Tom Riddle’ın Seçimleri: Bir Ruhu Adım Adım Karartmak

Büyü dünyasının gündeminde bu aralar Harry Potter ve Ölüm Yadigarları kitabı var. Bu haftanın konusu ise akıl ve bilgelik üzerine. Siz bu her ikisinden de yoksun bir karakter tanıyor musunuz? Eğer cevabınız Lord Voldemort, ya da diğer adıyla Tom Riddle ise, bunu yapmış olduğu kötü seçimlerine bağladığınıza eminim. Pottermore, sizin gibi düşünenler için Riddle’ın seçimleri üzerine bir analiz yapmış. Öyleyse, Riddle’ın dünyasında bir yolculuğa hazır mısınız?

Voldemort’u ilk kez, küçük Harry Potter tarafından mağlup edildiği zaman tanıdık. Ama o ölmemişti elbet – Hagrid’in de bilgece söylediği gibi:

Rivayete bakılırsa, ölmüş. Bana sorarsan, palavranın daniskası. Ölecek kadar insanlık yoktu içinde.

O gecenin ardından, Voldemort kayıplara karıştı, müritleri dağıldı, gücünü ise kaybetti.

Ancak elbette ki tüm bunlar Voldemort’un hikayesinin ne başlangıcı ne de sonu. Godric’s Hollow’a olan yolculuğu uzun ve zorluydu. Voldemort’un farklı bir yolu seçme şansı tabii ki vardı ama o yılanımsı gözleri tek bir hedefe odaklanmıştı: Sihrin gücünün konuştuğu, safkanların hüküm sürdüğü bir dünya. Öyle ki; acımasızlığın övüldüğü, hayatın küçümsendiği, ölümün ise başarısızlık addedildiği, sevgiden, iyilikten, şefkatten yoksun bir dünya.

Yetimhane Hayatı

Voldemort’un yetimhane dünyası, Tom Riddle olarak doğduğu ve büyücü olduğunu öğrenmeden önceki hayatını kapsıyor. Bir büyücü olduğunu dahi bilmediği o zamanlarda, içindeki sihri keşfedip bu gücü yetim arkadaşları üzerinde kullanmış ve yarattığı acıdan ve kaostan zevk almıştır. Davranışları Albus Dumbledore’u oldukça rahatsız etmişti.

Onunla tanıştığı ilk günden beri, Riddle ile ilgili üç şeyi bir kenara not etti: Kendi başına yetiyordu, onu diğerlerine bağlayan her şeyi küçümsüyordu ve her kurbanından bir yadigar topluyordu.

Hagrid’e Attığı İftira

Riddle’ın, Hogwarts’ta hayatına yeniden başlama şansı vardı; ama o eşsiz yeteneğine odaklanmayı seçti ve kendine arkadaş yerine müritler toplamaya başladı. Riddle’ın arzu ettiği şey aitlik kavramı değildi – o, hükmetmek istiyordu.

Ancak kısa zamanda tüm bu arzuyu kendine saklaması gerektiğini öğrendi. Bu, insanlara göz göre göre acı çektirmekten zevk aldığını duyurmadan çok çok önceleriydi. Aksi takdirde, ileride kendine kurban seçeceği Profesör Slughorn, Hepzibah Smith ve Ginny Weasley’yi cazibesi ve tatlı diliyle kandırması hiç de kolay olmazdı.

Git gide büyüyen yetenekleri ile birlikte Riddle’ın cazibesi, Dumbledore dışındaki tüm profesörleri de etkilemiş ve ondan zerre şüphe etmemişlerdi. Bunun en iyi ispatlarından biri de, Riddle’ın Slughorn’a Hortkulukları sorduğu anıydı. Hortkulukların, ruhun içine hapsedildiği korkunç sihirli nesneler olduğunu düşünecek olursak, Slughorn’un ondan bu merakı üzerine şüphe etmesi gerekirdi. Ama o da Riddle’ın cazibesine kapılan onca masum kişiden biriydi işte. Tüm bunları düşününce, Riddle, Sırları Odası’nı kendi bizzat açmasına rağmen suçu Hagrid’e atacak kadar özgüven sahibi olmuştu artık.

Hogwarts’ta Profesör Olma Arzusu

Armando Dippet

Sırlar Odası’nın açıldığı yıllarda Hogwarts’ın kapatılma ihtimali Riddle için de önemliydi; çünkü bildiğimiz gibi, Riddle’ın kendini evinde hissettiği tek yer Hogwarts’tı. Öyle ki okula olan yakınlığı onun iki kez Hogwarts’ta kalmak için başvurmasını sağladı. Önce Profesör Dippet’e, yıllar sonra da Dumbledore’a giderek profesör olmak istediğini dile getirdi.

Hiçbir şeye sıcaklık ya da yakınlık hissetmeyen bir büyücü için bu durum oldukça sıra dışı. Ancak Dumbledore, Riddle’ın bu istediğini iki nedene bağlamıştır. Birincisi; şatonun tüm sırlarını öğrenmeye dair arzusu; ikincisi ise, Hogwarts’ı kendi amaçlarına destek niyetine kullanmak. Her ne kadar bir öğrenci olarak başarıyı yakalamış olsa da, daha fazla mürit toplayabilmek için çok daha etkili bir pozisyona ihtiyacı vardı. Bu arada ikinci defa bunu istediğinde yeni bir amacı daha sahipti: Hortkuluklarından birini saklamak.

Muggle Babasını Öldürmesi

Riddle, Muggle’lar hakkında pek de kafa yormamıştı – annesinin bir cadı olamayacağı konusunda ikna olmuştu çünkü daha 11 yaşındayken bile, ölümü Muggle’lara ait bir zayıflık olarak görüyordu. Muhtemelen sihrin ise ölümsüzlük anlamı taşıdığını düşünüyordu. Nasıl ki, sihir gücünü annesinden aldığını öğrendi, ondan sonra bunu kanıtlamanın yollarını aramaya koyuldu. Ona Slytherin kanını veren, Çatalağız olmasında etken kişi de, annesinin ta kendisiydi. Tüm bunların yanında, ondaki şiddetin ve dengesizliğin izleri de, muhtemelen annesinin ailesinden kalan bir miras olarak ona geçmişti.

Muggle babasının annesini terk ettiğini öğrendiği zaman ise, muhtemelen çileden çıkmıştı. Tüm bu gerçekleri öğrendikten sonra, ilk işi babasını, büyük annesini ve büyükbabasını acımasızca öldürmek oldu. Harry’yi, Büyük Tom Riddle’ın (Riddle, babasıyla aynı ismi taşır) mezarında tutarken de bununla övünmüştü.

Tüm bunlara rağmen, Riddle’ın Muggle düşmanlığında yerine tam oturmayan şeyler var. Riddle, hiçbir zaman melez olduğunu inkar etmemiş ama -babası da dahil- tüm Muggle’ları aşağılamaktan da geri kalmamıştır. Muggle doğumlulara karşı olan hıncını şöyle açıklayabiliriz: Her ne kadar Riddle melez olsa da, Muggle doğumlulara büyücülük miras kalmamıştır ve bu da onları en az Muggle’lar kadar aşağı kılar. Ayrıca Riddle’ın Muggle’lardan nefret etmesinin bir diğer sebebi de, ona çocukluğunu ve onu terk eden bir babayı hatırlatmasıdır.

Harry’yi Seçmesi

Hal böyleyken, Riddle, Harry ile yolculuğunda rotasını belirleyecek olan meşhur kehaneti duyar ve çok şaşırtıcı bir karar alır.

Kehanetin Harry kadar Neville’i de kastetmiş olabileceğini hepimiz biliyoruz. Ama anlaşılan o ki, Riddle Neville’i hiç düşünmedi. Çünkü Neville, onun tam da ideali olarak gördüğü safkan üstünlüğe sahip bir aileden geliyordu. Onun yerine, içinde büyüttüğü hiyerarşinin etkisiyle Harry’yi işaretlemeyi seçti. Riddle, Harry’yi daha büyük bir tehdit olarak gördü çünkü Dumbledore’un da dediği gibi, kendisine en çok benzeyenin başına daha büyük bir bela açacağı tehlikesini sezmişti.

Hortkuluklar Yaratması

Riddle’ın bu seçimi, Harry’nin bir Hortkuluk olmasıyla sonuçlandı. Riddle’ın böyle bir niyeti yoktu oysa ki; zaten zayıf düşmüş ruhu Harry’yi öldürmeye kalkışmasıyla bir kez daha parçalanmış oldu. O zamana kadar, Riddle yeterince Hortkuluk yaratmıştı: günlüğü, Marvoldo Gaunt’un yüzüğü, Slytherin’in madalyonu, Hufflepuff’ın kupası ve Ravenclaw’un diademi. Bunların ardından, altıncı Hortkuluk olarak, yılanı Nagini’yi seçti ve bedeninden çıkan son ruh parçasını da oraya kilitledi. Harry ise, yapmaya hiç niyetlenmediği, yedinci Hortkuluk oldu.

Tüm bunlar, Riddle için önemli nesnelerdi. Bunlardan üçü, Hogwarts ile bağlantılı, Gaunt’ın yüzüğü ise mirasının bir sembolüydü. Günlük, onun sihir yeteneğini gösteriyordu; Nagini ise, Slytherin soyunun bir temsiliydi. Her biri, bize Riddle’ın çocukluğunun birer yansımasıydı: güce olan tutkusu ve yadigar toplama eğilimi.

Tüm bunlar aynı zamanda bize Riddle’ın ne kadar ileri gittiğini de göstermiştir. Yaptığı her seçim, sihrinin gücünü gösterme merakındandı. Riddle için Muggle dünyasından kaçmak yeterli değildi. Dünyayı ele geçirmek niyetindeydi. Onu bu yola iten asıl sebep ise özel, güçlü ve ölümsüz olduğuna inanmasıydı. Tüm bunlar gösteriyor ki, başarısı onun melez soydan geldiği gerçeğini sıfırlıyordu.

Nasıl kibir ama! Sizce de fazlasıyla akıl ve bilgelikten yoksun biri değil mi? Tüm bunlar bize Dumbledore’un Harry’ye söylemiş olduğu bir sözü hatırlattı:

“Bize aslında kim olduğumuzu gösteren şey, yeteneklerimizden çok seçimlerimizdir.”

– Albus Dumbledore, “Harry Potter ve Sırlar Odası”

Sizin de Riddle için söyleyecek iki çift lafınız varsa şayet, yorumlarınızı bekliyoruz!


Çözebileceğiniz En Detaylı Lord Voldemort Testi

* Bir Hayran Filmi: “Voldemort: Varisin Kökenleri”

Forumdan Cevaplar!