Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #5: Görev
|GİRİŞ İÇİN TIKLAYIN.
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
Lord Voldemort’un o karanlık gece, Harry Potter‘ı kaçırıp öldüremeyince kendi oğlu gibi büyütmeye karar verdiği alternatif bir hayran hikâyesine ne dersiniz?
“Karanlık Prens” serisini, Safina Mazhar‘ın kaleminden ve yazarın gözden geçirdiği yeni versiyon üzerinden taze bir çeviriyle sizlerle buluşturuyoruz. Karşınızda İçimdeki Karanlık cildinin beşinci bölümü!
bölüm 5
• Görev •
James boş binanın etrafından baktı. Bir insan neden boş bir depoda yaşamayı tercih ederdi ki? Sessizce ilerleyip diğer iki Seherbaz’a binanın arkasını kontrol etmelerini işaret etti.
Bir Ölüm Yiyen’in burada saklandığı haberini almışlardı. Harabeye dönmüş buz gibi bir depoyu kendine ev olarak seçmesi oldukça gizemliydi. James’in de dâhil olduğu beş kişilik bir Seherbaz ekibi, Ölüm Yiyen’i bulup yakalamak için bu depoya gönderilmişti. Takım; James, en yakın arkadaşı Sirius, Yoldaşlık üyesi bir arkadaşları Kingsley Shacklebolt ve iki Bakanlık Seherbaz’ı Liam ve Nathan’dan oluşuyordu.
Diğer iki Seherbaz sessizce binanın arkasına sokulurken Sirius ve Kingsley, James’in yanında kaldı. Şimdiye kadar Ölüm Yiyen’den hiçbir iz yoktu.
James tam köşeyi dönmüşken, deponun diğer ucunda oturup sırtını duvara vermiş, kısa, sarı saçlı bir adamı görür gibi oldu. Yüzü ellerinin arkasına saklanmıştı ve titriyor gibi bir hâli vardı. Soğuktan mıydı yoksa korkudan mı, James ayırt edemiyordu.
James, Sirius ve Kingsley adama yaklaşmaya hazırlanırken sessizce bakışıp asalarını çıkardılar. Adamın sol kolunda, Ölüm Yiyen olduğunu gösteren İşaret’in farkına varmış olsalardı, onu tutuklarlardı.
Adama doğru bir adım daha atamadan kapı çarpması gibi bir gürültü duydular. Ses, birden fazla kapı ve pencere çarpıyormuşçasına her tarafta yankılandı. Şüpheli Ölüm Yiyen, sesin gelmesiyle kafasını kaldırdı ve gözleri deli gibi depoyu taradı; asasını titrek ellerle önünde bir silah gibi tutuyordu. James, Sirius ve Kingsley ise, kendilerini bir tür bariyerin arkasına atarak görüş mesafesinden hızla çekildiler.
Adamın ayağa kalkıp gözleriyle çevreyi taramasını ve asasını kaldırışını izlediler. Adam aniden durdu ve yüzünü yeni gelen bir sese doğru döndü. James de duymuştu – net ve şüphe götürmez bir şekilde.
Ayak sesleri.
Birisi onlara doğru yürüyordu. James, onlara yaklaşanın kim olduğunu görmek için arkasında saklandığı ahşap kasanın üzerinden boynunu uzattı. Ayak seslerinin, Liam’a ya da Nathan’a ait olabileceğini düşündü; ancak, Seherbaz’lar sessiz ve tedbirli olması gerektiğini bilirdi, elbette. Şüpheli bir Ölüm Yiyen’e böyle pervasızca yaklaşacak değillerdi. Bu kişi, her kimse, sessiz kalmak adına hiçbir çaba sarf etmiyordu.
Kısa, sarı saçlı adam aniden yarı ağlamaklı, yarı hıçkırık benzeri boğulmuş gibi bir ses çıkardı. Asasını önünde titrek bir şekilde tutarken, duvara doğru geriledikçe paniklemiş olduğu açıkça görülüyordu.
Seherbaz’lar da adamın gördüğü şeyi görmüş, ama adamın tepkisini anlamlandıramamışlardı. Gördükleri tek şey, Ölüm Yiyen’e doğru yürümekte olan, yüzü gümüş bir maskeyle örtülü, siyahlar içinde bir çocuktu. Tok ve kendinden emin ayak sesleri, bu çocuğa aitti. Maskeli çocuk, sinmiş hâldeki adamın bir adım ötesinde durdu.
