Fantastik Canavarlar filmlerinde karşımıza çıkacağını duyduğumuzdan beri Gellert Grindelwald‘a dair ne varsa yalayıp yutmaya çalışıyoruz. Bir de üstüne karanlık büyücümüzü Johnny Depp‘in canlandıracağını duyunca, filmleri beklemek gerçekten de zor bir hal aldı. O büyülü an gelene kadar, gelin sizleri Gellert Grindelwald‘un hayatına doğru bir yolculuğa çıkaralım!
“O zamanlar bile Karanlık Sanatlar’a talihsiz hoşgörüsüyle tanınmış bir okul olan Durmstrang’da eğitim gören Grindelwald da tıpkı Dumbledore gibi erken yaşta gelişmiş parlak biri olduğunu gösterdi. Ancak Gellert Grindelwald yeteneklerini ödüller almaya yönelteceğine, kendini başka işlere adadı. On altı yaşına geldiğinde Durmstrang bile Gellert Grindelwald’un sapkın deneylerini görmezden gelemeyeceğini anladı ve böylece, okuldan atıldı.”
– Albus Dumbledore’un Hayatı ve Yalanları kitabından Grindelwald’un okul yılları hakkında
Gellert Grindelwald 1883 yılında muhtemelen Macaristan ya da Orta veya Doğu Avrupa’da dünyaya geldi. Durmstrang Enstitüsü’nde büyü konusunda üstün bir başarı yakalayıp güç takıntılı ve karanlık kokan okul kültürünü özümsemiştir. Ancak okulun katı hiyerarşisiyle ters düşmüştür. İlgi çekici, alımlı kişiliği ve “neşeli, çılgın” mizacının yanında fazlasıyla yetenekli bir büyücü olan Grindelwald pek çok benzeri gibi Karanlık Sanatlar’ın cazibesine kapılmıştır. Dumbledore Harry’e Grindelwald’un ‘sapkın deneylerinin’ mezun olmadan önce Durmstrang’dan atılma sebebi olduğunu ancak muzırlığı ve kuralları hafife almasının da Durmstrang gibi otoriter bir enstitünün kararında muhtemelen bir etkisi olduğunu anlatmıştır.
Tarih, ilim ve büyülü nesnelere özel ilgisi olup Ölüm Yadigârları’na hayran kalmıştır. Ölüm Yadigârları’nın runik sembolünü kendi hususi amblemiymiş gibi benimsemiş ve okuldan ayrılmadan önce bu sembolü duvarlarına kazımıştır.
“Bu hoşuna gitmedi. Grindelwald bundan hiç hoşlanmadı. Kızdı. Bana küçük aptal bir oğlan olduğumu, onun ve parlak zekâlı ağabeyimin yolunda durmaya çalıştığımı söyledi… onlar bir kez dünyayı değiştirip büyücüleri saklandıkları yerden çıkardıklarında ve Muggle’lara hadlerini bilmeyi öğrettiklerinde, zavallı kız kardeşimin saklanmasına gerek kalmayacaktı, anlamıyor muydum? “Ve bir tartışma çıktı… ve ben asamı çektim, o da kendininkini çekti…”
– Aberforth Dumbledore Harry, Ron ve Hermione’ye ağabeyinin geçmişinden bahsederken.
Okuldan atıldıktan sonra Gellert’ın Yadigârlar’a dair bilgi arayışı onu Godric’s Holllow’a sürükledi. Burası Ölüm’ün
Kafalarını meşgul eden iki ortak şey mevcuttu. Pek çok ortak sebepten dolayı Ölüm Yadigârları’ndan büyülenmişlerdi ancak bunun için asıl sebepleri birbirleriyle uyuşmuyordu. Gellert (arkadaşıyla birlikte) üçüne birden sahip olup pek çok sosyopatta görülen hâkim dürtüyle (hiç kimseye güven olmaz, bir şeylerin yolunda gittiğine emin olmanın tek yolu kontrolü kendi eline almaktır, kontrolü ele almanın tek yolu da güçlü olmaktan geçer.) Ölüm’ün Efendisi olmayı istiyordu. Dumbledore’un kalbinden ise özellikle bir Yadigâr’a sahip olmak geçiyordu: Diriltme Taşı. Böylelikle ölmüş anne ve babasını ve kaybettiği diğer sevdiklerini geri getirebileceğini düşünüyordu.
