Kategoriler: Düşünseli

Fantastik Canavarları İzledik: Ne Bekliyorduk, Ne Bulduk?

2001’de gösterime giren Felsefe Taşı ve 2011’de Ölüm Yadigarları: Bölüm 2 ile sonra eren Harry Potter macerası ile büyülü dünyayı sinema perdesinde tamamladığımızı sanıyorduk. Fakat daha sonra o müthiş haber geldi, Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? film olacaktı. Çok sevindik, büyülü dünyaya geri dönüyorduk! Kısacık ve içeriksel olarak sadece canavar tanıtımı yapan bir kitaptan nasıl film çıkaracaklar diye düşündüysek de fazla kurcalamadık, elbette J.K. Rowling işin içindeydi ve haliyle “O bir yolunu bulur,” diye düşündük.

Sonra, sizlerin de FantastikCanavarlar.com üzerinden takip ettiği üzere birçok haber geldi, oyuncular belli oldu, afişler, fragmanlar, film için tanıtım videoları… Her şeyin başında tek film düşünüyorken 3, son olarak da toplamda 5 tane olacağı bilgisi…

Ve nihayet o gün geldi çattı! Basın gösteriminde filmi izleme şansına eriştik ve özellikle girişiyle birlikte yeniden büyülü dünyaya dönmenin verdiği duygusallık kendini gösterdi. Ne olursa olsun mutlu olacağımızın garantisiydi işte bu duygu.

Şimdi de kişisel yorumlar. İlk olarak çok uzun zamandır bu dünyanın içinde olduğumu ve bulduğum her fırsatta da kitapları tekrar tekrar okuduğumu belirtmek istiyorum. Özellikle sitemizle birlikte son aylarda bu ilgi ister istemez çok daha üst seviyeye çıktı. Haliyle her türlü detay haberleri takip ettiğimiz için üç aşağı beş yukarı bizleri nasıl bir maceranın beklediğini tahmin edebiliyordum.

Sonraki filmde Grindelwald olacak, Dumbledore ile düellosu da gösterilecek açıklamalarından sonra bu tahmin giderek daha net bir hal almaya başladı. Evet filmin adı Fantastik Canavarlar’dı, evet bitkibilimci başkarakterimiz Newt Scamander ve arkadaşlarının maceralarını konu alacaktı ama sonunda asıl aktörler bu bahsettiğimiz ikili olacaktı. Ve ilk film sonra erdikten sonra tam da öyle bir senaryoyu beyaz perdeye aktardıklarını en azından kendi adıma görmüş bulundum.

Öncelikle şunun bilincinde olarak filmi izlememiz gerekiyor: Bu film bir “Harry Potter” macerası değil. Haliyle öyle bir etki bırakmasını beklemeyin. Ayrıca büyülü dünyada kitabı olmadan filme özel yazılmış bir senaryo ile izleyeceğimiz ilk film. Daha önceki tüm filmleri kitaplarıyla kıyaslayıp “olmuş, olmamış” tarzında yorumlar yapabiliyorduk. Fantastik Canavarlar bize yine bizzat J.K. Rowling’in elinden çıkmış yepyeni bir beyaz perde macerasına başlayacağımızı haber veriyordu. Öyle de oldu.

Tek cümlelik yorumum, “Kendi adıma filmden umduğumu bularak ayrıldım,” olur diyebilirim. Çünkü adına yakışır bir iş çıkartmışlar. Daha ilk andan itibaren aksiyon başlıyor ve sonuna kadar da bu devam ediyor. Ara ara dikkatinizin dağılabileceği noktalar yaşansa da sonuna kadar izlemenizi sağlayacak yoğunlukta ve dikkat isteyen detaylarla bezeli bir iş çıkmış ortaya. Gerek senarist bu dünyanın gerçek yaratıcısı olduğundan, gerekse yönetmen Harry Potter serisinin son dört filmini yönettiğinden o uyumu ekrana da yansıttıkları bariz şekilde görülebiliyor.

Karakter tasarımları, mekanlar, canavarlar çok iyiydi. Özellikle de canavarlar. Harry Potter filmlerinde gördüğümüzden çok daha fazla yaratıkla haşır neşir olduğumuzu net bir şekilde dile getirebilirim. Ve çok iyi şekilde tasarlanıp ekrana aktarıldıklarını da eklemeliyim. Newt’ın çantasında ne kadar geniş olduğunu görüp şaşırmamak elde değil. Özellikle bazılarıyla daha duygusal bir bağ kurmaya hazır olun!

Newt ve Jacob ikilisi çok iyi olmuş. Hatta Jacob için ayrı bir parantez açmak gerekli diye düşünüyorum. Filmin tüm komedi yükü üzerindeydi. Hatta sırf bu görev üzerine filme eklenmiş bir karakter gibi duruyor desem yanılmış olmam. Bir süre sonra ekranda o görününce ister istemez dudaklarınız gülümsemeye hazır hale geliyor. Sonraki filmlerde kendisini ne şekilde göreceğimizi ve sadece bu komedi unsurlarıyla kalıp kalmayacağını da merak etmiyor değilim. Onsuz devam etmezler diye umarak diğer iki karaktere Tina ve Queenie Goldstein kardeşlere geçmek istiyorum.

