Bir Slytherinlinin Kaleminden Tüm Çıplaklığıyla Hogwarts Gerçekleri
|Ekşi Sözlük yazarı ortamvirusu, Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nda Slytherin‘e seçildikten sonra yaşadığı zorlukları esprili bir dille kaleme almış. Gelin ortamvirusu’nun yaşadığı maceraya hep birlikte ortak olalım!
harry potter ve dalkavuklarıyla aynı dönemde hogwarts’ta okumuş bir slytherinli olarak kaleme aldığım gerçeklerdir. filmlere ve kitaplara konu olmuş, başta dumbledore olmak üzere çeşitli odakların büyük paralar kazandığı harry potter efsanesinin aslında neleri örtbas etmek için yaratılmış bir haksızlıklar silsilesi olduğunu tüm samimiyetimle anlatıyorum. saygılarımla.
birinci yıl:
slytherin mezunu babamla vedalaştım, bavullarımla king’s cross tren istasyonu’na girdim. saçına taç takıp kahküllerini toplayarak yara izini ortaya çıkarmış bir çocuk omzuma dokundu:
“pardon, ben harry potter. ailemi kaybettim ve bana burada yardımcı olacak kimse yok. peron dokuz üç çeyrek ne tarafta?”
sanırım o da benim gibi 1. sınıf öğrencisiydi. tam yolu tarif edecekken uzun boylu çilli bi herif “aaa sen harry potter’sın. ben de bakanlıkta çalışıyorum, adım arthur weasley. gel götüreyim seni oraya.” diyip müşteri çalan esnaf gibi harry’nin koluna girdi.
neyse, sihirli duvardan geçtim ve hogwarts express’ine girdim. her yer doluydu. tek bir kompartıman boş görünüyordu: harry ve yanında altın madeni bulmuş gibi sevinçli duran kızıl bi çocuk dışında kimse yoktu.
karşılarına oturdum. tren hareket etti. sonra bi kadın geldi, tost çikolata falan satıyormuş. ron hemen bir sürü çikolata, balkabağı suyu, yarım ekmeğe kaşar vs aldı. sonra elini cebine attı ve ahh cüzdan kovukta kalmış diye inledi. harry’nin “sorun değil ya ben öderim, sonra ateşlersin bana.” demesiyle ron’un bitine kan yürüdü. beleşe aldığı yiyeceklerden bitiremediklerini adının peter pettigrew olduğunu sonradan öğrendiğimiz bi fareye yedirmeye başladı embesil.
birkaç dakika sonra kapı açıldı, içeri hermione granger adında bi kız daldı: “sen harry potter’mışsın. oturabilir miyim?”
kimse adımı sormuyordu, ben de hayvan incelermişçesine gözlem yapıyordum.
hermione harry’yi soru yağmuruna tuttu, tabii harry halinden çok memnun.
harry “ya bana bir sürü okuldan burs geldi: durmstrang, beauxbatons vs. ama dumbledore benden özellikle rica etti. ‘bizim okula gel, hiçbir şeyine karışmayacam, ceza almayacaksın, quidditch kaptanı olacaksın, her konuda tam yetki.’ dedi. ben de eyvallah dedim, geldim işte. ben buradayım diye ne biçim reklam yapacak ihtiyar ahahah” dedi.
hermione büyülenmiş gibiydi, asasını çıkarıp “bak büyü yapmayı biliyorum ben.” deyip asayla bi tüyü uçurmaya başladı. harry de parmağıyla yara izini gösterip “bunu da uçursana buradan” dedi.
ron’un işi gerçekten çok zordu, bavulları falan koyduğumuz yukarıdaki bölüme uzanıp orada bi kılıftan gitar çıkardı ve çalmaya başladı.
hermione ve harry, 1-2 dakika ron’u dinledi. parçanın bitişine yakın harry cebinden john lennon çerçeveli bi gözlük çıkarıp taktı ve hermione “aa harry! sen beatles sever misin?” dedi. harry wikipedi kokan bilgilerle beatles’tan bahsederken ron yine sessizliğe gömüldü. “ya siz ne iğrenç bi topluluksunuz” diyip çıktım kompartımandan. içeride büyülü batak oynanan bi kompartıman dikkatimi çekti.
-beyler girebilir miyim?
-tabii kardeş, adın ne? ben malfoy, bu crabbe, bu da goyle.
işte aradığım nezaket buydu.
yolculuk bitti, bavullarla aşağı indik. “genşler buradan teknelere binecez.” diye bi böğürtü duyduk. babam “ayı görürsen korkma o hagrid” demişti ama yine de korktum. bu hagrid, öyle bi malmış ki kulübesinin arkasında hipogrif, ejderha, pitbull gibi hayvanları çiftleştirip yavrularını satıyormuş. hagrid, “harry nerede? gel harry, benim tekneye bin.” diye onu götürdü. oooh her yerde torpil. bizim tekneye ron bindi, üzgün görünüyordu. “utanmıyor musun?” diye sordum, öyle yüzüme baktı sadece.
giriş kapısına ulaştık. uzun boylu nemrut bi kadın geldi, arkadaşlar hogwarts’a hoşgeldiniz falan derken adının neville olduğunu öğrendiğim gerizekalı görünüşlü bi çocuk “aha kurbağa” diye yerden bi hayvan aldı. dedim sen napıyorsun, bıraksana hayvanı.
“ben ileride botanikçi olacam. botaniğe girmek için biyoloji netlerinin yüksek olması lazım. kesip inceleyecem bunu!” diye karşılık verdi. lan bırak dedim, itişip kakışırken mcgonagall napıyonuz diye bağırdı. bu hemen “hocam evcil hayvanımın neden kurbağa olduğunu sorguluyor” dedi. şerefsiz mcgonagall hemen beni “biz burada insanların seçimlerine saygı duyarız” diye azarlamaya başladı. yav he, liberal art school he he! ulan dedim içimden, senin otoparktaki süpürgeni çizecem. sonra bi baktım potter’la goyle itişiyor. mcgonagall siz napıyonuz orada yaa diye olaya müdahale etti.
goyle’un kilolarıyla dalga geçiyormuş harry, göbeğini sıkıyormuş “bunlar ne ha bunlar ne” diye… school bully lan bu!
mcgonagall “harry yapmaz öyle şey” dedi. ben goyle’un yanına gittim, çocuk ağlıyor. elimi omzuna attım. inanılmaz sinirim bozulmuştu. bizim tayfa da işte böyle ufak ufak oluşmaya başladı.
sonunda içeri girdik.
bi baktık bin tane öğrenci bizi izliyor. içeride de bi tane şapka, leş gibi içki kokuyor.
