J.K. Rowling “Fantastik Canavarlar” ile Amerikan Tarihi Dersinden Sınıfta mı Kaldı?
|Insider‘da yayınlanan bu makale çok konuşulacak! Fantastik Canavarlar filmleriyle birlikte büyücülük dünyasını Amerika’ya taşıyan J.K. Rowling‘in, bazı tarihsel konulardaki çelişkili yaklaşımları eleştiri konusu oldu. Bizler de Jacob Shamsian‘ın bu değerli metnini sizler için Türkçeleştirdik!
Harry Potter serisi Amerikan Büyücü Dünyası‘nı tamamen dışarıda bırakıyordu. Fakat 2013 yılında başladığı Fantastik Canavarlar Nelerdir ve Nerede Bulunurlar? projesi ile büyülü evrene Amerika da dahil oluyordu.
18 Kasım 2016’da Newt Scamander’ın 1920’lerde New York’ta geçen hikayesinin anlatıldığı ilk film gösterime girdi. Öte yandan filmin yanı sıra, Rowling, Pottermore sitesinde Kuzey Amerika Büyü Tarihi‘ni inceleyen yeni hikayeler yayınlamıştı.
Fakat asıl problem, Rowling’in Amerikalıları yazarken sıkıntıları olmasıydı. Özellikle de Amerikan yerlileri hakkında.
Bu hikayeleri yazarken Rowling birkaç yanlış adım attı ve bunlardan biri de “Kuzey Amerika’da Büyü Tarihi” idi.
Bu hikayede, Amerikan yerlilerinin tarihlerini anlatırken Rowling, biraz beceriksizce kendi hayal dünyasını işin içine kattı. Amerikan Yerlilerinin efsanesi şekil değiştirenleri, kendi düşüncelerini temel alarak, istedikleri hayvana dönüşebilen şeytani cadılar ya da büyücüler olarak tanımladı.
Gerçekte, şekil değiştirenler, yüzlerce Amerikan yerli kabileleri içinde sadece Navajo’lara aitti. Rowling, yüzlerce inanışı ya da hikayeyi bir araya getirdi ve “Amerikan yerlilerinin büyülerinde doğa tarafından kutsandığını” söyleyip, şifacılar gibi sınıflar ortaya çıkardı.
Yerliler, Cherokee kabilesi gibi, Amerika tarihinde çok büyük bir öneme sahipler. Ancak, Rowling hikayelerini kaleme alırken, Ulusal Amerika Arşiv ve Kayıt Dairesine pek bakmak istememiş gibi.
Walter Fleming, Montana Üniversitesi Amerika Yerlileri Çalışma Grubu Başkanı, konu hakkında şöyle diyor:
“Büyülü evreni Amerika Yerlilerine kadar uzatmak istemesi gerçekten harika ancak hikaye tam oturmuyor çünkü oluşturulan hikaye bir yerlere dayanması için kurgulanmamış. Kurgulanan bir dünyaya – büyücü evrenine – bu tarz pek de kurgusal olmayan bir toplum eklemeye çalıştığınız zaman bunlar karşınıza çıkar. Bu toplumların inanışları ve yaşayışları hakkında temel elementler vardır.”
Bu tepkilerin üzerine, Rowling’in yaratmış olduğu evreninde yer alan Amerikan yerlilerinin tarihleri ve kültürleri üzerine daha hassas davranması beklenirdi. Bir süre sonra, Rowling Pottermore sitesine, Ilvermony Cadılık ve Büyücülük Okulu‘nun binaları için ayrıştırma testi ekledi; Thunderbird, Pukwudgie, Horned Serpent ve Wampus. Bu binaların ilk üçünün temsil edildiği hayvanlar, Amerika Yerlilerin Mitolojilerinden geliyordu.
Rowling Amerikan Yerlileri hakkında birilerine ya da bir kuruma danışmış olsa ve okuldaki evlerin isimlerinin tarihi hakkında daha detaylı bir çalışma sunmuş olsaydı, ortaya koymuş olduğu hikaye daha saygıdeğer olabilirdi. Ancak yazmış olduğu neredeyse 5000 kelimelik “Ilvermony Cadılık ve Büyücülük Okulu” hikayesi, yerlilerin bu okula gittiğini ve okulun Avrupa’dan gelen göçmenler tarafından kurulduğunu anlatıyor.