İkisi aynı zamanda Gizlilik Statüsü’nü bozup akıllı ve güçlü büyücülerin, Muggle’ların ve kendi dünyalarının koruyucu amirleri oldukları yeni bir düzen yaratmanın hayalini kuruyorlardı. Dediğimiz gibi Dumbledore’un sebepleri hafiften farklıydı: Genç bir adam olarak Muggle çocukların kız kardeşi Ariana’ya işkence ettiğine şahit olup onları durdurmaktan aciz bir durumdaydı. Öyle ki bu durum yumuşak huylu kızın duygusal çöküş yaşamasına sebep olup sihrini bastırmasıyla tehlikeli bir biçimde dengesiz bir hâl almıştır. Babası Muggle çocuklardan intikam almasıyla Azkaban’a gönderilmiş ve annesi ise Ariana’nın kazalarından birinde hayatını yitirmiştir. Dumbledore sevdiklerini (ve buna bağlı olarak tüm dünyayı) zulümden ve Muggle’ların sergilediği gibi yabancı düşmanlığından korumak için gücü arzulamıştır. Daha sonrasında Grindelwald’un sloganı ve gösterdiği uygunuz davranış ve gaddarlığın gerekçesi olacak bir ifade uydurmuşlardır: “Çoğunluğun İyiliği İçin.”
Bu iki arkadaşın Godric’s Hollow’u terk edip güç elde etme ve devrimlerine başlama düşünceleri ciddiye binmişti. Dumbledore’un erkek kardeşi Aberforth 1899’un yazında bunun farkına vardı. Albus’un bu hırsından iğreniyordu ancak birtakım endişeleri mevcuttu. Ariana ve kendisinin de onlarla gitmesi gerektiği yoksa kız kardeşinin durumunu sabit tutmak için ihtiyacı olan özen ve ilgiyi alamayacağının bilincindeydi. Gerilimli ortam da işleri kontrolden çıkarıp onları karşı karşıya getirdi. Deliye dönen Grindelwald, Aberforth’a Cruciatus Laneti uyguladı. Albus kardeşini korumak için öne atıldı ve sonucunda Ariana’nın kazara öldüğü üç koldan tehlikeli bir düello başladı. Aberforth ve Albus yıkıma uğramıştı. Muhtemelen Grindelwald da pişmandı, sonuçta duygusal açıdan soğuk biri olduğuna dair bir belirti yoktu. Albus’la yüzleşmek istemediği için ülkeyi anında terk etmiş ve Ariana’nın ölümünün sorumlusu olarak büyük bir damga yemişti. Böylece yasalara karşı geldiğini doğrulamış olup Karanlık Devrimci olarak 1945’e kadar sürecek kariyerine adım atmış oldu.
“Gelmiş Geçmiş En Tehlikeli Karanlık Büyücüler listesinin birinci sırasını yalnızca bir kuşak sonra gelen Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen tahtını elinden aldığı için kaybetmiştir.”
– Albus Dumbledore’un Hayatı ve Yalanları kitabından Gellert’ın namı hakkında.