“ben seçmen şapka, bin yıldır buradayım. ne mevzular gördüm gençler. siz daha kimsiniz ki lan.”
sonra bi başladı şarkı söylemeye, nara atıyor resmen:
“hogwarts ocağı
ırmakları var gürül gürül
hipogrife bin uç, püfür püfür
hagrid ayısı koşar gümbür gümbür
ne güzeldir hogwarts ocağı
lupin koşar hav hav
voldemort’u var, safkanlığa tav
sirius diyecek ölmeden çav
ne güzeldir hogwarts ocağı
ama cübbeli salazar slytherin efendi geldi
laik yapıyı komple bitirdi
yurtlar bile ayrıldı kızlı erkekli
ne güzeldir hogwarts ocağı”
salazar slytherin kurucu üye bi kere. gelip de hogwarts’ı falan bozmadı. hogwarts tarihi öğrencilere düpedüz yanlış öğretiliyordu. geçmişin değiştirilmesi, geleceğin kontrolü falan hep 1984’te okumuştum, oha lan dedim.
yine de seçmen şapkanın üslubunu gündemi dumbledore’un odasından takip edip tüm gün tablolardaki emekli müdürlerin esir geyiğine maruz kalmasına bağlıyorum. sonra seçimler başladı. mcgonagall isimleri okumaya başladı. harry’nin ismini okuduğu gibi seçmen şapka “gırifindooor” diye bağırdı. ciddi bi sessizlik ortamı oluştu. mcgonagall “şşş seçmen, bekleyecektin, kafasına taksın önce, sen napıyosun ya :(”
snape geldi, burada şike kokusu mu alıyorum dedi.
dumbledore hemen “hayır snape alkol kokusu alıyorsun ehehe ah şu seçmen” falan diye şapkayı savundu.
neyse, harry şapkayı kafasına taktı. gerizekalı seçmen tabi fark etti az önce yaptığı hatayı. baktı işsiz kalacak, düşünüyor gibi yaptı birkaç dakika. en sonunda gırifindoooor diye bağırdı.
malfoy gitti, siliteriiiiğn.
goyle gitti, siliteriiiiiğn.
ben gittim, “gryffindor’a atacağım seni, bağırıyorum ona göre?” dedim ki lan seni keser elbezi yaparım şerefsiz! bu hemen siliteriiiin diye anırdı. çocukların geleceği böyle iğrenç bi şapkanın elinde işte, çok yazık.
slytherin masasına oturduk, bir sürü abi var. snape geldi, biz 1. sınıf öğrencilerine dönüp “genşler hoşgeldiniz.size yanlış yapan olursa direkt bana gelin, gidip kırayım bina puanlarını” dedi. masadaki abiler falan da gelip bir bir tanıştılar bizimle. bunca haksızlığın içinde birlik halinde duran küçük ama onurlu bir bina olduğumuzu anladım.
bu arada tek bir öğrenci bile hufflepuff’a seçilmedi. sonradan öğrendik ki hufflepuff tamamen kağıt üstüne kurulu kara para aklamak için kurulmuş hayali ve paravan bir binaymış… hogwarts’ta kuvvetler ayrılığı ilkesi rawenclaw(yasama)-grifindor(yürütme)-slytherin(yargı) şeklinde oluşturulmuştu. hufflepuff’ın binasının nerede olduğunu bile kimse bilmiyordu ve simgesi resmen vatandaşla dalga geçer gibi porsuk olarak belirlenmişti. biliyorsunuz porsuk tüneller kazarak bir şeyler kaçırır…
neyse seçimler bitti, dumbledore ayağa kalktı. işte hoşgeldiniz, harry potter da bu yıl bizim okulda, hogwarts gelişiyor bilmem ne. sonra çıkardı ağzındaki baklayı:
“bakın hep hogsmeade’ten yemek söylüyorsunuz. içine ne koydukları belli deyil. yemekhanenin yanına kurduğum kantinde dambi büfe hizmete girmiştir! yiyecekseniz oradan yiyin. hogsmeade’ten yemek getiren süpürgeli kuryelerin okula girişini yaptığım büyülerle engelledim, hayatta giremezler araziye.”
bunun üzerine snape ayağa kalktı:
müdürüm sakın yanlış anlamayın ama “yemekhanenin hemen yanına bambi büfe’den çaldığı isimle dambi adında kantin açan dumbledore, işletmesinde sigortasız ev cini çalıştırıyor!” diye iddialar var. bunlara ne diyorsunuz?
biz coştuk tabii tüm masa. masaya falan vuruyoruz ellerimizle, alkışlıyoruz, gülüyoruz. gerçek bi solcu lan bu snape. helal olsun.
peki dumbledore ne yaptı:
sonra “hadi yumulun” dedi ve bir sürü yemek çıktı ortaya. çok güzel değiştiriyor gündemi bu adam.
aslında daha ilk günden bu kadar haksızlık şike görmesem güzel okul diyeceğim ama…
zindanımıza indik, uyuduk. tabii haksızlıklara karşı hep sesini yükselten bi bina başkanınız olursa tüm binalar manzaralı yerlerde, sizse zindanda uyursunuz. eski evrak çantasıyla samsun 216 kokan yamalı cüppesi, ilimle karanlığı yenme azmi, haksızlığa karşı çay bardağıyla idealist bi duruşu var snape hocamızın.
iksir dersine girdik birkaç gün sonra.
harry geç geldi, snape de git geç kağıdı getir dedi.
harry de “ne kağıdı yeaa” falan diyor.
snape de kovdu bunu. harry 10 dk sonra dumbledore’la geldi, bi yandan da ağlıyor…
dumbledore dedi ki “snape, lütfen.”
neyse, snape muhteşem bi öğretmen. derste benim anlamadığım noktalar oldu. çıkışta odama gel dedi. kendi teneffüsünü bana ayırdı, anlattı yine. fedakar ve idealist bir öğretmen.
ıntroduction to süpürge dersi var arazide. bi çıktık, yine gryffindorlar.
sonradan öğrendik ki hogwarts’ta slytherinle gryffindor fenci, rawenclaw eşit ağırlıkçı, hufflepuff da sözelciymiş. biz gryffindor’la aynı alan olduğumuz için derslerimizin çoğu ortakmış. tabii şimdilerde böyle değil, katsayılar kaldırılmış hep. ulan ya ne hale geldi hogwarts’ımız.
bu potter zengin ya, önceden öğrenmiş uçmayı
havada artis artis uçuyor. gryffindor kızları falan alkışlıyor.
meğerse daha okullar açılmadan bunu takıma almışlar, haksızlık lan bu!
süpürge hocası geldi, kadın bi şeyler öğretmeye çalışıyor.
harry sürekli lafını kesiyor “hocam peki şurasını şöyle tutsak böyle olur mu?” “rüzgar faktörüne karşı şöyle etsek olur mu?”
öğrenmeye çalışıyormuş gibi yapıp kendi bilgi şovunu sunuyor…
birkaç hafta sonra burs ofisine gittim. belgeleri toplamıştım. zaten ailem dar gelirli, kesin bi şeyler çıkar diyorum. bi girdim, içerisi weasley dolu! dumbledore benim belgelere baktı ve “yine senin durum iyi, bak senden çok daha kötü durumda olanlar var. memur baba+7 çocuk!” diye weasley’leri gösterdi. “sana dambi büfede geçen indirim kuponu verebilirim ancak.” deyip yolladı. ağlayarak çıktım, malfoy gelip elini omzuma attı. “bizim malfoylar holding var, sana burs kesin çıkar oradan.” dedi. gözyaşlarımı silerek gülümsedim, teşekkür ettim.
akşam oldu, yemekhanedeyiz. sarıklı bi hoca daldı içeri(profesör quirrell)
müdürüm müdürüüüm diye koşuyor, “içeri ifrit daldıııı!” deyip bayıldı. panik ortamı oluştu.
