Bir Yüzyıla Damga Vuran İki Karanlık Büyücü: Grindelwald ve Lord Voldemort
|Bir tarafta büyücü ve Muggle dünyasında terör estirmiş, karizmatik, sözü dinlenen, Dumbledore ile yaşadığı ilişki herkes tarafından konuşulan ve merak edilen, 20. Yüzyıl’ın ilk yarısının tartışmasız en kötü adamlarından biri: Gellert Grindelwald. Diğer tarafta ise, işlediği cinayetlerle, çevresindeki Ölüm Yiyenler ile, yanından ayırmadığı Nagini’si ile Kim Olduğunu Bilirsin Sen. Mugglenet yazarlarından biri tarafından, 20. Yüzyıl’ın ilk ve ikinci yarısına damga vuran bu iki karanlık lordu karşılaştıran incelemeyi sizler için çevirdik.
Fantastik kurgularda, hikayelerin güzelliği ve özgünlüğü biraz da kötü adamlara bağlıdır ve Fantastik Canavarlar filminde bu durum Grindelwald’un performansı ile son derece alakalı. Bir noktada herkes Grindelwald’un Voldemort’un bir benzeri olacağından korkuyor. Yüzeysel manada bakıldığı zaman, ikisi arasında bazı benzerlikler bulmak mümkün ancak daha derinlere inildiği zaman Grindelwald ve Lord Voldemort’u birbirinden ayıran temel farklar mevcut.
İdeolojik Farklar
İlk olarak amaçları farklılık gösteriyor. Grindelwald, büyücüleri, onlara göre daha zayıf olan Muggle toplumunun baskısından ve sebepsiz yere gizlenmelerinden kurtarmak istiyor. Fikirlerine tam olarak katılmasanız dahi bu düşünce kulağa çok da mantıksız gelmiyor.
Öte yandan, Voldemort’un bazı hedefleri muğlak durumda. Hali hazırda büyücü toplumunun bir parçası olarak yaşayan muggle-doğumlu büyücülere saldırması ve onları ötekiler olarak adlandırması pek mantıklı değil. Büyücü dünyasını kendi önünde dize getirmeye Voldemort, büyücü topluluğunun gizli kalmasına göz yumuyor.
Muggle-doğumlu büyücülere karşı olan bu nefretin iki muhtemel açıklaması olabilir; ilk olarak bireysel bir nefretten bahsedilebilir. Muggle atalara sahip olan Voldemort, onlara karşı olan nefretini tüm Muggle doğumlulara kusuyor olabilir. İkincisi ise, Muggle doğumlular, Voldemort için son derece uygun günah keçileri olabilir. Voldemort’u motive eden en büyük iki unsurun ölümsüzlük ve mutlak güç olduğu düşünülürse, büyücü topluluğun kanayan yarası olarak adlandırdığı Muggle-doğumlulara tüm öfkesini yöneltiyordu. Özellikle İngiltere gibi sınıf ayrımının yaygın olduğu bir toplumda, bu tarz ayrımların çok kolay yapılabileceği ve destek bulacağı ihtimaller arasında. Sirius’un ailesinin görüşleri hakkındaki şu sözlerini hatırlamakta fayda var:
“Hayır, hayır ama inan bana, ailem Voldemort’un fikirlerinin doğru olduğuna, büyücü ırkının saflaştırılması, Muggle-doğumlulardan toplumun her kademesinden uzaklaştırılması ve safkanların yönetimde olması gerektiğine inanıyorlardı. Üstelik Voldemort gerçek yüzünü göstermeden önce onun bu görüşlerini destekleyen başka insanlar da vardı.” -Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı
Voldemort, safkanlardan bu kadar çok destek aldığını bilseydi, dokunulamaz bir güce sahip olurdu.
Yukarıda bahsedilenleri olduğu kabul edersek, Grindelwald ve Voldermort arasında çok bariz bir farktan ortaya çıkmış olur. Grindelwald’un ideolojilerine son derece bağlı tutumu ile tüm Muggle toplumuna karşı olduğunu ve bu sebeple tüm yaptıklarına bir açıklama getirebileceğini söyleyebiliriz. Çoğunluğun İyiliği mottosu da hareketlerini tanımlamak için ortaya konulmuştu. Grindelwald bu motto ile güç kazanma arzusunu bencillikten uzaklaştırıp toplumun tümünün iyiliğini kapsayacak hale getiriyordu.