“Sensin!” Panik içindeki adam, mavi gözleri çocuğa kitlenmiş bir halde korku dolu bir ses tonuyla konuşuyordu. “O sensin! Karanlık Prens!”
James, Sirius’un bakışlarını yakaladı ve ikisinin de yüzünde komik bir ifade belirdi. ‘Karanlık Prens’, az rastlanır türden tuhaf bir isimdi.
“Başka birini mi bekliyordun?” diye sordu maskeli çocuk; sesi eğleniyor gibiydi.
James şaşkınlıktan kalakaldı. Ses, gümüş maskenin ardındakinin gerçekten de bir çocuk olduğunu ele veriyordu. Ama çocuğun sesiyle ilgili onu tedirgin eden başka bir şey vardı. Anlam veremediği tuhaf bir aşinalık…
Ölüm Yiyen aniden dizlerinin üstüne çöktü; asası da, parmakları arasından beceriksizce kayıp gitmişti.
“Lütfen, Prens’im! Öldürmeyin beni! Lütfen, merhamet edin!” diye yalvardı adam.
James bu adamın neden bu kadar korktuğuna anlam veremedi. “Sadece bir çocuk!” diye düşündü kendi kendine. “Ne kadar zarar verebilirdi ki?” James’in görebildiği kadarıyla çocuğun elinde adama doğrultulmuş bir asa bile yoktu. Maskeli çocuk, Ölüm Yiyen’in önünde, görünürde bir silahı olmadan dikiliyordu; ama yine de bu yetişkin adam, korkudan tir tir titriyordu. James, Sirius ve Kingsley’e harekete geçmelerini işaret etti. İki Seherbaz da başlarıyla onayladılar.
“Sen merhameti hak etmiyorsun, Hunt,” dedi çocuk sadece. “Sen babama ihanet ettin. Hak ettiğin tek şey, ölüm.” Çocuk cüppesinin cebine uzandı ve asasını çıkardı.
James, sessizce çocuğun üzerine atılmaya hazırlandı. Buraya Ölüm Yiyen’i yakalamak için gelmişti, öldürülmesini izlemek için değil. Bu Ölüm Yiyen’e karşı içinde hiçbir merhamet beslemiyordu, ancak bu hainin hayatını kurtarabilirse, ondan çok değerli bilgiler edinebilirdi; bu bilgiler ise, onu doğrudan Voldemort’un kendisine götürebilirdi. Ve James, Voldemort’a ulaşmak için her şeyi yapmaya niyetliydi.
“O ben değildim! Riley’ydi! Bütün hepsi ondan çıktı!” demeye başladı Hunt, umutsuzca. “Karanlık Lord’a şantaj yapmaya çalışan oydu! Ben bunların hiçbirine dâhil olmadım! Yemin ederim! Ben Karanlık Lord’a sadığım; Efendime, Lord Voldemort’a ve size, Karanlık Prens! Ben Lord Voldemort’un ve oğlunun hizmetkârıyım. Lütfen, lütfen beni öldürmeyin! Özür dilerim! Beni affedin, lütfen!” diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
James, tam harekete geçmek üzereyken durdu. Doğru mu duymuştu? Voldemort’un bir oğlu mu vardı? James, aynı derecede şaşırmış görünen Sirius ve Kingsley’e baktı. İkisinin de beti benzi atmıştı. Az önce duydukları, hepsinin şaşkınlıktan donup kalmasına sebep olmuştu.
James, maskeli çocuğa tekrar bakmak için döndü – bu sefer ona tamamen farklı bir gözle bakıyordu. O, büyücü dünyasının en acımasız, en soğukkanlı katili Voldemort’un oğluydu. Bu çocuk, onun canından ve kanındandı. James, Hunt’ın korku dolu tepkisini şimdi anlıyordu.
“Sen Lord Voldemort’a karşı bir suç işledin. Bu yüzden sana merhamet yok.” Çocuk, asasını Hunt’a doğru uzatarak gözlerinin ortasını hedef aldı. “Babam unutmaz ve ben de affetmem.”