“bahçeye çıkın, belediyeyi arayalım gelip alsınlar” falan diyor dumbledore.
bu arada hermione tuvalette kalmışmış, harry ile ron da onu kurtarmışmış ifriti dövüp. lan böyle saçmalık mı olur?
harry o hayvana galleon verip okula çağırdı ve para karşılığında dövdü. kahramanlığa doymuyor şerefsiz!
quidditch maçı oldu, ben de dürbünle izliyorum.
bizim slytherin arayıcısı tam topu yakalayacak, harry ile omuz omuza mücadele ediyorlar.
harry snitch’in üstüne görünmezlik pelerinini attı, snitch yok oldu ve ağzından başka bi snitch çıkardı! maçı kazandılar! orijinal snitch ortada yok tabii…
ben “şikee şikeeee!” diye bağırdım. gryffindorlar üstümüze yürüdü. snape’in yanındaydım, üstümüze molotof attılar ve snape’in cüppesi tutuştu!
artık alıştık böyle olaylara, napalım.
bi gece uyandım, zindanda su kalmamış. yemekhaneye inmek için zindandan çıktım.
koridorda bi baktım harry! takip ettim. bi odaya girdi. kelid aynası var, ona bakıyor.
baktım aynada kendisini görüyor ama yara izi çok daha büyük.
100 metreden görülebilecek kadar büyük! ulan dedim, ruh hastası…
allah aşkına bana şu iki resim arasındaki farkı söyleyin ya:
bi gün yasak ormanın oraya sigara içmeye indim. bi baktım yaralı bi unicorn, can çekişiyor. tek boynuzlu, yazık nasıl güzel bi hayvan. hagrid’in kulübeye koştum, kapıyı çaldım ama açmıyor. lan dedim bari okulun veterinerinin numarasını ver! cevap vermiyor.
camdan içeri baktım. harry, ron ve hermione içeride. hagrid bunlara yavru ejderha satmaya çalışıyor!
diyor ki “bak harry, binmediğin zamanlarda bunu astronomi kulesine bağlarsın acaip karizman olur!”
re-za-let! baktım çıkmıyorlar dışarı, cebimden yeşil lazer çıkarıp hagrid’in zağarı fang’e sıkmaya başladım. aptal köpek lazeri kovalamaya başladı. lazeri unicorn’un oraya sıktım, bu da oraya koştu. bağırdım “fang yasak ormana koşuyooor!” bunun üzerine çıktı kulübeden hagrid…
bu arada okulda puan sistemi var. biz çakıyoz gryffindorlara. aramızda yüzlerce puan fark var.
artık okulun son günü geldi. bizi geçmelerinin hiçbir şekilde imkanı yok.
neyse, ben tuvalete gittim. ron’la harry geldiler, benim içeride kabinde olduğumu bilmiyorlar. nası gülüyorlar ama.
diyorlar ki
“olm dumbledore son puanları açıkladığında snape’in yüzüne çok dikkatli bakıp düşünseline çıkartacam ifadesini, 10 yıl gülecem!” “dumbledore’a helal ama bizi şampiyon etmek için cidden güzel kumpas kurdu!”
“3 başlı köpeği nasıl uyuttuysa hayvan uyanamadı bi daha! az önce arka bahçeye gömdüler.”
“lan çoban matıyla yendim o devasa satranç takımını. level’ı nası kolaylaştırdıysa dumbledore!”
ben anladım ki dumbledore bunları şampiyon etmek için kahramanlık yaptırdı, başka çareleri kalmamıştı çünkü, aramızda yüzlerce puan farkı var…
masalarımıza geri döndük. salon kalabalık, salon heyecanlı.
dumbledore kalktı ayağa. işte “dün harry, ron ve hermione okulu kurtardı. bi hocanın sarığının içine voldemort gizliymiş, harry sayesinde hin emellerine ulaşamadı. köpek için bilmem kaç puan, satranç için bilmem kaç puan, okulu kurtardıkları için bilmem kaç puan…”
ve şampiyon oldular.
hemen snape’in yanına gidip anlattım olayları.
“sakın ama sakın kimseye anlatma! hafızanı silerler, akıl hastanesinde çürürsün…” dedi ve gözyaşlarımı sildi elleriyle, sevgi dolu bi sesle ekledi “haklıların mahkum edildiği bir ülkede, bütün doğruların yeri cezaevidir. unutma.” bileğine sectumsempra’yla attığı façayı gördüm. “hocam neden bileğinize lilim diye faça attınız? lily kim?” diye sordum. uzaklara baktı… suskunlaştı…
ilk yıl bitmişti, haksızlıklara karşı savaşacağımız 6 yılımız daha vardı…
ikinci yıl:
king cross’un girişinde slytherin’den arkadaşlarla buluştuk.
hogwarts express’inin peronuna bi girdik, express kalkmış! metrobüs var bir tane!
dumbledore’un marifeti. neyse, çıktık perondan. metrobüs için özel biletlerden aldık(artık ulaşım ücretsiz değil eskisi gibi)
okula vardık, çimlerde yürüyoruz. bi uçan araba daldı araziye, gitti güzelim şamarcı söğüt ağacına bindirdi. olay yerine koştuk, içinden ron’la harry çıkmaz mı!
“metrobüs yapmışlar, akbil yoktu biz de bunu çaldık!”
lan dedim oto hırsızlığına mı başladınız şerefsizler! tam hogsmeade jandarmasını arayacağız benim android telefonla(bir tek android çekiyor hogwarts’ta. dinozor dambi antinokia büyüsü sıkmış etrafa bir tek), mcgonagall geldi, “hayır çalmadınız o ron’un babasının arabası di mi ron?” dedi
ron’la harry bakıştılar, “evet hocam babamın arabası” dedi ron.
dakka bir dosyayı sümen altı bir…
yemekhanedeyiz, dumbledore konuşma yapmak için kalktı.
“bildiğiniz gibi dambi büfe’de chicken menüden hipogrif gagası çıktı diye bi söylenti var. bunlara kulak asmayın vs. münferit olaylar bunlar falan filan”
ginny diye bi kız gelmiş. kız yemekhanede çıkan her şeyin fotoğrafını çekip instagram’a koyuyor. weasley işte, görgüsüz.
gilderoy lockhart diye bi hoca gelmiş. ders başladı, yavşağın teki herif.
harry ile sürekli sidik yarıştırıyorlar.
bu diyor ki ben gittim bilmem nerede kurt adamları öldürdüm, kitaplarımda yazıyor.
harry diyor ki ne var ben de voldemort’u öldürdüm.
gilderoy diyor ki benim 100 tivitim var ama 100.000 takipçim var.
harry diyor ki benim sıfır tivitim ama 1.500.000 takipçim var.
ahaha lan bunları izlemek acaip zevkli lan, gerizekalılar.
neyse çıktık dersten, yürüyoruz.
bi baktık harry, hermione ron üçlüsü bi kedi heykelinin başındalar.
altta da yazı var “sırlar odası açıldı akıllı olun” diye.
hademe geldi, onun kedisiymiş. “allah da sizi taş etsin canileeeer” diye zılgıt çekmeye başladı.
ulan dedim ağaca arabayla girdiniz, üç başlı köpeği öldürdünüz, ejderha alıp sıkılıp barınağa gönderdiniz kediden ne istediniz hayvan düşmanları!