Diğer taraftan Voldemort’un hareketleri ve ideolojisi ise son derece bencil ve kendi çıkarlarını gözetir durumda. Muggle-doğumlulara karşı beslediği nefret ve politika sayesinde Ölüm Yiyenler’in desteğini toplayarak güç kazanma arzusu pek de toplumun yararına görünmüyor. Ateş Kadehi’nde, Voldemort’un Ölüm Yiyenler’e yaptığı konuşma ve karanlık işaret göz önüne alınırsa, tüm gücü kendinde toplamaya çalıştığı son derece aşikar. Hepimizin bildiği üzere, Voldemort tüm gücünü ve enerjisini Harry Potter’ı ve savunduğu değerleri alaşağı etmek için harcıyordu. Ayrıca, çevresindeki Ölüm Yiyenler’in de bu yolda sonuna kadar mücadele etmelerini istiyordu.
Bu bağlamda yukarıda ortaya konan fark, Grindelwald’un, Voldemort’un iş birliğini Ölüm Yadigarları’nda reddetmesi ile daha da belirginleşiyordu. Dumbledore son derece iyimser bir şekilde Harry’ye şöyle diyordu:
“Söylenene göre Grindelwald seneler sonra tüm yaptıklarından büyük pişmanlık duymuş. Tüm yaptıklarının telafisi olarak Voldemort’un Yadigarları ele geçirmesini engellemek istedi ve ona yardım etmedi.”
Harry de şöyle cevap veriyordu:
“Belki de sizi korumak istedi?”
Dumbledore’un söylediklerinin biri ya da hepsi doğru olabilir ancak dikkat çekmek istediğimiz üçüncü bir nokta daha var; Grindelwald, Voldemort’a yardım etmek istemedi çünkü Voldemort’un hedeflerini son derece bencil olarak niteledi ve kendisi ile tamamen farklı yollar üzerindeydi. Teori bile olsa tamamen mümkün.
Hareket Farklılıkları
İki kötü adamın emellerine ulaşmak için yaptıkları eylemlerde de farklar var. Grindelwald ve Voldemort, her ikisi de insanları, amaçları için kullansa da bunu farklı yöntemlerle yapıyorlar. Sevgi nedir bilmeyen Voldemort, insanları tamamen içgüdüleri üzerinde hakimiyet kurarak kullanıyor. Sevginin gücünü hiç anlamayan Voldemort bu sebeple ölümcül hatalar yapıyordu; Lily’nin bebeğine olan sevgisini küçümsemişti, Snape’in Lily’e olan bağlılığından kurtulacağını düşünmüştü ve Narcissa Malfoy’un o zamana kadar göstermiş olduğu sadakati ile oğlundan feragat edebileceğini tasarlamıştı.
Sevginin gücünü kullanmaya en yakın olduğu an, Draco’nun Dumbledore’u öldürmesi için görevlendirdiğinde Malfoyları cezalandıracağını söylemesiydi. Gerçek bir sosyopat gibi, çocuklarını seven bir aile üzerinde –her ne kadar anlamasa da– sevginin gücünü kullanmıştı. Fakat hazırladığı bu planda, eksik olan sevgiyi anlama kabiliyeti, kendi sonunu getirdi. Bir annenin evladına bağlılığını, sevgisini küçümseyen ve bilmeyen Voldemort, Narcissa’nın ihanetini ön göremedi.
Diğer taraftan Grindelwald başka yöntemlere sahip ayrı bir canavar. Sevgiyi hissettiğinden tam emin olmasak bile, sadağının her zaman oklarla dolu olduğunu söyleyebiliriz. Filmin başlarında Credence’a ne kadar samimi, dostane ve anlayış dolu yaklaştığını hatırlayın. Credence’ın ilgiye ve şefkate muhtaç olduğunun son derece farkındaydı. Credence’ı büyücüler arasında saygın bir yer kazanacağı söyleyerek motive ediyor ve bir sarılmadan daha fazlasını veriyordu.
