Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #63: Daha Kötü Ne Olabilir?
|GİRİŞ İÇİN TIKLAYIN.
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
Lord Voldemort’un o karanlık gece, Harry Potter‘ı öldürmeyip kendi oğlu gibi büyütmeye karar verdiği alternatif bir hayran hikâyesine ne dersiniz?
ÖNEMLİ BİR NOT: Karanlık Prens serisinin ilk cildi İçimdeki Karanlık hikâyesinin yeniden yazılmış bölümleri 57. bölümle sınırlıydı. Yazar bu maceranın yeni versiyonunu uzun süredir yazmadığı için, kalan bölümlerin yeni versiyonunu eskisiyle bağlayarak yayınlama kararı aldık. Bundan böyle bölümler, Tuba Toraman‘ın düzeltisiyle karşınızda olacaktır. Karşınızda İçimdeki Karanlık cildinin altmış üçüncü bölümü!
bölüm 63
• Daha Kötü Ne Olabilir •
Çocukların etrafında kırk ya da elli kadar Ölüm Yiyen olmalıydı. Harry, havadaki oksijen bir anda emilip yutulmuş gibi hissediyordu. Hissettiği panik duygusu yüzünden nefes almakta güçlük çekiyordu. Tüm bu adamlarla tek başına savaşması neredeyse imkânsızdı; üstelik şimdi dört çocuğun da onunla olduğu gerçeği eklenince, Harry bu sefer bu işten nasıl paçayı kurtaracaklarını da, diğerlerini nasıl koruyacağını da bilmiyordu.
Harry, diğerlerinin, asaları önlerinde hazır bir şekilde ona doğru sokulduklarını hissetti. Gel gelelim, Ölüm Yiyen’lerle bu sefer önceki gibi savaşabileceklerini hiç sanmıyordu. Burada onların dikkatini dağıtacak bir Korakilee ordusu yoktu, nasılsa. Önündeki adamların hepsi maske takıyor, ama aralarından biri kendini belli ediyordu. Uzun gümüşümsü saçları her zamanki gibi yakayı ele veriyordu. Lucius Malfoy’un geçen seferki gibi yine onlara doğru bir adım yaklaştığını görünce kan beynine sıçradı.
“Bu sefer şansın yaver gitmedi, anlaşılan, Harry,” dedi ona.
Harry asasını sımsıkı tutup önündeki adamları inceledi. Aklı deli gibi çalışıyor, çaresizce yanındakilerle kaçmanın bir yolunu arıyordu.
“Bunun şansla hiçbir ilgisi yok. Ben sadece sizden daha iyiyim,” diye alay etti Harry. Öfkeli bir Ölüm Yiyen beceriksiz bir Ölüm Yiyen demekti; Harry bunu çok iyi biliyordu. Onları kızdıracak tek bir söz, çoğunun kontrolü kaybetmesine yol açacaktı.
Malfoy’un diğerlerine işaret etmesiyle, Harry’nin etrafındaki çember daralmaya başladı. Ölüm Yiyen’ler yaklaşıyordu. Asaları beş çocuğa birden doğrulmuştu ve onlar yaklaştıkça kaçma imkânları daha da zorlaşıyordu.
‘Buradan kaçış yok,’ diye düşündü Harry, düello etmeye hazırlanırken. Diğer dördünün de daha önce yaptıkları gibi ona ayak uydurabilmelerini umuyordu. Gerçekten de başka hiçbir seçenekleri yoktu.
Ölüm Yiyen’lerden biri Harry’ye yeterince yaklaşınca, Harry ona bir Asit Püskürtme Büyüsü yolladı. Ölüm Yiyen hemen asasını düşürüp yüzünü tutarak acıdan haykırmaya başladı. O ve diğerleri lanet yağmuruna tutulduğu anda, Harry kalkanını kaldırdı ve kalkanı gücünün her bir damlasını kullanarak tutmaya çalıştı. Beşi de bir arada oldukları için yanardöner baloncuk her birini koruyordu. Elli adamın hepsi birden kalkana tekrar tekrar vuruyor, onu kırmaya çalışıyorlardı. Harry zorlama yüzünden kalkanının titrediğini hissediyordu. Bu kadar çok laneti engellemeye çalışmak olağanüstü bir çabaydı. Harry kalkanının daha fazla dayanamayacağını biliyordu. Lanet yağmurunun arasında diğerlerine bağırdı:
“Kalkan kırılacak! Kırıldığı anda onlara büyüler yağdırmaya başlayın! Hangi büyüleri kullandığınız önemli değil! Yapabiliyorsanız başlarını hedef alın! Bir arada kalın ve tüm gücünüzü toplayın! Kalkanlara hiç olmadığımız kadar ihtiyacımız var!” Harry konuşmayı bitirdiği anda, yanardöner baloncuk çatlamaya ve kırılmaya başlamıştı.