“Lütfen, Karanlık Prens! Hayır, hayır, lütfen! Lütfen!” Hunt, şimdi, çocuktan ve asasından kaçmaya çalışarak deli gibi ağlıyordu.
James sinyali verdi ve üç Seherbaz aynı anda çocuğun üzerine atıldı. Üç ayrı ‘Sersemlet’ laneti, genç çocuğa doğru yol aldı. Üç lanetten biri bile ona ulaşamadan önce çocuk asasını çevirdi ve mavi renkli bir kalkan baştan aşağı etrafını sardı. Sersemlet lanetinin kırmızı ışıkları, mavi baloncuğa çarparak yok oldular.
Maskeli çocuk kalkanını indirip üç şaşkın Seherbaz’la yüz yüze gelmek için arkasını döndü. İlk birkaç saniye hiçbir şey olmadı. James, gümüş maskenin ardından bakan yemyeşil gözlerin üç Seherbaz’a doğru bakışını izledi. Yeşil gözlerin onunkilerle buluşmasıyla, tüm vücudunu baştan ayağa saran bir ürperti hissetti. Çocuğun gözlerinde bir şey ışıldadı ve James nedenini anlamadığı bir sebepten ötürü kalbinin teklediğini hissetti.
O anlarda zaman durmuş gibiydi. James gözünü bile kırpamadan geriye doğru savrulmuştu. Nasıl saldırıya uğradığı hakkında tamamen kafası karışmış ve nefesi kesilmiş bir hâlde yere çakılmıştı. Sözsüz ve asasız bir büyüyle saldırıya uğradığını fark etti. Yerde yatarak fazla vakit kaybetmedi. Ayağa kalktı ve asasını çekti; artık hazırdı. O anda, Kingsley ve Sirius’un çocuğa doğru iki lanet gönderdiklerini ama hedefi vurmayı başaramadıklarını gördü.
Çocuk, lanetlerin yolundan çekildi ve Sirius’la Kingsley’e doğru birkaç lanet savurdu. James, düelloya katılmak için arkadaşlarının yanına koştu. O sırada, Ölüm Yiyen Hunt’ın emekleyerek sıvışmaya çalıştığı gözüne ilişti. Ölüm Yiyen, pencereye doğru süründü, ancak açmayı başaramadı. Karanlık Prens geldiğinde, arkasından tüm kapı ve pencereleri kilitlemişti. Hunt, camı kırar da kaçar umuduyla bir şeyler bulmak için etrafına bakındı. James dikkatini, Karanlık Prens’le düello eden arkadaşlarına çevirdi.
Sirius çocuğa doğru birbiri ardına üç lanet gönderirken, Kingsley de ona doğru atıldı. Çocuk lanetlerin ikisini saptırdı ve üçüncüyü de rahatlıkla geçiştirdi. Kingsley daha ona ulaşamadan çocuk, yerinde dönerek uzun ve yapılı Seherbaz’ın göğsünün tam ortasına çok güçlü bir tekme savurdu ve aksi yöne uçmasını sağladı.
James çocuğa doğru bir Sersemletme büyüsü gönderdi; ama büyü, dünyadaki en kolay şeymişçesine, yön değiştirdi.
Ancak, çocuk, James’i hedef almak yerine, büyüyü Sirius’a yollamıştı.
“Incendio!”
Sirius’un cüppesinin ucu alev alırken James dehşetle izledi.
“Sirius!” diye bağırdı James; ancak, arkadaşı sakin bir şekilde asasının tek bir hareketiyle alevi söndürmüştü.
Kingsley, yeniden ayağa kalkmayı başardı ve çocuğa saldırmak için daha fazla vakit kaybetmedi.
“Petrificus Totalus!” diye gür sesiyle haykırdı Seherbaz.
Mavi kalkan yeniden yükselerek çocuğu koruma altına aldı. James hayrete düşmüştü. Bir kalkanın böyle bir şey yapabildiğini daha önce hiç görmemişti.
Düellonun gürültüsü, Liam ve Nathan’ı koşarak onlara doğru getirmişti, tabii. İş arkadaşlarının kiminle düello yaptığını gördüklerinde şaşıp kaldılar, ama soru sormanın sırası olmadığını biliyorlardı. Silahsızlandırma büyüsü göndererek, maskeli çocuğa doğru atıldılar.