Grindelwald Ölüm Yadigârları üzerinde araştırmasına devam etti ve Mürver Asa’nın yerini ortaya çıkardı. Ortalıkta asanın meşhur asa yapımcısı Gregorovitch’de olduğu ve asanın işlevlerini çoğaltmaya çalıştığı dedikoduları dolaşıyordu. Grindelwald Gregorovitch’in dükkânına girmiş o geri dönene kadar pusuya yatmıştır. Gelince onu sersemletip asayı çalmıştır, böylece Mürver Asa’nın yeni efendisi olmuştur. Asanın yeni efendisini tanıması için eski sahibinin öldürülmesine gerek olmadığı fikrini muhtemelen Dumbledore’dan edinmiştir, çünkü zamanında ilmin hüküm süren açıklaması asanın sahibi olmanın tek yolunun mevcut sahibini öldürmekten geçtiğidir.
Grindelwald’un gösterdiği devrimsel girişimlerinde ne derece başarılı olduğu muğlak ancak faaliyetleri tüm dünyada dikkati çekip Amerikan büyücü gazetelerinde yer aldı. 1926 yılında MACUSA’nın başkanı Seraphina Picquery bunun Gizlilik Statüsü’ne tehdit oluşturacağından endişelenmiş ve “savaş nedeni” olarak gördüğü şeyden Grindelwald’un sorumlu olduğunu düşünmüştür. Bu durum o zamanlar Grindelwald’un namının Amerika’da ne kadar ciddi bir konu hâline geldiğinin göstergesidir.
Grindelwald en sonunda Nurmengard adında bir hapishane inşa edebilmiştir. Düşmanlarını orada tutmak için yaptığı ve anlaşılan daha sonra kendisi oraya hapsedilebilecek kadar dayanıklı bir yapı olan bu hapishanenin Muggle hapishanesi Colditz Kalesi ile olan benzerliği dikkat çeker. Doğrulanmamış olsa da Grindelwald’un bazı büyücü hükümetlerini devirdiği söyleniyor. Ancak Gizlilik Statüsü konusunda pek bir yol kat edememiş gibi görünüyor çünkü statü inatla sağlamlığını sürdürmüştür (Avrupa’da olanlara rağmen, Muggle’ların II. Dünya Savaşı dönemi böylesi ciddi ihlalleri saklamak için yeterince karmaşa ve hiddetle doluydu). Sadece Avrupa’yı yönettiği zamanlar kendini Muggle’lara ifşa etmekten çekinmemiş olması da ihtimal dâhilindedir. Grindelwald’un bu devriminin geçtiği birkaç kaynakta genellikle hep muazzam güçte bir büyücü olduğundan bahsedilir, ancak cinayet işlediğine dair pek bir bilgi bulunmamaktadır. Viktor Krum’ın büyükbabasını öldürdüğü belirtilmiş ve bunun dışında da cinayet işlediği tahmin ediliyor. Voldemort gibi körü körüne ölüm saçan biri olmasa da güce yükselişindeki göndermeler onun önemli ölçüde faaliyet gösterdiğini akla getiriyor: Örneğin Dumbledore, Grindelwald’un kurduğu ordudan bahsederken Voldemort’un aksine onun bir hapishane yapacak kadar güvenilir olabileceğine dikkati çekmiştir.
“Fakat ben kendimi genç büyücülerin eğitimiyle meşgul ederken, Grindelwald bir ordu kuruyordu. Onun benden korktuğunu söylüyorlardı, belki doğruydu da, ama benim ondan korktuğum kadar değildir sanırım… Korktuğum şey hakikatti. Çünkü o korkunç dövüşte aslında hangimizin kız kardeşimi öldüren laneti yaptığını hiçbir zaman bilmemiştim… Sanırım o da bunu biliyordu, beni neyin korkuttuğunu biliyordu. Onunla karşılaşmayı erteledim de erteledim, ta ki daha fazla direnmenin artık fazla utanç verici olacağı noktaya kadar. İnsanlar ölüyordu ve o durdurulamazmış gibi görünüyordu, yapabileceğimi yapmak zorundaydım.”
– Albus Dumbledore Gellert’ın kontrolünden bahsederken.