Harry’nin kalkanı kırılır kırılmaz ise, dördü birden harekete geçti. Ron ile Hermione kalkanlarını kaldırmak için güçlerini toplamaya çoktan başlamıştı bile. Damien ile Ginny ise yapabildikleri en güçlü Sersemletme Büyülerini yağdırmaya başladılar. Sarı ve pembe renkli baloncuklar bir araya gelerek dört çocuğu da korumaya aldılar. Harry ise düelloya başlamıştı bile. Her biri karanlık ormanda siper almak için inanılmaz bir hızla hareket ediyordu. Harry hiç vakit kaybetmeden adamlara bildiği en karanlık büyüleri yollamaya başlamıştı. Göz açıp kapayıncaya kadar üç Ölüm Yiyen’i Öldüren Lanet’le indirmeyi başardı. Harry, Voldemort ona talimat vermedikçe, Affedilmez Lanetleri hiçbir zaman kullanmazdı. Voldemort’un izni olmadan kullandığı tek Affedilmez, Hogwarts Ekspres’ine saldırdıkları gün Sirius’a yolladığı İşkence Laneti olmuştu.
Harry Affedilmez’leri kullanmaktan nefret ederdi. Ölüm Yiyen’lerin aksine, Harry ne İşkence Laneti ne de Öldüren Lanet yapmaktan zevk duyardı. Bunlar, onun için yalnızca emredildiği zamanlarda yapılan büyülerdi. Voldemort’un emriyle ona yapması söylenen her laneti yapardı. Ancak, gel gelelim, bugün Harry hayat almak için değil, korumak için lanetler savuruyordu. Arkadaşlarını ve kendisini buradan canlı çıkarma isteği o kadar baskındı ki, lanetleri yaparken hiçbir şey hissetmiyordu. Harry sonradan onları ilk kez arkadaşı olarak gördüğünü fark ettiği anın bu an olduğunu fark edecekti. Damien’ı her zaman korurdu, bundan hiç şüphesi yoktu; ancak, diğerleri yalnızca onun yoluna çıkan insanlardan başka bir şey değildi. Ama şimdi her birini buradan canlı çıkarmak istiyordu; bunun için özellikle bir sebebi yoktu, ama onlardan birine zarar geldiğini düşünmeyi bile kaldıramıyordu.
Başka bir Beden Kilitleme Büyüsü ona doğru gelirken, Harry kendini yere attı. Onu yalnızca Sersemletme ve Beden Kilitleme Büyüleri’yle vurmaya çalışıyorlardı. Anlaşılan, Öldüren Lanet’ler yalnızca diğer dört çocuk için geçerliydi ve çocuklar büyülerin hedefinden mucizevi bir şekilde kaçmayı başarıyordu. Ancak, Ron ile Hermione’nin tüm vücut koruma kalkanı çok sayıda laneti engellemeyi başaramadı. Kalkan Harry’ninki gibi çatlayıp kırılmıştı. O yüzden kendilerini Öldüren Lanet’lerin yolundan çekmek dışında başka seçenekleri kalmamıştı. Harry, uzun boylu bir Ölüm Yiyen’e başka bir Öldüren Lanet savurduktan sonra arkasına döndü ve kalbinin ağzında atmasına yol açan bir şey gördü. Dört Ölüm Yiyen aynı anda üzerlerine İşkence Lanetleri yollarken, Damien diğerlerinin yanında bir adım öne çıkıyordu. Harry daha bir şey yapamadan, Damien büyülerin önüne atlamıştı bile. Harry’nin gözlerinin önünde dört büyü aynı anda gelerek Damien’ın göğsüne vurdu. Ama onu vuramamıştı. Onu vurmasına santim kala lanetler toz olup uçmuştu. Tam da o anda, dört Ölüm Yiyen de Ron, Hermione ve Ginny’den gelen büyülerle yere yapıştılar. Harry Damien’ı koruyan şeyin Lahyoo Jisteen olduğunu biliyordu, ama yine de bu eşsiz taşın onu Öldüren Lanet’ten koruyacağından emin olamamıştı. Taşın onu ileri düzey karanlık büyülerden koruyamayacağını düşünüyordu.
Harry etrafındaki Ölüm Yiyen sayısına hızla bir bakış attı. Ortalama on beş kadar Ölüm Yiyen’i öldürmüş olmalıydı. Bedenleri yerde sere serpe yatıyordu. Diğer dördü de, aralarından on Ölüm Yiyen’i saf dışı bırakmayı başarmışlardı. Harry onların sadece sersemletilmiş olduklarını biliyordu, çünkü aralarından hiçbiri Öldüren Lanet uygulayamazdı.
Çocuklar koşmaya başlarken ve peşlerinden gelen Ölüm Yiyen’lere büyüler yollayarak karanlık ormanın içine dalarken, Harry de peşlerinden koştu. Çocuklar Harry’nin dediğini yapıyor, Ölüm Yiyen’lerin başlarını hedef alıyorlardı. Harry de elinden geldiğince süratle onların arkasından sık ormana doğru koşuyordu.
Harry tam onlara ulaşmak üzereydi ki, bir büyünün yanından hızla geçerek önünde patladığını fark etti; alevler dört bir yanını sarmış, onu daire içine alarak diğerlerinden onu koparmıştı. Dört çocuk da duydukları ses üzerine adımlarını durdurup ona doğru harekete geçtiler; asaları alevleri yok etmek için kaldırılmıştı.
“HAYIR! Gidin buradan!” diye bağırdı Harry, onlara.
Dördü de Harry’yi yalnız bırakmanın düşüncesiyle dehşete düşmüş görünüyorlardı. Geri adım atarak ona yardım edecek bir şey bulma umuduyla etraflarına çaresizce bakındılar. Harry yine bağırarak onlara gitmelerini söyledi ve Ron ile Hermione’nin, gitmemek için direnen Damien ile Ginny’yi alevlerden ve Harry’den uzaklaştırmaya çalıştıklarını gördü.
Harry etrafına baktı; kapana kısılmıştı. Onu engelleyen alevlerin diğer tarafında, en az yirmi beş kadar Ölüm Yiyen vardı. Harry dikleşti; ona yaklaşacak olan herkesi indirmeye hazırdı. Adamlar hareketsiz duruyor, hiçbiri onun yanına yaklaşmıyordu. Sarışın Ölüm Yiyen diğerlerini geçerek öne çıkıp onunla yüz yüze gelirken Harry onu kalbi tekleyerek izledi. Adam elini kaldırıp maskesini çıkardı. Harry onun zaten Lucius Malfoy olduğunu biliyordu. Harry’nin karşısında durmuş, asasını ona doğru tutarken, gri gözleri öfkeyle parlıyordu.
“Yine karşılaştık,” dedi, neredeyse fısıltıyla.
Harry, o anda Malfoy’un gözlerinde, derinlerde gizli, başka bir duygunun olduğunu yakaladı. Bu gördüğü şey, kederdi. Harry, Sihirli Miraslar Galerisi’ndeki kaçışının bedelinin Malfoy’a ödetildiğini biliyordu. Cezalandırıldığına şüphe yoktu. Şu ana kadar onu yakalamakta sürekli başarısız olmuştu. Harry Malfoy’un ona karşı hissettiği öfkeyi anlıyordu. Harry’nin kabul etmeye hazır olmadığı şey, Malfoy’un ona hiç merhamet beslememiş olmasıydı. Harry ile ilgilenmesi bir yana, onun ağzından çıkan her şey de, Voldemort’un ağzından çıkanlar kadar yalandı. Tüm yaşananlar, sırf onu kandırmak ve bu savaşta onu silah olarak kullanmak için yapılmış koca bir aldatmacaydı. Harry o bilindik öfkesiyle yanıp tutuşurken asasını daha da sıkı kavradı.
“Artık kaçabileceğin hiçbir yer yok. Tekrar direnirsen, işleri kendin için yalnızca daha zor hale getirirsin,” diye konuşmaya devam etti Malfoy, Harry’ye doğru belli belirsiz bir adım atarak.
Harry bir adım geri gitti ve arkasındaki alevlerin daha da yükseldiğini hissetti.
“Canını yakmam için bana neden verme, Harry,” dedi Malfoy, Harry’yi yine tedirgin eden alçak bir sesle.
“Canımı yakacağın kadar yaktın, daha fazla yakamazsın,” diye fısıldadı Harry, kan beynine sıçrarken.
Malfoy bu söylenen karşısında afallamış görünüyordu. Yüzü ifadesizleşmeden önce, kısa bir anlığına huzursuz göründü.
“Sen bilirsin,” dedi ve diğer adamlara işaret verdi.
Adamların her biri aynı anda lanetler savurdu. Harry lanetleri püskürtmek için kalkanını kaldırdı. Ancak, yirmi beş lanetin gücü ona çarparak Harry’yi tökezletip yere düşürdü. Harry yere düşerken kalkanı da sarsılmış, iki Sokma Büyüsü kalkandan geçmeyi başararak Harry’yi vurmuştu. Büyülerden biri göğsüne, diğeri de eline gelmişti.