çektim asayı, girişecem.
harry baktı ortalık karışıyor, hemen yara izini tutup “ahh acıyor ahhh” falan diye kendini yere attı.
dedim “kalk lan ayağa john lennon kılıklı!”
sonra dumbledore geldi, götürdü bunları…
bu arada düello kulübü kurulmuş, oraya gittik.
bu gilderoy şekil kasıyor, snape ile düello yapmaya kalktı.
snape başganımız buna bi expelliarmus çaktı var ya ahahahah
ama ne yazık ki potter gerizekalısı kullanabildiği tek büyüyü böylelikle öğrenmiş oldu. ileriki yıllarda da sadece bunu ve accio’yu kullandı. adamın kapasite iki büyüyü kaldırabiliyor ancak. üçüncüyü öğrenmek istersen bunlardan birini unutması gerekiyor.
sonra malfoy’la harry çıktı döğüşmek için. malfoy yılan çıkardı asasından, adam tam slytherinli ya! 🙂
harry şerefsizi başlamaz mı yılanla dedikodu yapmaya!
hemen millet etkilendi falan, neyse düello bitti. çıkışta ron “harry bana da öğret nerede kursa gittin” diyor. harry şerefsizi gittiği kursu söylemiyor. “abi dil öğrenim seti indirmiştim torrentle, içinden yılan dili de çıktı ama ben öğrendikten sonra windows çöktü her şey silinmiş. şimdi de kapattılar o torrent sitesini” diye kolpalıyor.
bu arada malfoy’un babası sağolsun, dumbledore’a dava açtı.
hem metrobüs, hem dambi büfe, hem lise mezunları profesör diye hogwarts’a atamalar falan ortalık karışık.
ama ne zaman dumbledore’un duruşmalar yaklaşsa tak biri daha taş oluyor ve gündem değişiyor!
quidditch maçındaydık mesela. slytherinler olarak tam kazanacağız, gryffindorlar sayı yaptı. gryffindorların oturduğu yerden bi maganda havaya asa sıktı ve yemyeşil büyü havada uçmakta olan yepisyeni hipogrif’e çarptı! veteriner nerede diye bağırıyorum, tüm slytherin takımı hayvanın başına toplanmış. suni teneffüs yapmaya çalışıyoruz. bu arada hakem oyunu durdurmamış meğerse. tak harry yakaladı snitch’i. şampiyonluğunuz batsın şerefsizler, çekildik binamıza.
bu olaylar dışında güzel bir yıl geçti, yıl sonu yaklaştı. birkaç kişi daha taş oldu sadece.
son gece zindanda büyülü batak atıyoz crabbe ve goyle ile.
haber geldi, harry basilisk diye bi yılanı öldürecek!
ulan hayvan düşmanı şerefsiz! ben basilisk bursu alıyorum malfoylar holding’ten! burs gidecek!
çıkardım asayı, fırladım bahçeye, harry’nin ağzına sıçacam.
bu taş etme mevzularını toparlayabilmek için suçsuz günahsız yılanı öldürecekler!
dedem tom riddle’ın yakın arkadaşıydı, biliyordum basilisk’i.
okulun arka kapısına belediye arabası yaklaştı, içine yılanı soktular. yılanı öldürmemişler ama yuvasından ettiler.
suçlu yılan oldu, potter tetikçi gibi suçu üstlendi, “yılanı öldürdüm” dedi.
gryffindor yine şampiyon oldu, dumbledore bir sürü suçtan beraat etmişti, arada onun beraati kaynadı ve potter yine kahraman oldu.
ve ben burssuz kaldım…
neyse, okul bitti. malfoy’un ailesi ile benimkiler tren istasyonundalar.
malfoy’un babası delirmiş. malfoyların ev cini varmış, onu çalmış adamdan potter.
ben anladım ki bu sihir dünyasında insan olarak bi yere gelinemiyor. kötü olacaksın arkadaş!
“takma kafana be lucius abi.. dobby; insanların özel mülklerine izinsiz girip suç işleyen, sigortasız çalışmak isteyen, çorap fetişinden muzdarip çok tuhaf bi hayvandı.
bundan sonra dark side’tayım. pislikle uğraşırken ben de kirlenmek istiyorum abi… emrindeyim!”
üçüncü yıl:
bütün yaz televizyonda sirius black’in haberleri izledik. babam dedi ki “bak okulda iki tane it vardı, biri bu biri de lupin. lupin kurt kırmasıydı ama bu sirius direkt karabaş”
bu sirius, james’i voldemort’a satmış, bir sürü masum insanı öldürmüş, şimdi de hapisten kaçmış.
ahaha ulan dedim potter yusuf yusuftur şimdi bakalım ne olacak. bu yıl çok eğlenceli geçecek gibi görünüyor.
bu arada yazın harry kim 500.000 galleon ister’e çıktı. slytherin’in simgesine solucan dedi, daha ilk soruda elendi ahahah gerizekalı cahil.
eylül ayı geldi. okula gitmek için girdik perona. bi baktık metrobüs bu sefer metro olmuş! neymiş, tren de metrobüs de dışarıdan görünüyormuş, yerin altından giden araç lazımmış! herifler tüm rayları kaldırmışlar, daha geçen yıl aldıkları metrobüsleri garaja çekmişler ve metro hattı döşemişler…
ulan dedim dambi, yine sihir bakanıyla ne ihaleler kovalıyon…
yolculuk başladı. lupin açtı bizim kompartımanın kapısını “boş yer var mı gençler?” diye.
dedim la hoşt! gitmiyor ama.
kaldırıp asayı deynekle vurur gibi üstüne koştum, kai kai diye kaçtı ahaha! artık böyle bu işler, herkes akıllı olacak.
neyse metroyu bi durakta ruh emiciler durdurdu, kimlik kontrolü yapıyor adamlar.
potter bunları görür görmez kendini attı yere, bayıldı yine. ben de cebimden not defterini çıkarıp potter sayfasındaki “bayılma” kısmına 29. çiziği attım. tam bir histriyonik kişilik bozukluğu bu adamdaki.
“histriyonik kişilik bozukluğunun sebepleri:
bu bozukluğun sebebi bilinmemektedir fakat bir yakınının ani kaybı, aile içinde sürekli kaygı doğuran bir hastalık bulunması, ebeveynlerin boşanması ve genetik sebeplerin etkili olabileceği düşünülmektedir.
histriyonik kişilik bozukluğunun belirtileri:
-ilgi odağı olmadığı durumlarda rahatsız olma
-ilgi çekmek için fiziksel görünümü kullanma
-gösteriş yapma, yapmacık davranma ve duygularını aşırı bir abartı ile gösterme
-telkine yatkın olma, kolay etkilenme
-aniden gelen fiziksel ağrılardan şikayet etme, bayılma, ağlama krizleri”
buyrun, bu da harry potter için hazırladığım bayılma algoritması:
psikiyatrist olmaya karar verdim bu gryffindorlar yüzünden.
neyse, toplandık salona 4 bina. dumbledore çıktı, dedi ki “yeni hocanız hagrid!”