Beni filmde en çok hayal kırıklığına uğratan da bu iki karakter oldu. Çok daha güçlü şekilde kullanırlar diye tahmin ederken özellikle de Tina bariz şekilde sırıtıyordu. Hele o asayı her tutuşunda “Bu ne yapıyor şimdi?” demekten kendimi alıkoyamıyordum. Onun da sebep olduğu bazı sahneleri izlerken içten içe “Böyle olmamalı,” dedim. Spoiler vermemek adına daha fazlasını söylemiyorum ama benim gibi düşünenlerin sayısı pek az olmayacaktır.

Newt hakkında şunu söyleyebilirim. Eddie Redmayne karakteri çok güzel yansıtmış! Kendisinin daha önce herhangi bir filmini izlememiştim ama bu halini çok sevdim. (Daha önce söyledim biliyorum ama tekrar yazmakta sakınca yok, çantasını da çok sevdim.) Hakkını vermiş diye düşünüyorum. Ezra Miller da zaten sevdiğim bir oyuncu olarak burada da Credence Barebone rolünü çok iyi şekilde yansıtmış ve sırıtmamış. GrindelwaldJohhny Depp‘in sonraki filmlerde bize neler göstereceğini çok ama çok merak ediyor ve heyecanlandığımı kesin dille ifade etmek istiyorum!

Son olarak film biterken Grindelwald’ı saymazsak sonraki film olmasa da olur diye düşünmeden edemedim. Çünkü macera tamamlanmıştı. Sonraki film için Paris’te geçecek açıklamasını nasıl bağlayacaklar, hep birlikte bekleyip göreceğiz.

Dediğim gibi, bu yapıma bir “giriş filmi” gözüyle bakarsanız sinemadan oldukça mutlu ayrılırsınız. Büyülü dünyanın farklı bir yönüne tanıklık edecek, bolca cisimlenme görecek ve eski serimize yapılan küçük göndermelerle de sevineceksiniz. Bunlar dışında bir beklenti sizleri büyük bir hayal kırıklığına sürükleyebilir, benden söylemesi.

Sihirli dünyaya bir kez daha adım attık ve giriş kapısını açtık. Artık daha derinlere dalma vakti.

Bir sonraki filme dek, muziplik tamamlandı!

* Bir diğer incelememiz için: Fantastik Canavarlar’ı İzledik: Yeniden Eve Dönüş mü, Hayal Kırıklığı mı?

* “Sürpriz Bilgilerden Arındırılmış Bir İlk Bakış” başlıklı bir başka spoiler’sız Fantastik Canavarlar incelemesi için buraya tıklayabilirsiniz!

Hakan Tunç

Cadılar Bayramında doğdum. Harry Potter severim. Teorilerin havada uçuştuğu o eski günleri özlüyorum. Çeşitli dergi ve gazete eklerine eleştiri yazıları kaleme alıyorum. Şimdilerde kurucusu olduğum Kayıp Rıhtım sitesinde Genel Yayın Editörlüğü işine devam etmekteyim.

Yorumlara bak

  • Muhteşemdi, harikaydı, fantastikti :) 2. kez imaxde izlemem lazım inmeden. Senaryo kitabını bile alabilirim :D

  • Kesinlikle açılış sahnesine "hedwig's theme" duymak istedim. Oturduğum koltuğa çakılıp kalmak için. O müziğin beni Harry Potter'a değil, büyü dünyasına götürdüğünü düşünenlerdenim. Genel anlamda filmde bir müzik sorunu olduğunu düşünüyorum, kesinlikle en yetersiz bulduğum kısım buydu. Hogwarts'ı evimiz bildik, bu yüzden Ilvermorny'e bir göz atmak isterdim, yeni kıtanın büyücülük okulu belki beni o dünyaya daha çabuk alıştırabilirdi. Burnuk/Niffler felaket ponçik bir yaratıktı, iz bırakıcı bir ikona dönüşeceğine inanıyorum. Tina çok pasif bir karakterdi, sandığımın aksine Jacop oldukça başarılıydı. Eddie'nin oyunculuğuna ise diyecek söz bulamıyorum. Yine de İngiltere kasvetine, ihtişamına hasret kaldım film boyunca. Bir an önce bu amerikan rüyasından uyanıp, büyünün ana vatanına dönmek istedim. Tina ve Queenie'nin basit büyülerle sofra hazırlaması "ah nerede Molly Weasley!" dedirtti bana. Biz büyücülük dünyasında gizeme, disipline, hazıra konmamaya, saygıya alışkınız diye ah vah edip durdum. Sanırım bu konularda büyüdükçe babama benzemişim. Filmin ilk yarısının bitiminde sitenizde 2. filmin Paris'te geçeceği haberini okuduğumda "oh be Avrupa'ya dönüyoruz" diye sessiz bir sevinç çığlığı attım. Graves'in asa sallayışlarındaki o asaleti görünce Grindelwalt olduğunu anlamıştım, ancak büyük bir karanlık büyücü böyle bir düelloda o denli şehvetle asa sallayabilirdi çünkü. Farrell, Depp geçişi de heyecan vericiydi. Yeni maceradan keyif aldım, bu kadarıyla yetindim sonuç olarak evini (Hogwarts) özleyenlerdenim.