Öte yandan Rowling basit hatalar da yapıyordu. MACUSA gibi. Amerika Birleşik Devletleri Büyü Kongresi‘nin 1693’te kurulduğunu söylüyordu. (MACUSA – The Magical Congress of the United States of America) Bu tarih Amerika’nın bir isme sahip olmasından neredeyse 100 yıl önceydi. USA kısaltması olmadan MACUSA kısaltması nasıl yapılabildi? Ayrıca, MACUSA merkezi Washington D.C’ye 1777’de yerleştirildi ki Washington D.C. 1790’de kurulmuştu.
Bunların hepsi çok küçük gibi görünse de, kolayca kontrol edilebilir ve düzeltilebilirdi.
Öte yandan Rowling, kendi politik düşüncelerini, nasıl Amerikan toplumu içine yerleştireceğini de pek bilememiş gibi görünüyor.
Harry Potter serisinde, Rowling kendi göndermelerini Mugglerın tarihi ve önemli meselelerini kullanarak yapmıştı. Gellert Grindelwald’un yükselişi tesadüfi olarak Nazi rejiminin yükselişi ile aynı zamanlara denk geliyordu. Lord Voldemort’un safkanlık hakkındaki takıntılı düşünceleri de benzer konuları işliyordu. Serinin en çok sevilen karakterlerinden olan Albus Dumbledore’u, Rowling eşcinsel olarak betimlerken, Harry Potter dışındaki alt hikayeleri ise çok daha politikti. Kendi politik düşüncelerini Amerika’ya nasıl uyarlayacağı hakkında tökezleyen Rowling’in yardımına MACUSA koşuyor, ayrımcılık, ezilen ve ezenin arasındaki ilişkiyi tanımlamasına yardımcı oluyordu.
MACUSA’nın çok konuşulan Rappaport Yasası, herhangi bir büyücü ya da cadının No-Maj (Muggle’ın Amerika karşılığı) ile evliliğini yasaklıyordu. Bu yasa bizlere, Amerika’da bir zamanlar uygulanan ırkçı yasaları hatırlattı.
Ama tam olarak kurulmak istenen bağlantı nerede? Amerikalı büyücüler No-Maj’lerin üstüne çok gitmiyor gibi anlaşılıyor. Bildiğimiz kadarıyla, Rappaport Yasası aslında bir nevi güvenlik önlemiydi. Fakat Rowling’in ortaya koyduğu bu evlilik yasağı, 1920’lerin Amerikan tarihi incelendiğinde, biraz manasız gibi. Sonuç olarak Rowling, tam olarak nereye varacağını bilmediği sosyal bir tartışmayı ateşliyormuş gibi geliyor.
Üç ana hikayede, No-Maj ve büyücüler arasındaki dengeden bahsetse de, Rowling bu hikayelerin hiçbirinde, Amerika’nın en büyük problemlerinden ve hâlâ etkileri hissedilen kölelik düzeni hakkında konuşmuyor. Amerika tarihi ile ilgili en büyük problemi ihmal etmiş gibi görünüyor.
Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar ile ırkçılık ve kölelik gibi suçların tekrar tartışılması mümkün olabilir ancak şimdiye kadar böyle bir intiba kimsede oluşmadı.
Rowling, Amerika’yı manevi bir çöküş içerisinde tasvir ediyor.
Rowling Amerika tarihi hakkında yazmaya başladığı zaman doğrudan Amerikalı büyücüler sahneye çıktı. Devrim hareketi örneği ele alalım; Rowling’in son yazdıklarına göre, MACUSA, İngiliz koloni hareketine karşı verdikleri mücadelede No-Maj’ların yanında yer almaya karar vermişti ancak büyücü hükümeti karşı çıkıncı bu olaya karışmamaya karar verdiler.
Rowling sadece kayıtlara geçmemiş şekilde No-Maj komşularını savaştan koruyan büyücülerden bahsediyor, hepsi bu.
Harry Potter serisinde, karakterler her zaman yüksek ahlaki değerleri sebebiyle ön plana çıkmışlardı. Harry ve Dumbledore, şeytani güçlere karşı iyiliği savundukları için kahraman olmuşlardı. Tıpkı Rowling’in kitaplarında olduğu gibi, Amerika tarihi de kahramanlığın ve yüksek ahlaki değerin altını çizer, tıpkı Abraham Lincoln ve Harriet Tubman gibi. İkisinin hayatı da tarihte hak ettiği yeri bulsa da, Amerika onları savundukları değerler için kahraman haline getirmiştir.
Fakat Rowling, Amerika’da yarattığı büyücüler gibi, bu konuların tamamen dışında kalmayı seçti. Hayata geçirdiği Amerikalı büyücüler o kadar kahraman değil. Bizlere tanıttığı MACUSA başkanlarından biri olan Thornton Harkaway aslında son derece kötü bir adam. No-Maj’lere karşı pek de iyi davranmayan köpekler olan Cruplar yetiştiriyor ve No-Maj’lerin son derece vahşi ve barbar olduklarını düşünüyordu. Hatta Rowling, No-Maj’lerin büyücüler tarafından akıl hastanelerine yatırılması gerektiğini düşündüklerine kadar götürüyor işi.
Rowling aslında Amerika’ya ana seride pek şans tanımıyordu. Amerikalılardan ilk olarak Harry Potter ve Ateş Kadehi’nde, Quidditch Dünya Kupası‘nda bahsediliyordu; süslü bayrakları ile çadırların arasında “SALEM CADI ENSTİTÜSÜ” yazısı okunuyordu. Çağlar Boyu Quidditch kitabında ise, Amerika Quidditch Takımı, Kanadalıların çok gerisinde tasvir ediliyor ve hatta Quodpot isimli başka bir oyun oynadıkları söyleniyordu.
Rowling’in politik sayılabilecek tek yorumu, MACUSA hakkındaki son paragrafında yer alıyor. Amerikan Büyücü Toplumunun, No-Maj’lerin dünyasında olduğu gibi idam cezası kullandığından bahsediyor:
“Amerikan Büyücü Hükümeti ile İngiltere arasındaki tek fark ciddi suçlar için idam cezasıydı. İngiltere’de azılı suçlular Azkaban’a gönderilirken, Amerika’da idam cezası uygulanıyordu.”
Aslında Rowling’in söylemek istediği şu; İngilizler kimseyi öldürmezken, barbar Amerikalılar bunu yapıyordu. Fakat okuyucular bir İngiliz olan Remus Lupin’in dediği şu sözü unutmamalı:
“Ruh Emicilerin bir öpücüğü, ölümden de öte bir cezadır.”
Sonuç olarak, Rowling Amerika ve tarihini çarpıtıyor mu? Tabii ki hayır, ancak tarihin ve kurgunun tam olarak ayarlanamadığı söylenebilir.
J.K. Rowling’in yarattığı bu evren gerçek olaylardan ve insanlardan cömertçe esinlenmiş olabilir ve yazarlar her zaman gerçeği olduğu gibi yazmak zorunda da değildir ancak bunun gibi konularda daha çok araştırma herkes için daha iyi olabilirdi.
Kaynak: thisisinsider
Sizler bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayın!
Adamların bu saçma sapan içi boş ve eksikliklerle dolu sistem de hayatta kalmaları hiç inandırıcı değil. Büyücülerin kimin doğru kimin yanlış olduğu, kimin neyi ne zaman yaptığı, nerde yapılmaması gereken büyülerin yapıldığı hakkında bilgi sahibi olması gerek. Sadece film olmasından mıydı bilmiyorum ama o ihtişamdan ve bizim kafamızdaki büyü dünyasından çok uzaktı. Çocuk oyunu gibiydi Amerika’nın sihir bakanlığı.
Bu yazıyı okuyunca anladım ki gerçekten küçük görünüp önemli olan detaylar bunlar. Özelikle de muhteşem bir büyü dünyası yarattıktan sonra böyle hatalar biraz hayal kırıklığı mı yaşattı ne
Lanetli çocuktan sonra amerikayı afrika kıtasında bile tasvir etse aman nolacak derim. zira bunlar küçük şeyler lanetli çocuğa kıyasla. o kitabı okuduktan sonra rowling konusunda çıtamı çok düşürdüğüm içi bile fantastik canavarlar filmini aşırı derecede beğenmiş olabilirim.
BU BAŞKA BİR DÜNYA GERÇEK İLE UYUŞMAK ZORUNDA DEEEEEEEĞİİİİLLLLL