Harry Potter’ın Zeki ve Parlak Kadını: Minerva McGonagall

Cesur, zeki, güçlü, iyilerin dostu kötülerin düşmanı, profesör gibi profesör: Minerva McGonagall! Seri boyunca yer yer sinir olduğumuz ama hep sevdiğimiz ve hayranlık beslediğimiz McGonagall’a gelin Sarah Gailey’in makalesiyle yakından göz atalım.

Asla anlayamayan bir baba ve o babayı sihrine tercih eden bir annenin çocuğu.

Güçlerini ne pahasına olursa olsun saklaması gereken iki erkek kardeşe bakmak için doğdu.

Liderlik için doğdu.

Görev için doğdu.

Minerva.

Sınıf Başkanı, Öğrenci Başı, Transfiguration Today’in En Yeni Gelecek Vaadedeni ödülünün sahibi. Minerva McGonagall çok katı kuraların olduğu bir evde dünyaya geldi; etrafı Mugglelar tarafından çevrilmiş dört sihirli kişinin saklandığı bir ev. Genç Minerva pek çok yönden neslinin en zeki cadısıydı. Ancak aynı Harry Potter’ın sihrini görmezden gelerek yaşayacağı gibi, sırf bakan olan Muggle babasını korumak için uzun yıllar boyunca bu yeteneğini gizlemek zorunda kalmıştı. Kardeşlerine de öğretmişti gizlemeyi, onlara hayatta kalmayı öğretmişti.

En başından beri öğretmen değilse, neydi bu genç Minerva? On bir yıl boyunca kuralları öğrenmesi ve bir on bir yıl daha onları pekiştirmesi gerekiyordu, çünkü savaş sonrası Britanya’da büyü gücüne sahip biri olmanın bedeli, onun veya ailesinin ödeyebileceğinden çok daha fazlaydı. On bir yıl boyunca çocuksu şeyleri bir kenara bıraktı çünkü birisinin kardeşlerine annelerinin onlar için seçtiği yaşamda hayatta kalmayı öğretmesi gerekiyordu.

On bir yıl boyunca olduğundan daha azıymış gibi davrandı.

Ta ki mektubunun eline ulaşıp her şeyin değiştiği güne kadar.

Elli yıl sonra, kardeşlerine nasihatler fısıldayan o ses, savaş alanında yükseldi:

“Hogwarts tehlike altında! Sınırları boş bırakmayın, bizi koruyun. Okulumuza olan görevinizi yerine getirin!”

Minerva artık Profesör McGonagall‘dı, bir efsaneydi. Öğrencilerini tehdit eden bir tehlike, onun taştan olduğunu düşüklerini kalbinin yüzeyini delmiş ve kuralları yıkmasını sağlamıştı.

O saklandı, savaştı, saklandı ve yine savaştı. Tehlikenin suratına karşı asla gülmeyen, aksine incecik dudaklarıyla ve sert bakışlarıyla onun karşısına dikilen biriydi.

Eğer herhangi birinin, “Görevinizi yerine getirin,” demeye hakkı varsa, o kişi Minerva’dır.

Minerva için görev, cesareti dibine kadar göstermek, direniş için casusluk yapmak demekti. Zekasını kayıtlı olan Animagus formunda gösterdi – hiçbir iksir kullanmadan alabildiği form. Pençelerini istediği zaman saklayabildiği ya da ortaya çıkarabildiği bir form. Önceki çalışma arkadaşlarının ya da öğrencilerinin ki çoğu şimdi Ölüm Yiyen, kolaylıkla tanıyabileceği bir form.

Minerva için görev, ilk aşkı ölürken bile cesaretin en derin noktalarına ilerlemeye devam etmek demekti. Erkek kardeşi ölürken bile. Öğrencileri ölürken bile. Pek, pek çokları ölürken bile.

Minerva görevi anlıyor çünkü Minerva cesaretin ne anlama geldiğini biliyor.

Minerva cesaret talep ediyor.

