Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #20: Aile Sırları [Kısım 1]
|GİRİŞ İÇİN TIKLAYIN.
18. BÖLÜM [Kısım 2]
19. BÖLÜM [Kısım 1]
19. BÖLÜM [Kısım 2]
Lord Voldemort’un o karanlık gece, Harry Potter‘ı kaçırıp öldüremeyince kendi oğlu gibi büyütmeye karar verdiği alternatif bir hayran hikâyesine ne dersiniz?
“Karanlık Prens” serisini, Safina Mazhar‘ın kaleminden ve yazarın gözden geçirdiği yeni versiyon üzerinden taze bir çeviriyle sizlerle buluşturuyoruz. Karşınızda İçimdeki Karanlık cildinin yirminci bölümü!
bölüm 20
• Aile Sırları •
[Kısım 1]
Damien karargâhın koridoruna Anahtar’la geldiğinde neredeyse dengesini kaybediyordu. Neyse ki, Fred ve George onu yakalayıp yere yüzüstü düşmekten kurtarmıştı. Damien doğrulup ikizlere sırıttı.
“Teşekkürler!” diye fısıldadı.
Fred, Damien’ın geldiğinde elinden düşürdüğü Percy’nin Anahtar’ını yere eğilip aldı.
“Anahtar’ın bizi koridorun ortasına bırakacağını düşünmemiştim!” dedi Fred; onun da sesi fısıltıdan farksızdı. Cebine koymadan önce altın renkli oval diske kaşlarını çatarak baktı. “Koridorda kimse olmadığı için şanslıyız. Yoksa yanmıştık!”
“Evet, direkt annemin üzerine düştüğümüzü hayal etsene!” diye ekledi George; ama bunu söylerken arsız arsız sırıtıyordu. “Sonumuz olurdu!”
“Size pelerinin altında gelmeliyiz, demiştim,” diye fısıldadı Damien, babasının ona verdiği katlanmış hâldeki gümüş renkli Görünmezlik Pelerini’ni cebinden çıkarırken. “Ama siz dinlemediniz!”
“Anahtar’la seyahat ederken bir şeye tutunmayı denesene bir,” diye homurdandı Fred, “O aptal Anahtar’la uzayda savrulurken, üçümüzün pelerinin altında kalıp ona sıkıca tutunabilmemizin imkânı yoktu!”
“Umarım Percy iyidir,” diye mırıldandı Damien, suçlulukla; Anahtar’ın bahsinin geçmesi üzerine, karargâha gelmek için Weasley kardeşlerin büyüğü olan Percy’nin Anahtar’ını aldıkları birden aklına gelmişti. “Kusma pastillerinin etkisi ne kadar sürer?”
“Bir saat kadar,” diye omuz silkti George. “Bir şey olmaz. Daha kötülerini atlattı.”
Damien’ın bundan şüphesi yoktu; Fred ve George’un kardeşleriniz olmasının sağlınız üzerinde kötü bir etki yaratacağı kaçınılmazdı.
“İçeceğine kaç tane pastil ezip koydun?” diye sordu Fred, ikizine.
“İki,” diye cevap verdi George.
Fred aklında bir hesap yapıyormuş gibi görünüyordu.
“Evet, o zaman bir saat kadar…”
Cümlesini bitirme fırsatı bulamadı. Onlara en uzak kapı sert bir çekişle açılmış, koridordan sesler gelmeye başlamış, Damien, Fred ve George ise şaşkınlıktan yerlerinde zıplamışlardı. Damien pelerini beceriksizce açtı ve alelacele kendi ile birlikte ikizlerin üzerine fırlattı.
Kendilerini saklama telaşı içinde olan çocukların hiçbiri, odadan bir hışımla çıkan ve şimdi yukarıya doğru çıkmakta olan siyah saçlı çocuğu görme fırsatı bulamadı. Yalnızca, yukarıya çıkıp gözden kaybolmadan önce onu kısa bir anlığına arkadan görebildiler. Ancak, üçü de odadan fırlayıp çocuğun peşinden giden James Potter’ı görmüşlerdi.
“Harry! Harry! Bekle!”
James hızla merdivenlerden yukarı çıkıp gözden kayboldu, ama Damien ve ikizler onun hâlâ ‘Harry’ diye seslendiğini duyabiliyordu. Bir güm sesi ilk kattaki bir kapının sertçe kapandığını onlara söyledi, ancak Damien babasının sesini hâlâ çıkartabiliyordu.