    • Ben de ingiltere'ye bir dönüş olsun istiyorum fakat olmasa da mutluyum şahsen. çünkü bu beşlemenin esas amacı (rowling'in söylediklerine dayanarak) büyünün her diyarda farklı gelişimini görmek. o yüzden her türlü kültürel varyasyona açığım çünkü bu dünyayı hiç olmadığı kadar geniş hissettiriyor. Ama en çok 1 filmin ingiltere'de geçmesi lazım tabi çünkü bize sihrin anavatanı gibi geliyor. 1 filmin de orta doğudaki müslüman ülkelerden birinde geçmesini istiyorum ayrıca. tabi bu baya zor bir şey ama şöyle bir ziyaret etseler de olur. Ve son olarak çok feci spoiler verdiğini hatırlatmam lazım.

      • Spoiler için üzgünüm heyecandan uyarı yazmayı unutmuşum. Bahsettiğim şey aslında tüm büyü filmlerinin aynı coğrafyada geçmesini istediğim değildi. Harry Potter'dan onlarca yıl önce, büyücüler üzerinde katı kuralları olan bir ülkede, cadılara karşı ikinci salemlilerin barbar baskısı varken masaya tabak koymak için bile büyü kullanmaları samimiyetsizdi. Ilvermorny'i görebilirdik, Picquery'i daha baskın bi karakter olarak görebilirdik mesela, sonuçta tüm bu aksaklıklar onun himayesindeki dünyanın sorunu idi. Ya da kurul toplandığında Scamander hakkında yorum yapmakla yetineceklerine, kuruldakilerden bir kaç ensesi kalın büyücü tanıtılabilir, dikta edebilen, sert görünümlü büyü sorumluları tarafından biraz daha o dönemin durumuna tanıklık edebilirdik. Eksikliklerle doluydu film, fakat eğlenceliydi ve bir giriş filmi için yeterli sayılırdı. Biz üç büyücü turnuvasında diğer büyü okullarını gördüğümüzde bile o disiplin tüm okulların öğrencilerinden belli oluyordu. Sadece Hogwarts değil Durmstrang, Beauxbatons o düzeni, ihtişamı, katı kurallarıyla gönlümüzü çelmeyi başarmıştı. Filmden önce Ilvermorny ile ilgili onlarca bilgi aldık, filmde ise vasıfsız bir bakanlık, bir cümlede yarım ağız geçen bir büyü okulundan daha fazlasını göremedik maalesef. Ve biz onlarca yıl öncesindeydik aslında, daha katı, daha gizli, daha ihtişamlı, daha sert kuralları olan büyücüler görmeyi dilerdim.

        • yani dediğin şeyler eksiklik olarak adlandırılamaz bence. Rowling zaten kitap olarak yazsa her türlü bilgi ve derinliği verirdi. Fakat 2.5 saatlik bir filme daha önemli bulduğu şeyleri koydu sanırım. şahsen ilvermony i görmek istemedim ben. Hogwarts yeter bize ve 7 kitap boyunca kendini sihir konusunda geliştirmeye çalışan ve okul dışında büyü yapmalarına izin verilmeyen öğrenci gençleri izledik. Yetişkin büyücülerin cisimlenme ve büyü serbestlikleriyle sunulan hikayenin büyücü dünyasını tam anlamıyla bize hissettirdiğini düşünüyorum. Bazı büyücülerin tabakları bile masaya sihirle koyduğunu görmek varyasyondur. Yani kitap gibi düşünmemek lazım. herşey sığdırılamazdı zaten. Bazı şeyleri göstermeseler bile Büyücülerde idam cezasının nasıl yapıldığını, büyücü tarzı underground gece kulüplerini, canavarlara bağnazca bakıldığını, eski büyücülerin zulümden kaçınmak için nelere başvurduğunu, büyünün her zaman gözlerden iyi saklanamadığını ve nicesini gördük. Her eksikliği telafi eder :)

  • Arkadaşlar bence bu film hic güzel olmadi harry Potter okulun dişinda büyü yapamiyordu bizim beklediğimiz bu başlıklar altında bir filmdi::;;;
    KÜÇÜK ÇOCUK, OKUL, BÜYÜ YAPMA,
    yani kısaca harry Potter başlıkları altında yalanmı ya