny’yi bırakmaya vakti bile olmamıştı. Toz haline dönüşürken, iki kız da elinden kurtulmuş oldu.

Harry’nin gözleri, kalan son Gündüz Gezen’e dikildi. Vampir Ron’un hâlâ boğazını sıkıyor, Ron da kaçmak için çırpınıyordu. Vampir başını çevirip korkuyla Harry’ye baktı. Harry’nin yanında havada duran asa, doğrudan vampiri hedef alıyordu. Harry tek kaşını kaldırdı ve Gündüz Gezen telaşla Ron’u bırakarak çatının kenarına doğru koşup kendini aşağı attı. Harry sırıttı ve tiksintiyle başını iki yana salladı. Elini uzatarak havada süzülen asasını aldı ve asanın ucunu eski haline dönüştürdü.

Ron, Ginny ve Hermione çatının kenarından aşağı atlayan Gündüz Gezen’e bakıyorlardı. İlk başta gerginlikle, ardından ise rahatlamanın şokuyla birbirlerine bakıp gülümsediler. Gülen yüzlerle dönerek Harry’ye baktılar. Ancak, yüzlerindeki gülümseme bir anda kayboldu ve ortalık bir anda rahatsız edici bir sessizliğe büründü.

Harry hiçbir şey söylemeden üçünün de yüzlerine teker teker baktı ve en son bakışları Damien’da durdu. Başıyla kapıyı işaret etti.

“Gitmeliyiz. Seni arıyorlar.” Onu kimlerin aradığının detayını vermemişti. Okulun ve ailesinin onu aradığını zaten anlayacağına emindi.

Harry dönüp kapıya doğru yürüdü, ama daha yalnızca iki adım atmıştı ki, Damien ona doğru koşup kollarını açarak onun beline sarıldı.

“Ah Tanrım, Harry! Ben çok üzgünüm! Sana öyle bağırdığım için çok çok üzgünüm,” dedi hızla, boğazı düğümlenmiş bir halde. “Sana o şeyleri söylememeli ve seninle barışmalıydım, ama çok sinirliydim işte!” diye sözlerine devam etti; bunları söylerken nefes bile almadan konuşuyordu. “Yine de, benim yardımıma geldin, sana pislik biri gibi davranmama rağmen yardımıma geldin! Çok çok özür dilerim, Harry! Lütfen, bana kızma! Lütfen!”

Harry en sonunda Damien’ı kendinden uzaklaştırmayı başardı ve ela gözlerinin yaşla parıldadığını fark etti.

“Sana kızgın değilim,” dedi Harry.

Damien başını kaldırıp Harry’ye baktı. Rahatlayarak gülümsedi ve bir eliyle gözlerini sildi.

“Gerçekten mi? Değil misin?” diye sordu.

“Hayır, kin tutmak için fazla yorgunum,” diyerek gülümsedi Harry.

Damien da ona gülümsedi; ancak, ağabeyinin ne kadar kötü yaralandığını fark ettiğinde, gülümsemesi uçup gitti. Kıyafetlerinin kanla kaplı olduğunu görebiliyordu; kan omzundan, ön kolundan ve kaburgasının üzerindeki korkunç bir kesikten geliyordu.

“Çok kötü yaralanmışsın,” dedi, endişeyle. “Şatoya dönmeliyiz, hemen!”

Harry acıyla yüzünü buruşturdu; iyi olduğu yalanını söylemeye hiç niyeti yoktu. Yan tarafındaki kesiğin yarattığı acı yeterince beterdi, ama asıl, omzundaki ısırığın acısı onu öldürüyordu. Çatının kenarında hâlâ dikilmekte olan diğer üçlüye baktı. Damien onun bakışlarını takip ederek arkadaşlarına bağırdı.

“Hadi, çocuklar! Gidelim!”

Ron, Hermione ve Ginny onların önünden yavaş yavaş yürümeye başladılar; Damien ile Harry de arkalarından onları takip ediyordu. Damien başını eğip kendi bedenine baktığında, baştan ayağı kana bulandığını fark etti. İğrenerek yüzünü buruştururken üzerindekileri çekiştirdi. Ağabeyine sarıldığında, kanı onun kıyafetine de bulaşmıştı. Adımlarını hızlandırarak kapıya doğru koşturdu. Hogwarts’a ne kadar çabuk giderlerse, Harry için o kadar iyiydi.

Damien daha kapıya ulaşamadan, kapı aniden kayarak açıldı ve dört Seherbaz içeri doğru koştu. Moody, önce Harry’nin elinde tuttuğu asayı, sonra Damien’ın kıyafetlerindeki kanı gördü; bunların yanında, diğer üç çocuğun solgun ve korkmuş göründüğünü de fark edince hemen yanlış bir sonuca varmıştı.