“ulan lise terk herifi profesör diye nasıl atadın dambiiii! kadrolaşmanın böylesini görmedik laaaan! ensendeyim oluuum!” diye bağırdım, tüm masa alkışladı beni. snape kalktı ayağa, “slytherin’e 50 puan!” diye bağırdı. artık böyle, herkes akıllı olacak.
ilk dersteyiz. hagrid gerzeği bize hipogrif gösteriyor.
işte eti mükemmelmiş, tek hipogriften 500 kg löp et çıkıyormuş, hem de sadıkmış vs.ayriyeten istediğin zaman binip uçabiliyormuşsun falan filan.
malfoy sevmek için elini uzattı, hipogrif malfoy’u ısırmaz mı!
bu hipogrifler 5 yaşına gelince sahiplerini yiyor lan, acil önlem alınmalı! hemen şikayet dilekçesi yazdık bakanlığa. neyse, malfoy’un kuduz aşısı olması gerekiyordu, oradan kaptık izni. 1 ay boyunca londra’ya gidip geldik.
bu arada lupin, karanlık sanatlara karşı savunma dersini veriyor.
kaldırdı beni tahtaya, diyor ki “sana kalkan büyüsü gösterecem. hadi bana bi lanet yolla.” mırıldanarak altyazı büyüsü söyledim, fak yu! dedim. altyazı çıktı hemen: lanet olsun diye ahahaha ama var ya snape mineyp falan kapının aralığından izliyor, o bile yerlerde ahaha.
neyse, dedi ki “biraz ciddiyet lütfen!” neyse bir iki sectumsempra falan gönderdim, it herif hemen protego diyor engelliyor falan. baktım böyle olmayacak, asayı deynekle vurur gibi sallayarak yine bunun üstüne üstüne yürüdüm. kai kai diye yasak ormana kadar koştu ahahahah ama var ya nası gülüyoruz… snape geldi slytherın’e 100 puan! diye bağırdı.
öğretmenler günü geldi. siyah beyaz gördüğü ve sudan korktuğu için kuduz lupin’e suluboya aldım! snape’in gülmekten gözünden yaş geldi ahahaha
hogsmeade köyünde üç süpürge diye bi bar var. artık yaşımız tutuyor ya, oraya takılmaya başladık. bi gün üç süpürge’deyiz, bi baktık fred weasley! oturmuş entel birkaç cadıyla “ben kaymakbirasıyla sarhoş olmam.” falan diyor. sonra iran düşünseli’ni övmeye başladı, işte çok sanatsalmış falan filan. sonra baktı kimse etkilenmiyor “”vejetaryen olmayan herkes aslında ölüm yiyici” diye zırvalamaya başladı. 4. birada ettiği laf: “sirius black de vatanseverdi voldemort da” ahahahah!
en son o kadar çaresizdi ki yemekhanede çalışan ev cini bi hatuna mesaj atıyordu “napıosn güzellik? ” diye.
ama sabah attığı ilk tweet: “hogsmeade’te bi günah gecesi şimdi de hangover :s”
kaymak birası resmen baileys lan… olm biraz ağar olun, cüppenize uygun hareket edin lan… siz üç süpürge’de kaymak birası içerken biz domuz kafası’nda masaya yumruğumuzu vurup “masaya hipogrif sütü ve veela getir hancı” diyorduk grifindor bebeleriiiiğğğ!
quidditch maçı yapıldı bi gün. ben yine dürbünle izliyom. hakemin o yöne bakmadığı bi anda harry’nin yanından bi slytherin uçarak geçti, harry kendini süpürgeden yere attı! artık nası planladılarsa harry düşerken dumbledore büyü sıktı, harry yere çok yavaş indi. hakem kırmızı kart çıkardı bizim oyuncumuza böyle faul yapılır mı diye! biz delirdik bağırıyoruz falan, ruh emiciler bile sahaya daldı protesto etmek için.
ertesi günkü gazete manşeti: ruh emiciler sahaya dalınca harry potter süpürgesinden düştü…
intikam almak için belediyeyi aradık, gelip lupin’e küpe taktılar.
yine de hakkını yememek lazım. lupin o kadar akıllı bir kurt kırması ki doğru bir eğitimle 250 büyüye kadar öğrenebiliyor. harry’de bu sayı iki: accio ve expelliarmus.
karanlık sanatların vize zamanı geldi.
gryffindorlarla ortak sınav yapacaklar. hepimizi sınav salonuna aldılar, ben hemen gidip lupin’in sandalyesine pire damlası döktüm. neyse bu geldi, oturmasıyla kaşınmaya başlaması bir oldu ahahahaah. pireler bunun üstünden atlayıp en ön sırada oturan hermione’yle ron’a hücum etti, hermione hemen bi büyü attı ve pireler yok oldu. te allah’ım ya iki dakka eğlenelim diyoruz, hemen arıza çıkarıyor bu gryffindorlar. neyse, lupin kağıtları dağıtmaya başladı. bi baktım soruların hiçbirini bilmiyom! cüppemin altından itköpek-kovucu ses dalgası cihazımı çıkartıp lupin’e sıkmaya başladım.
tabii o bizim duyamadığımız sesleri duyuyor ya, bu birden kaikaikai diye dışarı fırladı. bu çıkar çıkmaz hemen biz kopya çekmeye başladık, harry kalktı hemen ayağa, yiğitlik yapacak aklı sıra gerizekalı bize doğru geliyor. neyse sağolsun malfoy ayağa kalkıp onunla düelloya başladı, biz bu arada soruların yarısını cevapladık. lupin gitmiş, snape’i alıp gelmiş. snape’i hem de! neyse snape ”accio it köpek kovucu” dedi(it ile köpeği vurgulayarak tabii), benim cihaz uçup gitti bunun eline. elinde cihazla lupin’e bakıp gayet ciddi “bu sınıfta it köpek yoksa bu cihaz neden sizi rahatsız etti anlamadım.” dedi. tabii lupin kemküm mode on. snape’in sınıftan çıkmasıyla ben ayağa kalktım, lupin bak bak asaya bak diye asamı alıp camdan aşağı attım, getir oğlum diye bağırdım(huyunu biliyorum tabii itin) bu hemen fırladı bahçeye asayı kapıp getirmeye ahahahaha ama biz var ya yerlerdeyiz artık bıraktık kopya çekmeyi komple kahkaha atıyoruz. milletin gözünden yaş geldi. snape de bizi kapıdan izliyormuş, içeri dalıp slytherin’e 200 puan demez mi! bu sırada şerefsiz harry pür dikkat bizi izliyor. gidip düşünseline çıkartmış görüntüleri, dumbledore’a izletmiş. neyse 5 gün uzaklaştırma aldım. gittim, çatlak kazan’ın üst katında oda tuttum. her gün kaymakbirası olsun, veela’sı olsun on numara takıldım. bu arada ben özgürlüğün tadını aldım ya, erasmus’a gitmeye karar verdim. malfoy’u da ikna ettim ikinci dönem erasmus yapalım diye.
malfoy’la ben erasmus yapmaya karar verdik ama bizde ortalama ne gezer? her akşam zindanda büyülü batak oynuyoz, hagrid’in kulübesine yeşil lazer tutuyoz, geceleri de acıkınca yemekhaneye inip ev cinlerine yemek hazırlatıyoz. günler böyle geçiyor ve ortalama tabii yerlerde, repeat olmamak için lupin’e hogsmeade’ten kemik bile aldım hediye olarak düşünün yani.
derken harry gerzeği görünmezlik pelerinini okulda yine bi yerde unuttu ve ben de hemen hacıladım tabii. midterm ve finallerde sorular hazırlanırken pelerinin altına malfoy ile girip öğretmen odasına sızdık ve tüm soruları gördük. ortalama o biçim oldu, snape’in de torpiliyle erasmus’a beauxbatons çıktı!
