Sırlar Odası Boyunca Fawkes’ın Aklından Geçen 32 Olası Düşünce
|Albus Dumbledore‘un sadık anka kuşu Fawke ilk kez Sırlar Odası’nda ortaya çıktı ve bütün günü kurtardı. Peki ya kitap onun bakış açısından yazılmış olsaydı? Gelin maceranın bu yeni halini bir de Pottermore’dan okuyalım!
“Kapının arkasındaki altın tünekte, yarısı yolunmuş bir hindiye benzeyen, tiridi çıkmış bir kuş duruyordu. Harry ona bakakaldı, kuş da yeniden o boğuk sesi çıkartıp nefretle ona baktı. Onun çok hasta göründüğünü düşündü. Gözleri donuk bakıyordu ve Harry ona baktığı sırada kuyruğundan birkaç tüy daha düştü.”
– Harry Potter ve Sırlar Odası
- Ne kadar korkunç ve garip. Yanma Günüm ve işte Sağ Kalan Çocuk içeri giriyor.
- Yo hayır, kendi başıma çaresiz sesler çıkarmıyordum. Daha çok boğazımı temizlerken çıkardığım sesti o. Kendimi ateşe vermek üzereyken gerekli enerjiyi toplamanın ne kadar zor olduğunu bilemezsiniz.
- Gözlerimin donuk değil daha ziyade büyüleyici olduklarını da eklemek isterim. Dökülen tüyler birazcık küçük düşürücü olsa da.
- Acaba çocuk bana dik dik baktığının farkında mı? Nahoş yetiştirilme tarzının farkındayım ancak yine de bir takım görgü kurallarına sahip olması gerekirdi.
“Harry şok içinde feryat etti ve geri geri gidip masaya çarptı. Heyecanla etrafına bakınıp bir yerlerde bir bardak su aradı, ama göremedi. Bu arada kuş bir ateş topu halini almıştı. Son bir vahşi çığlık attı, bir saniye sonra yerde dumanları tüten bir kül yığınından ibaret kalmıştı.”
- Oh, işte bu çok garip. Yanma zamanı.
- [Küller tarafından boğulmuş] Muhteşem, ona çığlık attırdım. (Eğer zaman zaman yanıp kül olursanız küçük şeylerde de eğlenecek bir nokta bulursunuz)
- En azından bu sefer herhangi bir portreyi ateşe vermedim. O gün çok rahatsız ediciydi.
- Gerçekten bir bardak suyu anka kuşunun üzerine mi boşaltacaktı bu? Albus’la Hogwarts’ın yangın planı hakkında özel olarak konuşmalıyım.
“Eh, vakti gelmişti doğrusu. Günlerdir berbat görünüyordu. Ben de ona gayret etmesini söylüyordum.” Harry’nin yüzündeki sersemlemiş ifadeyi görünce de kıkırdadı.
- O kadar da kötü görünmüyordum ama Albus. Bir ara sen de aynaya bir bakmalısın. Biraz sakal tıraşına ihtiyacın var sanki, değil mi?
- Çocuğun yüzündeki ifadeden de memnun kaldım ama. Belki de burada olması çok da kötü değildir.
“Fawkes bir anka kuşudur, Harry. ankalar ölme vakti gelince alev alırlar, sonra da küllerinden yenide doğarlar. Gözünü üstünden ayırma…” Harry hızla geri dönünce minicik, buruş buruş, yeni doğmuş bir kuşun kafasını küllerden uzattığını gördü. Küçük kuş, yaşlı olanı kadar çirkindi denilebilir.
- Senin onayına ihtiyacım yok, genç adam. Girdiğim her türlü formda muhteşemim ben.
- Ben her ankayım! Hepsi benim içimde!
“Onu bir Yanma Günü’nde görmen ne yazık,” dedi. “Genellikle çok yakışıklıdır: Harikulade kırmızı ve altın rengi tüyleri vardır. Büyüleyici yaratıklar bu anka kuşları. Çok ağır yükler taşıyabilirler, gözyaşlarının iyileştirici gücü vardır ve çok sadık hayvanlardır.”
- Bahsettiğim şey tam olarak buydu Albus. İşte bu yüzden senle iyi anlaşıyoruz.
- Yanma Günü’nde özgüven patlamasından daha iyi bir şey yok, size bu kadarını söyleyeyim.