Gençliğin karanlık yollarında öğrencilerine ışık tutmak için kurumsal idarenin alevini taşıyor. Yılmayan asaletiyle kadın bir profesör olarak yetkisi izin verdiğince o incecik yolda yürüyor. Minerva istikrarlı, kararlı, katı ve daimi olacak. Onun ilgisine bırakıldıklarından itibaren öğrencileri yetişkinliğe adım atarken onların çocukluklarını da korudu. Sorumluluk almayı öğretirken onun gözetimi altında kendi yetişkinliklerini dokuduklarını fark edecekleri güne dek yeteri kadar pervasızca davranmalarına izin verdi.

Yüzlercesi – sert ve korkmuş olanlar, zorbalar ve kurbanlar, şakacılar ve çapulcular. Hepsini görüyordu ve hepsini, tahmin ettiklerinden daha çok seviyordu.

Kabul edebileceğinden çok daha fazlasıyla öğrencileri seviyordu onu.

Ve sonra, elbette, Çocuk vardı.

Hayatta kaldı.

Gryffindor’un iki evladı, ikisi de onundu. Hata yaptıklarında, birçok hata yaptıklarında, birkaç doğru şey yaptıklarında ve birbirlerini bulduklarında, bu iki zeki ve parlak çocuğun yanında oldu. Cesaretlerini sonuna kadar sergilediklerinde ve kötülüğe karşı gelecek gücü bulduklarında.

Karşı geldikleri kötülük yüzünden kaybedilen iki çocuk.

Işıkları çok çabuk sönen iki tane zeki ve parlak Gryffindor. Çok kısa hem de. Lily ve James, kendilerinden öncekiler gibi yok oldular.

Ama o hayatta aldı. Çocuk hayatta kaldı.

Çocuk hayatının on bir yılını merdiven altındaki dolapta geçirdikten sonra mektubu geldi ve her şey değişti. Çünkü o Minerva’nın binasına geliyordu.

Minerva McGonagall kendini her zaman görevine karşı borçlu hissetti. Onun görevi, iliklerinde, ruhunun derinliklerinde hissettiği görevi, adalet içindi. Birçoklarının, isteyerek ya da istemeyerek, yıkmak için aradığı bir görev. Kimisi onu görevinden romantizmle, kimisi güçle, kimisi ise tehditle vazgeçirmeye çalıştı.

Ancak Minerva görevini biliyordu.

Görevi öğretmekti.

Kardeşlerine güvende olmayı öğretti, en azından çocukken, en azından ölüm, aynı diğerlerine ulaştığı gibi, aynı tüm öğrencilerine ulaştığı gibi, onlara da ulaşana kadar.

Diğerlerine de öğretecekti sonra. O çocuklar çok, çok gençtiler ama onlara öğretebildiği her şeyi öğretecekti. Çünkü çocuklar öğrenmeliydiler.

Güçlü olmayı öğrenmeliydiler.

Sorumluluk almayı öğrenmeliydiler.

Savaşmayı öğrenmeliydiler.

McGonagall, ödevlerindeki kopyaları ve sınavlarındaki tökezlemelerine rağmen Harry Potter’ı eğitti. Bazıları Harry’den daha yetenekli olan sınıf arkadaşlarını eğitti. Acı çekmesini ve şüphe duymasını, yeni yaralar kazanmasını izledi, aynı diğer çocuk gibi. Hata yaparken, birçok hata yaparken ve birkaç doğru şey yaparken onun yanında durdu. Beklentilerini karşılamadığındaki hayal kırıklığını ve başardığındaysa gururunu görmesine izin verdi. Düşmesine ve savaşmayı öğrenmesine izin verdi. Kendisine ve iç güdülerine ne zaman güvenmesi gerektiğini, “hayır”ı ne zaman görmezden gelip ne zaman dikkate alması gerektiğini öğretti.

Ve Harry Potter onun binasında güçlü ve tetikte olarak büyürken, Minerva düşmanının yükselişini izledi. Voldemort güçlendi, Sihir Bakanlığı karanlığa gömüldü ve Minerva’nın minik Gryffindorlar’ı ellerinin arkasında yaralarla ve gözlerinde korkuyla kuleye gelmeye başladı.