biz sevinçten deliriyoz doğal olarak beauxbatons’da kızlar teklif ediyor olm, her yer veela! abaza lobisinin ebedi üyeleri ron harry falan kıskançlıktan geberiyor ahahaha! biz malfoy’la okulun spor salonuna yazıldık, ev cinlerini de bağladık paso yağsız et, lapa pirinç falan hazırlatıyoruz bize. hatta yemekhanedeki tüm etleri bitirdik, neyse ki hagrid’in malfoy’u ısıran hipogrifini o ara kestiler de et çıktı bize.. protein ağırlıklı beslenme, düzenli spor ve uyku derken çıkardık sixpackleri, bomba gibiyiz ama gümbür gümbür erasmus’a gidiyoz oluuum! ben daha trendeyken facebook’ta yaşadığım ülkeyi değiştirip fransa yaptım, malfoy da hogwarts’taki sevgilisinden ayrıldı baykuşla ayrılık mesajı yollayıp.
neyse bavullarla girdik beauxbatons’a, binaya varmadan çimlerde bi veela gördüm. hemen “pişt angel! where is our bedroom? we are so tired of all the darkness in our lives.” diye girizgah yaptım, dil var tabii boru değil. malfoy da asayla dürtüklüyor beni “ehehe yavaş ol olm zeheheh” diye. hatun fransızca cevap vermez mi! bak bizi anlıyor ama fransızca cevap veriyor! neyse ben google translate büyüsü yaptım, konuşunca altta fransızca altyazı çıkmaya başladı. bu arada diğer veelalar da “kim bu yakışıklılar?” modunda çevremize toplanmaya başladılar.
işte çektiğim bu foto ilk erasmus fotomuzdur:
erasmus maceralarımızı ise başka zaman anlatacam zehehe ulan hey gidi günler! genşler hogwarts günlerinin değerini bilin, bi daha geri gelmiyor o günler.
ikinci dönem komple erasmus’la geçti, çok güzeldi.
dördüncü yıl:
okula gelince öğrendik, ateş kadehi turnuvası varmış ve beauxbatons geliyormuş!
aahaha ulan tabii hasta oldular malfoy’la bana, bırakamıyorlar bizi.
salona bunlar girer girmez malfoy’la ben kalktık ayağa, sarıldık beauxbatons kızlarıyla, tüm okul bizi izliyor!
durmstang bi geldi, itü makina lan resmen! bu yıl da çok eğleneceğiz belli oldu.
masaya oturduk beauxbatons kızlarıyla. ron bizim masaya geldi, alakasız bi slytherin öğrencisine soru soruyor işte “kalın uçlu nokia şarzı var mı?” diye. lan dedim git ihtiyaç odasına, orada vardır abaza! beauxbatons kızlarını yakından görmek için bulduğu bahaneye bakın gerizekalının…
viktor krum da tam abaza çıktı. tamam anladık ingilizce bilmiyon ve “benim tıvaytır’da 10.000 takipçim var” diyerek veela yemeye çalışıyon ama tıvaytır ne lan?
bu arada ruh hastası bi hoca geldi alastor moody diye. başı gözü ayrı oynuyor yavşağın. daha ilk derste alıp örümceğe eziyet etti. bu gryffindor mezunlarının hepsi mi böyle ya? neymiş; eski komandoymuş, bir sürü ölüm yiyen avlamış, süpürgeden süpürgeye atlarken havada asa değiştiriyormuş. ya dedik yürü git ahahahah!
üç büyücü turnuvasına katılacakların isimleri okundu. harry de çıkmaz mı!
biz oha diyoruz masalara vuruyoruz, dambi diyor ki “okulun tanıtımı için harry de olmalı!”
diğer okullara haksızlık lan, böyle bir şey olabilir mi?
en sonunda dedi ki “biz o kadar masraf yapıyoruz, turnuva bizim okulda, o zaman bizim iki tane yarışmacımız olacak”
rezalet lan rezalet!
sinirimden o turnuvalarda neler olduğunu anlatmak bile istemiyorum. yine şike üzerine şike:
harry’ye sakinleştirici verilmiş ejderha mı dersin o hayvancağızın yumurtasını çalması mı dersin, son görevde labirentte patlaruçlu kelekerleri patlatmaları mı dersin…
(hagrid ayısı keleker üretmek için pitbulla hamam böceğini çiftleştirmiş. yem olarak da çatapat vermiş. bu hayvancağızlar çıkmış ortaya)
artık labirentte ne olduysa cedric diggory öldü ve harry potter kazandı!
nası öldüğü tam olarak bilinmiyor ama harry’yi aklamak için bi senaryo yazdılar işte yok anahtar varmış da, yok karanlık lord öldürmüş de…
babamı aradım, onun ölüm yiyen arkadaşları da var çünkü.
dedi ki “evet lordumuz bu akşam canlandı, artık tüm oylar ona. ama harry kolpalıyor, voldemort bu akşam parti toplantısındaydı ne cinayeti?”
ertesi gün dambi kalkıp “voldemort canlandı, cedric’i o öldürdü, harry’ye kadeh kaldırın!” demez mi?
ulan dedim bu ne acaip tiyatro, oha lan oha!
hayır okulu da ülkeyi de yanlış tanıttık, hem durmstranglar hem de beauxbatonslara haksızlık yapıldı. bizi avrupa birliği’nden çıkarsalar haklılar yani.
harry de kaptı 1.000 galleonu. çok güzel çok, aynen devam.
beşinci yıl:
artık bu kadar skandaldan sonra dumbledore’u denetlemesi için müfettiş gönderdiler.
umbridge adında, pırıl pırıl idealist bi kadın.
daha ilk dersten “bu yıl karanlık sanatlara karşı savunma dersinde tamamen kuramsal çalışacağız, asa kullanmayacağız.”
oh be! alkışladık. sonra bizim kolpacı bi kehanet hocası vardı her gün burç muhabbeti yapan. işte onu görevden aldı.
hagrid ayısına kısıtlama getirdi. metroyu kapattı, hogwarts express’i geri geldi. dambi büfe’yi kapattı. okul yine muhteşem bi hale geldi. bu arada voldemort da siyasete atıldı ya, dumbledore nası tırsmış bi görseniz ahaha
bi gece çok acıktık malfoy, crabbe, goyle ve ben. canımız acaip piliç çekti. hogsmeade’teki mekanlar akşam 10’dan sonra süpürgeli kurye yollamıyorlar ya, dedik baykuşhaneye inelim. neyse ben mangal büyüsü yapıp ateş yaktım, malfoy da besili bi baykuş’u vurdu avada kedavrayla. kuş ron’unmuş, cimri şerefsiz bizi mahkemeye verdi! malfoyların bi hipogrifi vardı, baykuşhanedeki baykuşları tehdit ettirdik hipogrife, hepsi yalancı tanıklık yaptı da kurtulduk. tabii duruşmalara girmek için sihir bakanlığına gittik. bakın biz merdivenleri iniyoruz, bu ron harry falan hep özürlü asansörünü kullanıyor. böyle insanlar işte bunlar.
ceza almadık ama intikam almak istiyoruz. bunlar gerizekalılar dumbledore’un ordusu adında fayt kılap gibi bi şey kurmuşlar.
ulan harry! 🙂 özenti herif, onları ispiyonladık. hepsi ceza aldı.
zaten bu hogwarts’ta hayvan hakları savunuculuğu da bi garip. grifindorların zaten hepsi hayvan düşmanı ama yine de bazıları çabalıyor, çok komik oluyor.
mesela dukan diyeti ayağına yemekhanede hipogrif etlerini ekmeksiz yutan hermione erit’e niye üye olmuyon hayvansever deyil misin demiyor mu bana ahahaha! ulan ben olmasam 3. yıl dumbledore sirius’u öldürecekti lan. sirius daha kaçak, herkes bunu arıyor. dumbledore bahçeye zehirli kıyma koymuş, neymiş sirius okul çevresindeymiş. çıkardım asayı, hiç düşünmeden sıktım dambi’ye. şerefsiz suçlu olduğunu biliyor tabii, karşılık bile vermedi. hemen kaldırdı zehirli kıymaları cani herif. zaten bu herife o kadar dahi mahi diyorlar, biz bunun bilgisayarını hekledik. bi görseniz var ya, komedi! adamın mailinin şifresi fawkes! hogwarts’ın anasayfasına bile girmek için google’a hogwarts yazıp öyle giriyor ahahahah!
at adam vardı bi tane. tütün satıyordu yasak ormanın girişinde. umbridge müdahale etmeye gidince kaçırdı hocamızı beygir!
oha! okulun çevresinde takılanlara bakar mısınız? dumbledore’un ödü bokuna karıştı, gidip kurtardı kadını. sonra baktı görevden alınacak, sırf yalakalık olsun diye voldemort’a ödül verdi! bakın ödül gecesi konuşması:
“hogwarts eğitime katkı ödülü” bu yıl voldemort’a verildi! voldemort’un sinsi saldırılarını hep eğitim öğretim yılının sonuna gelecek şekilde planladığını söyleyen dumbledore, “eğitime katkı illa parayla olmaz, planlamayla da olur!” şeklinde konuştu.
bu fotoğrafı ben çektim:
voldemort da dumbledore da şerefsiz arkadaş, iğreniyorum ikisinden de…
bu arada lupin yine delikanlı adammış. onun sayesinde çoraplarımı bulamayınca nereye koyduysan ordadır diye anne azarı işiteceğime “accio çorap!” diyorum evde, kafalar rahat. faydalı şeyler de öğretmiş bize adam.
bu arada umbridge ile ortaklaşa yaptığımız çalışmalar sonunda hufflepuff’ın aslında bir kara para aklama merkezi olduğu gerçeğini ortaya çıkardık.
hufflepuff’ın nerede olduğunu biliyor musun? hiçbir öğrencisini tanıyor musun? yönetmeliği nedir bilgin var mı?
dumbledore ve sihir bakanının çuval çuval galleonu nerede aklanıyor hiç düşündün mü?
hufflepuff tamamen kağıt üstünde hayali bir binadır.
altıncı yıl:
okula bi geldik, girişe duyuru asılmış:
gryffindor: 3.50 ortalama + yiğitlik sınavı (2 kişilik kontenjan)
rawenclaw: 3,25 ortalama + zeka testi (4 kişilik kontenjan)
hufflepuff: 2,00 ortalama + neden hufflepuff temalı sözlü mülakat (sınırsız kontenjan)
slytherin: 1,50 ortalama
oha lan! bizim binaya sızmak için dumbledore yine bi numaralar peşinde ama.. koridorda gördüm, eli kararmış, gidici diyorlar.
dumbledore ile voldemort görünüşte iyi de olsalar hogwarts üzerindeki rantı paylaşamıyorlar, o yüzden karanlık kapılar ardında çok acaip olaylar oluyor.
örneğin voldemort malfoy’a emir vermiş gidip dumbledore’u öldür diye.
dumbledore da malfoy’un üstüne harry’yi salmış. harry tuvalette malfoy’a bıçakla saldırmış, neyse ki snape oradaymış da dikiş atmış hemen. snape, malfoy’un annesine delikanlı sözü vermiş çocuğu koruyacağım diye. helal lan, çok delikanlı adam.
harry’nin histriyonik kişilik bozukluğuna sahip olduğu gerçeğini de yaydım. artık rahat rahat bayılamıyor şerefsiz. geçen gün içindeki anka teli çıkarılmış kurusıkı asayı bileğine dayayıp sectumsempra diyerek intihar girişiminde bulunmuş… manyak işte. hem kolpacı hem manyak.
zaten tüm gün elinde çapulcu haritası, google’da kendi adını aratıyor birisi yeni bir şey yazmış mı diye…
çapulcu haritası fikrini o animagus kılıklı hayvan sürüsü(patiayak, çatalak,aylak vs) steve jobs’tan çaldı bu arada, çok abartmayın o tayfayı. ıpad’e navigation indirsene bi… evet? ne buldun? ne o?
bu arada teknoloji bu kadar gelişmişken halen baykuşta, parşömen kağıdında, dolma kalemde ısrarcı olmak resmen hipsterlık başka bir şey deyil.
bu yıl hızlı geçti. anlatmaya değer bir tek şu var:
sene sonunda dumbledore bakıyor hem eli komple simsiyah, ölecek. hem de hakkındaki yolsuzluk davalarından falan yırtmasının tek yolu ölmesi. intihar etmek için astronomi kulesine çıkıyor. snape bunu engellemeye çalışıyor. hatta o derece ki bellatrixler falan da geliyor atlamasın diye ikna etmek için. o kesimle de arası iyi ya voldemort’a önceki yıl ödül verdiği için. yok diyor intihar edecem. snape tutmaya çalışırken bu atlıyor ve snape hocamız aşağı itti diye yalan laf çıkarıyorlar… dumbledore ölünce hakkındaki tüm davalar da düştü, oh ne güzel.
cenaze günü hepimiz toplandık.
dumbledore’un anka kuşu vardı fawkes diye, cenazede “abi kuş benim”, “bahçede boş kümes var zaten” diyen bin tane insan vardı. cenazeden sonra hepsi kayboldu tabii, kuşu hogsmeade hayvan barınağı’na aldılar. hayvan arada bi kendini yakıyor diye o kadar dedim altına gazete sermeyin, yere sıçsın ne olacak diye ama dinleyen kim? hogsmeade hayvan barınağı’nda yangın çıkarmış! uyuttular güzelim hayvanı.
işte hogwarts böyle bir yer.
yedinci yıl:
işte bu yıl tartışmasız en şerefsiz yıl. tüm karanlık ilişkiler ortaya çıktı. bunca olay, bunca sözde düşmanlık niyeymiş her şeyi öğrendik.
son sınıftayız, stresliyiz, bpss’ye (büyü personeli seçme sınavı) hazırlanıyoruz ki sihir bakanlığında memur olalım. dumbledore’un torpili olmadan iş bulmak imkansız tabii. tom riddle bile mezun olunca ancak borgin&burkes’ta tezgahtar olabildi, düşünün yani. hermione bile test reklamlarında oynuyor para kazanmak için:
ama ders çalışmak ne mümkün? sürekli acaip acaip olaylar, çoğu gerçekdışı şeyler:
yok harry bakanlığı basmış, yok heri ejderha çalmış, yok bilmem ne.
neyse ki snape müdür, bi şekilde okuyoruz.
hatta snape sağolsun. sonunda o bile bıktı, mcgonagall’ı kedi sepetine koyup teee hogsmeade’in dışına bıraktı. ama kadın animagus oldu, yine okulu buldu.
neyse tam bpss’den önceki gece, sabah sınav var. stresten uyuyamıyorum.
bi anda aşağıda gürültü başladı, dedim ne oluyor
“lan koş mevzu çıkmış”
ne mevzusu?
“mcgonagall snape’e asa sıkıyor!”
ulan dedim yeter! indim salona, bi köşede potter ve tayfası, diğer tarafta snape hoca düello ediyorlar.
lan sizin allahınız yok mu ertesi gün sınav var amk diye bağırdım!
“lütfen odanıza” dedi mcgonagall.
ne diyon sen kadın dedim.
“tüm slytherinler zindana, size güvenmiyoz!” dedi.
“asıl ben size güvenmiyorum, eğitim düşmanı manyak karı!” diye bağırdım.
senin yüzünden uykumu alamayacağım, neyse zindana dönüyorum. daha ben yoldayken şovalyeler inmeye başladı “okulu koruycaz hööö savaş var höööö!” diye. ufak bi hoca vardı, havaya asa sıktı ve cam fanus oluştu vs
ben girdim zindana, kulaklarıma pamuk tıktım uyumaya çalışıyorum. bu sefer yangın alarmı ötmeye başladı, yangın söndürme fıskiyeleri su sıkıyor üzerime.
yeter lan yeteeeeer! ağlamaya başladım sinirden.
asamı çekip aşağı indim, bi de ne göreyim? tam olarak sahne şu:
dumbledore… şerefsizin hortkuluku varmış…
ben şok olmuş vaziyette bunlara bakarken önüme büyücü postası düştü ve daha ilk sayfada dev reklam:
altta da bakanlık kararı:
“hogwarts öğrencilerin okumasına uygun bir yapı değildir. eskidir ve yangına müsaittir. yerine otel yapılması uygundur.”
snape hocamızın gözleri belermişti; şakağındaki damar atıyor, elleri titriyordu “burası bir okul, bir eğitim yuvası! bu öğrenciler asa itiyor, büyü istiyor, okumak istiyor. hayır, otel yapamazsınız!” diye bağırarak voldemort’la dumbledore’a saldırdı! bunun üzerine voldemort’un yılanı nagini, snape hocamızı öldürdü!
ben ağlayarak okulu terk ettim, birkaç ay sonra diplomamı baykuşla evime gönderdiler.
19 yıl sonra:
hogwarts’a gittik pilav gününe. tabii herkesin çoluğu çocuğu olmuş, millet evlenmiş falan. normalde hiç muhattap olmayacağınız adamlarla böyle günlerde aynı masada oturursunuz ya, işte öyle bi ortam. neyse millet vay ne eğleniyor ne gülüyorduk falan diye unutulmaz anılarını anlatmaya başladı.
hufflepuff bi çocuk “ya biz birinde profesör flitwick’i ağlatıyoduk neredeyse ahahaha” dedi. hufflepufflar falan nası gülüyor ama, çok eğlenmişler hala unutamamışlar.
rawenclaw bi kız kalktı “birinde zeka testi çözüyorduk. hoca sonuçları okuduuu. bi baktık hepimiz sıfır almışız. sonra ağlamaya başladı birkaç arkadaşımız. meğersem 1 nisan’mış, hoca da şaka yapmış yaaa” dedi. tabii ki de en çok anlatan kız güldü bu çılgın anıya.
neyse, sıra malfoy’a geldi. ortalık sessizleşti, herkes dinliyor. malfoy da gayet sakin
“karanlık lord, dumbledore’u öldürme görevini bana vermişti. lanetli kolye yolladım, yanlışlıkla bi kız çarpıldı. zehirli içki yolladım, az kalsın ron gerzeği ölüyordu. baktım olmuyor, sihirli bi dolabı tamir edip okula vampir kurtadam fenrir greyback’i, bellatrix’i falan soktum. neyse ki bana gerek kalmadan snape öldürdü dumbledore’u.” dedi.
biz slytherinler kopuyoruz ama ahahahah yerlerdeyiz yok böyle bi şey.
sıra harry’ye geldi. bu tam söz alacak ben bunun sözünü kesip sesinin taklidini yaparak “bi gün yine bayılıyorum. kazayla yasak ormanda bayılmışım. bi uyandım at adamlar beni kaçırmış terbiye ediyolar” dedim. biz yine yerlerdeyiz ama tüm slytherinler ahahahaah
harry baktı ilgi çekemiyor, tek şansı yara izi ya hemen elini alnına götürdü “ahhh göremiyorum ahhhh yara izim çok acıyoorr” diye acıların çocuğuyum pozu yapmaya başladı. hermione falan hemen endişelendi (bu arada şerefsizliğe bakın, kız ron ile evlendi harry hala ona şekil yapıyor)
dedim “lan numara yapma, karanlık lord vefat edeli kaç yıl oldu şerefsiz! al, başın mı ağrıyor?” majezik büyüsü yapıp tam yara izinden vurdum bunu. bunun üzerine düello ortamı oldu, hocalar geldi ayırdı falan. oturduk tekrar masaya, ben bunlara yılların nefretini kusmaya başladım.
harry’ye “sen oğluna annenin belalısının adını koymuş bir gavatsın! gerçi sana da kızmamak lazım, kimin adını koyarsan koy manalı olurdu. hiç öyle anlamamış gibi bakma yüzüme! seni kim görse aaa gözlerini lily’den almışsın, yok lily çok acaip hatundu yok lily fenaydı diyip duruyordu… ne tesadüf ki baban da geyiğe dönüşüyordu sık sık. yoksa annenden kaynaklanan boynuzlarını kamufle etmek için mi? ayıp lan ayıp! yazık snape hocamız kimin için ölmüş… askeri hastanedeki 30 dk’lık sağlık muayenesinde 8 kere bayılıp askerliğe elverişli değildir raporu alabilmeyi de başarmışsın kahraman? 7. filmin sonunda voldemort’tan avada kedavra yiyince bile sadece bayıldın lan! işine gelmeyen her şeyde bayılabilen bir gavatsın sen!” dedim.
ron’a dönüp bağırmaya başladım: “ulan o kadar para kazandınız büyü dükkanından, okuldan bi öğrenciye burs mu verdiniz? okul arazisine bir sebil mi diktiniz? zaten j.k. rowling de açıklama yapmış keşke ron’la hermione’yi evlendirmeseydim diye. kadın haklı. kaç kere borç almışsınız kadından, hermione’nin dumbledore’un ordusu haberleşebilsin diye hazırladığı sahte galleonlarla borcunu ödemeye kalkmışsınız. bir de üstüne hermione’nin ailesi dişçi diye weasley sülalesi olarak gidip beleşe dişlerinizi yaptırmışsınız. sana daha ilk gün sormuştum bunu ron, yine soruyorum. utanmıyor musun ha utanmıyor musun?”
ron’un “iyi de biz burs aldık, geri ödemeli değildi ki o.” diye cevap vermesiyle kendimi tutamayıp yüzüne tükürdüm ve masayı terk ettim.
o günden beri hogwarts’a uğramıyorum ve çok mutluyum.
Can Güney Kuseyri / ortamvirusu
Harry ile Hermione arasındaki yasak aşkı anlattığı klibi:
Yazarın Hogwarts günlerini akordeon çalarak anlattığı klibi:
Blog adresi: http://slytherintrolu.blogspot.com.tr/
Daha fazlası için yazarın Twitter adresi: https://twitter.com/cangkuseyri
Not: Bu öykü yazarın izniyle birlikte Fantastik Canavarlar’a taşınmıştır.
bir griffindorlu olmama rağmen
o kadar güldüm ki cok komik olmuş. arada ince espiriler felan