Bir anlığına Voldemort’un, Credence’ı nasıl kullanacağını düşünün, söylenmek istenilen daha iyi anlaşılacaktır. Tüm seriyi göz önüne getirdiğiniz zaman, Voldemort’un, Nagini’den başka kimseye ilgi göstermediğini hatırlayacaksınız. Hatta Voldemort en yakınlarına karşı bile şöyle demekteydi:
“Lordunun minnettarlığını kazandın”.
Voldemort, Credence’ı iş birliği için tarafına çekmek isteseydi, bırakın büyücüler arasında saygın bir yeri olmasını, büyük ihtimalle tüm ailesini işkenceden geçirmekle tehdit ederdi. Voldemort, ilk kitapta Harry ile karşılaştığı zaman ona söylediklerini hatırlamakta fayda var;
“Evet, neden cebindeki taşı bana vermiyorsun? .. Aptal olma.. Bana katıl ve hayatın bağışlansın.. yoksa ailen ile aynı sonu yaşarsın… Merhamet dilenerek öldüler. Taşı bana ver yoksa Lily boş yere ölmüş olacak…” – Harry Potter ve Felsefe Taşı
Sevgi yok, empati yok… tehditten ve kendini korumaktan başka hiçbir şey yok. Yukarıda okuduklarınız kitaptaki Voldemort. Filmdeki sahne kitap kadar mükemmel olmasa da Voldemort’un karakterini son derece net bir şekilde ortaya koyuyor;
Voldemort: Aptal olma. Bana katılıp hayatta kalmak varken neden korkunç bir acı içerisinde ölesin?
Harry: Asla!
Voldemort: Cesaret. Anne ve babanda cesurdu. Söyle bana Harry, anne ve babanı tekrar görmek ister misin? İkimiz birlikte onları geri getirebiliriz. Sadece istediğimi bana ver.
[Harry, taşı cebinden çıkarır] Voldemort: İşte böyle Harry, ikimiz harika şeyler yapabiliriz, sadece taşı bana ver.
Filmler, aynı kişiler tarafından yapıldığı için Grindelwald ve Voldemort arasında bazı benzerlikler olabilir. Filmdeki Voldemort, aynı Graves’in yaptığı gibi, yetim ve öksüz bir çocuğa anlık bir ilgi gösteriyor. Bunun üzerine, ufacık bir an için etkilenen Harry taşı cebinden çıkartıyor. Fakat kitapta, taşı çıkarttığı bir an yok çünkü “ASLA” diye bağırıyor. Arkasından Voldemort, taşı güç kullanarak almaya çalışıyor, tam Voldemort’un tarzı. Tehdit et ve güç kullan. Grindelwald’un farkı belki de burada yatıyor; şefkat ve sevgi.
Fantastik Canavarlar filmindeki sahnenin aksine, senaryo metninde, Graves ve Credence arasında geçen sahne çok daha farklı, metinden okuyoruz:
“Graves son derece kibar, biraz da baştan çıkarırcasına, baş parmağını Credence’ın elindeki kesikler üzerinde dolaştırır ve anında onları iyileştirir. Credence gözlerini ona diker. Graves, Credence’a iyice yaklaşır, yüzü neredeyse çocuğun boynuna değmek üzeredir, tehditvari ve cezbedici bir havadadır.”
Metinden anladığımız kadarıyla, Grindelwald insanları etkilemek için tüm cazibesini(!) kullanıyor. (Tabii ki Collin Farrell olarak bunu yapmak, Johnny Depp olarak yapmaktan daha kolay…) Öte yandan, genç Grindelwald’un kalbini Dumbledore’a kaptırdığını da biliyoruz.