Pek çoğu, hatta kendileri de böyle düşünüyorlardı, eski dostunu durdurabilecek kadar yetenekli tek büyücünün kendisi olduğunu düşünse de Albus Dumbledore’un Grindelwald’la yüzleşmek konusunda çekinceleri bulunmaktaydı. Çekincesinin sebepleri arasında eski aşkı için geriye kalan hisleri, onun devrimsel hedeflerine olan sempatisi veya Grindelwald’un devriminin şekillenmesinde oynadığı rol yer alabilir. Ancak Dumbledore’un Harry’ye verdiği sebep Grindelwald’un Ariana’yı kimin öldürdüğünü ondan daha iyi bilmesi ve bunu öğrenmemek istemesiydi. Ama o zamanlar 63 yaşlarında Hogwarts Biçim Değiştirme Profesörü olan Dumbledore eski dostunun eylemlerinden muzdarip insanların ona karşı harekete geçme ısrarlarına en sonunda boyun eğmişti. Görgü tanıkları bunun büyücüler arasında yapılan en büyük düello olduğunu söylediler. Dumbledore Grindelwald’u yenerek Mürver Asa’nın efendisi oldu ve mağlup düşmanını yargılandığı memleketine geri gönderdi. Grindelwald suçlu bulunmuş ve Voldemort tarafından öldürülene kadar hayatının geri kalanını Nurmengard’da hapis yatarak geçirmiştir.
“Öldür beni öyleyse, Voldemort, ölümü memnuniyetle karşılarım! Ama ölümüm sana aradığın şeyi getirmeyecek… Anlamadığın o kadar çok şey var ki…”
– Ölümünden hemen önce Grindelwald’un Voldemort’a sözleri.
Yenilgisinden elli üç yıl sonra Grindelwald, kendisi için Mürver Asa’yı arayan Voldemort tarafından hapishane hücresinde katledildi. Voldemort Albus Dumbledore’un asayı çok uzun zaman önce elde ettiğini Grindelwald’un hücresinde karşı karşıya geldiklerinde öğrenmiştir. Grindelwald bu karşılaşmada hiçbir korku belirtisi göstermemiş, Voldemort’a ismiyle sataşmış ve asaya olan bu arzusuyla alay etmiştir. Voldemort 1998’in ilkbaharında Öldüren Lanet’le Grindelwald’un hayatına son vermiştir.
Genç bir adam olarak Grindelwald altın sarı saçlara ve “neşeli, çılgın” bir çehreye sahipti. Harry onda “Fred ve George’taki gibi muzaffer bir hilebazlık havası” olduğunu düşünmüştü.
Hayatının sonlarına doğru Voldemort onu Nurmengard’ın tepesinde bulduğunda, Grindelwald çelimsiz bir iskelet şekline bürünmüş vücudu, kocaman çökük gözler ve buruşuk yanakları, kafatasını andıran yüzü ve çoğu dökülmüş dişleriyle bir deri bir kemik bir hâldeydi.
Harry Potter: “Grindelwald Voldemort’un asayı bulmasını önlemeye çalıştı. Yalan söyledi, asa hiç onda olmamış gibi yaptı.”
AlbusDumbledore: “Sonraları Nurmengard’daki hücresinde tek başınayken pişmanlık gösterdiğini söylüyorlar. Umarım doğrudur. Yaptıklarının dehşetini ve utancını hissettiğini düşünmek istiyorum. Belki de Voldemort’a söylediği o yalan, bir telafi etme girişimiydi… Voldemort’un Yadigâr’ı almasını önleme girişimi…”
HarryPotter: “… ya da belki sizin mezarınıza girmesini önleme girişimi?”
– Harry Potter, Dumbledore’la ölümünden sonra Grindelwald hakkında konuşurken.
