Rowling’in Şimdiye Dek Açıkladığı 17 Harry Potter Sırrı
|
J.K. Rowling’in Twitter ve Pottermore üzerinden yaptığı en büyük Harry Potter açıklamalarından bazılarını sizler için derledik.
Not: Kitapları okumayanlar için (doğal olarak) çok fazla spoiler içermektedir.
Sağ kalan çocuk Harry Potter’ın maceraları yedinci kitapla son bulmuş olsa da ünlü yazar J.K. Rowling sayesinde hemen hemen her gün seri hakkında yeni bir şeyler öğrenmeye devam ediyoruz. Bunların kimi karakterlerin geçmişiyle alakalı oluyor, kimiyse kitapta geçen olaylardan sonra yaşananlarla. Ancak şurası kesin ki Rowling bu sayede o çok sevdiğimiz karakterleri gerçekten de varmış, sahiden de hayatlarına devam ediyorlarmış gibi göstermeyi başarıyor.
Bizler de Rowling’in hem Twitter’daki hem de Pottermore’daki açıklamalarından bazılarını bir araya toplayarak sizler için derledik. İşte Harry Potter dünyasına dair şimdiye dek duyduklarımız:
Hagrid’in Bir Patronus’u Yok
Ruh Emiciler onlarla ilk karşılaştığımızdan beri çoğumuzun kâbusu olagelmiştir. Başlıklarının altından gelen o emiş sesi, ciltlerinin hastalıklı ve ıslak görüntüsü, en kötü anılarınızı su yüzüne çıkarmaları, o korkunç öpücükleri… Neyse ki Patronus büyüsü var! Ruhunuzun derinliklerinden gelen bir Expecto Patronum! patlattınız mı tüm o karanlık ve kasvet dağılıverir. Üstelik her biri hayvan şeklindedir.
Ancak görünen o ki Hogwarts’taki en büyük hayvansever olan Hagrid’in bir Patronus’u yok. “Hagrid bir Patronus yaratamıyor. Bu çok zor bir büyü,”şeklinde açıkladı Rowling bunu, bir başka tweetinde.
Başarabilseydi ne olurdu dersiniz? Bir ejderha mı? Devasa bir örümcek mi? Yoksa patlar-uçlu keleker mi? Brrr…
Hermione’nin El Çantası Yasadışı
Eh… Görünüşe göre Harry ile Ron’a sürekli kurallara uymayı öğütleyen Hermione bile sıra kendisine geldiğinde kuralları biraz esnetebiliyor.
Ölüm Yadigarları’ndaki boncuklu, küçük el çantasını hatırladınız mı? HaniSaptanamaz Genişletme Büyüsü sayesinde içine ne koysanız alabilen o minik aksesuarı? İşte o çanta Rowling’in dediğine göre Büyü Yasaları’na göre kesinlikle yasadışı.
Neyse ki Karanlık Lord’un alt edilmesinde çok büyük bir rol oynadığından daha sonra bu suçu için hiçbir ceza almamış kızımız.
Harry’nin Oğlu James Sirius Potter Bir Gryffindor
Rowling eylül ayının başında James’in bu yıl Hogwarts’a başladığını ve ona okuldaki ilk yılında bol şans dilediğini yazınca Twitter’da bayağı hareketli ve eğlenceli saatler yaşanmıştı.
Ünlü yazar daha sonra “Az önce duyduğuma göre James S. Potter, (hiç kimseyi şaşırtmayarak) Gryffindor’a seçilmiş,” şeklinde bir açıklamada daha bulunmuştu.
Eh, buna pek de sürpriz diyemeyiz doğrusu. Bir Slytherin olsaydı işte asıl o zaman isyan eden hayranların çığlıklarıyla yer yerinden oynardı.