Henüz Grindelwald ve Dumbledore arasındaki ilişkinin tam olarak adını koyamasak da, büyülü evrenin son derece tutkulu sevenleri, Graves’in, Newt’e sorduğu “Neden Albus sana bu kadar düşkün?” sorusunda birçok mana arıyorlar. Fakat Dumbledore ve Grindelwald arasındaki bu ilişkinin, karşılık olup olmadığı konusu hala muallak. Melissa Anelli tarafından bu ilişki Rowling’e sorulduğunda, alınan cevap şöyleydi:
“Bence Grindelwald, insanları kullanmakta son derece başarılı bir narsist ve her ne pahasına olursa olsun bunu kendi tarafına çekmekte usta. Dumbledore’un hislerine karşılık verdiğini sanmıyorum, ikisi de birbirinden etkilenmiş olabilir ancak onun Dumbledore’a bakış açısı daha çok şöyle: Aman tanrım, benim kadar eşsiz, benim kadar yetenekli ve benim kadar güçlü biri daha olduğunu bilmiyordum. İkimizi hiçbir şey durduramaz. Bu yüzden Dumbledore’dan ne elde edersem kârdır diye düşünüyor olabilir.”
Dumbledore ve Credence örneklerinden, Grindelwald’un insanları kullanmada Voldemort’tan ne kadar farklı olduğunu görebiliriz. Voldemort’un, Grindelwald gibi davrandığı konusunda elimizde hiç örnek yok. Tamam, Voldemort’un Bellatrix’e karşı bir ilgisi vardı ancak onu kuvvetleri arasında lider yapmaktan öteye hiç götürmedi.
Voldemort’un bu tarz bir gönül ilişkisine en yakın olduğu zamanların arasında Hepzibah Smith ile geçirdiği zamanlar sayılabilir. Ancak, bu görüşmenin de Tom Riddle tarafından tam bir ilişkiye çevrildiği söylenemez. Genele bakıldığı zaman onu sadece çıkarları için kullandığı görülebilir. Sahip oldukları için Hepzibah Smith’i öldürdüğü zaman nasıl bir yol seçtiği son derece bariz. Eğer söz konusu Grindelwald olsaydı, onu çok daha farklı bir şekilde kullanabilirdi.
Grindelwald’un Voldemort kadar acımasız ve kaba olduğunu söylemeyeceğiz. Newt’in ondan şüphe etmesi üzerine, Tina ve Newt’u son derece sakin bir şekilde ölüme mahkum etmişti. Credence’ın artık işe yaramaz hale gelmesi üzerine çocuğu nasıl dışladığını ve davrandığını hepimiz biliyoruz. Tüm bunlara rağmen, Grindelwald’un sevgiyi ve şehveti kullanma tarzı, Voldemort’un uygulamarından son derece farklı.
Farklı dönemlerde, farklı tarzları ve savundukları farklı tezleri ile tanıdığımız, kimi kesimlerden her daim kendine destek bulan bu karanlık lordların, sizce hangi benzerlikleri ve farkları var? Grindelwald’un daha karizmatik ve insanları kullanmada daha özgün olduğunu düşünüyor musunuz? Düşüncelerinizi ve tespitlerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın!
;Voldemort olsa çocuğu dışlamak yerine öldürürdü
Voldemort genç iken gerçek yüzünü asla göstermeyen, son derece kibar, okulda öğretmenler tarafından çok sevilen, ikna kabiliyeti yüksek ve cazibesini kullanmayı bilen biriydi ama. Yansıttığı imaj buydu. Hepzibah mevzusunda bunu gördük. Dumbledore onu anlatırken de bunu söylemişti diye hatırlıyorum. Son kitaptaki hayalet kız da ondan bahsederken böyle bir imajı olduğundan bahsetmişti.
Tom Riddle bir karakter olarak yazar tarafından yeterince oturtulmadı bence. İlgi alanım psikolojiye göre yorumlarsam babaya öfke, yetersizlik duygusu ve güvensizlik var bu karakterde. Bu yüzden güç ve ölümsüzlük arayışı içinde. Tehditvari olması hayata karşı güven duygusunun olmamasından. Güçlü olan kazanır yani, büyük balık küçük balığı yutar meselesi. Muggle lardan ve safkan olmayanlardan nefret etmesi babaya olan nefret. Onlara olan nefreti ile kendine göre kendinde bulduğu değersizliği örtmeye çalışıyor. Aslında incelenecek karakter şimdi anladım 🙂