Grindelwald albenisi olan parlak zekâlı genç bir büyücüydü. Karanlık Sanatlar’a karşı olan ilgisi kişiliği ve geçmişi göz önünde bulundurulursa tahmin edilebilirdi ve ilk başlarda da öyle kötü niyetli bir durum ortada yoktu. Son derece akıllı, büyü konusunda yetenekli, idealist ve zalimliğe dönüşebilecek kadar hırslı bir kişiliğe sahipti. Aberforth Dumbledore onun ve Albus’un planlarına karşı çıkıp bu fikirlerinden vazgeçirmeye çalıştığında saldırgan yapısının önüne geçemedi. Grindelwald kontrolünü kaybetti ve Aberforth’ın üzerinde Cruciatus Laneti’ni kullandı. Kimileri Grindelwald’u Voldemort’u saymazsak tarihteki en güçlü Karanlık Büyücü olarak görmektedir. Elbette tarih çok uzun bir süreç ve son yaşananlar genellikle daha iyi hatırlanır.
Grindelwald küstah ve benmerkezciydi ama başkalarındaki yeteneği keşfeder ve yakın insan ilişkileri kurardı (veya kurarmış gibi yapardı). İfrit gibi canlıların sergilediği “aptallıktan” gelen kötülük, Dolores Umbridge benzerlerinin sergilediği “işgüzar” kötülüğü veya Voldemort’un narsistik kötülük niteliğiyle karşılaştırıldığında Grindelwald sosyopatlık açısından daha iyi anlaşılabilir. İnsanları kendi çıkarları için kullanma gibi yaradılıştan gelen bir yapıya ve her yöne çekilebilen ahlaki pusulaya sahipti. Aberforth’un gözünden bakacak olursak, Grindelwald kendinden aşağıda gördüklerine ufacık ilgisi veya sabrı yoktu. Mesela Dumbledore’u kendine denk olarak görmüştü ama ondan daha az yetenekli ve akıllı Aberforth ve zedelenmiş Ariana umurunda değildi. Muggle’lardan nefret etmesinin yanı sıra uçlarda bir idealist ve belki de Safkan bir üstünlükçü kimliğine sahipti. Onun açısından kendinden önemsiz olan yüzlerce masum insanın öldürülmesinden rahatsızlık duymuyordu.
Belki de usta yeteneği ve kendi üstünlüğüne olan inancından dolayı Grindelwald’un korktuğu pek görülmemiştir. Mesela Voldemort’la olan karşılaşmasında ne Karanlık Lord’un gücü ve ne de onu öldürme ihtimali onu korkutmuştur. Ancak Voldemort gibi o da Albus Dumbledore’dan biraz korkmuş görünüyordu. Daha sonraki dönemde Mürver Asa’ya sahip olmasına rağmen eski dostuna olan korkusundan İngiltere’ye saldırmaktan kaçınmıştır.
Bazıları tartışmasız bir şekilde Grindelwald’un Voldemort’tan önce aşağı yukarı onun kadar kötü bir karanlık büyücü olduğu kanısındaydılar. Fakat bunun aksini öne süren iki kanıt bulunmaktadır. İlki Mürver Asa’yı ele geçirirken Gregorovitch’i öldürmeyip sersemletmesi onun birini öylece öldürmek istememesinden olabilir. Ancak onun ‘Gregorovitch’i öldürseydi Mürver Asa’ya sahip olurdu’ iddialarına daha çok itimat edilmesi ihtimalini göz önünde bulundurursak bu önceden iyice düşünülmüş bir karar olabilir, çünkü bu asanın el değiştirmesinin geleneksel yöntemiydi. İkincisi ise Voldemort’a Mürver Asa hakkında bilgi vermeyi reddetmeye iten etken Dumbledore’un mezarına girmesini engelleme, hatta kendi işlediği suçların getirdiği pişmanlık olabilir. Veya sadece Voldemort’la alay etmek istemiş olabilir.