Harry acıyla soluklandı ve hemen ayağa kalkamadı. Yine bir Asit Püskürtme Büyüsü yolladı ama bu sefer Ölüm Yiyen’leri ıskalamıştı. Kalkanı yeni bir lanet yağmuruna tutulmaya başladığında, Harry sendeledi. Kontrolü yine kaybetti ve kalkanı tekrar zayıflayınca başka bir lanet daha kalkanın içinden geçerek üzerine geldi. Vücudunda keskin bir acı hissettiğinde, birinin ona Kemik Kıran Laneti yollamış olduğunu fark etti. Anlaşılan, büyünün hedefi asayı tutan koluydu, ama onun yerine büyü kaburgalarına isabet etmişti. Bir eliyle kırılan kaburgasını tutarken, ona yöneltilen Sersemletme Büyülerini duyduğu anda kalkanını kaldırmaya çalıştı. Kalkanı zamanında kalkamayınca, Harry kendini büyülerin yolundan atmak zorunda kalmıştı. Ayağa kalktı, ama durumun hiç de iyi olmadığını biliyordu. Kalkanını uzun süre tutamayacak kadar yorulmuştu. Onu yakalayabilmek için yoruyorlardı. Şimdiden bitap düşmüştü ve er ya da geç bir Sersemletme Büyüsü ile vurulacaktı.
Ona asalarını doğrultmakta olan adamlara dik dik bakarak ayakta durdu. Aralarından birkaçı yüzünü hedef alırken, çoğu ise kalbini hedef alıyordu. Harry’nin kalkanı hâlâ etrafındaydı, ama Ölüm Yiyen’ler bu kez ona hiçbir şeyle vurmamıştı. Malfoy Harry’ye doğru yürürken hepsi dönüp ona baktılar. Malfoy Harry’nin savaşı kaybetmeye başladığını görebiliyordu. Kalkanını daha fazla canlı tutamazdı.
“Yetti mi?” diye sordu, asasını kalkanın öbür tarafından Harry’ye doğrultarak.
Harry, soruya cevap olarak cüppesinin içine uzanıp siyah günceyi çıkardı; her bir yerinden öfke ve hiddet akıyordu. Mademki yakalanacak ve geri götürülecekti, önce intikamını başarıyla gerçekleştirecekti. Geriye tek bir Hortkuluk kalmışken, yenilmeyecekti.
Harry hiddetle dolan gözlerini Malfoy’a çevirdi; onun günceye bakan gri gözlerinde gördüğü korkudan zevk alıyordu.
“Siktir git,” diye tısladı Malfoy’a ve ardından bakışlarını siyah günceye yöneltti.
Harry’nin tek yapması gereken, Sirius’un kollarında yatan Bella’nın gözlerinde gördüğü boş bakışı hatırlamaktı. Ve böylece tüm vücudu öfkeden sarsıldı. Siyah günce bir alev topuna dönüşüp saniyeler içinde toz bulutuna dönüştü.
Görünen o ki, ruhundan bir parça kaybeden Voldemort değil, Lucius gibiydi. Gri gözleri korku ve şokla kocaman açılmıştı. Bir öfke çığlığı atarak Harry’ye bir lanet yolladı.
Harry kalkanını güçlendirmek için tüm enerjisini zorladı. Kalkanı onu korumuştu, ama lanetin muazzam gücü yeniden geriye doğru sendelemesine yol açmıştı. Arkasındaki alevlerin içine düşmemeyi son anda başardı.
Harry kalkanı tutmaya devam edecek kadar enerjisi kalmadığı için tam kalkanının kırılacağını düşünüyordu ki, havada bir ses duyuldu ve yer sarsıldı. Ölüm Yiyen’lerin birkaçı, bir şey ağaçları yararak onlara doğru uçarken yoldan kaçmak zorunda kalmıştı. O anda hepsi Harry’yi de, onu yakalamaları gerektiğini de unutmuştu. Görüntü karşısında nefeslerini tutmuş duruyorlardı. Dev bir ağaç onlara doğru uçmuştu. Ağaç yere çakılarak alevlerin arasında bir köprü oluşturmuştu. Harry, yalnızca, ağacın diğer tarafında asalarını Ölüm Yiyen’lere doğrultarak duran Hermione ile Ginny’yi seçebiliyordu.
Harry hiç vakit kaybetmedi. Düşen ağacın yarattığı köprüden geçerek hiçbiri onu takip etmesin diye arkasına başka bir Asit Püskürtme Laneti yolladı. Elinden geldiği kadar hızlı bir şekilde diğer tarafa doğru koştu. Bir saniyeliğine bile olsa durmamıştı. Diğer dördü de ona yetişip hep birlikte Ölüm Yiyen’lerden kaçmaya koyuldular. Yanlarından hızla geçen büyüleri hissedebiliyorlar, ama koşmayı sürdürüyorlardı.
Harry ormanın daha da derinlerine doğru ilerlediklerinin farkındaydı. Ne kadar derine inerlerse, saklanmak için o kadar çok şansları olacaktı. Harry bu öfkeden kudurmuş adamları küçük Muggle köyüne çekmek istemiyordu.
Harry ve diğerleri dev bir kaya parçasının yanında durup arkasına saklandılar. Takip edilip edilmediklerini anlamak için kulaklarını dört açmışlar, nefes dahi almıyorlardı. Harry eline baktı ve Sokma Büyüsü’nün elinde derin bir kesik oluşturduğunu fark etti. Diğerlerini de ona endişeyle bakarken yakaladı. Görünüşe bakılırsa, acıyı şimdi hissedebiliyordu. Kırık kaburgalarından gelen ağrı başını döndürüyor, göğsü ve eli Sokma Büyüsü’nün etkisiyle acıdan zonkluyordu.
“İyi misin?” diye fısıldadı Damien.
Harry ona başıyla ‘evet’ dedi ve sessiz kalmasını işaret etti.
Harry, Malfoy’un bağıran sesinin diğerlerine talimatlar yağdırışını duyunca içten içe inledi. Ginny titremesini zapt etmeye çalışırken, Harry ona baktı.
“Harry! Burada olduğunu biliyorum. Gelmeden önce buraya Cisimlenme-karşıtı büyüler yerleştirdik! Durumu kendin için zorlaştırma ve sessiz sedasız buraya gel!” Malfoy’un sözleri tüm ormanda yankılanmış, Harry’nin kalp atışları göğsünün içinde daha da hızlanmıştı.
“Eğer uslu uslu gelirsen, yandaşlarına kaçmaları için bir şans vereceğimize söz veriyoruz. Etrafınız sarılı!” diye bağırırken, sözleri yüksek sesle yankılanmıştı.
Harry, Ron ile Hermione’nin ona baktıklarını gördü; başlarını çaresizce sallayarak ona Malfoy’u dinlememesini söylüyorlardı. Harry’nin zaten onu dinlemek gibi bir niyeti yoktu, ama onlara yalnızca hafif bir gülümseme gönderdi. ‘Yandaşlarım, işte bu ilginç oldu,’ diye geçirdi aklından.
Harry dev kayanın arkasından etrafa bir bakış attı ve Malfoy’un maskesini yeniden takmış olduğunu gördü. Yirmi beşi de hâlâ duruyor, çaresizce onu arıyorlardı. Harry yorgun beynini çalıştırmaya zorladı. Cisimlenme-karşıtı büyüler dururken kaçamazlardı. Harry onları daha ufak gruplara ayırabilecek olsa, haklarından gelebilirdi. Tüm ihtiyacı olan biraz zamandı.
“Pekâlâ, çocuklar, siz burada kalıyorsunuz. Ben bu işi bitirmeye gidiyorum,” dedi Harry, ama Damien onu durdurmuştu.
“Seninle geliyorum,” dedi, azimle.
Harry böyle zamanlarda neden hep Damien’la uğraşmak zorunda kaldığını bilmiyordu.
“Ne?” diye sordu Harry, Damien’ın en aptalca bahaneyi uyduracağını bilerek.
“Kalkanın onların hepsine karşı gelemez. Bunun işe yaramadığını zaten gördük. Lahyoo Jisteen beni ve etrafımdakileri korur. Ben senin kalkanın olabilirim,” dedi Damien, hemen.
Harry ona bakakaldı. ‘Evet, kesinlikle duyduğum en aptalca şey,’ diye geçirdi içinden.
“Damy, eğer benim küçük kardeşimi kalkan olarak kullanacağımı düşünüyorsan, sen sahiden düşündüğümden de kalın kafalısın!” diye tısladı Harry, ona.
“Başka yolu yok, hiçbir lanet bana işlemiyor. Onları alt etmende sana yardım edebilirim,” diye ısrar etti Damien, asasını sımsıkı tutarak.
“Nereden biliyorsun? Öldüren Lanet muhtemelen Lahyoo Jisteen’ın sahip olduğu tüm korumayı etkisiz hale getirecektir! Saçma sapan planlar yapmayı kes ve burada kal, gözden ve yoldan uzakta,” dedi Harry, saklandığı yerden çıkmak için hazırlanırken.
“Harry, bunu yalnız yapmana izin vermeyeceğiz. Hepimiz buraya sana yardım etmeye geldik. Biz de seninle geliyoruz,” dedi Ron; asasını tehlikeli bir şekilde ona çok yakın tutuyordu.
“Senin yanında olacağız, Harry, bu yapacağımız son şey olsa bile!” diye ekledi Hermione, gözyaşlarına engel olarak.
Harry her birine tek tek baktı; onların sadakatini gördükçe kalbi sıkışıyordu.
“Sizin tek yapmanız gereken, kalkanlarınızı kaldırıp asla indirmemek. Anlaştık mı?”
Dördü de başlarını sallayıp onayladılar. Ron ile Hermione birbirlerine bakıp hiçbir şey söylemeden el ele tutuştular. Ginny ile Damien tüm vücut kalkanlarını kaldırabilmek için hiç olmadığı kadar odaklanmış bir halde sürünerek onların yanına geldiler. Harry bir yanında Hermione, bir yanında Ginny ile ortalarındaydı.
“Şimdi,” dedi Harry ve beşi birden aynı anda kayalığın arkasından fırladılar.
Harry Ölüm Yiyen’lere lanetler yağdırmaya başladı ve dört tane kalkan aynı anda kalktığı esnada, etrafında dev bir sihirli dalga hissetti. Parlak sarı ile pembe renkli baloncuk, Ginny’nin mor ve Damien’ın turuncu baloncuklarıyla birleşmişti. Yaratılan dev baloncuk Ölüm Yiyen’lerin saldırılarını engelleyecek kadar güçlüydü.
Harry kalkanını kaldırmak zorunda kalmadığı için, etraflarını saran Ölüm Yiyen’lerin üzerine büyüler ve lanetler yağdırmaya müsaitti. Onlara en yakın duran adamları hedef alarak lanet yağmuruna tuttu.
Harry, Ölüm Yiyen’lerin, onu vurur korkusuyla Öldüren Lanet yapmaya cesaret edemeyeceklerini anlamıştı. Voldemort, Harry tüm Hortkuluk’larını yok ettiği için, onun ölümünün bizzat kendi ellerinden olmasını istemiş olmalıydı. Ölüm Yiyen’ler güçlü kalkanı kırmaya çalışıyor, ama zayıflatmayı başaramıyorlardı.
“Başarıyoruz! Oh Tanrım, tüm lanetleri engelleyebiliyoruz!” diye bağırdı Ginny, heyecanla.
Dört çocuk da bu kadar güçlü bir şeyi yaratmayı başardıkları için kendileriyle gurur duyuyorlardı. Harry de minnettardı, ama kalkanın daha fazla dayanamayacağını biliyordu. Kalkan onlardan çok fazla enerji emiyordu.
“Hazır olun, daha fazla dayanmayacak!” diye bağırdı Harry, rengârenk baloncuk çatırdamaya başlar başlamaz.
Harry on kadar Ölüm Yiyen’i daha indirmeyi başarmıştı; şimdi geriye sadece on beş Ölüm Yiyen kalmıştı. Ama gel gelelim, adamlar şimdi çok daha fazla sinirliydiler. Bir yeşil ışık jet hızıyla onlara doğru uçarken beşi birden eğildiler. Harry, artık onun hayatını riske atmamak gibi bir dertleri kalmadığını fark etmişti. Lucius Malfoy’un önderlik ettiği elli kişiden oluşan bir Ölüm Yiyen ordusu, yine deneyimsiz bir grup ergen tarafından mağlubiyete uğratılmıştı; Harry’yi katmazsak tabii.
Adamlar daha fazla Öldüren Lanet yağdırıyorlardı, çünkü tüm vücut kalkanlarının ‘Avada Kedavra’ yağmuruna karşı onları koruyamayacağını biliyorlardı. Çocuklar kalkanlarını indirip asalarını kaldırmış, onlara karşı uçan Öldüren Lanet’lerden kaçmaya çalışırken Ölüm Yiyen’lerle çetin bir düelloya tutulmuşlardı. Harry de kendi Öldüren Lanet’lerini elinden geldiğince çok sayıda Ölüm Yiyen’e isabet ettirmeye çalışıyordu.
Aniden gelen bir ses beş çocuğun da dikkatini dağıttı. Bir yerlerden bağırtılar yükseliyor, havayı yaran ıslık sesleriyle cüppelerin keskin sesi duyuluyordu. ‘Ah hayır! Destek çağırmışlar!’ diye düşündü Harry, bir elli kadar daha Ölüm Yiyen’in gelmiş olduğunu düşünüp panikleyerek.
Gel gelelim, ağaçların arkasında bir anda beliren kişiler Ölüm Yiyen’ler değildi. Yanan ormandan yoğun, siyah dumanlar yükseldiği için gelenlerin kim olduklarını görmek zordu. Harry’nin dikkati başka bir Ölüm Yiyen’le kesilmiş olduğu için onlara doğru süratle gelen adamları görmemişti.
Damien da Ölüm Yiyen’lerden biriyle çetin bir düellonun ortasındaydı ve adamı bir Beden Kilitleme Büyüsü’yle bayılttığı anda tanıdık bir ses duydu.
“Damy!”
Damien, asası arkasındaki kişiye doğrulmuş bir halde arkasına döndü. Arkasında duran kişinin kim olduğunu gördüğünde ise bacakları gücünü yitirmiş, şoktan kalbi ağzına gelmişti.
“Baba!”
* * *
James önündeki sahneye gözleri kocaman açılmış bir halde bakakalmıştı. Küçük oğlu, şu anda Muggle’larla birlikte güvenli bir yerde olması gereken daha yalnızca on üç yaşındaki oğlu, Ölüm Yiyen’lerle vahşi bir savaşın ortasındaydı. Yüzünden şok ve korkunun açıkça okunduğu oğluna kaskatı kesilmiş bir halde bakıyordu; Damien’ın üzerinde Muggle kıyafetleri vardı ve üstü başı yırtık pırtık ve çamura bulanmış bir haldeydi.
James daha bir şey söyleyemeden, Ölüm Yiyen’lerden birinin oğlunu hedef aldığını ve ona Öldüren Lanet yolladığını fark etti. James Damien’ı kendisine çekerek onu lanetin yolundan çekti. Ölüm Yiyen’e bir lanet yolladı ve Damien’ı kaptığı gibi dev bir kayalığın arkasına attı.
“Burada kal!” diye hırladı James, ona. Damien’ın ona karşı gelmek aklının ucundan bile geçmiyordu.
Babası devam eden savaşın ortasına doğru koşarken, Damien onu uyuşmuş bir halde izliyordu. Kulakları sağır edici bir çığlık duyduğunda ise yerinden zıpladı ve etrafına bakarak Ron’un yere düşmüş olduğunu gördü.
“Aman Tanrım! Hayır!” diye bağırdı Damien, Ron’un acı içinde çığlıklar atarak yerde debelenişini izlerken.
Aynı anda, dört Seherbaz Ron’u bir çembere aldı ve onu Kemik Kıran Büyüsü gönderen Ölüm Yiyen’den korudular. Ron bacağını tutuyor ve acıdan çığlık çığlığa bağırıyordu. Seherbaz’lar hiç vakit kaybetmeden Ron’u, yanında Hermione ve Ginny ile birlikte, Damien’ın yanına getirdiler. Dört çocuk hemen birbirlerine sokuldular. Ron çığlıklarını bastırmak için kesik kesik nefes alıp veriyordu.
“Ron! İyi misin? Ah Tanrım!” diye bağırıyordu Hermione, onu rahatlatmaya çalışarak.
“Ben i-iyiyim,” demeyi başardı Ron ve gözlerini kapatıp sakinleşmek için derin bir nefes aldı.
Harry Ron’un düşüşünü görmüş ve Seherbaz’lar ona doğru koşarken ona yardım etmeye yeltenmişti. Seherbaz’lar ona doğu büyüler savururken, Harry midesi korkudan kasılmış bir halde eğildi ve siperlik gibi görünen bir yerin arkasına gizlenmeye çalıştı. Harry işte tam o anda babasını görmüştü; babası üç Ölüm Yiyen’le aynı anda düello ediyordu. Harry, Damien ve diğerlerinden bir iz bulmak için etrafı tardı. Onlara ne olduğunu düşünürken paniği git gide artıyordu. Burası Seherbaz’larla kaynıyordu ve hepsi de dört çocuğun Harry ile birlikte olduğunu görmüş olmalıydı. Harry onları hiçbir yerde göremiyordu.
İçine düştüğü bu kâbustan ayılmaya çalışan Harry, hem Ölüm Yiyen’lerin hem de Seherbaz’ların ona doğru gönderdiği lanetlerden kaçınmaya odaklandı. Seherbaz’ların lanetlerinden eğilerek kaçtıktan sonra, Ölüm Yiyen’lere bir dizi lanet yolladı.
Damien babasının ona doğru koştuğunu gördü. Babasının diğer üçünün de onunla birlikte olduğunu görünce öfkesi katlanmış gibi görünüyordu. Tek bir söz bile söylemeden cüppesinden daire biçiminde bir nesne çıkardı ve nesneyi sertçe Damien’ın eline tutuşturdu. Damien üzerinde James Potter yazan gümüş nesneye baktı. Aklı karışmış bir halde tam bir şey söyleyecekken, James onun sözünü kesti.
“Sadece sıkı tut!” dedi ve diğer üçüne de nesneyi tutmalarını emretti. Birkaç saniye sonra dördü birden göbek deliklerinden çekiliyormuş gibi bir hisle ormanın dışına, doğrudan Sihir Bakanlığı’nın içine gönderildiler.
Harry geriye kalan Ölüm Yiyen’lerle Seherbaz’ların ilgilendiğini gördü. Buradan gitmesi gerektiğini biliyordu. Gerçekten de daha fazla mücadele edemeyecekti. Kaburgaları alev almışçasına yanıyordu ve eli çok kötü zonkladığı için asasını tutmakta zorlanıyordu.
Harry, Malfoy’un, geriye yalnızca altı ya da yedi kişi kalan Ölüm Yiyen’lere koruma büyülerinin kalktığı sinyalini gönderdiğini gördü. Artık buradan Buharlaşabilirlerdi. Bir dizi pop sesiyle Ölüm Yiyen’ler gözden kaybolmaya başlamışlardı. Harry ise oyalanmadı. Bir Seherbaz’ın gönderdiği Beden Kilitleme Büyüsü’nün yolundan zıplayarak çekildikten sonra, o da Buharlaşmak için hazırlandı. Tam gitmeden önce babasıyla göz göze gelebilmeyi başarmıştı.
Harry Buharlaşıp kaybolmadan yalnızca bir saniye kadar önce, James Harry ile göz göze gelmişti. Harry’nin iyi olup olmadığını görmeye bile fırsatı olmamıştı.
Ölüm Yiyen’lerin hiçbiri tutuklanmamayı başarmış, toz olup gitmişler, geriye sadece ölü olanlarını bırakmışlardı. Seherbaz’lar şimdi etrafı tarıyor, yatan bedenlerin arasında canlı kimse olup olmadığını kontrol ediyorlardı. Gel gelelim, James beklememişti. Alandan ayrılarak Bakanlık’a geri döndü; o dördünün Harry ile burada ne halt ettiklerine dair iyi bir açıklaması olması için dua ediyordu.
James, Damien ile diğerlerine ne olacağını oturup düşünmemişti bile. Zaten Bakanlık’tan koruması gereken bir oğlu vardı. Damien’a tehlikeden bir an önce uzaklaşmaları için kendi Seherbazlık Anahtar’ını verdiğinden, kendisi doğrudan Bakanlık’ın dışına Cisimlenmişti.
Binaya girince hızla ikinci kata koştu. Çocukların nerede olacağını biliyordu. Köşeyi dönünce beti benzi fena halde atmış görünen bir Arthur Weasley ile karşılaştı. Sirius da oradaydı ve ikisi de derin bir sohbetin ortasında görünüyorlardı.
James onlara yaklaşırken, Sirius onu gördü ve hemen arkadaşına koştu.
“James! Neler oluyor? Çocuklar sahiden oradalar mıydı? Ölüm… Ölüm Yiyen’lerle savaşıyorlar mıydı?” Sirius’un sesinden, bu dört çocuğun onlarca kana susamış Ölüm Yiyen’le yüz yüze gelip başlarına geleni anlatacak kadar yaşıyor olduklarını hayal etmekte dahi zorlandığı anlaşılıyordu.
James hiçbir şey söylemeden başını onaylarcasına salladı. Dönüp Arthur’a baktı.
“Her biri farklı odalardalar. Onun… Onunla neden bir arada oldukları konusunda sorguya çekiliyorlar,” dedi Arthur, oldukça gergin bir sesle.
James ona halden anlar bir ifadeyle baktı, ama Damien’a karşı duyduğu endişe arkadaşına bir çift rahatlatıcı söz söylemesini engelliyordu.
“İçeri girsek iyi olur,” demeyi başardı James ve üç adam da dört ayrı odada yapılan sorguları dinlemek için gözetleme odasına girdiler.
* * *
#64: Damien’ın İkilemi için tıklayın!
Çeviren: Tuba Toraman
Güncelleme istioruuuzzzzz
Böyle bitirilir mi Allah aşkına şimdi meraktan nasıl bekleyecez. Biraz hızlı olursanız seviniriz Tuba hanım
…….pls yeni bölümmmmm
OHA AMA! 1 Hafta bekliyoruz ve bölüm 2 dakikada bitiyor bu nedir ya?!?! Bari biraz uzun yapın da beklediğimize değsin.
Çok güzel yeni bölümü heyecanla bekliyorum
Gerçekten müq bir hikaye . Yorumlara bakıyorumda herkes isyan içinde. En azından bölümler 1 hafta bilemedin 5-6 güne geliyo buna da şükür. Hem Tuba hanıma da büyük bir yük oluyo zaten. Teşekkürler
elinize sağlık güzel bir bölümdü.
Çok iyiydi gerçekten.Ama bölümler daha uzun ola bilirdi.En azından haftada 2-3 bölüm gelmesini çok istiyorum.Ellerinize sağlık Tuba hanım.😘⚡️
Cokcokcoccococococok kısaydı 2 dakikada bitti yeni bölüm hemengönderiqn
Arkadaşlar sakin olun.Bir bölümü yazmak öyle kolay değil. O kadar isyana gerek yok. En azından haftada bir bölüm geliyor.
biraz hızlanıııııııııııııııııııııııııııııın
Kaderbb 2 hafta oldu
Ben okumaya çalıştım arkadaşlar alıştığınız çeviri buysa onu okumak rahatsız edici oluyo haberiniz olsun