Seçmen Şapka’yı En Çok Zorlayan İki Seçim
Godric Gryffindor’a ait olan, yamalı, eski ve son derece kirli görünüşlü Seçmen Şapka, Hogwarts’a gelen öğrencilerin hangi binaya yerleştirileceğine karar vermekle yükümlüdür. Genellikle bu seçimi çok kısa bir sürede yapar. Ancak ilk kitabı okuyanlarında hatırlayacağı gibi Harry, Hermione ve Neville’da bu süre birkaç dakikayı bulmuştur.
Bununla birlikte Seçmen Şapka’nın şimdiye dek beş dakikadan fazla düşünmesine neden olan kişi sayısı sadece ikidir: Minerva McGonagall ve Peter Pettigrew.
Rowling’in yazdığına göre McGonagall için Ravenclaw, Pettigrew içinse… tabii ki Slytherin seçenekler arasındaymış.
Hogwarts’ta Okumak Bedava
Ailesinin kendine bıraktığı miras olmasa Harry tüm o kazanları, tüy kalemleri, parşömenleri, asasını ve okul cüppesini alamazdı hiç şüphesiz. Fakat görünen o ki parasızlık Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nda okumaya bir engel değil.
Çünkü Rowling hayranlarının bu sorusuna aynen şöyle cevap veriyor:“Öğrenci harcı yok! Tüm büyülü eğitimlerin ücreti Sihir Bakanlığı tarafından karşılanıyor!”
Toplamda 11 Büyücülük Okulu Var
Hogwarts’ın dünya üzerindeki tek büyücülük okulu olmadığını Ateş Kadehi’nde öğrenmiştik. Bulgaristan civarlarında olduğunu tahmin ettiğimiz, karanlık Durmstrang Enstitüsü ile baştan aşağı Fransız kokan Beauxbatons Sihir Akademisi’ni kim unutabilir ki?
Rowling’in dediğine göre bu üçünün dışında 8 büyücülük okulu daha var. Bunlardan biri Japonya’da yer alan Mahoutokoro Büyücülük Okulu. Bir diğerinin ise “göçmen kökenli bir isme sahip olan ve yerini bulabilmek için Kızılderili büyüsü yapmanız gereken bir Amerikan okulu” olduğunu öğrenmiştik Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerelerde Bulunurlar?filmiyle ilgili açıklamalarında.
İşte o okullar hakkında daha fazla bilgi burada.
Çatlak Kazan Neredeyse Yok Ediliyordu
Yazar, Pottermore’da kaleme aldığı hikâyelerinden birinde Diagon Yolu’nun meşhur hanı Çatlak Kazan’ın 19. yüzyılda yaşadığı zorluklara da değiniyor.
Dediğine göre Charing Cross Yolu’nun yapımı sırasında, civardaki pek çok bina yıkılıp dümdüz edildiği zamanlarda Çatlak Kazan yok olmanın eşiğinden dönmüş. Dönemin Sihir Bakanı Faris Spavin, Büyüceşura’da yaptığı melankolik bir konuşmayla hanı kurtarmanın “bu kez” imkânsız olduğuna ve ellerinden hiçbir şey gelmediğine değinmiş.
Ama bu konuşmasından birkaç saat sonra, bakanlıktaki koltuğuna oturduğunda aldığı bir haberle büyücü topluluğunun bir araya gelip kitlesel bir hafıza büyüsü uyguladığını, yol için çizilen planları değiştirmelerini sağladığını ve Çatlak Kazan’ı kurtardıklarını öğrenmiş hayretle.
İçlerinden bazılarının Muggle Şehir Planlamacılarının üzerinde Imperius laneti kullandığına dair bir iddia ortaya atılsa da bunun doğruluğu hiçbir zaman kanıtlanamamış.
Dumbledore Bir Eşcinseldi
Rowling’in en çok tartışma yaratan ve yankıları bugün bile süren açıklaması bu olsa gerek. Yedi kitap boyunca tüm çocuklara, özellikle de Harry’ye babacan tavırlarıyla destek olan, sempatik davranışlarıyla okurların içini ısıtan sevimli müdürümüz Albus Dumbledore meğerse bir eşcinselmiş. Hatta eski dostu, ezeli düşmanı Grindelwald’a da âşıkmış kendisi.
Neville’in Ailesi Hiçbir Zaman İyileşemedi
Onları hatırlıyor musunuz? Neville Longbottom’ın anne ve babası Alice ile Frank’i?
İlk kez Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nda, St. Mungo Sihirsel Hastalıklar ve Sakatlıklar Hastanesi’nde karşılaşmıştık bu talihsiz ikiliyle.
Bellatrix ve Rodolphus Lestrange tarafından ölümüne işkence yapılan çift bir daha iyileşememecesine sakatlanmıştı. Ve Rowling’in dediğine göre hiçbir zaman da iyileşememişler.
Rowling, Dolores Umbridge Karakterini Bir Öğretmeninden Esinlenerek Tasarlamış
Harry Potter evrenindeki en sevmediğiniz karakter hangisi desek ilk sıralarda yer alacak isimlerden biri Dolores Umbridge olur hiç kuşkusuz. Kafasından pembe kurdelesini eksik etmeyen, kedilere ve dantellere feci derecede takıntılı olan bu kadın tüm o sahte şirinliklerinin altındaki canavarlığıyla hepimizin haklı nefretini kazanmıştır ne de olsa.
Peki onun gerçek bir öğretmenden esinlenerek tasarlandığını biliyor muydunuz? Bunu biz değil, Rowling kendi söylüyor.
Küçük bir kız gibi giyinmesi, minik çantası, saçındaki kurdelesi, olup olmadık yerlere fırfır takması… Bir tek kedilere düşkünlüğünü başka birinden, eski bir ofis arkadaşından ödünç almış karakteri tasarlarken.
Bir diğer ilginç ayrıntıysa Umbridge’in Muggle bir anneye ve Kofti bir erkek kardeşe sahip olması. İkisini de bir sır gibi saklıyor, bu konu hakkında soru soranların başına kötü şeyler gelmesini garanti altına alıyor elbette.
Arzu ederseniz kendisiyle ilgili tüm detayları daha önce sizler için çevirdiğimiz özgeçmişinden öğrenebilirsiniz.
Dumbledore’un En Büyük Hayali
Her ne kadar Harry’ye Kelid Aynası’na bakarken bir çift çorap gördüğünü söylese de Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu müdürünün en büyük hayali aslında bu değilmiş. Ona yalan söylemiş. “Çünkü aynaya baktığında gördüğü şey ailesinin hayatta, sağlıklı ve bir kez daha bir arada olduğu,” diye açıklıyor bu gerçeği Rowling.
Snape Bir Vampir Değil, Ama Az Kalsın Kitapta Bir Vampir Olacaktı
Serinin hayranların uzun yıllar boyunca (son kitaptan önce) tüm o kara cüppeleri, solgun teni, kötücül doğası ve kanca burnu nedeniyle Severus Snape’in bir vampir olabileceği ihtimali üzerine tartışıp durmuştu. Bu teoriyi sonlandıran kişi Rowling oldu elbette:
“Sağlıksız derecede solgun görünmesine ve bazen uzun, siyah paltosunun içinde büyük bir yarasaya benzediği söylense de Snape asla bir yarasaya dönüşmedi. Bir keresinde gündüz vakti onunla şatonun dışında karşılaştık. Ayrıca Hogwarts’ta hiçbir zaman boyunlarına iki delik izi olan cesetlere rastlanmadı.”
Bununla birlikte Rowling hikâyelerinin ilk taslaklarında Trocar adında vampir bir profesör tasarladığını, fakat daha sonra bu fikirden vazgeçtiğini açıklamaktan da geri kalmıyor.
Ron ve Arthur Weasley Neredeyse Ölüyormuş!
Rowling seriyi kaleme alırken ‘Altın Üçlü’nün, yani Harry, Ron veHermione’nin tüm kitaplardan sağ kurtulacağına dair kendine bir söz vermiş. Ancak son romanında, “hayatından pek de memnun olmadığı bir dönemde” bu sözünü bozmaya çok yaklaşmış. Hedefindeki isimse Ron Weasley’nin ta kendisiymiş. Bunu ciddi ciddi düşünmesine rağmen gerçekleştirmeye bir türlü gönlü el vermemiş.
Arthur Weasley ise Voldemort’la (yılan formunda) yaşadığı kapışmadan az kalsın sağ kurtulamıyormuş. Aslına bakarsanız Weasleyailesinden en az bir kişiyi öldürmeyi kafasına çoktan koymuş. “Çünkü dokuzunun birden hayatta kalması gerçekçi olmazdı,” diye açıklıyor bu durumu. Ama sonunda Arthur’u hayatta bırakmaya karar vermiş. “Kitapta çok az iyi baba var. Aslına bakarsanız Arthur’un tüm serideki tek iyi baba olduğunu bile söyleyebilirsiniz.”
Bununla birlikte Rowling’in yine de bazı “aileleri” öldürmesi gerekiyormuş. O da bunu gerçekleştirebilmek için Remus ile Tonks’u seçmiş. “Bana göre savaşların en yıkıcı tarafı geride kalan çocuklardır. İlk savaşta Harry’ye olduğu gibi, başka bir çocuğun da geride kaldığını göstermek istedim. Böylece Voldemort’un kötülüklerini tam anlamıyla aktarabilecektim,” diye açıklıyor bu kararını Rowling.
Dudley ve Harry Ailecek Görüşüyor
Her ne kadar son kitaplara dek Harry’ye yapmadığını bırakmasa da kendisini Ruh Emicilerden kurtardıktan sonra Dudley’nin kuzenine olan bakış açısının değiştiğini az buçuk fark etmiştik hepimiz. Üstelik bu değişim sadece bununla kalmamış ve Dudley ile Harry sonraki yıllarda buluşmuşlar. Hem de ailecek.
Bunu daha çok görev icabı yapsalar ve çoğunlukla pek fazla konuşmasalar da çocuklarının kuzenlerini görebilmelerini sağlamak için arada sırada da olsa görüşüyorlarmış.
Cornelius Fudge, Merlin’in Nişanı’nı Kendi Kendine Vermiş
Harry Potter serisindeki en itibarlı ödül Merlin’in Nişanı’dır. Sadece “üstün cesaret örneği ya da seçkin büyücülük kabiliyetine” sahip olanlara verilir. Örneğin Dumbledore bu ödüle Karanlık Büyücü Grindlewald’ı yendiği için layık görülmüştür.
Öte yandan dönemin Sihir Bakanı Cornelius Fudge bu ödülü kendi kendine, “pek çok kişinin üstün olarak kabul ettiği kariyeri” için vermiş ve büyücülük topluluğunda hatırı sayılır fısıldaşmalara yol açmış.
Azkaban’ın Mazisi Bile Karanlık
Rowling’in dediğine göre, Kuzey Denizi’nde bulunan Azkaban Hapishanesi ne büyücülerin ne de Muggleların haritasında yer alan bir yer. Hatta varlığı çok uzun bir süre boyunca sahibi, yani Ekrizdis adındaki karanlık bir büyücü dışında hiç kimse tarafından bilinmiyormuş.
Karanlık büyülerin en berbat türlerini yapabilen Ekrizdis, Muggle denizcileri adasına çekip yakalıyor ve onlara işkence ederek öldürüyormuş. Kara Büyücü öldüğünde adayı gizleyen büyü bozulmuş ve şaşkına dönen Sihir Bakanlığı oraya hemen el koymuş.
İçeri giren ilk büyücüler orada ne gördüklerini anlatmaktan daima kaçınmışlar; fakat Ruh Emiciler ile dolu olması bile içerideki diğer korkutucu şeylerin yanında hafif kalıyormuş.
Dumbledore’un Ordusu’yla Yıllar Sonra
Rowling’in Rita Skeeter’ın ağzından kaleme aldığı “Dumbledore’un Ordusu Quidditch Dünya Kupası Finalleri’nde Tekrar Toplanıyor” adlı hayali makale, kahramanlarımızın otuzlu yaşlarındaki hâllerinden bir kuple görme şansı tanıyor bizlere.
Skeeter’ın her zamanki hazımsızlığı ve eski dostlarımızı kötüleme çabalarıyla yazdığı yazıda Harry’nin okuldan sonra bir Seherbaz olarak çalışmaya başladığını öğreniyoruz. Viktor Krum’la olan dostluğunu hâlâ sürdüren Harry iki oğlunu ünlü yakalayıcıyla tanıştırmaya götürüyor hatta. Eşi Ginny ise Gelecek Postası’nda muhabir olarak çalışıyor (ve Rita onu çok ama çok kıskanıyor).
Ron, savaştan hemen sonra Harry ile birlikte Sihir Bakanlığı’nda çalışmaya başlasa da iki yıl sonra görevini bırakıp Weasley Büyücü Şakaları’na ortak olmuş. Eşi Hermione ise tam da kendisinden bekleneceği üzere başarı basamaklarını bir bir tırmanarak Büyü Yasaları Uygulama Dairesi’nin müdür yardımcılığı koltuğuna kadar yükselmiş. Orada duracağını sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz!
Ya bazen şöyle düşünüyorum
Sirius, Lupin, Tonks, Fred, Dobbyölmemiş olsa (Snape i de getirirdim ama hikayenin devamı icin onun ölmesi gerekiyordu)
Onun yerine Arthur, Percy, Seamus ve Luna (Ah, evet. Kusura bakma Luna.) ölmüş olsa nasıl olurdu falan diye hep düsündüm. Aslında o ölmese bu ölse, ikisi de ölmese, Hermione’nin kardesi olsa, Harry nin (Evet, Harry’nin) bi kardeşi olsa nasıl olurdu? Düşünsenize, Lily ölmeden 1-2 ay önce doğmuş, Harry nin küçük kardeşi, Ginny ile çok ii anlaşıyor, tamamen görünüş olarak annesi, kişilik olarak babası diye hayal ettim hep. Sırlar odasında kaçırılan o olucak, her macerada yanında olcak, altın 4lü nün bir üyesi olacak…
Böyle birinin Fred’in yada Sirius’un yerine ölmesi nasıl olurdu sizce?
Tonks ve Lupinin ölmesi gerekiyor çünkü savaştan geriya kalan çocuklar ( Teddy) savaşın karanlık yüzü… Fred ve George neşeyi simgeler ve ikisinden biri ölsün ki hayatın acı gereçeğiyle karşılaşalım… Fikkat ederseniz neredeyse tüm savaşlarda birileri ölmüştür. Zümruduanka Yoldaşlığı kitabinın sonundaki savaşta da bu kişi Sirius Black’dir. Ama Dobby için bir şey söyleyemem. Luna ölseydi Scamenderları tanıyamayabilirdik. Ben yazar olsam zaten Arthur, Percy ve Cho Changi öldürürdum. Ama herkes düşüncesinde serbest. Sihirli günler…
Bi saniye dumbledore eşcinsel mi ben ŞOKK
Keşke Neville’in anne ve babası iyileşseydi…
Keşke Sirius yerine Arthur ölseydi diye düşünüyorum. Sonuçta Harry’nin hayattaki tek ailesi. Ama Arthur ölseydi Ron’un halini düşünemiyorum!! Keşke onun yerine Percy falan ölseydi. Pek bi zararı olmazdı bize :((
Ellerinize sağlık, çok keyifliydi ?????