Çocuk, misilleme yapmadan önce laneti yolundan saptırdı. Sonra, asasını Liam’ın olduğu yöne doğru salladı ve Seherbaz havaya uçup acı verici bir şekilde duvara çakıldı.
“Diffindo!” Çocuk, Ayırma büyüsünü Nathan’a gönderdi. Adamın üst gövdesinde derin bir yara açıldı; öyle ki, asasını elinden düşürüp can havliyle göğsünü tuttu. Acıdan inleyerek yere yığıldı.
Kingsley, Sirius, Liam ve James hep birlikte saldırmak için çocuğa yöneldiler. Dördünün büyüsü de, çocuğun mavi kalkanını aşmayı başaramadı. Bir anlığına kalkanını indiren çocuk, asasını tavana doğrulttu.
“Confringo!”
Patlatma büyüsü, tavan boyunca uzanan uzun ince borulara çarptı. Korkunç bir çatırdama sesiyle, demir boru kırıldı ve üzerlerine çöktü. Dört Seherbaz, boru yere çakıldığı esnada devasa metalin yolundan çekildiler.
Maskeli çocuk Hunt’ı cüppesinin yakasından kavramış pencereden uzaklaştırırken, James tam zamanında doğruldu. Çocuk, Ölüm Yiyen’i yere fırlatarak adamın beton zemine serilmesine sebep oldu. Tekrar hedef alırken, Hunt korkuyla kendini geriye itmeye başladı.
“Expelliarmus!” Laneti yollayan Liam’dı; ancak, çocuk büyüyü savuşturduğu için onu silahsızlandırmayı başaramadı.
Kingsley, Sirius ve Liam, Hunt’ın kaçması için fırsat yaratmak adına çocuğun dikkatini kendi üzerlerine çektiler.
Üç Seherbaz, maskeli çocukla düello ederken, James Ölüm Yiyen’e doğru fırladı; o esnada, ayağıyla pencerenin camını kırmaya çalışan Ölüm Yiyen’in nafile bir çabanın içinde olduğu ortadaydı. James, adamı yakalayarak ürkmesine neden oldu.
“Eğer yaşamak istiyorsan, bizimle gelmeni öneririm!” dedi James.
Hunt’ın gözleri, Karanlık Prens ile Seherbaz’lar arasındaki dövüşe yöneldi. Uyuşmuş bir halde yüzünü James’e döndü.
“Biz seni tutuklamak istiyoruz. O seni öldürmek istiyor. Seçimini yap!” dedi James soğukça.
Sersemlemesine sebep olan korkuyla mücadele ettiği ortadaydı ve birden ayağa kalktı.
James, adamı cüppesinin yakasından tuttuğu gibi çıkışa doğru koştu. Binaya girmeden önce denediği için deponun içinde Cisimlenme-karşıtı büyülerin olduğunu biliyordu. Buradan çıkmaları için, çocuğun önceden kilitlediği kapıları açmanın bir yolunu bulması gerekiyordu.
James, hiç bilmediği bir büyünün sözlerini duyduğunda kapıya neredeyse ulaşmışlardı.
“Adflicto Corporis!”
Acı dolu korkunç bir çığlık, durup arkasına dönmesine sebep oldu. Döndüğünde, Liam’ı, iki eliyle birden bacağını tutmuş, yerde acı içinde inlerken gördü. Bacağının kırıldığını anlamak hiç de zor değildi.
Kingsley ise, yerde baygın yatıyordu; yani, geriye sadece Sirius kalmıştı. James, Sirius’un, kollarını boğmak istercesine çocuğun boynuna dolayışını ve onu alt edişini izledi.
“Şimdi yakaladım seni, velet!” dedi Sirius, pis pis gülerek.
Çocuk mücadele etmedi; onun yerine, kafasını geriye gömerek Sirius’un yüzüne kafa attı. Sirius, kırılan burnundan kan fışkırırken, acı dolu bir ulumayla geriye doğru sendeleyip çocuğu bıraktı. Çocuk yerinde döndü ve yumruğunu Sirius’un kafasına geçirdi. Sirius, acı içinde inleyerek yere düştü.
Çocuk başka bir şey yapamadan, Sirius çocuğun bacağını yakaladığı gibi yere düşmesine neden oldu. Ayağa kalkıp çocuğu haklamaya çalışıyordu.
