Harry Potter ve Kızıl Pelerin #3: Seherbaz Adayları

* * *

önceki bölümü okumadıysanız:

BÖLÜM 1: Karanlığın Şafağı

BÖLÜM 2: Arcanus Grines’in Adaleti

* * *

Harry, Ron ve Hermione dört bir yandan gelen tebrikleri kabul edip asansöre kendilerini zor attılar, ardından büyük bir büyücü kalabalığı eşliğinde Atrium’a indiler. Asansörde dikilenlerin arasından zorlukla sıyrılıp katlanır kapılardan çıkarken Mr Weasley ile ayaküstü vedalaştılar. Mr Weasley artık bürosunda bekleyen işleri tamamlamak üzere 2. seviyeye inmek zorunda olduğunu belirterek özürlerini sundu ve ona dair gördükleri en son şey kalabalığın arkasında kaybolmadan önce coşkuyla salladığı sağ eliydi. Ron onları Atrium’dan yeni yapılmış restorana doğru heyecanla sürükledi.

“Müthiş bir yerdir. Kingsley Chef Wizard’ı burada bir şube açmaya ikna etti. Eh, Bakanlıkta kaç kişi çalıştığını düşünürseniz son derece mantıklı. Yemekleri bir harika, özellikle Hipogrif soslu, kekikli tereyağlı biftekli sandviçi mükemmel. Tabi orman baharatlı tavus kuşu ve peynirli krep ile salça gezdirilmiş patates püresiyle servis ettikleri ballı köfte topları da çok seviliyor. Ben yine de biber serpilmiş humus güveç ya da rendelenmiş kaşar ve domatese serili, kekikli karides küplerinden yemeyi düşünüyorum.”

Hermione açık bir şaşkınlık ifadesiyle “Ron, kendini aç hissetmediğin herhangi bir an hatırlıyor musun?” diye sordu.

Ron, Hermione’nin elini çekiştirirken telaşla yanıtladı: “Hayır, kesintisiz açlık bir Weasley erkeği olmanın ön koşuludur. Annem hep babamla benim midemizde Mantikor beslediğimizi söyler durur.”

Sonunda restorana geldiler. Kapısında bir asanın ucundan çıkan yıldızların yemek tabağının dumanına karıştığı (hareketli) hoş bir tabela vardı ve duman Chef Wizard yazısını oluşturacak şekilde yüksek tavana doğru süzülüyordu. Harry girişe adım attığı anda etrafını hoş yemek kokuları sardı. Duvarlar ahşaptı ve türlü türlü et yemeklerinin iştah açıcı tabloları asılmıştı. Koridor boyunca diz hizasına raflar yerleştirilmişti ve bu raflarda şarap şişeleri diziliydi. Harry Ahududu, böğürtlen ve kayısı şaraplarının yanında Hipogrif Kanadı, Hogsmeade feri gibi etiketinde özel rekolte baskısı olan pahalı görünüşlü şarapları ayırt etmeyi başardı. O sırada misafirleri ağırlayan Hoşgeldiniz Cadısı’na yaklaşan Ron, “Burası hem Büyücü Klası hem de Peynirli Tatlar Seceresi dergilerinden tam puan aldı,” dedi.

Turuncu, altın sarısı şık bir cübbe giymiş olan cadı onları serayı andıran geniş bir salona yönlendirdi. Her tarafı camla kaplı bu salon mavi bir gökyüzü ve enfes bir Londra manzarasıyla çevriliydi. Harry bunların büyü marifetiyle yapıldığını bilmesine rağmen etkilenmekten kendini alamadı. En az kırk adet U şeklinde krem rengi deri koltuk koyu kahve dış kaplamalarıyla tavana uzanan ahşap kolonlara bağlanıyordu. Dolu olan masalardan düşünselini andıran beyaz bir duman yükselip tavanda birleşiyor ve sürekli şekil değiştiren helezonlar oluşturuyordu. Harry’nin nereye baktığını fark eden Hermione, “Ah, bu akan sohbetseli olmalı. Kalabalık bir yerde dönen sohbetin konusuna göre şekil değiştirir.” Harry yakın masalardan birinde Quidditch konuşulduğunu fark etti. Masanın tepesinde yüzünde donuk bir ifadeyle Victor Krum, altın snitch’in peşinde tehlikeli manevralar yapıyordu. Bir başka masada konu süpürgelerdi ve Ejder Nefesi ile Ateşoku ağır ağır havada turluyordu. Harry masadakilerin en iyi süpürgenin hangisi olduğunu tartıştıklarını tahmin etti.

Cadı onları geniş pencerelere yakın bir masaya oturttu ve birer menü uzattı. Harry menüdeki hangi yemeğe dokunursa o yemeğin kokusunu almaya başladığını fark etti. Ron karides küpleri ve ballı köfteleri uzun uzun kokladıktan sonra kararsız kaldı ve sonunda ikisini de sipariş etti. Harry biftekli sandviçi denemek istedi. Hermione ise yirmi sekiz peynirli, karlı Fransız bahçesi isimli salatayı tercih etti. Cadı siparişlerini havada süzülen bir tez tekrar tüyüyle not etti, menüleri topladı, onları başıyla nazikçe selamlayıp masayı terk etti.

“İnsanın Dean Ormanındaki mantar ve balıklı kokmuş menülerden sonra burada oturup yemek yiyebildiğine inanası gelmiyor,” dedi Ron. Hermione alınmış göründü ve ters ters “O kokmuş mantarların seni hayatta tuttuğunu unutma Ron Weasley,” diye yanıtladı. “Başına ödül konmuş kaçaklardık ve elimden gelenin en iyisi buydu.”

“Ben de onu diyorum işte. İşler değişti. Şimdi biz dışarıdayız, Umbridge, Yaxley ve tüm çete içeride. İhtiyar Grines de esaslı adammış, canına okudu Umbridge’in.” Masadan yükselen duman helezonlar çizerek tavana yükseldi ve tepelerinde mahkeme salonundaki kürsüsünde oturan Arcanus Grines belirdi. Harry tek sözüyle Umbridge’in cezasına on yıl eklemiş olduğunu hatırlayarak koltuğunda rahatsız rahatsız kımıldandı.

“İhtiyar mı?” Hermione şaşırmış göründü ve imalı imalı sırıttı. “Elphias Doge ile karıştırıyorsun sanırım. Baban duruşmada bana Grines’in sihir tarihinin en genç Daire Başkanlarından biri olduğunu söyledi.”

Ron’un gözleri kısıldı, kinayeli kinayeli “Gilderoy Lockhart’ın asası sandığa kalkmış bakıyorum. Keşke mahkeme salonunda biraz daha kalsaydık, belki imzalı bir resmini alabilirdin,” dedi.

Hermione umursamaz bir tavırla Londra manzarasını süzerek, “Eh, bana sıra gelmezdi sanırım. Rita Skeeter salondan çıktığımızda yanında bitmişti bile; bir şey söylesin diye ağzının içine bakıyordu.” Ron’un suratı iyice düştü. “Tabi Mary Cattermole’nin seni gördüğünde yaşadığı coşkuyla yarışamaz. Bakanlıkta olanlardan sonra Mr Cattermole sana iyi bir uğursuzluk büyüsü yapsa yeridir.” Hermione dişlerini gıcırdattı, “Septirdin diye unuttuğumu sanma. Belki de geyik otunu omzuna değil yüzüne sürmeliydim, Muriel Halanın elmas tacını bulmuş bir burnuk gibi yapışmıştın.” Ron’un dudakları bir an için çarpıldı ancak Hermione’nin yüzündeki ifadeyi görünce sırıtmaya cesaret edemedi. Sessizlik oldu. Harry bu fırsattan istifade Umbridge’i düşünürken kafasına takılan konuyu dile getirmeye karar verdi.

“Azkaban’ın ruh emiciler gittikten sonra nasıl bir yer olduğunu merak ediyorum.”

“Hala çok tatsız olduğu kesin,” diye yanıtladı Ron. “Babam bir Bakanlık işi için ziyaret etmişti. Döndüğünde orayı korkunç yapan tek şeyin ruh emiciler olmadığını anlattı. Mesela bir hayaletten bahsetti. Kanlı Baron yanında solda sıfır kalırmış.”

Hermione fısıldadı, “Ekrizdis…”

“Efendim?” Harry merakla Hermione’ye döndü.

“Hayaletin adı Ekrizdis. Bir Büyücülük Seceresi’nde okumuştum. Azkaban’ın eski sahibi ve şu anki hayaleti,” diye yanıtladı Hermione isteksizce.

Harry’nin merakı uyanmıştı. Azkaban biz zamanlar özel bir mülk müydü yani? “Ee?”

“Ne e’si?”

Harry sabırsızca üsteledi “Azkaban? Ekrizdis? Hayalet? Büyücülük Seceresi’nde onlarla ilgili ne yazıyordu?”

“Öff, tamam anlatıyorum.” Masada üzerinde Chef Wizard logosunun basılı olduğu kâğıt mendillerden birini alıp katlamaya başladı. “Hoşuma gitmiyor sadece. Ozan Beedle’nin Hikâyeleri’nden biri değil sonuçta.” Derin bir nefes aldı:

“Azkaban 15. Yüzyılda Kuzey Denizinin ortasında ufak bir adaya inşa edilmiş bir kaleymiş. İlk kazma vurulduğu andan itibaren büyülendiği için işaretlenemezmiş, yani hiçbir Muggle haritasında bulunmuyormuş. Hatta hiçbir büyücü, sahibi dışında tabi, varlığından haberdar bile değilmiş. Azkaban’ı yaptıran Ekrizdiz, kendi döneminin en acımasız, en habis büyücülerinden biriymiş ve muggle’lardan ölesiye nefret edermiş. Büyü yoluyla açık denizlere yardım çağrısı gönderir, bu çağrıya icabet eden yardımsever denizcileri adaya çekermiş. Karaya çıktıklarında onları yakalar, sonra da onlara dayanılmaz işkenceler ederek zevk için öldürürmüş. Sırf bu iş için özel zindanlar inşa ettirmiş. Bunlar yetmezmiş gibi bir de Ruh Emiciler varmış tabi.” Hermione yüzünü buruşturdu.

“Merlin’in sarkık şalvarları! Korkunç!” Ron’un ağzı dehşetle açılmıştı. Tepelerindeki dumanın içinde habis imgeler dönüp duruyordu.

Harry koluna dokunarak cesaret verdi, “Lütfen devam et Hermione.”

Hermione içini çekerek devam etti, “Ekrizdiz öldüğünde, Azkaban’ı işaretlenemez kılan koruyucu büyü ortadan kalkmış. Adaya ilk ayak basanlar korkunç zindanları, ölen denizcilerden ve Ekrizdis’ten arta kalanları ve Ruh Emicileri bulmuş. Sihir Bakanlığı Azkaban’ı keşfettiğinde ilk önce yıkıp yok etmeyi düşünmüş.”