Daha kimse bir şey söyleyemeden, Moody asasını Harry’ye doğrulttu; Harry acıyla kıvrılarak yere düştü. Göğsünü tutmaya çalışırken asası bir kez daha parmaklarının arasından kaydı. Damien olanları inanamamazlıkla izliyordu; Seherbaz’ların çatıda belirmesini, üçünün birden asalarını çatının diğer kısmında bulunan çocuklara doğrultmasını ve birinin gelip onu kolundan tutmasını izlerken, uyuşmuş gibiydi.

“Damien Potter! Sakin olun! Artık güvendesiniz! Tam olarak nerenizden yaralandığınızı bana söylemeniz gerek!” dedi adam ona yüksek bir sesle; aslında daha çok bağırıyor gibiydi.

Ancak, Damien’ın gözleri, Harry’ye doğru koşup ona asasını doğrultan ve asasının bir hareketiyle Harry’yi acıdan bağırtan Moody’den başkasını görmüyordu.

“N’apıyorsun?” diye bağırdı Damien, Moody’ye; her zaman harika bir Seherbaz olduğunu düşündüğü bu adamın tavırlarını gördükçe şoka giriyordu. Meşhur karanlık büyücü avcısı Alastor’a hayran olmayan genç sayısı oldukça azdı. Şimdi ise, Moody Harry’nin kaburgalarını tekmelerken, o şokla ve öfkeyle bağırıyordu. “Onu rahat bırak!” diye haykırarak ona doğru koştu.

Daha yalnızca iki adım atmıştı ki, Moody Harry’yi sorgulamak için kaldırdı.

Moody ne Damien’ın çığlıklarını, ne de diğer üç Gryffindor’un isyanlarını duyuyordu. Tek derdi, önünde duran çocuktu; eline geçen ilk fırsatta masum çocukları yaralamış, çocuk görünümlü karanlık, acımasız bir canavar. Bartra Bilekliği’nin etkisi altında tuttuğu Harry’yi tekrar ve tekrar tekmeledi. O anda, Dumbledore’un onca zaman ona söylediği hiçbir şeyi umursamıyor, öfkeden deliriyordu. Fırsatı olsa, Harry’yi bugün öldürürdü.

“Çocukları yaraladıktan sonra buradan elini kolunu sallayarak çıkacağını mı zannediyordun? İstediğin herkesin canını yakabileceğini mi sanıyorsun?” diye gürledi Harry’ye, tekmelemeyi sürdürerek. “Bunun yanına kâr kalmasına izin vermeyeceğim! Bir daha asla!”

Harry nefes almakta güçlük çekiyordu. Göğsü patlayacak gibiydi. Kalbindeki sıkışma, ona, sanki birisi çelik bir elle kalbini tutmuş, korkunç bir güçle sıkıyor gibi hissettiriyordu. Darbe yedikçe ciğerleri acıyor, midesi düğümleniyordu. Yan tarafındaki kesik artık ciddi anlamda kanamaya başlamıştı, ama Harry içe doğru bükülüp kendini korumaktan başka hiçbir şey yapamıyordu.

Bilekliğin etkisi sonunda kaldırıldı. Harry etrafa tükürükler saçarcasına öksürüp deli gibi nefes alıp vermeye çalıştı. Sol kolu ile göğsü çok şiddetli bir şekilde ağrıyordu. Etrafındaki çığlıkların ve bağrışmaların arasında, başını kaldırıp baktı. Baktığı anda da, Moody’nin laneti neden kaldırdığını anladı; Damien, onu çekip uzaklaştırmaya çalışan başka bir Seherbaz’a rağmen, Moody’ye yapışmış bağırıyor, bir taraftan da onu tekmeliyordu.

“Rahat bırak onu! Ona dokunma, alçak herif!” diye bağırıyordu Moody’ye.

Bunun yanında, birbirine karışan başka bağırışlar da duyuluyordu. Harry aralarından söylenen birkaç cümleyi seçebildi.

“…o hayatımızı kurtardı…!” diye bağırıyordu Ron.

“…Gündüz Gezen’lerle savaştı! O olmasaydı, ölmüş olacaktık…!” diyordu Ginny.

“…Harry’nin tedaviye ihityacı var…ağır yaralı…lütfen, dinleyin!” diyen Hermione’nin çığlığı Harry’nin kulaklarında yankılanıyor, Harry ise kör edici karanlığa çekilmemek için tüm benliğiyle mücadele ediyordu.