Çocukların dövüşmeye zorlandığı savaşın şekillenişini görmeye başladı. Harry’nin dövüşmeye zorlandığı savaş. Zeki ve parlak Gryffindorlar’ına bakıp hangilerinin hayatta kalacağını merak etmeye başladı.

Savaşın önlerinde olduğunu biliyordu.

Daha önce bulunduğu bir savaştı bu.

Tekrar dövüşmek için hazırlandığı bir savaştı bu.

Kaybetti.

Astronomi Kulesi’ndeki savaş Minerva ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nın kaybedişlerinin dönüm noktasıydı. Snape’in, tehlikeli olduğu söylenen, şüphe edilen adamın, yanından geçip gitmesine izin verdi. Yanından geçip arkasındaki merdivenleri tırmanarak arkadaşını, akıl hocasını, müdürünü öldürmesine izin verdi.

Dumbledore ölmüştü ve kaybı çok acımasızcaydı. Olmamış gibi davranılamazdı, inkar edilemezdi. Onu seven kalpler bir yolu olmalıymışçasına ağladı ama yoktu.

O gitmişti artık.

Mağlubiyeti kabul etmek ne kadar da kolaydı.

Düşman güce, egemenliğe yükseliyordu.

Başını eğip iktidarına giden yolda tehdit eden ve öldüren bir kötüyü takip etmek ne kadar da kolaydı.

Ancak McGonagall “kolay”ı asla kabul etmedi. Direnmekten asla vazgeçmedi. Koruması gereken kurbandan hoşlanmasa bile zulme karşı ayakta durdu. O zalim kişi bizzat Sihir Bakanı’ndan gelen otorite yetkisine sahip olduğunda bile. Kendisini alt etmek için tam dört tane sersemletme büyüsü kullanan zalime karşı ayakta durdu. Neyin doğru olduğunu biliyordu. Her şeyden öte, Hogwarts öğrencilerine karşı olan sorumluluğunun farkındaydı ve engellenemeyecekti.

Astronomi Kulesi’ndeki savaşı kaybetmişti. Ondan sonra da büyük, küçük, zor ve şiddetli pekçok savaşı kaybetti.

Ama görev duygusunu asla kaybetmemişti.

Son savaş kapısına kadar gelmişti: Hogwarts Savaşı.

Bu, onun bir öğrencinin diğerine “bulanık” diye hitap ettiğini duyduğundan beri verdiği bir savaştı. Bu, onun bir öğrencinin babasının soyadına güvenerek her baykuş gönderip özel değerlendirmelerde bulunulmasını talep ettiği zamanlarda verdiği bir savaştı. Bu, onun gizlenmiş aile fertlerinin taleplerinden kaçıp onu zeki yerine melez olarak tanımladıkları bir topluluğun üyesi olduğu andan itibaren verdiği bir savaştı.

Bu, ailesini, potansiyelini, tutkusunu baskılamaya çalışanlara karşı verdiği bir savaştı. Bu, onun zeki ve parlak Gryffindorlar’ının kendilerini “saf” olarak belirleyen soylarından dolayı başlarını eğmek isteyenlere karşı verdiği bir savaştı.

Bu neredeyse yedi senedir kaybettiği bir savaştı ama kaybetmenin bir önemi yoktu. Bir sorumluluğu vardı.

Savaşmaya hazırlanıyordu.

“Hogwarts tehlike altında! Sınırları boş bırakmayın, bizi koruyun. Okulumuza olan görevinizi yerine getirin!”

Bunu Hogwarts’ı koruyan askerlere söylemişti.

Bunu arkadaşlarına söylemişti.

Bunu öğrencilerine söylemişti.

Bu mesaj hepsi içindi.

Kaynak: tor.com

Bu makaleler de ilginizi çekebilir:

* Bir Yan Karakterden Çok Daha Fazlası: Hermione Granger

J.K. Rowling’in Yeni Kitabından “Minerva McGonagall Hakkında Bilinmeyenler”

Sarah Gailey’in sitemizdeki diğer makalelerine buradan ulaşabilirsiniz!

3 Yorum

Bir Yorum Ekle

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir