Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #3: Tuhaf Ölümler
|GİRİŞ İÇİN TIKLAYIN.
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
Lord Voldemort’un o karanlık gece, Harry Potter‘ı kaçırıp öldüremeyince kendi oğlu gibi büyütmeye karar verdiği alternatif bir hayran hikâyesine ne dersiniz?
“Karanlık Prens” serisini, Safina Mazhar‘ın kaleminden ve yazarın gözden geçirdiği yeni versiyon üzerinden taze bir çeviriyle sizlerle buluşturuyoruz. Karşınızda İçimdeki Karanlık cildinin üçüncü bölümü!
bölüm 3
• Tuhaf Ölümler •
Lily keyifsizdi. James’i görmeyi iki haftayı aşkın bir süredir iple çekiyordu. James gelir gelmez ise, birbirlerine iki laf dahi edememişlerdi; çünkü Profesör Dumbledore acilen bir Yoldaşlık toplantısı yapmak istemişti. James, Damien’a bir merhaba bile diyememişti. Lily kollarını önünde kavuşturmuş oturuyor, hırçın halini göstermemek için elinden geleni yapıyordu. Doğrusu istediği tek şey, kocasıyla birkaç dakika geçirmekti; çok mu şey istemişti?
Oda birden sessizleşince düşünceleri yarıda kesildi. James, Lily’nin yanındaki yerini aldı ve onun elini tutup hafifçe sıktı. Lily ona bakıp gönülsüzce gülümsedi. Etrafa bakınca tanıdık yüzler gördü; pek çoğu yorgun ve onun kadar canı sıkkın görünüyordu. Gözüne sürekli paranoyak hâlde görünen Deli-Göz Moody ilişti; onun yanında, Seherbaz Kingsley Shacklebolt oturuyordu. Tonks’un çiklet pembesi saçlarının ise, göze çarpmaması imkânsızdı. Bakışlarını James’in yanında oturan Remus ve Sirius’a çevirdi. Meslektaşı ve eski profesörü Minerva McGonagall, tam Snape’in yanında, kapının önüne yakın bir yerde oturuyordu. Onların yan tarafında ise, Lily’nin görmezden gelmeye çalıştığı iki boş sandalye duruyordu. Kendisinde onları tekrar düşünecek cesareti bulamadı.
Müdür’ün tüm üyelerin önünde ayağa dikilmiş olmasıyla, Lily dikkatini Dumbledore’a verdi. Albus Dumbledore da diğer herkes gibi son derece yorgun ve bitkin görünüyordu. Boğazını temizlemesiyle zaten çıt çıkmayan odaya daha da derin bir sessizlik hâkim oldu. Pek çoğunun yüzünde takındığı ifadeyi görebiliyordu; aralarından bazıları son dakikada belli olan bu toplantı yüzünden canı sıkkın bir hâldeyken, diğerleri ise daha fazla acı haber duymaya kendilerini hazırlamaya çalışıyorlarmış gibi görünüyordu.
“Bu kadar ani gelişen bir toplantıya katıldığınız için size teşekkür ederim,” diye başladı Dumbledore. “Birçoğunuzun planlarını iptal etmek veya yeniden düzenlemek zorunda kaldığının farkındayım, o yüzden fazla zamanınızı almayacağım.” Bunu söylerken Lily’ye anlamlı bir bakış attı; bakışlarını kucağındaki ellerine indiren Lily’nin ise kızarmış gibi bir hâli vardı.
“Sorun yok, Lils, hiç kimse fark etmedi.” Sirius sessizce ona takılmıştı.
Lily ona ters bir bakış attı, ama bir şey söylemedi.
“Hepinizin bildiği gibi, geçtiğimiz yılda Ölüm Yiyen’lere birtakım saldırılar meydana geldi,” diye devam etti Dumbledore. “Öldürülen bu Ölüm Yiyen’lerin yakın çevrelerinden oldukları teyit edildi. Bakanlık da Yoldaşlık da bu saldırıları üstlenmediğine göre, bu durum kafalarda saldırganın kim olduğu sorusunu doğuruyor.” Oda sessizdi, tüm gözler Dumbledore’un üzerindeydi. “Bu saldırılardan sonuncusu ise, dün gece gerçekleştirildi. Jason Riley adında bir Ölüm Yiyen evinde ölü bulundu. Bakanlık sorumlu olmadığını iddia ediyor; biz de Yoldaşlık’ın sorumlu olmadığını biliyoruz. Bu Ölüm Yiyen’lerin peşine düşüp onları öldürenin kim olduğu sorusuyla karşı karşıya kalıyoruz.” Dumbledore sözlerini tamamlarken sesi endişeli geliyordu.
“Bu neden önemli ki?” diye sordu Moody, boğuk sesiyle. “Her kim olursa olsun, sonuçta Ölüm Yiyen’leri öldürüyor. Bize yardımcı oluyorlar. Bu bizi niye endişelendirsin ki?”
Birkaç kişi Moody’nin söylediklerini onaylar şekilde homurdandı.
“Bizi endişelendiriyor; çünkü bunu yapanın kim olduğunu ve neden yaptığını bilmiyoruz,” diye açıkladı Dumbledore.
“Belki Yoldaşlık gibi kurulmuş gizli bir örgüt vardır. Belki de Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen’e karşı savaşmak için birileri başka bir grup kurdu ve Ölüm Yiyen’leri hedef alıyorlardır,” diye öneride bulundu Tonks.