Grindelwald öğrenciyken ve sonraki yaşamında son derece yetenekliydi. Usta büyücülüğü ancak Albus Dumbledore ve Voldemort’unkiyle kıyaslanabilirdi.
Karanlık Sanatlar: Daha gençken Karanlık Sanatlar üzerine deneyleri neredeyse ölümcül sonuçlar doğuruyordu. Yetişkin olduğunda ise Karanlık büyünün her alanında kusursuz denecek noktaya gelmişti. Böylece Lord Voldemort boy göstermeden uzun zaman önce Gelmiş Geçmiş En Tehlikeli Karanlık Büyücüler listesinin birinci sırasına yerleşti. Grindelwald Cruciatus Laneti’ni uygulamada ustaydı ve bunu daha on altı, on yedi yaşlarındayken Aberforth Dumbledore üzerinde uygulamıştı.
Düello: Grindelwald hayli yetenekli bir düellocuydu, gücünün zirvesindeyken Albus Dumbledore’la çarpışmış ve bu yapılmış en büyük düello olarak tarihe geçmiştir. Mürver Asa’nın efendisi olmak için çabucak Gregorovitch’i sersemletebilmişti. Daha üçü de gençken Albus ve Aberforth’la düelloya girmişti. Avrupa’da terör fırtınası estirirken düellolarda pek çok güçlü cadı ve büyücüyü öldürmüştür. Fakat Grindelwald zamanında Mürver Asa’ya hükmetmesine rağmen nihayetinde Dumbledore’u alt edememiştir. Dumbledore kendini Grindelwald’dan “bir parçacık daha kabiliyetli” buluyordu.
Asa ilmi: Grindelwald Mürver Asa’yı ele geçirmek için onu sadece çalması değil, onun önceki sahibini mağlup etmesi gerektiğini de biliyordu.
Görünmezlik: Dumbledore Grindelwald’un görünmezlik pelerini kullanmadan kendini görünmez yapabildiğini söylemişti. Böyle bir düzeye erişmek için Grindelwald fazlaca güçlü bir Hayalbozan Büyüsü yapmıştı. Bu noktada, daha yeniyetmeyken bu büyüyü yapabildiğini de belirtmek gerekir.
Zihinbend: Grindelwald son derece kabiliyetli bir Zihinbendar’dı. Yaşayan en kabiliyetli Zihnefendar namını taşıyan Voldemort bile Mürver Asa’yı arayışında bilgi elde etmek için onun zihnine nüfuz edememişti.
“Yüreğimin derinliklerinde Gellert Grindelwald’un ne olduğunu biliyor muydum? Sanırım biliyordum, ama gözlerimi kapatmıştım.”
– Albus Dumbledore Harry Potter’a Gellert Grindelwald’la arkadaşlığından bahsederken.
Albus Dumbledore Grindelwald’la on yedi yaşındayken tanıştı. Grindelwald’un büyük halası Bathilda Bagshot onları tanıştırmıştı. Bagshot’ın dediğine göre hemencecik anlaşmışlardı. İkisi de Ölüm Yadigârları arayışındaydı ve büyücülerin yönettiği bir toplumun yapısına dair korkulu idealler barındırıyorlardı. Dumbledore’un Grindelwald’a karşı olan hisleri karşılıksız kaldı, 19. Yüzyıl’ın sonlarında hâkim kültürü düşünürsek hislerini hiç açığa vurmamış olabilir ama yakın bir arkadaşlıkları vardı. Fakat Grindelwald bir sosyopattı. Arkadaşının kendine olan sevgisinin yoğunluğunu onun ilgisini elinde tutarak manevi sınırlarını zorlamak için kullanabileceğini anlamış olabilir. Ölüm Yadigârları’nı bulma ve büyücü devrimi yapma planlarıyla iki ayı beraber geçirmişlerdir. Bunun sonucunda da Dumbledore kardeşleri Aberforth ve Ariana’yı ihmal etmiştir. Aberforth ikisiyle bu mesele hakkında karşı karşıya geldiğinde Grindelwald çileden çıkmış ve Aberforth’a saldırmıştır. Albus kardeşini korumak için ileri atılmıştır ve düello Ariana’nın ölümüyle sonuçlanmıştır. Grindelwald oradan hemen kaçmış ve böylece arkadaşlıkları sona ermiştir.