James, Sirius’un başarılı olup olmadığını görmek için beklemedi. Hunt’ı buradan çıkarmalıydı. Titreyen sersemi yakaladı ve olabildiğince hızlı bir şekilde kapıya doğru yöneldi. Kapı kilitliydi, ama James bir tersine çevirme büyüsüyle kapıyı açmayı başardı. Kapı tık diye açılıverdi ve James, Hunt’ı da yanı başında sürükleyerek aceleyle dışarı çıktı.
James arkasından kapının uçarcasına açıldığını duyduğunda, depodan sadece birkaç adım uzaklaşabilmişlerdi. Hunt’la beraber koşmaya devam etti. Korunaklı alandan bir çıkabilse, Hunt’la birlikte buradan Cisimlenebilirdi.
Bir büyünün yanından geçtiğini hissettiğinde ve büyü Hunt’ı arkasından vurduğunda, James tam da korunaklı bölgenin sınırındaydı. Hunt sertçe yere düştü. Adam öldüren lanetle vuruldu korkusuyla, James korkudan dondu kaldı. Yan yan baktığı Ölüm Yiyen’in hâlâ nefes aldığını görebiliyordu.
Çocuk, neredeyse sakin bir şekilde onlara yaklaştı ve birkaç adım ötede durdu. James, onu, gelecek başka bir büyüden korumak için Hunt’ın önünde durdu. İlk bakışta çocuk oldukça sakin görünüyordu; fakat yakından bakıldığında, James çocuğun çok ama çok kızgın olduğunu anladı. Vücudu kaskatı kesilmişti, parmak boğumları ise asasını sımsıkı tutmaktan bembeyaz görünüyordu. Gümüş maskenin ardındaki yeşil gözleri James’e sabitlenmişti ve James, yine, o güçlü tedirginlik duygusuna kapıldığını hissetti.
“O adam, benim,” dedi çocuk, buz gibi bir sesle. “O seni ilgilendirmez. Yolumdan çekil.”
James ürperdi. Bu çocukta ve sesinde, ensesindeki tüyleri diken diken eden bir şey vardı. Aşinalık hissi o kadar güçlüydü ki; bu his, James’in diğer tüm duygularına üstün geliyordu. James, zar zor kalkanını kaldırdı ve Hunt’ı korumak adına cesur bir duruş sergiledi.
“Onu öldürmene izin vermeyeceğim,” dedi.
Çocuk kafasını yana eğdi.
“Öyle mi? Ne zamandan beri Seherbaz’lar Ölüm Yiyen’leri koruyor?” diye sordu çocuk.
“Ölüm Yiyen’ler birbirlerini öldürmeye başladığından beri,” diye cevapladı James.
Çocuk kızmıştı. Yüz ifadesini saklayan maskeyle bile James, çocuğun öfkeli olduğunu anlayabiliyordu.
“Ben pis bir Ölüm Yiyen değilim!” diye hırladı çocuk.
Sözleri James’i şaşırttı; ancak, çocuk lafını söyler söylemez asasını sallayıp onu geriye savurduğundan James’in bir şey söyleme fırsatı olmamıştı. James, acılı bir şekilde sert zemine düştü ve bir anlığına hareket edemedi. Ayağa kalkmak için çabaladı ve Karanlık Prens’in, yerde yatmış hâlde hayatı için yalvaran Hunt’a asasını doğrultuşunu gördü.
“Hayır! Hayır, lütfen, lütfen merhamet et!” diye yalvarıyordu.
Çocuk hedef aldı ve lanetli kelimeleri söyledi.
“Avada Kedavra!”
James’in nefesi kesildi; yeşil ışığın, çocuğun asasından ayrılıp Hunt’ı direkt gözlerinin ortasından vuruşunu izledi. Hunt yere yığıldı; bu mesafeden bile, Hunt’ın ölmüş olduğu, su götürmez bir gerçekti. Çocuğun hiçbir şey olmamış gibi cesetten yürüyüp uzaklaştığını görünce, James’in tepesi attı. James, saniyeler içinde çocuğun önünü kesmiş, asasını ona doğrultuyordu.
“Yolumdan çekil, Potter!” diye hırladı çocuk.
“Hiç sanmıyorum!” diye tersledi James.