Damien’ın etrafı tekmeleyip çığlıklar atarak çatının diğer tarafına götürüldüğünü gördü; diğer üçünün etrafı ise kafası karışmış görünen Seherbaz’lar tarafından sarılmıştı; sorguya çekiliyorlardı.

Moody, hepsini başından savıp, Damien’ın tekmeleyerek elinden uçurduğu asasını almak için yere eğildi.  Asasına ulaşıp Harry’ye işkence etmeye devam etmeden önce, Harry elini uzatıp tek bir hareketle Moody’nin ayaklarını yerden kesti. Moody havada uçarak önce başını duvara çarptı, ardından da kayarak yere yapıştı.

Harry ayağa kalkmak istedi, ama başaramadı. Sol kolu kullanılmayacak kadar çok acıyor, omzu ağrıdan zonkluyor ve yan tarafındaki kesik de fena halde kanamaya devam ediyordu. Harry yerde biriken kanı görünce kusacak gibi oldu.

Sağ kolunu kullanarak dizlerinin üstünde doğrulmaya gayret etti, fakat aniden arkasından vurulmasaydı, belki de başarabilirdi. Büyü onu tam kürek kemiğinden vurarak onu yüz üstü yere yapıştırmıştı. Tek bir an bile şüphe etmeyen eller anında belirip onu kollarından yakaladı ve kolları arkaya alındı. Sol kolundan ve omzundan gelen acı, Harry’nin ıstırap içinde çığlık atmasına sebep oldu. Tüm vücudu şiddetli acılarla sarsılıyordu. Ama bu, kollarını arkasında bağlayan Moody’yi durdurmuyordu, elbet.

“İşin bitti!” diye tısladı, Harry’nin kulağına. “Doğrudan Azkaban’a gidiyorsun!”

Moody, Harry’yi, iki kolundan da çekerek, sertçe ayağa kaldırdı. Harry, gözünde beyaz ışıklar çakarken, yeniden çığlık attı ve bu sefer neredeyse kendi çığlığından boğuluyordu. Görüşünde siyah noktaların da belirmesiyle, Harry birazdan bayılacağını biliyordu. Buna rağmen, Azkaban’nın bir hücresinde uyanmak istemediğinden güçsüzce debeleniyordu. Savaşmak ve Moody’den kurtulmak zorundaydı. Uyanık kalmalıydı.

Moody Harry’yi kapıya doğru sürükledi; diğer dört Seherbaz ise hâlâ mücadele etmeye çalışan gözü yaşlı çocukları götürüyordu.

“Bize inanmak zorundasınız! Harry hiçbir şey yapmadı!” diye bağırdı Ginny.

“Ondan korkmana gerek yok,” dedi Seherbaz, karşılığında. “Size artık zarar veremez, o yüzden yaptıklarının üzerini örtmek zorunda değilsin.”

“Hayır, öyle değil!” diye haykırdı Ginny, “lütfen, beni bir dinle!”

Ancak, boşuna çabalıyordu; kimsenin korkudan perişan görünen bu üç çocuğu dinlemeye niyeti yoktu. Hepsi, Karanlık Prens’in onları yaraladığına ve susmaları için onları korkuttuğuna inanıyordu. Gördükleri tabloda adı çıkmış bir katilin bulunması, çocukların anlattığı hikâyeye değil, akıllarından geçen hikâyeye uyuyordu.

Moody Harry’yi kırık dökük merdivenlerden aşağı sürükledi; bir eliyle asasını tutuyor, diğer eliyle de onu kolundan çekiyordu. Karanlık dar merdivenden güç bela inerken dengesini korumaya çalışıyordu. Ayağı bir basamağı atladı ve Harry’yi bırakmak zorunda kalarak düşmemek için tırabzanlara tutundu. Elleri arkasında bağlı bir şekilde duran Harry kendini korumak için bir şey yapamadı ve başını basamaklara vura vura merdivenlerden yuvarlandı. Hiçbir şey onu durduramıyor, aşağı kata doğru düştükçe düşüyordu; en sonunda, son basamaktan da fırlayıp duvara çarptı.

Harry’nin yaralı bedeni yere doğru kaydı ve yattığı yerde öylece kaldı. Hareket edemiyordu. Derin bir nefes almaya çalışsa da, bu ona daha çok acıdan başka bir şey vermedi.  Şakağından bir damla kan gelerek yüzünden aşağı aktı. Gözlerini açtı ve neler olduğunu anlamaya çalıştı. Çığlıklar ve söylenen sözler duyuyor, ama hiçbirini anlamıyordu.