Üç çocuk oldukları yerde Görünmezlik Pelerini’nin altında kalıp kendilerini zorlayarak James Potter’ın ne söylediğini duymaya çalıştılar ancak pek de bir şey çıkaramadılar. Birkaç dakika sonra James merdivenlerde belirdi. Yenilmiş ve yorgun bir yüz ifadesiyle kısa bir süre önce fırlayıp çıktığı odaya doğru yürüdü. Kapı sıkıca kapanacak şekilde çarpıldı; ama Görünmezlik Pelerini’nin altında saklanan üçlü çıkmadan önce birkaç dakika daha beklediler. Fred, eliyle kendisini takip etmelerini işaret etti ve olabildiğince sessizce merdivenlerin altındaki gölgeli köşeye doğru hızlı adımlarla ilerledi.
“Bu da neyin nesiydi?” diye hızla fısıldadı Fred, diğer ikisine. “O çocuk kimdi?” diye sordu. “Onu iyice görebilen var mı?”
Damien, hızla üst kata çıkan siyah saçlı çocuğun kısa süreli görüntüsünü anımsadı. Kafasını iki yana salladı.
“Hayır,” diye karşılık verdi.
“Babanın, onun arkasından bağırma şekline bakarsak,” dedi George, Damien’a, “onu iyi tanıyormuş gibi bir hali vardı.”
Damien kafasını salladı.
“Yoldaşlık’tan biri olsa gerek,” diye tahmin yürüttü. “Onun hakkında hiçbir şey duymadım, hâlbuki” diye de ekledi.
“Karargâhta olduğuna göre, Yoldaşlık’tan biri olduğu belli,” dedi George. “Ama çocuk babandan pek haz etmiyor sanki; Mr Potter ona seslenirken bir kere bile dönüp bakmadı.”
“Genç birine benziyor; onu biz de tanıyor olmalıyız,” dedi Fred. “Yoldaşlık’taki ailelerin çoğunun çocukları var ve hemen hemen hepsi Hogwarts’ta okumuştur.” Başını salladı. “Yüzünü görseydik veya soyadını duysaydık, kim olduğunu anlardık.”
“Eh, neyse ki, bir çırpıda kim olduğunu öğrenebiliriz!” diye sırıttı George, Damien’a elini uzatırken.
Damien cebine uzandı ve pelerin dışında evden alıp getirdiği diğer eşya olan katlanmış parşömen parçasını çıkardı. Parşömeni George’a uzattı ve o da hevesle elinden alıp boş görünen parşömeni açtı.
“Bütün ciddiyetimle yemin ederim ki, Black Malikânesi’nde hayırlı bir şey düşünmüyorum,” diye fısıldadı George, asasıyla parşömene hafifçe vurarak.
Damien aşina olduğu örümceğimsi siyah noktaların görünmesini, malikâneyi detaylarıyla gösterip Black Malikânesi’nin içinde olan kişilerin isimlerinin üzerinde belirmesini bekledi. Bekledi ama hiçbir şey olmadı. Başını kaldırıp baktığında, George’un endişeyle kaşlarını çattığını gördü.
“Hım, tuhaf,” dedi George, düşünceli düşünceli.
“Bana ver,” dedi Fred ve haritayı alıp asasıyla hafifçe vurdu.
“Bütün ciddiyetimle yemin ederim ki, Black Malikânesi’nde hayırlı bir şey düşünmüyorum,” diyerek büyülü sözleri tekrarladı, ama hiçbir şey olmadı.
“Nesi var bunun!” dedi Fred, boş parşömeni incelerken.
Damien haritayı geri aldı ve şaşkın bir hâlde ona baktı. Fred ve George’un aksine, kendi yaşı tutmadığı için, yani Hogwarts dışındayken büyü yapamadığı için kendisi deneyemiyordu.
“Anlamıyorum, niye işe yaramıyor?” diye sordu Damien.
Fred ve George asalarını kaldırmış, dikkatle inceliyorlardı.
“Lumos!” diye asasını salladı Fred, ama asasından ışık yayılmadı. “Kahretsin!” diye fısıldadı, diğer ikisine bakarak. “Sizce de bu…”
“Kilit büyüsü,” diye kesin bir ses tonuyla belirtti George. “Öyle olmalı.”
“Kilit büyüsü mü?” diye sordu Damien.
“Karargâh kilit büyüsü altında,” diyerek on iki yaşındaki çocuğa durumu açıkladı Fred. “Burada hiçbir büyü yapılamaz.”
Damien’ın kaşları hızla havaya kalktı.
“Yoldaşlık karargâhı neden kilit büyüsü altında olsun ki?” diye sordu.
“Sanırım, bunu, Yoldaşlık toplantısına kulak misafiri olduğumuzda öğreneceğiz,” dedi Fred, cebinden ten rengi uzun sicimleri çıkartırken.
“Damy, Uzayan Kulakları al ve son Yoldaşlık üyesi görünene kadar bekle. Hepsi içeri girince bunları kapının altından geçir,” dedi George, üç sicimi de ona verirken.
“Tamam,” deyip sicimleri aldı Damien. “Siz ikiniz ne yapacaksınız?” diye sordu.
İkizler birbirlerine baktı; yüzlerinde aynı afacan sırıtış vardı.
“Yukarı çıkıp bu gizemli Harry kimmiş, kendimiz göreceğiz,” diye cevap verdi Fred.
Damien, Uzayan Kulakları hemen cebine attı.
“Ben de sizinle geliyorum!” diye fısıldadı aceleyle.
“Hayır, sen burada kalıyorsun,” diye kafasını salladı George.
“Neden?” diye sızlandı Damien.
“Gözcüye ihtiyacımız var,” dedi Fred.
“Ben ne yapabilirim ki? Büyü yapmama izin verilse bile, mekân kilit büyüsü altında!” diye belirti Damien.
George loş koridorda göz gezdirdi.
“Yanındaki trol bacağı şemsiyeliği görüyor musun?” diye işaret etti. “Birisi yukarı gelecek olursa onu devir. Biz de gürültüyü duyar ve saklanırız.”
“Ne?” diye itiraz etti Damien, fısıldayarak. “Yakalanırım!”
“Pelerinin altında kal, bir şey olmaz,” diye geçiştirdi Fred.
Damien bu durumdan memnun değildi, ama ikizler birisinin onlara gözcülük yapması gerektiği konusunda ısrar etti ve Damien’ın toplantı başlamadan önce Uzayan Kulakların uçlarını kapının altından geçirmesi gerektiğini savundu.
“On dakikaya döneriz,” dedi Fred Damien’a. “Bu çocuk kimmiş diye hemen bakıp sonra seninle kulak misafirliği yapmaya hazır hâlde aşağıda olacağız.”
İkizler, huysuz bir Damien’ı Görünmezlik Pelerini’nin altında bırakıp, olabildiğince sessiz olmaya dikkat ederek yukarı katın yolunu tuttular. Fred önden gidiyordu, George da hemen arkasından onu takip ediyordu. İlk kata ulaştılar ve bu Harry’nin hangi odada olduğuna dair hiçbir fikirlerinin olmadığının farkına vardılar. İlk odadan itibaren kontrol etmeye başladılar; George anahtar deliğinden odayı gözetlerken, Fred de ten renkli sicimi kapının altından kaydırıp öbür ucunu kulağına götürdü.
“Bu boş,” dedi, bir süre geçtikten ve hiçbir ses duymadıktan sonra.
İkizler beş odayı da böyle incelediler. Altıncı odaya geldiklerinde, Fred Uzayan Kulağı kapının altından kaydırmak için eğilmişken birdenbire kapı açıldı. Fred ve George donakaldı; birisi Uzayan Kulağın ucunu kapının altından geçirmek, diğeri de anahtar deliğinden gözetlemek için eğildiklerinde yakalanmıştı.
Kapının eşiğinde duran çocuğa önce şok, sonra hayretle baktılar. Harry de odasını gözetlerken yakalanan kızıl saçlı ikizlere bakakalmıştı.
“Ne yapıyorsunuz?” diye sordu Harry; gözleri doğrudan Fred’in elindeki ten renkli sicime kaymıştı.
İkisi birden, gözleri Harry’ye kitlenmiş halde yavaşça doğruldu.
“Vay canına! Aynı James Potter’a benziyorsun!” diye fısıldadı George.
Harry’nin yüz ifadesi karanlık bir hal almış, gözleri kısılmıştı.
“Kesinlikle, Mr Potter’ın kopyası gibisin!” diye soludu Fred, Harry’yi süzerken. “Onun akrabası mısın?”
Harry’nin ifadesi, aniden bir şeyi fark etmesiyle gevşedi. Onlar genç ve savunmasızdılar; üstelik Harry’nin James Potter’a olan benzerliğinden şaşkınlıkla bahsediyorlardı. Bu ikisinin Yoldaşlık üyeleri olmadığını anlaması için yeterliydi. Yani, Harry’nin kim olduğunu veya neler yapabileceğini bilmiyorlardı. İkizleri süzerken yüzüne bir gülümseme yayıldı.
“Biz akraba değiliz, Potter ve ben,” dedi Harry, zoraki bir kibarlıkla. “Bu aslında büyü,” dedi, yüzünü ve saçını işaret ederek. “Yoldaşlık görevi için Dumbledore’un ricası; karmaşık ve gizli.”
Fred ve George sırıttı; aydınlanma yaşadıkları yüzlerinden belliydi.
“Tabii ya! Onun akrabası gibi davranıyorsun o zaman?” diye sordu.
“Onun gibi bir şey,” diyerek sırıttı Harry.
“Vay canına! Onun gayrimeşru çocuğu olduğunu falan düşünmüştüm!” diyerek kahkaha attı Fred.
Harry zoraki sırıttı, ama daha çok yüzünü ekşitmişe benziyordu.
“Evet, ne kadar da garip olurdu,” dedi Harry.
“Ee, gerçekte kimsin? Yani, bu büyünün altındaki kişi?” diye sordu George.
“Bunu size söyleyemem,” diye cevap verdi Harry. “Tüm görevi tehlikeye atmış olurum.”
İkisi de kahkahayı bastı.
“Vay be, Deligöz, sen misin yoksa?” diye sordu Fred.
Harry tepkisini zar zor sakladı.
“Söyleyemem,” diyerek durumu toparladı. Çocukları inceledi. “Ama siz ikiniz burada ne arıyorsunuz? Yoldaşlık üyesi değilsiniz,” diye belirtti. “Karargâh’a nasıl girdiniz?”
“Uzun hikâye,” dedi Fred, sırıtarak. “Bir arkadaşın ricası; gerekli bir görev; karmaşık ve gizli,” diyerek Harry’ye göz kırptı.
Harry, ellerini göğsünde birleştirirken kıkırdadı.
“Yine de, Zümrüdüanka Yoldaşlığı karargâhının güvenliği tehlike altındaysa, bunu bilmemiz gerekir.”
İkizler birbirlerine baktılar, ne yapacakları konusunda sessizce münakaşa ediyorlardı.
“Karargâhın güvenliğiyle ilgili bir sıkıntı yok,” dedi Fred. “Karargâha bunu kullanarak geldik,” dedi ve Percy’nin Anahtar’ını cebinden çıkarıp Harry’ye gösterdi “Oval diskin altın ışıltısı Harry’nin gözlerinde parladı; Harry gözlerini diskten alamadı. “Percy’den ödünç aldık,” diye devam etti Fred. “Aldırış etmeyecektir; zavallı herif, kaybolduğunun bile farkına varmaz,” diyerek kıkırdadı.
Harry bir şey söylemedi; ama gözleri, Fred’in cüppesinin cebine koyduğu altın diskin üzerindeydi.
“Nasıl oluyor da, Yoldaşlık kilit büyüsü altında?” diye sordu George.
“Koruma büyüleri iyileştiriliyor,” diye kolayca cevapladı Harry. “İyileştirme devam ederken büyü yapılmaması daha güvenli.”
İkizler bu cevaptan tatmin olmuşa benziyorlardı.
“Peki, nasıl oluyor da…?”
Birden aşağıdan bir devrilme sesi geldi; ardından yüksek ve şaşkın bir ses duyuldu.
“Hadi be!”
Fred ve George şaşkınlıktan yerlerinde zıpladılar.
“Kahretsin!” diye tısladı Fred. “Bu bir sinyal, birisi geliyor!”
Harry bir şey demeden geri adım attı ve iki çocuğa içeri girmeleri için işaret etti. Fred ve George bir saniye bile geçirmeden hemen odaya atıldı. Harry kapıyı kapatıp onlara gülümsedi.
“Durun, tahmin edeyim. Arthur burada olduğunuzu bilmiyor, değil mi?” diye sordu. Çocukların Arthur Weasley’nin olduğu çıkarımına varmak zor değildi. Karışık kızıl saçlar, tipik bir Arthur Weasley örneğiydi. İkizlere baktıkça kızıl saçlı Yoldaşlık üyesini görebiliyordu; gözleri ve burunları da tıpkı Arthur’a çekmişti.
“Evet, o ve annem öğrenmeseler iyi olur!” dedi George.
“Annem bizi öldürecek,” dedi Fred.
Harry sağındaki kapıyı işaret etti.
“En iyisi orada saklanın; çünkü her kim geliyorsa, muhtemelen beni görmeye geliyor.”
Fred ve George kapıya doğru bakıp hemen oraya yöneldiler.
“Tabii! Teşekkürler!”
George hızla banyoya doğru yürüdü, ancak Fred daha yarı yoldayken Harry uzanıp onu durdurdu; elini çocuğun göğsüne doğru bastırmıştı.
“Ben söyleyene kadar sakın dışarı çıkmayın. Bazen, odadan çıktıktan sonra, unuttukları bir şey olduğunu fark edip birkaç saniye sonra yine dönüyorlar,” dedi Harry.
Fred kafasını salladı.
“Tamam, olur,” deyip kardeşinin arkasından banyoya girdi. “Sağ ol, ortak!” diyerek Harry’ye sırıttı. “Sana borçluyuz!”
Harry de onlara gülümsedi ve banyonun kapısını kapattı.
“Hayır,” diye mırıldandı, avucunun içinde övünçle tuttuğu altın diske bakarken. “Siz sağ olun.”
* * *
Harry, odanın köşesinde bulunan masaya doğru yöneldi ve masanın önünde duran sandalyeyi aldı. Olabildiğince sessiz bir şekilde, sandalyeyi banyo kapısının oraya getirdi ve üst kısmı kapı kolunun altında olacak şekilde kapının önüne yerleştirdi. Çocuklar artık banyoda kapana kıstırılmıştı; kapı koluna doğru sıkıştırılmış sandalye, kapının açılmasını engellemiş olacaktı.
Harry, çocukların içeri kilitlendiklerini anladıklarında dikkatleri üzerlerine çekeceklerini biliyordu; bağırışları Yoldaşlık üyelerini yukarı getirecekti. Ama onlar buraya gelip ikizleri bulduğunda, Harry çoktan evin yolunu tutmuş olacaktı. Harry rahatlama hissiyle gülümseyip oval diski eliyle sardı ve Anahtar’ı harekete geçirdi. Göbeğinden aşina olduğu kuvvetli bir çekişle, Harry, Grimmauld Meydanı On İki Numara’dan çekip çıkarıldı ve Anahtar’ın atandığı diğer tek konuma, yani Kovuk’a, götürüldü.
* * *
“Bir şey duyabiliyor musun?” diye sordu George.
“Hayır,” diye karşılık verdi Fred; bir yandan kulağını kapıya dayamıştı. “Birinin içeri girdiğini sanmıyorum.”
“Ne olur ne olmaz, emin olalım,” dedi George.
Fred kapıdan çekildi ve cebinden Uzayan Kulağı çıkardı. Bir ucunu kapının altından geçirip diğer ucunu kulağına götürdü. Bir iki dakika dinlemeye koyuldu.
“Kimse yok. Harry midir nedir, onu bile duyamıyorum.”
“Hey, Harry?” diye seslendi George, kapının arkasından; sesi yine de temkinli çıkmıştı. “Artık çıkabilir miyiz?”
Tepki gelmeyince, Fred doğrulup Uzayan Kulağı cebine koydu.
“Belki de, odaya her kim geliyorsa onu durdurmak için dışarı çıkmıştır.”
Kapıyı açmaya davrandı, ama kapının kolu dönmedi.
“Hey!” diye haykırdı, şaşkınlık içinde. “Neler oluyor?”
George, kardeşini kapı koluyla mücadele ederken izledi. O anda, kapının kilidinin kırılmış olduğunu fark etti.
“Fred, bak,” diye kilide işaret etti. “Kilit kırılmış.”
Birdenbire, içlerine kötü bir his doğdu ve ikizler, henüz tanıştıkları Harry kişisi tarafından oyuna getirilmiş olma ihtimalini anladılar. O esnada akıllarına bir şey geldi: Harry Yoldaşlık üyesi olsaydı, aşağıdaki toplantıya katılıyor olmaz mıydı? Paniğe kapıldılar ve kapıyı yumruklamaya başladılar.
“Hey! Harry! Hey! Orda mısın?” diye seslenerek kapıyı yumrukladılar; Yoldaşlık’ın onları yakalamaları artık umurlarında bile değildi. “Hey! Burada hapsolduk!”
George da, kardeşinin yaptığının aynısını yapıyor, kapıya vurarak birinin onları duyması için bağırıyordu. Üç dakika geçmemişti ki, birileri onları duyup merdivenleri tırmandı. Fred ve George, Sturgis Podmore’u gördüklerine daha önce hiç bu kadar sevinmemişler ama başları da hiç bu kadar belada olmamıştı.
Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #20: Aile Sırları [Kısım 2] okumak için tıklayın!
Çeviren: Duygu Baştürk
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!