Harry Potter: Sağ Kalan Çocuk ve Çocukluk
|Harry Potter serisi, çocukluğumuza dönebilmek için kullanabileceğimiz kapılardan belki de en önemlisi. Sahi, bu seriyi hem kitapları hem de filmleriyle bu kadar önemli kılan şey ne?
Okuma alışkanlığını çocuklukta Harry Potter okuyarak edinmiş biri olarak, kitaplara ve filmlere elimi sürmeyeli çok uzun süre geçmişti. 4 veya 5 yıl öncesine kadar her sene, bütün kitapları baştan sona (ya da en günceline dek) okurdum. Ardından bir başka çocukluk simgem Warcraft’a, World of Warcraft vasıtasıyla döndüm ve Harry Potter’a olan ilgim söndü. Şu son döneme kadar böyleydi en azından. Evrene önce filmler, ardından kitaplar ile dönüş yaptım ve açıkcası çocukluğuma harika bir yolculuktu.
Eski Dostlar ile Yeniden Buluşmak
Her şeyden önce ben 25 yaşında bir kitap kurduyum. Eğer okuduğum kitabın kurgusu hoşuma giderse, her gece 200 sayfa okuyabilirim. Kitap okumayı geceleri hep çok geç saatlere bırakmamdan ötürü, okumayı bırakmak için kendimi zorlamam gerekir. Ve bu konuda Harry Potter kitapları tepe noktasıdır benim için. Altın Üçlü haricinde kalan eski dostlar ile buluşmak –Hagrid, Profesör McGonagall hatta Lord Voldemort gibi- paha biçilemez bir deneyimdi.
Harry haksızlığa uğradığını hissetiğinde ben de aynı şeyi hissettim, hatta bazen abarttığını düşündüm. Harry’nin saçmasapan argümanlarını mantıklı bir şekilde savuşturmaya çalıştığında Hermione’ye hak verdim. Kendisi hakkında ince dokundurmalar yaptığında Luna’ya sempati duydum. Onların hemen yanında, görünmez bir izleyici olarak sayfaların arasında kaybolmuş halde, kendimi her gece bir sonraki bölümü okumaya başlamamak için zorladım.
Bir peri masalı gibi başlasa da, Harry Potter’ın her kitabı ötekine göre daha karanlık.
Kabul etmem gerekir ki ayrıca Harry Potter’ın büyülü dünyasını da –hem ktapların hem filmlerin yarattığı- unutmuşum. Bu büyülü dünya Harry, Hermione ve Ron’un ergenlik problemleri, kalp kırıklıkları ve bazen birbirilerine küsmeleri ile birleştiğinde evrenin büyüsü bir çocuğun gayet sıradan problemleri ile kaynaştı, bir oldu. Dumbledorelaşmak istemem ancak, serinin ana fikri yani dostluğun ve sevginin gücü ama özellikle sevgi Harry’nin büyülü dünyası ile gerçek dünya arasında köprü vazifesi gördü.
Geçmişe dönmek demişken, hiçbir kitap diğerinden daha az ilgi çekici değildi. Defalarca kez okusak da, hâlâ aynı tadı alabiliriz.
Kitaplar mı Filmler mi?
Her şeyden önce, Melez Prens haricindeki bütün filmler son derece iyi kotarılan uyarlamalardı. Bu yüzden hiçbir filme karşı önyargılı değilim. Çünkü her ne olursa olsun, insanın büyürken etkilendiği dünyayı beyaz perdede görmesi paha biçilemez bir durum. Melez Prens’in başarısızlığının sebebi, çok ciddi bir potansiyeli yıkıma uğratması yüzündendi. O kadar çok ince detayı ekrana getirmemişti ki…
Biz büyüdükçe Altın Üçlü de bizimle beraber büyüdü.
Filme eklenmesi “gerekli görülmeyen” detaylara Harry’nin Ginny’e aşık olma süreci ve Ginny’nin, İhtiyaç Odasında gizlice yapmak yerine bütün Gryffindor binası önünde ona sarılması ve Dumbledore ile Harry’nin Düşünseli maceralarının kırpılması örnek gösterilebilir. Öyle ki, Tom Riddle’ın anılarına ve kişilik özelliklerine dair pek çok hayati detay, kitapta doyurucu şekilde işlenirken filmde sanki zorunluluktan eklenmiş gibi özensiz ve eksiklerdi.
Harry Potter Ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı devasa bir kitap olduğu için filmleştirilirken yarısından fazlasınının dışarıda bırakılması kabul edilebilir bir durum. Fakat kitabın bitiş kısmında bulunan, Dumbledore’un Harry’ye itiraflarının bulunduğu kısım hayati önem taşıyordu. Niye bütün yıl onunla göz göze gelmekten kaçındığına, niye Sirius’u zorla evde tuttuğuna ve Voldemort’un Harry’yi küçükken öldürmesinin sebebine kadar sayfalar dolusu açıklama, anlam verilemeyecek şekilde filmden kesilip atılmışlardı.