Ginny ile Damien şoka uğrayan Seherbaz’ların elinden kurtulmayı başarmış, Harry’ye bağırarak merdivenlerden aşağı koşuyorlardı. Damien Harry’nin yanında diz çöktü; yarı baygın ağabeyine bakarken gözlerinden yaşlar akıyordu.

“Harry? Harry? İyi misin? Ah Tanrım, iyi misin?” diye bağırdı.

Moody Damien’ın hemen arkasında belirdi. Damien’ı kenara iterek Harry’yi almaya yeltense de, bir şey ona çarparak onu Damien’dan uzaklaştırdı.

Damien dönüp baktığında, babasının Moody’yi cüppesinin önünden tutarak duvara yapıştırdığını gördü. James’in yüzündeki öfke korkunç bir boyuttaydı; öyle ki, Damien babasının Moody’yi öldüreceğinden emindi. James yumruğunu Moody’nin suratına geçirdi; ardından bir daha, sonra bir daha. Seherbaz’ın kanlı yüzünü kendine çekerek gözlerinin içine baktı.

“Eğer bir daha o ellerini oğlumun üzerinde görürsem, Alastor Moody, sana yemin ediyorum, pişman olacak kadar bile yaşamazsın!” James Moody’nin yüzüne son bir yumruk daha geçirip onu bıraktı;  yüzü kan revan içinde olan adam da şok içinde yere çöktü. “Onları bırakın!” diye bağırdı James, Ron ile Hermione’yi tutan Seherbaz’lara. İki Seherbaz da emre itaat edip onları bırakınca, Ron ile Hermione süratle merdivenlerden indiler.

Damien dönüp baktığında, Sirius ile Remus’un da merdivenlere doğru geldiğini gördü. Hızla Harry’nin yanına gelerek onu endişeli gözlerle muayene ettiler. James, Damien’ın yanına diz çöktü; oğlunu dikkatle incelerken kıyafetlerindeki kanı görünce gözleri kocaman büyüdü, ama Damien hızla başını iki yana salladı. “Benim kanım değil, Harry’nin.”

James hızla başını büyük oğluna çevirdi ve yüzü hayalet gibi bembeyaz kesildi. Titreyen ellerle oğluna dokundu, ama ne yapacağını bilmiyordu.

“Onu hareket ettirme,” diye uyardı Remus. “Daha çok zarar verebiliriz.”

“Lanet olsun!” diye küfretti Sirius, çocuğun yan tarafındaki kesiği fark edince. “Hastaneye gitmemiz gerek, çok fena kan kaybediyor.”

Remus Harry’nin bağlanmış ellerini çözmek için uğraşırken, bir anda kaskatı kesildi.

“Onu hastaneye götüremeyiz,” dedi.

“Ne? Neden?” diye sordu Sirius.

“Bileğinde bir Bartra var,” diye cevapladı Remus; ses tonu sert ve öfke doluydu.

“Ne?!” diye sordu James.

Remus nazikçe Harry’nin kolunu arkasından çekti, Harry inlediğinde ise durdu. Bir elini Harry’nin başının üzerine koyarak siyah kilitleri çıkarmaya çalıştı.

“Özür dilerim, özür dilerim,” diyerek onu sakinleştirmeye uğraştı.

Harry’nin kolları serbest kalınca, James ile Sirius da, bileğindeki kırmızı parlak ışığı görebiliyorlardı. Damien, Moody’nin Harry’ye zarar vermek için kullandığı şeyin bu şey olduğunu fark etti; ama ne olduğuna ve ne yaptığına dair hiçbir fikri yoktu.

James her an birini öldürecekmiş gibi görünüyordu.

“Bunu ona kim taktı?” diye gürledi. Diğer Seherbaz’lara emirler yağdırmak için yerinde döndü, ama orada kimsenin olmadığını görünce durdu. Onlar burada Harry ile ilgilenirken, anlaşılan diğerleri Moody’yi alıp götürmüştü.

“Ne yapıyoruz?” diye sordu Sirius; son derece kaygılıydı.

“Onu Hogwarts’a geri götürmek zorundayız,” dedi Remus. “Onu hareket ettirmeli miyiz, emin değilim, ama başka şansımız yok gibi görünüyor.”

James ayağa kalkarak asasıyla bir sedye yarattı. Üç adam da, baygın olan Harry’yi çok dikkatli ve nazik bir şekilde havaya kaldırarak sedyeye yerleştirdiler. Onu Şamarcı Söğüt portresinin olduğu yere taşıdılar. Buradan Hogwarts’a çok daha hızlı varabileceklerdi.

* * *

Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #33: Hayal Kırıklığı okumak için tıklayın!

Çeviren: Tuba Toraman

fC ve Tuba Toraman

Fantastik Canavarlar genel içerik editörü.