Ron araya girdi, “İsabet olurmuş…” Harry ona sert bir ifadeyle baktı. Hermione devam etti:

“Ancak bina yıkılırsa Ruh Emicilerin serbest kalacağı, açlıkla yüz yüze gelince ana karaya çıkarak üreyeceğini ve etrafa dehşet saçacağını fark etmişler. Ada bu yüzden uzunca bir süre boş kalmış. Uluslararası Gizlilik Nizamnamesi imzalanınca, korunaklı ve gözlerden uzak olması, zindanları, bahçesindeki mezarlığı düşünüldüğünde Bakanlığın gözüne büyücü hapishanesine dönüştürmek için ideal bir yer gibi görünmüş. 1718 yılında Sihir Bakanı Damocles Rowle, Ruh Emicilerin zalim doğalarından dolayı ideal muhafızlar olacağını ve adadan kaçışın neredeyse imkânsız olduğunu da göz önüne alarak Azkaban’ı Büyücü Hapishanesine çevirmiş. İlk suçlular yerleştiğinde adanın eski sahibi Ekrizdiz’in öldükten sonra hayalet olarak binada varlığını sürdürdüğünü anlamışlar. Ancak Hayalet büyüsünün doğası Ekrizdiz adadan ayrılamıyormuş; hoş böyle bir niyeti de yokmuş zaten. Zamanla bu sevdadan vazgeçmişler. Ekrizdiz’in fiziksel varlığı olmadığından hükümlülere doğrudan zarar veremiyormuş. Ancak geceleri zindanları ziyaret edip kafalarını korkunç imgelerle dolduruyor, kulaklarına dehşet verici şeyler fısıldıyormuş.”

Harry fırtınalı bir gecenin ortasında parmaklıklardan içeri dolunay vururken Azkaban’da bir zindanda karabasandan uyandığını, çakan şimşekle aydınlanan hücrede kalenin hayaletinin kulağına eğilmiş bir şeyler fısıldıyor olduğunu hayal etti;  pencereden içeri dolan nefis Ağustos havasına rağmen ürperdi. Ron bilmiş bilmiş konuya son noktayı koydu: “İşte neden kimse ölüm yiyenlere katılmamalı sorusunun cevabı.”

Hermione sabırla düzeltti, “Hagrid ve Sirius katılmamıştı ama ikisini de Azkaban’a atmaktan çekinmediler. Bence Kingsley orayı kapamayı ciddi ciddi düşünmeli. Eski Sihir Bakanlarından Eldritch Diggory bu konuyu düşünmüş, ancak gerçekleştirmeye ömrü yetmemiş.”

Tam o anda siparişlerin gelmesi dikkatlerini ve masadaki olumsuz havayı dağıttı. Servis cadısı Hermione’nin önüne salata kâsesini bıraktığında Harry ile Hermione sunumu coşkuyla takdir ettiler. Soya filizinden inşa edilmiş çitlerle çevrili mevsim yeşillikleri arasında sirke, zeytinyağı ve nar ekşisinin karışımıyla elde edildiğini tahmin ettikleri ufak bir dere akıyordu. 28 çeşit peynir saman balyaları gibi dizilmişti. Domatesler biçim değiştirme büyüsüyle tavşan ve sincaplara çevrilmişti, derenin üzerine havuç ve biberlerle inşa edilmiş ufak köprünün ayağında dikiliyorlardı. Kâsenin üzerine hafif hafif rendelenmiş peynir yağıyordu. Hermione salatayı yemek yerine eve götürmeyi tercih edebileceğini ilan edince Ron ben dememiş miydim bakışıyla koltukta diklenip kasım kasım kasıldı. Harry’nin biftekli sandviçi de son derece iştah açıcıydı. Parmesanlı sandviç ekmeği arasında et ve garnitür bir dağ gibi yükseliyordu. Bir an için turuncu renkteki Hipogrif sosunun içinde ne olduğunu soracak gibi olduysa da bu fikirden hızlı bir şekilde caydı ve içinden Şahgaga’dan özür dileyerek bir ısırık aldı. Bir anda gözleri parladı, hayatında yediği en güzel şeylerden biriydi. O sırada Ron karides küplerini ve ballı köfteleri hızlı bir şekilde öğütüyordu.

Güzel yemek keyiflerini tekrar yerine getirmiş, mahkemeden sonra oluşan zafer havası geri dönmüştü. Muggle ailesi dişçi olduğundan şeker konusunda hassas ve dikkatli davranan Hermione dahi yemeğin ardından masaya gelen kızarmış çikolata ve içinden çıkan ceviz parçalı kar beyazı dondurmadan bir parça aldı. Çikolata vadisi sipariş edip paket yaptırmayı ve Kovuk’a götürmeyi isteyen Ron’u ise zor zaptettiler. O sırada Hermione hemen bakmamalarını ama ileride bir masanın sohbetselinde Celestina Warbeck’in yarı çıplak dolaştığını söyledi. Harry ve Ron kafasını o kadar hızlı çevirdi ki ikisinin de boynu kıtladı. Bahsi geçen masada oturmakta olan ve onlara yöneltilen ilgiyi fark eden üç genç büyücünün yüzü kızardı, hemen konuyu değiştirip savaştan sonra değer kazanan büyücü tahvillerine ve büyücü borsasına atlayıverdiler. Tepelerinde mühürlü beyaz parşömenler belirince Celestina Warbeck bikinisinin üstünü tutarak uzaklaştı.

Artık randevu saatleri yaklaştığından hesabı ödemek üzere masalarından kalkıp üzerinde dev bir galleon resmi olan kasaya gittiler. Ron’un ve Hermione’nin şiddetli itirazlarına rağmen Harry para kesesini oldukça hafifleten hesabı ödedi. Ron Seherbaz olur olmaz borcunu ödeyeceğine söz verdi. Hermione de ilk fırsatta onları güzel bir muggle lokantasına götürmeyi vaadetti. Bunun üzerine Ron, Hermione’ye çaktırmadan Harry’ye dönerek muggle yemeği yemektense taze parşömen çiğnemeyi tercih edeceğini itiraf etti.

Yeniden Atrium’a geçtiler ve asansörlere doğru yürüdüler. Bakanlıkta normal mesainin sonuna yaklaşıldığından keşmekeş azalmıştı. Hermione 2. ve 4. katları gösteren düğmelere bastı. Asansör hareket etti, 2. kata gelip kapı açıldığında birbirlerine şans dilediler, Harry ile Ron asansörden inerek Sihirli Yasal Yaptırım Dairesinde bulunan Seherbaz Karargâhına doğru yürümeye başladı. Duvarda eski Daire Başkanlarının portreleri onları meraklı gözlerle süzüyor, hatta bazıları onlara selam veriyordu. Üstün Başarı gösteren Seherbazların isimlerinin ve ufak portrelerinin kazılı olduğu dev bir plakanın önüne geldiler. Harry plakanın neredeyse tavandan yere kadar uzandığını fark etti. Üzerinde tanıdık isimler de kazılıydı. Alastor Moody’nin, Alice ve Frank Longbottom’un, Nymphadora Tonks’un isimlerini görünce hüzünle karışık büyük bir sevgi duydu. Dördü de büyücü dünyasının mutluluğu için çok ağır bedeller ödemişti. Harry bu ailenin bir parçası olma konusunda kararlılığının arttığını fark etti. Elini plakanın üzerinde gezdirip bir gün Harry James Potter adını buraya kazıtmaya ant içti. Yanındaki Ron’un hülyalı bakışlarından da benzer şeyler hayal ettiği belliydi. Şu an karşılarında Kelid aynası olsaydı muhtemelen kendilerini seherbaz pelerini giymiş bir halde tebrikleri kabul ederken göreceklerdi.

Ron’un dürtmesiyle kendine geldi ve beraber Gawain Robards’ın adının yazılı olduğu kapıya doğru yürüdüler. Harry hayatında önemli bir dönüm noktasında olduğunun bilincinde olduğundan bir an duraksadı ve kapıyı çaldı. İçeriden gelen tok ve kalın “Girin” sesiyle kalbi küt küt çarpmaya başladı; Ron ile Baş Seherbaz’ın odasına girdiler. Gawain Robards odasında yalnız değildi.

Klasik tarzda düzenlenmiş, yüksek tavanlı loş ama şık bir odadaydılar. Tepelerinden görkemli bir avize sarkıyor, yarattığı gölgelerle odanın duvarları sarmaşıklarla sarılmış gibi bir hava veriyordu. Tam karşılarında Robards’ın ahşap masası vardı. Üzeri odanın kalanıyla çelişir şekilde karma karışıktı ve tuhaf objelerle doluydu. Gözüne aşina gelen bir cep sinsioskopu, tüyler ve sarı parşömenler, masanın bir karış üstünde ağır ağır çırpan bir çift kanat, ve bir çığırtkanın parçalarını andıran kâğıt parçaları vardı.  Harry bunların üzerine haritaya benzer bir şeyin incelenmek üzere gelişigüzel yayılmış olduğunu fark etti. Arka duvar boydan boya bir kütüphaneydi ve kitaplarla doluydu. Sağ tarafta üzerinde çeşitli şilt ve kupalar bulunan şık bir şömine inşa edilmişti. Solda ise tavandan yere uzanan genişçe bir pencere ve Fransız balkon vardı. Odanın iki köşesine yerleştirilmiş saksılarda tavana doğru helezon şeklinde yükselen hoş bitkiler dikilmişti. (Neville Longbottom yanlarında olsaydı muhtemelen ismini söyler ve karakteristik özelliklerini hemen sıralardı.) Hareketli portreler ise girdikleri kapının sağında ve solunda asılıydı.

Gawain Robards masasının önünde ayaktaydı. Orta yaşlı, tıknaz bir büyücüydü. Bakışlarıyla Harry ve Ron’u süzüyordu. Hemen önündeki berjerde Kingsley Shacklebolt oturuyordu. Onlara tanıdık gelen üçüncü bir kişi sırtı onlara dönük, sanki içeride olduklarını fark etmemiş gibi kütüphanedeki kitaplardan birini inceliyordu.

Gawain Robards Ron ve Harry’ye dönerek, “Hoşgeldiniz Baylar,” dedi. Kingsley ikisini de başıyla selamladı. Ron neredeyse bir fısıltı halini alan titrek bir sesle teşekkür etti. Harry on dört yaşındayken katıldığı üç büyücü turnuvasındaki ejderha görevinden önce hissettiğine benzer bir gerginliğin vücuduna yayıldığını fark ettiyse de bozuntuya vermedi ve odadakileri kısaca selamladı. Robards asasının tek hareketiyle rahat görünüşlü üç koltuk yarattı. Harry ve Ron bir an birbirlerine bakıp Kingsley’in hemen yanında beliren koltuklara oturdu. O sırada diğer büyücü elindeki kitabı kütüphanedeki yerine yerleştirip onlara doğru döndü, sol yanağında derin bir kesik vardı: Bu Arcanus Grines’ti.

“Görünüşe göre yine karşılaştık,” dedi Grines, ardından masanın çevresini hızla adımlayarak Kingsley’in karşısındaki koltuğa yerleşti. Robards kütüphanenin ortasındaki büfeyi açtı ve Amber rengi sıvıyla dolu büyük tozlu bir şişeyle, beş ince kadeh çıkardı. Kadehler uçarak koltukların ortasında beliren sehpaya kendiliğinden yerleşti. Ardından şişenin tıpası açıldı ve kadehler dolmaya başladı. Harry bunun ateşviskisi olduğunu hem renginden, hem de kokusundan anladı.

“Önemli ve derin şeyler konuşacağız, bu yüzden giriş faslını hızlı geçelim ha?” dedi Robards gülerek. Kadehini havaya kaldırdı, onunkiyle beraber tüm kadehler tavana yükseldi, “Seçilmiş kişiye,” dedi, ardından Kingsley ekledi “ve onun cesur dostlarına…” Ron’a bakarak göz kırptı. Ron gergin bir şekilde gülümsedi; Robards ile beraber kadehini kafasına dikti. Baş Seherbazın içki adabı konusunda hiç de bilgisiz olmadığı ortadaydı. Harry onu Hogwarts Savaşında aynı safta olmalarına rağmen pek de ısınamadığı Horace Slughorn’a benzetti. Kingsley, Grines ve Harry içkilerinden birer yudum alıp kadehlerini ahşap oyma sehpaya bıraktılar.

“Burada bir eksik var tabi,” dedi Robards ve hemen ekledi.” Miss Granger,” İçini çekti, “Thornburn onun Sihirli Yaratıklarla daha çok ilgilendiğini söyledi, yazık. Bizim için tabi… Hele ki uğraşacak bu kadar çok şey varken… Başlamak ister misin Arcanus?”

Grines Ron ve Harry’yi uzun uzun süzdü, ardından koltuğunda dikleşti ve öne eğilerek sağ elini çenesine dayadı, “Aslında Gawain, kendim başlamaktan ziyade Bay Weasley ve Bay Potter’ın anlatacaklarıyla daha çok ilgileniyorum. Niyetlerini Arthur’un ağzından duyduk, ancak beklentilerini ve bu uğurda neleri göze alabileceklerini bilmek isterim. Siz Mr Weasley,” duraksadı, “neden buradasınız?”

Ron bu beklenmedik soruyla karşılaşınca yutkundu, “Ee, Harry ile biz… Tabi Hermione de… Bütün yıl Kim Olduğunu Bilirsin Sen’le mücadele ettik. Tabi Hogwarts Savaşında da oradaydık. Bakanlık’ta çalışmayı ve Karanlık Büyücülerle mücadele etmeyi çok istiyoruz.”

Arcanus delici bakışlarını Ron’un üzerinde tutarak devam etti, “Gerçekten bir seherbaz olmak için yeterli bilgi ve yeteneğe sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz Mr Weasley?”

Ron gözlerini tavana dikip omzunu silkti, “Ee, bunu denemeden bilemem öyle değil mi? ” Bu cevabı verir vermez söylediğine pişman oldu, gözlerini kısıp alt dudağını ısırdı.

Grines bu defa ikisine birden hitap ederek devam etti;

“Bildiğim kadarıyla geçen yılı Hogwarts’ın dışında geçirdiğiniz için FYBS’lerinizi henüz almadınız. Seherbaz olmak için ön koşullarımızdan biridir. Hatta aslında tahsilliler arasından dahi sadece en iyileri alıyoruz.”

Harry Grines’in bu sorgulayıcı tavrına şaşırmadan edemedi. Mahkemede Lord Voldemort’u alt ettiklerini kendisi söylemişti. Bu şekilde neye ulaşmaya çalışıyordu ki? Dayanamayarak biraz sert bir edayla cevap verdi, “Carrow’ların Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi verdiği bir Hogwarts senesini kaçırdık. Ayrıca Lord Voldemort peşimizdeydi, okula devam etmemiz mümkün değildi! Bizi daha Hogwarts Ekspresinde sandığımızı kompartımana yerleştirmeden tutuklamaya kalkarlardı!”

Gawain Robards Karanlık Lordun ismini duyduğunda yüzünü ekşitti. Arcanus Grines Harry’yi şöyle bir süzdü ve sanki o hiç konuşmamış gibi Ron’a bakarak devam etti, “Hayalbozan büyüsü yapabiliyor musunuz? Cisimlenme sınavını geçtiniz mi? Biçim değiştirebiliyor musunuz? Zihinbende yatkın mısınız? Cismani bir Patronus’unuz var mı? İmperius Büyüsüne karşı bağışıklığınız var mı?”

Bu defa araya girmeye çalışan Kingsley oldu, “Arcanus…”

“İki yetkin büyücüye karşı tek başınıza düello edebilir misiniz?”

Sessizlik…

“Bir ejderha, mantikor ya da Akromantulayla ölümüne baş edebilir misiniz? Ya da…” Ron irkildi.

“Arcanus…” Kingsley sakince araya girmeye çalışıyordu.

“Canınız pahasına size güvenen insanları koruyabilir misiniz? Sakat kalmayı göze alarak? Frank ve Alice Longbottom’un yaptığı gibi?” Gözleri parlıyordu. Harry cevap vermek için ağzını açtı ancak bunu fark eden Grines ondan önce davrandı.

“Aslında Baylar, söylemek istediğim şu: Mayıs ayında verdiğiniz ifade ve anlattıklarınız büyüleyiciydi. Bizim dünyamızda imkânsız görünen pek çok işi başardınız. Bütün yıl Karanlık Lord ve Ölüm Yiyenlerinden saklanmayı başardınız. Bununla yetinmediniz çok iyi korunan bir Gringotts kasasına girdiniz. Karanlık Lord’un parçalarını teker teker yok ettiniz ve siz Mr Potter, Karanlık Lord’a üstünlük sağlayıp büyücü dünyasını korkunç bir gelecekten kurtardınız. Bunu az önce mahkeme salonunda da belirttim. Bunlar gizlenme ve iz sürme konusundaki başarınızın doğal sonuçlarıydı. Ancak Seherbazlık mesleğine adım attığınız andan itibaren sizden daima ‘gerekeni’ yapmanız beklenecek. Sadece gizlenmeniz yetmeyecek, gerektiğinde esir almanız, hatta duruma göre öldürmeniz beklenecek. En ufak bir merhamet ya da duraksama sizin ya da yanınızdakinin canına mal olabilir. Ayrıca sizden belirli bir disiplin ve verilen yetki sınırları içerisinde hareket etmeniz beklenecek. Bir canı kurtarmak yerine geri çekilme emri aldığınızda buna itaat edebilecek misiniz? Tüm sorun bu…”

Harry meydan okurcasına, “Ben hayat kurtarmak için Seherbaz olmak istiyorum, birilerini feda etmek, öldürmek ve bunu makul sebepler sunarak savunmak için değil!”

“İşte kastettiğim buydu Gawain,” dedi masanın arkasında tartışmayı ilgiyle izleyen tıknaz büyücüye dönerek, “Seherbazlığın bir macera, epik bir hikâye değil doğru yerde doğru şeyi yapma, disiplin ve gerektiğinde kendinden ve inançlarından ödün verme meselesi olduğunun farkında değiller henüz. Müthiş bir potansiyel gösterseler de Mr Weasley ve Mr Potter’ın hazır olup olmadığı konusunda kuşkularım var.” Kollarını birleştirdi ve sözü diğerlerine bıraktı.

Robards henüz ağzını açamadan düşünceli bir ifadeyle oturan Kingsley Shacklebolt “Açıkçası Arcanus, potansiyelleri konusunda seninle hemfikirim, ancak hazır olup olmadıkları konusunda görüşlerimiz ayrılıyor. Belki de kurallara sıkı sıkıya bağlı bir Seherbaz Bürosu’nun modası geçmiştir. Belki de Karanlık Lord sonrası yeni Seherbazların artık daha pervasız olması gerekiyordur. Ya da bazı kurallarımızın yeniden yazılması…”

Grines kafasını eğdi ve Pers Halısını süzmeye başladı, odayı yeniden sessizlik doldurdu. Yeniden Harry ile Ron’a baktığında pek de ikna olmuş gözükmüyordu. “Mantığı yerine duygularıyla hareket eden bir ortakla hangi Seherbaz’ı cepheye sürebiliriz ki?”

Gawain Robards, Kingsley Shacklebolt’a bakarak gülümsedi ve kaşıyla Grines’i işaret etti. Kingsley de başını sallayarak onayladı ve Grines’e döndü, “Seni, Arcanus…”

Arcanus Grines görkemli bir jestle Kingsley’e doğru seyirtti, “Nasıl yani?”

“Eh,” dedi Kingsley, kaşlarını kaldırarak, “Personel eksiğimiz olduğunu, bu yüzden açıklar kapanana kadar Gawain ile beraber sahada olacağınızı söylemiştin. Bir partnere ihtiyacın olacak öyle değil mi? Yani demek istediğim…”

Arcanus kaşlarını kaldırarak onun cümlesini devam ettirdi, “Potter sınavı geçerse…”

“Evet, Potter sınavı geçerse seninle çalışır. Açıkçası mantığın ve sağduyunun kusursuz bir karışımı olan muazzam yetenekli bir seherbazdan öğreneceği çok şey olacaktır. Eğer bildiklerini ona öğretirsen ileride Alastor’un açığını başarılı bir şekilde kapatabiliriz bence. Tabi Mr Weasley de Gawain ile çalışacaktır bu durumda. ”

“Hayır!” Kafalar Harry’ye döndü. “Affedersiniz ama biz de buradayız; bizi yetersiz buluyorsanız neden bu kadar zahmete katlanıyorsunuz ki?” diye sordu gergin gergin. Ron ona bakarak hafifçe “Yavaş abi,” diyerek koluna dokundu. Harry başardıklarından sonra görkemli bir karşılama beklediğinden özellikle Grines’in isteksizliğinden kaynaklanan bir hayal kırıklığı hissediyordu. Mahkeme salonunda ona karşı beslediği sempati tamamen kaybolmuştu. Seherbaz olmayı hala istiyordu ama bu şekilde değil tabii ki.

“Yetersiz bulduğumuzu da kim söyledi?” dedi Grines tek kaşını kaldırarak. “Sadece bu kadar büyük bir sorumluluk için biraz erken olduğunu söyledim.”

Gawain Robards araya girdi, “Aslında Arcanus, sen de uygun görürsen elbet, Mr Weasley ve Mr Potter’a hazırlanmak için biraz süre verebiliriz. Bu süreyi onları hazırlamak ve meslek hakkında bazı püf noktalarını göstermek için kullanırız. Sınavlara girerler ve başarılı oldukları takdirde Seherbaz rozetlerini veririz.” İçkisinden bir yudum alarak Harry ile Ron’a doğru kaldırdı.

“Siz ne diyorsunuz Baylar? Kendinizi kanıtlama fırsatı elinizde.”

Harry ile Ron birbirlerine baktılar. Robards yanıtı beklemeden memnuniyetle ellerini ovuşturdu.

“Eh bu durumda şu şekilde bağlayalım, Potter ve Weasley’in her ne kadar FYBS’lerini almasalar da sınavlara girerek şanslarını denemeleri noktasında hemfikiriz sanıyorum, Arcanus?”

Grines başıyla onayladı. “Eh, sözüne itimadım var Gawain. Şanslarını deneyebilirler, buna herhangi itirazım yok. Destek olmak için de elimden geleni yaparım.”

“Kingsley? Onları FYBS’lerini almadan süreci başlattığımızda bazı temel kuralları çiğniyor olacağız. Sihir Bakanı olarak görüşün nedir?” Kingsley de gözlerini indirerek oyunu olumlu yönde kullandı.

“Bu durumda,” dedi Robards, “Sınava hazırlanmaya başlayabilirsiniz Baylar,” sırıtarak Harry ile Ron’a dönmüştü. “Sorun var mı?” Harry ve Ron yanıtlamaya fırsat bulamadan devam etti: “Tarihi bildirmek için size baykuş göndereceğim. Şimdi gelelim diğer konumuza, Kingsley?”

Harry ile Ron gergin ruh hallerinden sıyrılamadan merakla birbirlerine baktılar. Başka ne konuşacaklardı ki?

Kingsley oturduğu pozisyonu değiştirdi, ateş viskisinden bir yudum aldı ve elindeki kadehe bakarak söze girdi.

“Teşekkürler Gawain. Beyler, bildiğiniz gibi yeni bir düzen oluşturmaya çalışıyoruz. Daha doğrusu, eski hatalarımızdan ders çıkararak büyücü dünyasına yön verme çabasındayız. Karanlık Lord’un rejimi bizlerde onarılamaz görünen hasarlar bıraktı. Bundan kastım sadece büyücü dünyasındaki can kayıpları ya da Muggle dünyasında gerçekleştirdikleri katliamlar değil. Örnek vermem gerekirse, Bakanlıktaki Ölüm Yiyenler büyücü toplumundan kendi tanımlarıyla ‘bulanıkları’ temizleyebilmek adına 1986 – 1998 yılları arasında Muggle’lardan doğan tüm büyücülerin kayıtlarını sildiler. En basitinden bu, eğer çözmeyi başaramazsak 10 yıl boyunca Muggle’lardan doğan hiçbir büyücüye mektup ulaşmayacağı ve dolayısıyla Hogwarts’a gelemeyeceği anlamına geliyor.”

Harry üzüntüyle “Hayır!” dedi. Hogwarts’a asla gelemediğini ve hala Privet Drive 4 numarada tıkılı kaldığını hayal etmişti. Bu zihninde o kadar korkunç bir görüntü oluşturuyordu ki kayıtların bulunabilmesi adına elinden gelen ne varsa yapmaya niyetliydi.

Grines araya girdi, anlayışlı bir ifadeyle “Sorunun büyüklüğünü görebilmeniz çok güzel. Ama başka sıkıntılarımız da var, misal Ruh Emicileri ne yapacağımız. Bu yaratıkların Bakanlıkla işbirliği yapmış olması dahi kabul edilemezken şu anda da onları yok etmek ya da kontrollü bir şekilde yaşamalarına izin vermek gibi ahlaki yönü de barındıran ikilemlerin içindeyiz. Dahası diğer Sihirli Yaratıklarla olan ilişkiler, misal Fenrir Greyback’in kurt adam lanetini bulaştırdığı masum kurbanların toplumsal hayata katılması, ev cinlerinin refahının artırılması ki dostunuz Miss Granger bu konuda aktif rol oynamak istiyor, Hogwarts’ta Yasak Orman’da üremiş olan Akromantula’ların durumu gibi ilgi bekleyen pek çok konu var. Ayrıca çete içerisinde sözü geçen birkaç Ölüm Yiyen, Hogwarts Savaşından sonra elimizden kaçmayı başardı. Onların izini sürerek adalete teslim etmeliyiz.” Harry Grines’in yüzünde açık bir nefretin izlerini okudu. Gözleri kaçaklardan bahsederken bir anda kor halini aklmış, sesi de keskin bir şekilde yükselmişti. Beslediği kin ancak bu kadar açık görülebilirdi. Elinde sıktığı kadehi kafasına dikti ve sakinleşince sözlerine devam etti.

“Bu işler arasında sizi de doğrudan ilgilendiren ise şu…”

Gawain Robards onun sözünü tamamladı,

“Mayıstaki ifadenizde belirttiğiniz, Tom Riddle’ın Dennis Bishop ve Amy Benson isimli Muggle çocukları götürdüğü mağaranın durumu.”

Harry büyük bir şaşkınlıkla Gawain Robards’a baktı. Mağaranın nasıl bu odadaki gündemin bir parçası olabileceğini kestirmeye çalıştı. Robards hemen onun merakını giderdi: “İnferiuslar…”

Ron şöyle bir titredi. Karanlık büyüyle canlandırılmış ölülerin hayali dahi en cesur büyücüyü ürkütmeye yeterdi gerçi.

“Takdir edersiniz ki, İnferiusların bir yeraltı gölünün dibinde bu şekilde beklemesine göz yumamayız. Mantık olarak İnferiusları bizzat büyülediğini tahmin ettiğimiz Karanlık Lord öldüğünden büyünün kalkmış olması muhtemel. Ama az da olsa işini başkasına yaptırmış olması ya da bu karanlık büyünün tahmin ettiğimiz gibi işlememe ihtimalini düşünmeliyiz. En Habis Sihirler’de büyüyü yapan büyücü öldüğünde İnferiusların nasıl davrandığı konusunda net bir bilgi yok,” Arcanus Grines’e baktı. Grines de sözlerini onaylar şekilde başını salladı.

“Mağara bu durumdan habersiz biri ya da az önce bahsi geçen kaçak Ölüm Yiyenler tarafından keşfedilebilir. Art niyetli birine kargaşa yaratmak için İnferiusları Muggle’ların arasına salmak iyi bir fikir gibi görünebilir. Büyünün kalktığını farz edersek de, orada ölü yatan büyücü ve Muggle’ları ailelerine teslim etmek bizim görevimiz ve sorumluluğumuzda.”

Ellerini masaya dayayarak kalktı ve devam etti, “Mr Potter, özellikle sizin bize bu noktada yardımınız gerekecek. Albus Dumbledore nasıl anlattığınız yolculukta size rehberlik ettiyse, sizin de bize rehberlik ederek mağarayı güvenli hale getirmemize yardım olmanızı rica ediyoruz. Mr Weasley de gözlemci olarak yanımızda bulunabilir. Az önce belirttiğimiz gibi işimizi nasıl yaptığımızı gözlemlemeniz için iyi bir fırsat.”

Harry yorum yapamadan Ron atıldı, “İnferiusla dolu bir mağaraya mı gireceğiz?” Gözleri dehşetle açılmıştı. “Eh, bu güvenli olacak mı?”

Grines gözlerini devirerek “Bunun garantisini veremeyiz Mr Weasley, mağara Pıtırkurtlarla değil İnferilerle dolu olacak. Şansımız varsa eski hallerine dönmüşlerdir, ölü hallerine yani.” Ron’un onların eski hallerinden de haz etmediği ancak bu kadar açık olabilirdi.

“Yapacağız.”

Kafalar uzun süreden sonra söze karışan Harry’ye döndü. Ron kaşlarını kaldırmış, gözlerini kocaman açarak hayır dercesine kafasını hızla iki yana sallıyordu. Gawain Robards’ın sırıtması yüzüne yayılmıştı, Kingsley Shacklebolt memnuniyetle onlara bakıyordu. Arcanus Grines’in yüzüne ise kuşku ifadesi yerleşmişti.

Harry’nin ifadesi sertti. Bu oyunun bu şekilde oynanması gerekiyorsa oynayacaktı. Dumbledore onu Hortkuluk görevi için yeterli bulduğundan mağaraya yanında götürmüştü. Kendisini bir defa daha ispatlaması gerekiyorsa bunu yapacaktı. Bunu özellikle Grines’in yüzündeki ifadeyi silebilmek için yapacaktı bunu.

“Pekâlâ, planımız nedir?”

Grines koltuğunda dikleşti ve anlatmaya başladı, “Plan son derece basit. Öncelikle ikiye ayrılacağız, bir grup birden fazla sefer yaparak kayıkla adacığa gidecek, ikinci grup kıyıda kalacak. Hem adacığa hem de kıyıya anahtarlar yerleştireceğiz.”

Harry kafasındaki soruyu sordu, “İyi de, İnferilerin anahtarlara gelmesini nasıl sağlayacaksınız?”

Grines umursamaz bir tavırla, “Tuzağı tetikleyerek,” dedi. Harry’nin ensesi ürperdi. Hayalinde Dumbledore’a su içirebilmek için deniz kabuğunu göle daldırdığında bileğine sarılan soğuk, damarlı beyaz el ve göl yüzeyinde beliren ölü, beyaz bakışlı yüzler canlandı. Yine de bu hissiyatın yüzüne yansımasına izin vermedi. Zayıflık göstermek o an en son isteyeceği şeydi. “Tuzağı tetiklediğimizde şanslıysak ve bilinen büyü kanunları İnferiler için de geçerliyse hiçbir şey olmayacak. Bu durumda onları gölden çıkarmak ve istediğimiz yere götürmek sorun olmayacaktır. Öte yandan şanssızsak iki gruba da saldıracaklarını tahmin ediyorum.” Elini kadehine attı ve içkisinden bir yudum aldı. “Incendio büyüsünü kullanarak onları iki taraftan da çember içine alacağız. Çemberi daralttığımızda anahtarlara temas edecekler ve Azkaban’da onlar için hazırladığımız zindanlara nakledilecekler. Orada lanet kırıcılar devreye girecek ve Karanlık Lord tarafından bir piyon olarak kullanılan bedenleri huzur bulacak. İşin en zor kısmı da burada başlıyor, muggle ve büyücüleri teşhis etmek ve ailelerine teslim etmek yani.”

Harry bu plana göre hepsinin korkunç bir risk altında olacaklarını anladı. Özellikle adadakiler İnferiler tarafından kıstırılmış olacaklardı ve en ufak bir hata birden çok büyücünün hayatına mal olabilirdi. Yine de sesini çıkartmadı ama Mrs Weasley’e hiçbir şekilde bu görevden bahsetmemesi için Ron’u uyarmaya karar verdi.

“Tabi oraya kırık asa ile Sfenks avlar gibi gitmeyeceğiz. Yanımızda bir şifacıyla, muhtemel ihtiyaçlarımızı karşılayacak destek büyücüleri de olacak.”

Harry onaylarcasına başını salladı,

Grines ayağa kalktı, “Bu durumda Mr Weasley, Bay Potter…” Kararsızca duraksadı, “Umarım sınavlarda başarılı olursunuz.” Gawain Robards ve Kingsley de onunla ayağa kalkmıştı. “Gawain, sözleşmeler?” Robards masanın çekmecelerinden birini açtı ve iki eski parşömen çıkardı. Mürekkep hokkalarını Harry ve Ron’a doğru itti. “Bunlar stajyer Seherbazlık sözleşmeleri. Bu göreve katılabilmeniz için Bakanlık’la resmi olarak bağınız olmalı. Şimdilik bu evrakları imzalamanız yeterli olacaktır,” dedi.

Ron parşömene bir an için baktı, kafasını kaldırıp sıkıntılı bir ifadeyle Harry’yi süzdü, sonra gözleri satırları kısaca taradı. Bir an duraksadı, şaşkınlıkla koltuğunda dikleşti, göz bebekleri büyürken kâğıdı havaya kaldırıp sırıttı. Harry’nin şaşkınlıkla karşıladığı bir keyif ifadesiyle imzasını attı. Ardından eğilerek sağ elini ağzına siper etti, “Stajyerlere 10 Galleon 4 Sickle 2 Knut ödüyorlar.” diye fısıldadı. Harry soğuk bir ifadeyle sözleşmeyi dikkatle okudu ve duraksamadan imzaladı. Ron’un aksine mutlu değildi; bakanlığa katılacağı günü pek bu şekilde hayal etmemişti.

“Accio sözleşmeler!” Parşömenler uçarak Robards’ın eline yapıştı, okurken “Mükemmel,” dedi. “Aramıza hoş geldiniz! Eh Harry, ateş viskini bitirmemişsin ama?” Robards tüm kadehleri yeniden doldurdu. Hep birlikte kadeh kaldırdılar: “İlk göreve!”

* * *

Dördüncü bölüm için tıklayın:
“Kaçakların Esrarı”

⁠⁠⁠Evapsie!
46 Yorum

Bir Yorum Ekle

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir