Fantastik Canavarlar’ı İzledik: Yeniden Eve Dönüş mü, Hayal Kırıklığı mı?
|Yıllar sonra büyü dünyasına dönmenin heyecanıyla merhaba. Bugünü çok uzun zamandır bekliyorduk. Harry Potter’ın hikâyesi kitaplarda ve sinemada sonlandıktan sonra, aklımızda hep, “Daha fazlası!” düşüncesi vardı.
Pottermore kesinlikle yeterli değildi. Bizi Hogwarts tarihini anlatan e-kitaplarla da kandıramazlardı. İzleme ihtimalimizin çok düşük olduğu bir tiyatro oyunu ya da oyunun senaryo metinleri de bize yetecek gibi durmuyordu. Tüm bunları birleştirince, Harry Potter’la büyüyen bir nesil için Fantastik Canavarlar film serisi, muazzam bir kapıydı.
Film ülkemizde yarın vizyona girecek. Fantastik Canavarlar ekibi olarak filmi dünkü basın gösteriminde izleme şansı bulduk. Bunu gerçekten şans ve özel bir deneyim olarak değerlendiriyorum.
Film hakkında söylenecek çok fazla söz var. İşin duygusal yanını bir kenara bırakmaksa cidden çok zor. Ayrıca henüz filmi görmediğinizi varsayarak yazı boyunca spoiler vermeyeceğim. Bu yüzden de bazı kısımların üstü kapalı kalacak. Fantastik Canavarlar’ı hep birlikte gördükten sonra, zaten tüm bu detayları uzun uzun tartışacağız.
Duygusal yanını bir kenara bırakmak dedik, ama söylemeden geçemeyeceğim bazı şeyler de var. Işıklar söndüğünde ve ekranda sislerin arasında WarnerBros. logosu gözüktüğünde; heyecanlanmamanın imkânsızlığını sanıyorum tarif etmeme gerek yok. Ansızın bastıran nostalji hissiyle filme Rowling’le karşılıklı bir güven anlaşması imzalayarak başlıyorsunuz. Bu dünyanın, sizi mutlu edecek yerlere götüreceğini biliyorsunuz. Çok eski ve tanıdık bir dostu görmenin eşiğindesiniz. Korkmanız gereken hiçbir şey yok.
Ama gerçekten de öyle mi? Harry Potter’ın hikâyesinden yıllar önce geçen bu maceranın bizi kayıtsız şartsız mutlu edeceğini kabul etmeli miyiz? Bunun için biraz hikâyeden bahsetmeliyiz. Hepinizin bildiğinden fazlasını söylemeyeceğim: Newt Scamander adında, fantastik canavarlar konusunda uzman bir büyüzoolog, Amerika’ya gelir ve valizinden kaçan canavarlar, ortalığı birbirine katar. Ayrıca şehre dehşet veren başka güçler de vardır, üstelik Amerika’daki büyü toplumunun açığa çıkma korkusu ve Gellert Grindelwald tehlikesi de işleriyi iyice karıştırmaktadır. Neticede bu bir beşlemenin birinci filmi ve büyünün yeni bir çağını bizlere ilk defa tanıtma fırsatı buluyorlar.
Senaryosunu J.K. Rowling’in yazdığı Fantastik Canavarlar, bu açıdan oldukça şanslı. Kuşkusuz Büyücülük Dünyası’nı ondan daha iyi bilen bir isim yok. Yönetmen koltuğunda ise son Harry Potter filmleriyle bu dünyayı iyice tanımış ve Rowling’in çok iyi anlaştığını her fırsatta dile getirdiği David Yates var. Hal böyle olunca, 1926 Amerika’sında büyülü işler nasıl yürüyormuş, bunu harika bir şekilde görme fırsatımız oluyor. Benim sınırsız olarak kabul ettiğim görsel tasarım imkânları, sonuna kadar kullanılmış. Görsel olarak zanaatin her alanı profesyonelce işlenmiş. Fantastik Canavarlar gerçek bir dönem filmi ve dönem atmosferi harika. Kostümler, dekor, konuşulan dil, dönemin sosyolojik yapısı filmde net bir şekilde beliriyor.
Oyunculukların neredeyse tamamını çok sevdim. Eddie Redmayne önlenemez yükselişine devam ediyor. Ezra Miller ve Colin Farrell bildiğiniz gibi. Katherine Waterston, Alison Sudol ve Dan Fogler da yıldızlarını parlatmayı başarıyor.
Ve elbette hepinizin merak ettiği Gellert Grindelwald karakteri ve Johnny Depp’e dair uzun uzun konuşmayı çok isterdim. Ama susmamı gerektiren sebepler var. Yine de ismi geçince bile beklemediğim kadar heyecanlandığımı söylemeliyim. Kısa bir süre de olsa Grindelwald’u filmin içinde görmek büyüleyiciydi.
Peki öyleyse başlıkta yer alan, “Eve dönüş mü, hayal kırıklığı mı?” sorusunun ikinci bölümü tam olarak nerede başlıyor?
Bu büyük oranda beklentilerle alakalı. Filmden ne bekliyorsunuz? Özlediğiniz dünyaya geri dönmek, büyüleri ve Rowling tarzı mizahı görmek, bir yerinden mutlaka aşina olacağınız duyguları hissetmek size yetiyorsa; her şey yolunda demektir. Ancak benim gibi, kontrolün tamamen Rowling’in elinde olan bir senaryodan çok daha fazlasını bekleyenlerdenseniz, sizlere moral bozucu laflar hazırladım.
Film 133 dakika. Kulağa bir giriş filmi için yeterli uzunlukta geliyor. Filmi izlediğimizde fark ediyoruz ki bu zamana kadar yayınlanan fragmanlardan bazı sahneler filmde yok. Ona rağmen elde temiz bir hikâye anlatabilmek için yeterince süre var. Fakat öyle olmuyor. Üstelik işin tuhaf yanı, bazı sahneler gereksiz yere o kadar uzun tutulmuş ki, asıl görmemiz gereken karakterleri yakından tanıyacağımız ya da hikâyeye hizmet edecek olayları geliştirecek anlar filmden kesilip atılmış gibi. Düzensiz bir tempo içinde akan film, tam heyecanlandıracakken yeniden sıkmaya, tam rahatlatacakken yeniden germeye başlıyor. Eğlendiren yanını bile bazen bariz bir şekilde izleyicinin gözüne sokarcasına uzatılıyor. Hikâyenin önemli bir parçasını oluşturması gerektiğini düşündüğüm yan karakterler, Porpentina ve Queenie Goldstein Kardeşler ve Jacob ne yazık ki yüzeysel kalıyor. MACUSA’nın başkanı Seraphina Picquery ve Second Salemlers topluluğunun başı olan Mary Lou da oldukça kıyıda kalan karakterlerden.
Kabul, filmdeki karakterlerin oyuna dâhil olmak için geçerli sebepleri var. Ama bazı sebepler, ne yazık ki çok bariz. Spoiler vermemek adına, en aşina olduğunuz karakterlerden No-Maj (Muggle) Jacob’ın filmdeki yeri tamamen izleyiciyi eğlendirmek. Bunda bir sorun yokmuş gibi durabilir ama olay bir yerden sonra şöyle gözükmeye başlıyor: “Buraya da şu karakteri ekleyelim ki gülsünler, çünkü bu sahne tam oturmadı sanki.” Bunun barizliği ne yazık ki beni epey üzdü ve sonraki filmler için de ciddi anlamda korkuttu.
Süre ve karakter meselesini geçip hikâyeye gelelim. Burada çoğumuzun umutlu olduğu nokta, filmin senaryosunun tamamen Rowling’ni parmaklarından çıkmış olmasıydı. Ancak bir dünya yaratmak ve roman yazmakta ustalığı kesinlikle tartışılmayacak Rowling’in filmdeki düğümleri çözme yöntemleri bana aşırı derecede basit geldi. Adeta, “Hmm evet böyle bir sorunumuz var ama neyse ki valizimde görmüş olduğunuz bu fantastik canavar tam da problemimize göre!” yüzeyselliğindeki çözümler beni yıkan bir başka konu oldu. Hikâyede Rowling’in olayları birbirine bağlayan detaycı yanından izler bulmak mümkün. Ancak bu detaylar bizleri tam moda sokacakken olaylar öylesine çözülüverince bir miktar tatmin eksikliği yaşanması da kaçınılmaz oluyor. Bunca imkân içerisinde böylesine basite kaçılması beni hayal kırıklığına uğratan asıl neden.
Tüm bu olumsuz yorumların sebebi ise ne yazık ki beklentiler. Elbette hiçbirimiz yeni bir Harry Potter beklemiyorduk. Ama işin içinde J.K. Rowling varsa, ben daha derin karakterler, daha zekice çözümler ve daha derli toplu bir hikâye bekliyordum. Ne yazık ki beklediğimi bulamadım. “Bu yalnızca giriş filmiydi!” savunmasına da asla katılmıyorum. Lütfen, ne başlangıç filmleri gördük, değil mi? Üstelik uzun soluklu bir serinin ilk filmi olması, Rowling’in bizlere sağlam temellere dayanan başarılı bir öykü anlatamamasını haklı kılmıyor.
Yine de Büyü Dünyası işte. Ansızın cisimlenen bir büyücü görmek bile, heyecanlanmamıza yetmiyor mu? Sorun, Rowling’in bu krediyi ne zaman gerçekten tüketeceğinde. Önümüzde 4 film ve uzun yıllar var.
Ve… önümüzde Albus Dumbledore ve Gellert Grindelwald düellosu var. Fantastik Canavarlar hâlâ görülmeyi hak ediyor. Yeter ki beklentilerinizi doğru ayarlamayı bilin.
Sizin filmden beklentileriniz neler? Yorumlarınızı bizlerle paylaşmayı unutmayın!
henüz izlemedik tabi ki ama şu an açıp harry potter serisini bir kez daha izlesem veya okusam yeni şeyler öğreneceğimden eminim filmi beğenmesem bile en az 10 kere izleyeceğimden eminim. beğenmesem bile bu rowling vardır bize vermek istediği bir şeyler diyip izlerim ve eminim ki alacağım da o yüzden yarın gidip izlediğimde beğenmesem bile üzülmeyeceğim.. sonuçta herif STUPİFY diye bağıracak ben nasıl üzülebilirim.(harbi büyüler aynı mı amerikadakiler farklı mı) dont answer izleyince bakarız 😉
Fragmanlarından çok beklenti içerisine girdim şahsen. Umarım beklenileni verebilir ve sıkıcı bir yapıda olmaz.
Filmin Ingiltere de gecmesini cok isterdim. Harry Potter in o manevi havasi hep Ingiltere de gecti cunku. Amerika nasil bir hava katar bilemiyorum benim icin sihirli ulke hep Ingiltere olacak. Tabi bu ufak bir ayrinta ama benim icin cok onem arz ediyor.
Fragmanda olan sahnelerin filmde olmaması benim çok uyuz olduğum bir şey. Tamamen haksızlık ve hatta biraz daha ileri gidecek olursam hırsızlık. Bu bir restoranın menüde vaadettiği ve öne çıkardığı yemeğin aslında olmaması gibi bir şey. Yani “o kalmadı efendim” tarzı değil. Domino’s karışık pizza reklamı yapmasından etkilenen birinin dükkana gidince “ne karışık pizzası?” cevabı alması gibi… Filmi izlemeden eyyorlamam bu kadar.
Filmlerin uzun versiyonları bu yüzden var. Meraklanmayın uzun versiyonları satışa çıkar. Harry Potter serisinin filmlerinin de uzun versiyonları mevcut. Torrent sitelerinden ekstra sahneleri edinebilirsiniz.
Malesef film hakkındaki olumsuz görüşlerinizin hiçbirine katılıyorum. Film konusunda uzman olmasam bile jacobın hikayeye kattığı güçlü etkiyi görmek zor değil. Lanetli çocukta tasvir edilen ron’un aksine jacob’ın işe yaradığı yerler olduğunu düşünüyorum. Olmasaydı bile en basitinden queene gibi muhteşem bir karakterin güzel yanlarını görmemizi sağladı. Yani en azından ‘sweet romance’ faktörü oldu ikisi. Hikaye de muhteşemdi bence, şok edici yerler, zorlama olmayan yeni bilgiler ve her zamanki gibi süper karakterlerle doluydu. ve söylemeden geçemeyeceğim ama derdinizin çaresi çantamda bulunmakta olayı sadece 1 kere oldu ve bu işin mantığı orjinal fantastik canavarlar kitabına dayanmakta olduğu için güzel bir ayrıntı diye düşündüm ben. sonuç olarak ben filme bayıldım ve bence siz de bayıldınız ama beklentileriniz sadece kötü ayrıntılara odaklanmanıza yol açmış. fakat rowlingin bile mükemmel olmadığını lanetli çocuk faciası ile anlayan ben çok ufak hataları görmedim bile. en azından bu film lanetli çocuk hatasını telafi etti ve her halikarda melez prensden daha iyi 🙂 8.2 imdb puanını hakediyor ve bugün şimdiye kadar büyücülük dünyasını hiç hissetmediğim kadar geniş ve zengi nhissettim.
Eski bir dostla sohbet gibiydi sanki görüşmediğimiz yıllarda neler yaşadığını anlatıyormuş gibii ? Newt karakteri hani sanki böyle canımızmış gibi ?Olumsuz yorum yapanlar olucaktır ben efsane diyorum bir harry potter değil atası gibi yan bahçedeki komşusu gibi ??? teşekkürler 133 dakikalık da olsa yüzümüzü güldürenlere
Filmi bugün izledim ve yorumlarına kelimesi kelimesine katılıyorum. Kesinlikle bir derinlik yoktu filmde çocuksu kalmıştı ve sahneler kopuktu. Beklentimiz elbette çok yüksekti çünkü işin başında jk rowling vardı umarım ikinci filmde konu daha oturmuş olur. Ama elbette sihir dünyasına bizi tekrar götürdüklerinden sonsuz teşekkür onlara
Benim bakış açıma göre filmi cursed child fiyaskosu gibi fazla birşey beklemeden izleyin şeklinde lanse etmek Rowling’e ve herşeyden önce bu dünyaya bağımlı hale gelmiş biz potterheadler için büyük haksızlık.
Hikayenin yetersiz olduğu görüşünüze kesinlikle katılmıyorum. Harry Potter’ın hikayesinin bitmesinin ardından nasıl fikirlerle devam ettirilecek acaba diye düşünürken şunu fark ettim ki Harry Potter – Lord Voldemort ilişkisi hakkında ön planda tutulan tek şey Harry’nin ailesini katletmiş olması, nasıl bir zalim olduğu, mugglelara işkence etmesi, insanları katletmesi vb şeyler. Seri boyunca bu eylemlerin arkasında yatan ideoloji hep ikinci planda kaldı. Fakat bu seride bize adeta madalyonun diğer yüzünün gösterileceğine dair umudum çok fazla. Mantıklı düşününce Dumbledore’un kendisinin bile bir zamanlar planladığı büyücü dünyasının saklanmaktan vaz geçmesi fikri bu filmde daha iyi işlenecek. Sonuç olarak büyücülerin de muggleları sevmemek için geçerli sebepleri var.
Bunun ışığında ortaya çıkmış olan obscurus fikri ise kesinlikle dahiyane. Film beni kesinlikle tatmin etti ki başlangıç filmi olduğu düşünülünce sonrası için heyecanlanmamak elde değil.
cursed child yermenin rowlinge haksızlık olduğunu düşünmüyorum. kadın benim gözümde tanrça ama hatalarını da söyleyebilmek lazım ve cursed child akp iktidarından sonra gördüğüm en büyük hata. fantastik canavarları da hata barındırıyormu diye düşünerek yorumlamak doğal o yüzden. ama ben tanrıçalığını konuşturduğunu düşünüyorum filmde
Bir yanlış anlaşılma oldu sanırım cursed child öyle bir fiyasko ki ben tamamen reddediyorum. O oyunu 19 yıl sonranın hikayesi olarak kabul etmiyorum. Ama filmde gerçekten iyi iş çıkarılmış onu vurgulamak istedim.
ben eleştirilere katılmıyorum. bence tadından yenmez bir film olmuş. sadece ilk yarı biraz monotondu onuda burnuk taşıdı diye düşünüyorum. ayrıca sonuçta bu büyücü dünyası, biz her bir filmde ayrı ayrı şeyler öğremedikmi? Ah! bu sorunu nasıl çözecek derken harry potter’in birden bire hiç görmediğimiz bir şekilde çözdüğü ondan sonrada bizim “hmm demek öyle bişey de varmış” dediğimiz çok oldu. bu filmdede aynı bu şekilde çözüldü olaylar ben bu şekilde bakıyorum. her ne kadar aynı evrende de geçse yeni şeyler öğrendiğimizi görüyorum bu yüzden 1 şey dışında beni rahatsız eden bir şey olmadı o bir şeyi de daha sonra söylerim sonuçta izlemeyenler var. ben herkezin ne olursa olsun filmi öpüp başına koyacağını düşünüyorum. çünkü bu da olmayabilirdi! 🙂
Kesinlikle katılıyorum. Olay Harry Potter dünyası, büyü, Rowling olunca beklentimi aşırı derecede büyük tutmuştum. O kadar yıldan sonra Rowlingin kafasında birçok şeyler iyice oturmuştur daha zekice şeyler bekliyordum ama ne yazık ki beklentimi alamadım.