- Şimdi eğer biri bana kendi tüylerim büyüyene kadar tüylü fular ödünç verebilse muhteşem olurdu.
“Riddle ağzını açtı, ama donakaldı. Bir yerden müzik sesi geliyordu. Riddle hızla arkasına dönüp boş odaya baktı. Müziğin sesi gidecek yükseliyordu. Ürpertici, tüyleri diken diken eden, dünya dışından geliyor gibi bir müzikti; Harry’nin saçları dikildi ve kalbi sanki şişip iki misline ulaştı.”
- Evet, işte bu benim melodim.
“Sonra, tam ses iyice yükselip Harry’ye müziğin göğüs kafesinin içinde çaldığını düşündürmeye başlamıştı ki, en yakın sütunun tepesi alevlendi.”
- Biliyorum biliyorum , harika değil mi?
- Bir anka kuşu gibi yüksel diyorum.
“Kuğu büyüklüğünde kıpkırmızı bir kuş ortaya çıkmıştı. Kemerli tavana doğru şarkısını söylüyordu. Bir tavuskuşununki kadar uzun, pırıl pırıl bir kuyruğu ve buruşuk bir bohçayı kavramış, altın rengi parlayan, pençeleri vardı.”
- Flaşlı fotoğraf çekmek yok lütfen, evet evet bu benim.
Kuş şakımayı bırakmıştı. Harry’nin yanağının yanında kımıldamadan, sıcacık duruyor, dik dik Riddle’a bakıyordu. “Bir anka kuşu…” dedi Riddle, kuşa bilmiş bilmiş bakarak.
- Kaptan Aşikar’a beş puan gidiyor.
“Ona gelince -” dedi Riddle, Fawkes’ın bıraktığı buruşuk şeye bakarak, “o da okulun eski Seçmen Şapka’sı.” Öyleydi. Yamalı, yıpranmış ve tozlu Şapka, Harry’nin ayaklarının dibinde hareketsiz yatıyordu. Riddle gene kahkahalarla gülmeye koyuldu. Öylesine gülüyordu ki, karanlık oda kahkahalarıyla çınlıyor, sanki aynı anda on Riddle kahkaha atıyormuş hissi veriyordu. “Dumbledore’un savunucusuna gönderdiklerine bak! Şakıyan bir kuş ve eski bir şapka! Şimdi kendini cesur hissediyor musun, Harry Potter? Şimdi kendini güvende hissediyor musun?”
- Bu genç adamın ciddi anlamda görgü kurallarını öğrenmeye ihtiyacı var. Karanlık Lord’a dönüştüğünü vs. biliyorum ama tam şu anda benimle nasıl konuştuğunu duydunuz mu?
- Albus’a, Tom Riddle hakkında çok fazla endişelenmemesi gerektiğini söylemeyi unutmamalıyım. Bana sorarsanız, biraz benmerkezci görünüyor.
“Harry sırtı Oda’nın karanlık duvarına çarpana kadar geriledi. Gözlerini kapatırken Fawkes’ın kanadının yanağını yaladığını ve kuşun havalandığını hissetti. Harry, “Bırakma beni!” diye bağırmak istiyordu, ama bir anka kuşunun yılanlar kralına karşı ne şansı olabilirdi ki?”
- Oh, birazcık inancın olabilir sanki.
“Fawkes yılanın kafasının etrafında uçuyor, basilisk ise bir kılıç kadar uzun ve keskin dişleriyle çılgınca onu yakalamaya çalışıyordu. Fawkes dalışa geçti. Altın renkli uzun gagası gözden kayboldu ve aniden yere kapkara kan boşandı. Yılanın kuyruğu savrulup Harry’yi sıyırdı geçti ve Harry daha gözlerini kapatamadan, ona doğru döndü. Harry onun yüzüne baktı ve iki koca yuvarlak sarı gözünün anka kuşu tarafından deşilmiş olduğunu gördü. Yere kan boşalıyor, yılan acı içinde tükürüp duruyordu. “Hayır!” diye bağırdığını duydu Riddle’ın. “Kuşu bırak! Kuşu bırak! Çocuk arkanda! Hâlâ onun kokusunu alabilirsin! Öldür onu!” ”
- Aha, Sırlar Odası’nın devasa canavarı adı verilen bu yaratık aslında devasa bir ahmakmış.