“Gerçek” Dumbledore
Zümrüdüanka Yoldaşlığı‘nın sonunda öğrendiğimiz gerçekler, Harry ile Voldemort’un arasındaki bağı gözle önüne serdiği kadar, Dumbledore’un Harry’ye aslında ne kadar değer verdiğini de açığa çıkarmıştı. Öyle ki, Ölüm Yadigarları’nın sonunda açıkladığı gibi, ondan bir sürü bilgiyi saklamış olmasının sebebi, Harry’nin sırtıntaki yükü daha da arttırmamak istediği içindi. Özellikle Yadigarlar hakkında kendi yaptığı hataları Harry’nin de yapma ihtimalinden korkmuştu.
Ancak sadece filmleri izleyen biri, Dumbledore’un Harry’ye asla önem vermediğini, aynı Snape’in dediği gibi onu kasaplık koyundan ibaret olarak gördüğünü zannedebilir. Temelde Harry’nin kaderi Dumbledore ve Snape’in, Voldemort’u tümden yok etme planı doğrultusunda ilerlemişti. Ancak filmler bu konuyu biraz sığ bir şekilde ele alarak, Dumbledore’un Harry’ye ne kadar değer verdiğini düzgün şekilde vurgulamadıla. Bu da yaşlı büyücü için yanlış bir portre çizilme ihtimalini doğurdu.
Voldemort’un Ölümü
Kitaplar ile filmler arasındaki devasa farklardan bir tanesi de, Voldemort’un ölüm anı idi. Ancak bu tartışmaya açık bir konu denilebilir. Voldemort kitapta Harry tarafından, bütün Hogwarts ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nın önünde öldürülmüştü. Çarpık ve ölümlü vücudu zemine cansız halde düşerken, herkes buna tanık olmuştu. Harry bu arada Dumbledore’un planından, Severus Snape’in ne kadar cesur olduğundan ve Lily Potter‘dan söz etmişti. Voldemort’a karşı çıkan ve Harry’ye ebedi koruma sağlayan kadından. Özellikle Ron ile Hermione’nin, bu gerçeği öğrenmeye hakları vardı.
Ancak, yönetmen David Yates’in tercihi de çok yanlış değildi. Ölüm sahnesi üzerinden Voldemort’u başka bir açıdan göstermeyi seçtiğini düşünebiliriz. Son Hortkuluk’un da yok olmasıyla Tom Riddle’ın ruhundan geriye hiç ama hiçbir şey kalmamıştı. Ölümü olabildiğince oyuna getirmeye çalışan genç oğlan, neticede hiçliğe mahkum olmuştu. Hem kitapta hem de filmde gösterildiği üzere onu öbür tarafta bekleyen şey, mide bulandırıcı bir et parçası olmaktı. Kitaplarda Tom Riddle’ın, bir büyücünün ölebilmesi fikrinden ne kadar rahatsız olduğunu öğrenmiştik. Öyle ki, işlediği korkunç cinayetler ile ruhunu parçalara bölmeyi bile göze almıştı. Ancak bunun karşılığında, Ölüm onu almaya geldiğinde ruhu harap haldeydi. Voldemort, hep küçümsediği kadim sihir tarafından, Lily Potter’ın fedakarlığı tarafından mağlup edildi.
Son Söz
Toparlamak gerekirse, çocukluğuma dair değerli bir bölümü, o büyülü dünyayı ve beraber büyüdüğüm karakterler ile tekrar buluştum. Şu ana kadar içimdeki çocuğu, bazen Warcraft bazen Harry Potter yoluyla korumayı başardım. Şu an Fantastik Canavarlar‘da yazıyor olmamın sebebi de bu koruyabildiğim parça. İnsanların ne dediğini, yaşınızı umursamayın, içinizdeki çocuğun ölmesine izin vermeyin.
Murathan Özlü
Seriye dair hislerinizi sizler de yorumlarda paylaşabilirsiniz!
* * *
Haklısın kesinlikle ben daha 13 yaşındayım ama bu kitaplarla büyüdüm gibi sanki yanlarında savaştım büyüdüm…
Bulanık…
Her ne kadar Harry Potter benim 10-11 yaşlı zamanlarıma yani çocukluk zamanlarıma denk gelmese bile onlarla büyümüş gibi hissediyorum. Hayatımda hiç bir film bana böyle bir duygu vermedi. Hayata karşı bakış açım bile değişti diyebilirim. Bu serinin herhangi bir filmini izleyince bana mutluluk veriyor. Üzgün olduğum zamanlarda bu insanlar benim mutlu olmamı sağlıyor. Her ne derlerse desinler, umrumda değil. Harry Potter her şeydir<3
Karanlık Prens Ne zaman Gelcek?????
haklısınızzz.
evet karalık prens ne zaman gelecek
Bende hernekadar Harry potterle beraber büyümesemde sanki onunla büyümüş gibiyim Harry potteri bana annem 6 yaşımdan beri izletiyor şu an 14 yaşındayım ve annem gibi büyük bir Harry Potter hayranıyım ⚡⚡