Bu çocukta gerçekten bir şey vardı. Tek eliyle beş yetişkin Seherbaz’ı etkisiz hale getirmiş ve bir insan öldürmüştü; üstelik tek bir sıyrığı bile yoktu. James, kendisini oradan oraya savuran gücün bu çocuktan geldiğine hâlâ inanamıyordu.
“Çekil Potter!”
“Dene de görelim, seni küçük puşt!”
Çocuğun gözlerinde bir şey değişti. Asasını cebine koydu ve James’e doğru bir adım attı. James’in kafası tamamen karışmıştı. ‘Neden asasını cebine koydu?’ diye merak etti.
“Nasıl istersen,” dedi çocuk, sakin bir sesle.
Elinin bir hareketiyle, James’i tekrar vahşice havaya savurdu ve James, sırt üstü, acı verici bir şekilde yere düştü. Sırtındaki acı yüzünden dişlerini sıkıyordu. Acıyı elinden geldiği kadar duymazdan geldi ve doğruldu; çocuğun korunaklı bölgenin sınırına doğru ilerleyişini izledi. Asasını ona doğrulttu. Kaçmasına izin veremezdi.
“Sersemlet!” diye bağırdı James, ama çocuk kolaylıkla büyüyü engelledi.
James tekrar hedef aldı; ama bir şey ona doğru uçarak gelmiş ve koluna vurmuştu. James’in soluğu kesildi ve asası gürültüyle yere düştü. Ön kolundaki korkunç kesikten akan ve eline damlayan kendi kanının görüntüsüne şaşkınlıkla gözünü kırpıştırdı. Bir şey kolunu yarmıştı. Bir şeyin kolunu gerçekten yardığını hissettiğinden, bunu yapan şeyin bir büyü olmadığını anlamıştı.
James çabucak asasını yerden aldı ve çocuğa odaklandı. Ne olduğunu daha sonra öğrenebilirdi; şimdi, Karanlık Prens’i yakalamalıydı. Acı içinde büyüyü hedefine yolladı.
“Sorupto!” diye tısladı ve sarı bir ışık asasından çıkıp çocuğu üst kolundan vurdu.
Çocuğun kolunda, kanın ince bir şerit halinde akmaya başlamasına sebep olan bir kesik belirdi. Çocuk, güçlükle soluyarak acı içinde kolunu tuttu. James, çocuğun cüppesine uzandığını gördü ve çocuğa doğru hızlıca başka bir lanet göndermeye hazırlandı.
James, başka bir lanet gönderemeden, kelimelerin boğazında takıldığını hissetti. Asasını düşürdü ve tüm vücuduna yayılan keskin bir acı, görüşünü bir an için flulaştırırken boynunu tuttu.
Ilık kanın parmaklarının arasından cüppesine aktığını hissetti. Boynunun sol yanı, acı içinde zonkluyordu. Nefes almak için çabaladıkça göğsü sıkışıyordu.
Dizleri üstüne düştü ve iki eliyle kan akışını durdurmak için boynunu kavradı. Öne doğru düştüğünde her şey yavaşlamış gibiydi. Gözlerini açık tutmaya zorladı ve yardım için Sirius’a seslenmeye çalıştı, ama sesi çıkmıyordu.
Tam önünde, yarısı çimene gömülmüş küçük, metal bir nesne vardı. Daha önce hiç görmediği bir şeydi. Küçüktü, dört tane jilet gibi bıçağı vardı ve metalden yapılmıştı. Portatif bir bıçağa benziyordu. Üzeri kanla lekelenmişti. James bunun kendi kanı olduğunu fark etti.
Bu, Karanlık Prens’in kendisine saldırmak için kullandığı şeydi. Kolu ve boynu bu bıçaklarla yarılmıştı. Çocuğun bunları fırlattığını görmemişti bile. Cüppesinin cebine uzandığını görmüştü, ama gerisi bulanıktı.
James uzaktan gelen sesler duyuyordu, ama söylenenleri seçemiyordu. Sesi karanlıkta yutuldu ve sonrası boşluktu.
* * *
Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #6: Bir Katile Övgüler okumak için tıklayın!
Çeviren: Dilara Uysal
Ya kendi babasini oldurmemistir herhalde
wattpadde serideki 3 kitabın da çevirisi var ya aç oku, burada heyecan yaratmaya gerek yok