“Aniden yanından bir kırmızılık geçti ve Harry dibinde hafif bir pençe takırdaması duydu. “Fawkes,” dedi Harry kısık sesle. “Müthiştin, Fawkes…” Kuşun güzel başını, yılan dişinin kolunda deştiği yere yasladığını hissetti.”
- Ah Harry, ağlatma beni şimdi. Aslında, dur bekle, ben inanılmaz bir anka kuşuyum, lütfen Tanrı aşkına biri beni ağlatsın.
“Sen öldün, Harry Potter,” dedi Riddle’ın sesi, tepesinde. “Öldün. Dumbledore’un kuşu bile bunun farkında. Ne yapıyor, görüyor musun, Potter? Ağlıyor.” Harry gözlerini kapatıp açtı. Fawkes’ın kafası bir netleşti, bir bulanıklaştı. Parlak tüylerden aşağı iri, inci gibi damlalar süzülüyordu.
- Bak, gözüme sadece toz kaçtı tamam mı? Belki bir süre siz de duygularınızla iletişime geçmelisiniz. Ayrıca dürüst olmak gerekirse benim gözyaşlarım BÜYÜLÜ.
“Harry kafasını hafifçe salladı. Fawkes hâlâ kafasını Harry’nin koluna yaslamış, orada duruyordu. İnci gibi gözyaşları yaranın etrafında parıldıyordu – ama artık yara yoktu. “Çekil oradan, kuş,” dedi Riddle’ın sesi birden. “Çekil onun yanından. Çekil dedim sana!” Harry başını kaldırdı. Riddle, Harry’nin asasını Fawkes’a doğrultmuştu; tabanca patlaması gibi bir gümbürtü çıktı ve Fawkes gene altın rengi ve kırmızı bir leke gibi havalandı. Riddle, Harry’nin koluna bakarak, “Anka kuşu gözyaşları…” dedi sessizce. “Elbette… iyileştirici güç… unutmuştum…”
- İşte Hogwarts’ta Zümrüdüanka Çalışmaları dersini eklemek için bir başka neden.
“Büyük, al kanatları karanlıkta yumuşak bir altın parıltısı saçan Fawkes’ın öncülüğünde, borunun ağzına doğru yürüdüler. Gilderoy Lockhart orada oturmuş, usul usul bir şarkı mırıldanıyordu.”
- Albus’la bu sevimli ahmak adamın işe alımı hakkında gerçekten iki çift laf etmem lazım.
“Ron başını hayır anlamında salladı. O anda Fawkes, Harry’nin yanından uçarak geçti. Şimdi onun önünde kanat çırpıyordu, boncuk gözleri karanlıkta parlıyordu. Uzun, altın rengi kuyruk tüylerini sallıyordu. Harry ona ne yapacağını bilemeden baktı. Ron şaşırmış bir halde, “Tutunmanı istiyor sanki,” dedi. “Ama bir kuş senin ağırlığını oradan nasıl yukarı taşır?”
- Bak havuç kafa, ben sıradan bir ev serçesi değilim.
- Hem sen bu senenin başında sümüklü böcek kusan çocuk değil miydin?
“Bütün bedenini olağanüstü bir hafiflik hissi sarmış gibiydi ve hemen sonra, vijit diye havalanıp borudan yukarı çıkmaya başladılar.”
- Evet çocuklar, bir anka kuşu gibi yükselin, ben size söyledim!
“En başta, Harry, sana teşekkür etmek istiyorum,” dedi Dumbledore, gözleri yeniden parıldayarak. “Oda’da bana gerçek bir sadakat göstermiş olmalısın. Başka hiçbir şey Fawkes’ın sana gelmesini sağlayamazdı.”
- Ben memnun etmesi zor bir kuşum, biliyorsunuz.
Hahah kahkaha atarak okudum cok guzel bid içerik olmus ah canim fawkes
Anka kuşunu çok daha ağırbaşlı ve asil olarak düşünüyorum. Bu açıdan diyaloglar fazla cıvık/çocuksu geldi. Sanki ağır ağır ve nasihat dolu ”Merhaba genç adam/büyücü.” tonlamasında, Daha az ama öz konuşması daha iyi olurmuş gibi.
Katılıyorum sonuçta dumbledore un kuşu