“Bu bir ihtimal olabilir.” Dumbledore başını ona doğru çevirdi. “Ancak bu meselenin aslını bir an önce öğrenmek yararımıza olur diye düşünüyorum.”
Lily, Dumbledore’un söylemediği bir şeyler olduğunu fark etti. Dumbledore’la, önce öğrencisi, ardından Yoldaşlık üyesi ve son olarak da kadrosunda çalışan biri olarak, asırlık büyücünün aklından geçen bir şeyi söyleme konusunda tereddüt ettiğini anlayabilecek kadar uzun zaman geçirmişti.
“Dumbledore, bundan daha fazlası mı var?” diye sordu Lily.
Dumbledore Lily’ye baktı ve mavi gözleri bir an ona sabitlendi. İç çekerek konuşmasına devam etti.
“Bir şüphem var ve şu noktada sadece bir şüpheden ibaret; ancak, ölümler üzerine vaka raporlarını okuduğumdan çıkardığım sonuç, Voldemort’un sorumlu olabileceği yönünde.”
Karanlık Lord’un adının geçmesi üzerine bir an için nefesler tutuldu. Dumbledore derin bir iç çekti. Bir isimden korkmanın saçmalıktan başka bir şey olmadığını onlara daha kaç defa söyleyecekti? Adı yüksek sesle söylendiğinde ortaya çıkacak hali yoktu sonuçta.
“Neden böyle düşünüyorsun?” diye sordu McGonagall, elinden geldiğince kendini toparlayarak.
“Söylediğim gibi, bu sadece bir şüphe. Doğru olduğunu bildiğim bir şey varsa, o da, adamları hedef alınıp böyle öldürülürken Voldemort’un arkasına yaslanıp bunun devam etmesine izin vermeyeceği. Elimizdeki raporlara göre, Voldemort bu ölümlerden rahatsız olmuşa benzemiyor. Aksine, bu adamların ölümünden gayet memnun gibi bir hâli var. Bu da, bana, bu adamların Voldemort’a bir yanlış yapmış olabileceklerini ve Voldemort’un da onları öldürmek için bir şekilde bunu planladığını düşündürüyor.” Dumbledore, bakışlarını Snape’e doğru çevirdi. “Severus, olabildiğince fazla bilgi toplamana ihtiyacım var. Elimde ölmüş tüm Ölüm Yiyen’lerin isimlerinin yazılı olduğu bir liste var. Ölmeden önce ne gibi bir görevin parçaları olduklarını öğrenebilecek misin, bir bak bakalım. Voldemort’u bir şekilde kızdırmışlar mı, öğrenmeye çalış.”
Dumbledore parşömeni Snape’e uzattı; Snape aldı ama listeye bakmadı. Karanlık gözleri Dumbledore’a sabitlenmişti.
“Bugünlük bu kadar. Sabrınız için hepinize teşekkür ederim.” Dumbledore konuşmasını bitirirken nazikçe başını eğerek herkesi selamladı.
James, diğerleriyle birlikte, sandalyesinden ayağa kalktı. Aldığı haberler kafasının içinde dolanıyordu.
“Sen ne düşünüyorsun?” diye sordu Sirius. “Sence, bu başka bir gizli örgüt mü yoksa Voldemort yeni müritleri için eskilerinden kurtulmaya mı karar verdi?”
“Onlar Ölüm Yiyen, yenilenmesi gereken kıyafetler değil!” dedi Lily, Sirius’a sinirli bir şekilde.
“Evet, ama sanki o yaratık bunun ayrımını yapabilir de,” diye karşılık verdi Sirius.
“Tuhaf görünüyor,” dedi James, derin düşüncelere dalmıştı.
“Ben Moody’ye katılıyorum. Bence, ölenler Ölüm Yiyen’ler olduğu sürece, kimin öldürdüğünü umursamamalı, tersine minnettar olmalıyız,” diye devam etti Sirius, arkadaşlarını şömineye kadar geçirirken. Onun gitmesi gerekmiyordu; çünkü Karargâh onun eviydi.
James bir şey söylemedi. Ama içten içe Dumbledore’a katılıyordu. Eğer Voldemort adamlarının ölümüne endişelenseydi, bununla ilgili bir şeyler yapardı. Yapmaması, sadece, onun bu ölüm emirlerini veren kişi olduğu anlamına gelebilirdi. Ama asıl soru, neden böyle bir şey yapıyordu?
* * *
Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #4: Prens’in Dünyası okumak için tıklayın!
Çeviren: Duygu Baştürk
ben bu hikayeyi wattpadde okumuştum lisenin ilk yılı fln, vay be üzerinden ne kadar zaman geçmiş. sizin aynısını paylaşmanız doğru mu? pardus’un çok emeği var, umarım haberi vardır
Hikayenin ilk sayfasındaki Giriş bölümünde sorularınızın yanıtlarını bulabilirsiniz.
yazarın gözden geçirdiği yeni versiyon dediğiniz Rewrite herhalde. İsmini aynı yazınca aynısı gibi anlaşılıyor, yazarın kendisi de The Darkness Within: Rewrite olarak ayrıştırmıştı. Siz de öyle yapın bence, yoksa kopya mı değil mi diye çok laf yersiniz ki adı da aynı olmuş şüphe yaratıyor
Bir de Rewrite daha bitirilmedi? Yazar 8-9 yıldır devam ediyor, siz bitmemiş hikayeyi mi çevirmeye karar verdiniz biraz garip olmuş