Sonraki on beş yirmi yıl boyunca Grindelwald devrim hesabına büyük bir kargaşaya sebep olmuştur. Dumbledore, Grindelwald’un Ariana’yı gerçekte kimin öldürdüğünü bildiği düşüncesiyle onunla yüzleşmekten kaçınmıştır. Dumbledore’la yüzleşme düşüncesi de Grindelwald’u korkutmuştu. Ancak Dumbledore, eski dostu o kıtada giderek artan terör kaynağı olurken daha fazla eli kolu bağlı oturamadı. 1945 yılında efsanevi bir düelloda Grindelwald ve Dumbledore ikinci kez çarpışmıştır. Sonunda Dumbledore kazanıp Mürver Asa’nın sahibi olmuştur ve Grindelwald’u kendi hapishanesi Nurmengard’a hapsetmiştir.
Bundan yıllar sonra, 1998 yılında Grindelwald, hapsedilmiş, asasız ve kendisinden daha güçlü olduğu düşünülen tek Karanlık Büyücü’yle karşı karşıya olmasına rağmen Lord Voldemort’a Mürver Asa’yla ilgili bilgi vermemiştir. Bu durum onun Karanlık Sanatlar’la uğraşanların düşüncesini artık benimsemediğine işaret olabilir.
Aberforth Grindelwald’dan hiç hoşlanmamıştı. O Ariana’nın bakımıyla meşgulken, Albus ve Grindelwald Muggle’lara üstünlük kurma planlarıyla meşguldüler. Bu ikisi dünyayı gezme planlarını yaparlarken Ariana’yı yanlarında götürmek istediler. Aberforth Ariana’ya bir kez daha tek başına bakabileceğini söyleyerek onlara karşı çıkmış Grindelwald da öfkelenip ona Cruciatus Laneti uygulamıştır. Aberforth yıllar boyunca bu felaket getiren karşılaşmalarından sonra Grindelwald’a dair can yakıcı anılarını hep içinde tuttu. Kız kardeşinin ölümüne yol açan olaylardan bahsederken konu Grindelwald’a geldiğinde Harry, Aberforth’un yüzünün ‘resmen tehlikeli’ bir görünüm aldığını fark etmişti.
Bu ikisinin daha önceden karşılaşıp karşılaşmadıkları bilinmiyor ancak Voldemort 1998’de Nurmengard Hapishanesi’ne gittiğinde Grindelwald onunla ilgili her şeyi biliyormuş gibi görünüyordu ve Voldemort’un Mürver Asa’yı arama çabasında bir gün onu görmeye geleceğini bildiğini iddia etmişti. Kendini beğenmiş tavırlarına ve bir zamanlar büyük bir Karanlık Büyücü olmasının getirdiği konumuna rağmen Grindelwald, Voldemort için asa arayışında sorguya çekeceği bir başka insandan fazlası değildi. Aynı şekilde Grindelwald da Karanlık Lord’a karşı hiçbir korku belirtisi göstermemiş ve Voldemort’a kendisini öldürmesi için meydan okuyarak alay etmiştir. Ona asla Mürver Asa’ya sahip olamayacağını söylemiştir. Mürver Asa’nın eski efendisinden bilgi alamamanın öfkesiyle Voldemort onu öldürmüştür.
Kaynak: Harry Potter Wikia
Fantastik Canavarlar‘da karşımıza çıkacak Grindelwald’un arkadan da olsa kısa bir süreliğine görüldüğü o fragmanı hemen aşağıdan izleyebilirsiniz: