Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #29: Emanet Sırlar [Kısım 1]

Karanlık Prens - İçimdeki Karanlık #29: Emanet Sırlar [Kısım 1]

GİRİŞ İÇİN TIKLAYIN.

27. BÖLÜM [Kısım 2]

28. BÖLÜM [Kısım 1]

28. BÖLÜM [Kısım 2]

Lord Voldemort’un o karanlık gece, Harry Potter‘ı kaçırıp öldüremeyince kendi oğlu gibi büyütmeye karar verdiği alternatif bir hayran hikâyesine ne dersiniz?
Karanlık Prens” serisini, Safina Mazhar‘ın kaleminden ve yazarın gözden geçirdiği yeni versiyon üzerinden taze bir çeviriyle sizlerle buluşturuyoruz. Karşınızda İçimdeki Karanlık cildinin yirmi dokuzuncu bölümü!

bölüm 29

Emanet Sırlar

[Kısım 1]


Ginny ve Hermione, Ron ile Damien’ı arıyordu. Parlak bir Cumartesi gününün öğle vaktiydi, fakat çocuklar hiçbir yerde görünmüyorlardı. Büyük Salon’a, Quidditch sahasına, Gryffindor ortak salonuna ve hatta Damien’ın odasına bile bakmışlardı, ama iki çocuk da şüpheli bir şekilde kayıptı.

“Kesin bir şeylerin peşindeler!” dedi Ginny.

“Her neyse iyi bir şey olmadığı ortada,” diye ekledi Hermione.

Ron’un odasına doğru yol aldılar.

“Konu ikisi olunca, başlarına bela açmaktan başka bir şey olamaz!” diyerek kıs kıs güldü Ginny.

Ron’un odasının kapısını açtıklarında, Ron ile Damien’ı masanın başında dikilir halde buldular. Masaya boylu boyunca kahverengi bir kâğıt serilmişti. İkisi de habersiz gelen ziyaretçilerin kim olduğunu görmek için başını kaldırdı ve hemen ardından, Ron hızla arkasına bir şey sakladı.

“Hey! Siz kapı çalmak nedir, bilmez misiniz?” diyerek onları tersledi.

Ginny tek kaşını kaldırdı.

“Niye? Bir şeyler mi karıştırıyordun?” diye sordu.

“Üstümü değiştiriyor olabilirdim!” diye yanıtladı Ron.

“Tabii!” Ginny konuşurken kelimeyi uzata uzata söylemişti. “İnan bana, Ron, içeri girip seni çıplak görecek olsam, kendi gözlerimi oyardım.”

Ron kızardı. Elini hâlâ arkasında saklıyor oluşu ise Hermione’nin dikkatini çekmişti.

“Ne saklıyorsun?” diye sordu Hermione.

“Hiçbir şey!” diye yanıtladı Damien ve Ron, aynı anda.

Ginny ve Hermione birbirlerine baktıktan sonra odanın içine doğru ilerleyerek onlara doğru yaklaştılar.

“Ne var elinde?” diye sordu Ginny.

Ron ve Damien bakıştılar; belli ki, konuşmadan iletişim kuruyorlardı.

“Sizi ilgilendiren bir şey değil,” diye cevapladı Ron.

“Göster,” dedi Hermione.

Ron bir an duraksadıktan sonra kafasını iki yana salladı.

“Hayır.”

Hermione şaşırmış görünüyordu.

“Ron? Neyin var senin?” diye sordu. “Neden bana söylemiyorsun?”

“Özel bir şey,” dedi Damien.

“O zaman, sen neden buradasın?” diye sordu Ginny.

Damien afallamıştı; yüz ifadesinden güzel bir yalan uydurmaya çalıştığı belliydi.

“Şey… erkekler için… özel.”

Ron şaşkınlıkla Damien’a dönüp ağzından tükürükler saçarak konuştu:

“Ne?” Tekrar Hermione ile Ginny’ye döndü. “Öyle değil! Öyle bir şey değil!” diye karşı çıktı.

“Ne o zaman?” diye sordu Ginny. Hızla Ron’a doğru yaklaştı ve etrafında dönerek arkasında ne sakladığını görmeye çalıştı.

“Ginny! Kes şunu!” Ron da Ginny ile birlikte dönerek o görmesin diye uğraşıyordu, ancak arkasını Hermione’ye dönerek durunca, Hermione de elindeki ufak yuvarlak şişeyi hızla çekip aldı. “Hey!” diye bağırdı Ron, şaşkınlıkla.

Hermione şişenin üstüne yazılmış etiketi okudu; ardından, gözleri kocaman açılmış ve suçlayıcı bir ifadeyle Ron’a döndü.

“Akıllı Mürekkep mi?” diye sordu. “Ron, Kendi Kendini Düzelten Mürekkep ile ne yapıyorsun?”

“Ron!” diye soludu Ginny. “Seni gidi kopyacı…!”

“Öyle bir şey değil!” diye başladı Ron. “Bakın, kullanmayacaktım. Yani, kullanacaktım tabii, ama sınavlarda değil. Sadece kompozisyon ödevlerini yazarken falan.”

“Böylece kopya çekmiş olmuyoruz!” diye açıkladı Damien. “Gördünüz mü? Sorun yok. Büyütmeyin!”

“Ama ben öyle düşünmüyorum!” Hermione başını iki yana salladı. “Böyle pis, hilebaz bir nesneyi hiçbiriniz kullanmayacaksınız!” diyerek odadan çıkmak üzere hızla kapıya doğru yöneldi.

“Hermione! Ver onu bana!” Ron, Hermione’nin elini kavrayarak onu durdurdu.

“Vermiyorum!” diye yanıtladı Hermione. “Bundan hemen kurtulacağım! Ödevlerde Kendi Kendini Düzelten Mürekkep kullanmak, oldukça ahlak dışı!”

“Hermione, o benim. Ne istersem onu yaparım! Şimdi, hemen ver onu bana!”

Ron mürekkep şişesini ondan almaya çalışsa da, Hermione şişeyi ulaşamayacağı şekilde kaldırdı. Ron şişeyi almak için resmen Hermione’yle güreşiyordu. Sonunda, Hermione’ye arkadan yapışıp kollarını kıstırmayı başardı.

“Ron! Bırak beni!” Hermione kurtulmaya çalışsa da, Ron’un onu şaşırtan güçlü tutuşlarından kaçamadı.

“Damy, al şunu!” diye bağırdı Ron, Hermione’yi bileklerinden tuttuğu için şişeye uzanamıyordu.

“Damien, sakın ha!” diye onu uyardı Hermione.

Damien hemen fırlasa da, Ginny daha hızlı davranmıştı. Ron’un arkasından gelerek Hermione’nin elinden şişeyi aldı ve onu yakalamaya çalışan Damien’ı atlatıp kaçmayı başardı.

“Hiç sanmıyorum!” diyerek sırıttı Ginny, Damien’ın yolundan çekilirken. Kapıya ulaşarak şişenin kapağını açtı.

“Gin! Hayır!” diye bağırdı Damien, fakat Ginny kapıdan dışarı çıkıp mürekkebi havaya fırlatarak şişenin içini boşaltmıştı.

Gel gelelim, Harry tam o esnada odasına girmek için köşeyi dönüyordu ve Ginny’nin de bundan haberi yoktu, elbet. Havaya saçılan mürekkep doğrudan Harry’ye uçarak göğsüne sıçrayıp gömleğini lekeledi.

Odadaki herkes dondu kaldı; Hermione hâlâ Ron’un kolları arasındaydı ve Damien’ın ileri uzanan kolları da havada kalmıştı.

Ginny, yaptığı şeye dehşetle bakıyordu. Korkuyla yutkundu ve bakışlarını Harry’nin yüzüne çevirdi. Harry, mahvolmuş tişörtünden kaldırdığı bakışlarını Ginny’ye odaklandı; yeşil gözlerindeki bakış Ginny’yi olduğu yere çiviler gibiydi. Aşırı öfkeli görünüyordu.

Ron o kadar hızlı hareket etti ki, neredeyse Hermione’yi odanın diğer tarafına fırlatıyordu.

“Pekâlâ! Bak, bu… bu bir kazaydı! Bilerek yapmadı! Tamam mı? Kazara oldu.” Bir koşu, Ginny’nin yanında belirmiş, Harry’ye açıklamada bulunuyordu.

Harry Ron’a baktı, ama tek kelime etmedi. Sonra bakışlarını tekrar Ginny’yi çevirdi.

“Ben…” diye kekeledi Ginny. “Ben… senin… orada olduğunu… bilmiyordum…” Başını kaldırıp baktığında, Harry’nin ifadesindeki değişimi görünce ise allak bullak oldu. Kızgınlığı kaybolmuştu. Şimdi, daha çok eğleniyormuş gibi görünüyordu.  “Ben… özür dilerim… ben…” dedi Ginny, mavi mürekkeple boyanmış gömleğe bakarak.

Harry bir şey demeden ona doğru yaklaştı. Ron hızla Ginny’nin kolunu yakaladı ve onu Harry’den uzaklaştırarak onun önünde durdu.

“Bilerek yapmadı,” diye tekrarladı; fakat bu kez sesi hafiften titriyordu.

Harry sırıttı ve yanlarından geçerek yatağına doğru yürüdü. Damien ile Hermione’nin yanından geçerken onları da tamamen görmezden geldi. Önünü düğmelemediği cüppesini çıkardı. Tam da bu yüzden zararın çoğu gömleğine gelmişti. Ardından, kravatını da çıkararak kirli gömleğinin düğmelerini açmaya başladı.

“Ben… ım…” Ginny, Ron’un arkasından içeriye girdi; şu anda, bu kadar korumacı davrandığı için Ron’u azarlayamayacak kadar gergindi. “Bana gömleğini verirsen, ben… ben temizlerim,” diye önerdi. En azından bunu yapabilirdi. Sonuçta, gömleğini mahveden kendisiydi.

Harry Ginny ile göz göze gelerek ona dik dik baktı. Omuzlarını silkerek, “peki,” deyip onayladı.

Gömleğini çıkararak çıplak vücudunu gözler önüne serdi; gümüş renkli kolye gururla göğsünden sarkıyordu. Gömleğini Ginny’ye uzattı.

Kulaklarının yanmasına sebep olan bir kızarıklık, Ginny’nin yüzünü de ele geçiriyordu. Böyle dik dik bakmayı sürdürmek istemiyor olsa da, gözlerini önünde duran çocuktan alamıyordu. Çıplak göğsünün, kaslı kollarının ve pürüzsüz cildinin görüntüsü nefesini kesmişti. Ginny bin bir güçlükle bakışlarını çevirdi ve kendisini Harry’nin gözlerine bakarken buldu. Harry pis pis sırıtıyordu; gözleri parladı ve Ginny gözlerini ondan kaçırdı.

Gergin bir şekilde odada sağa sola bakarken, Hermione’nin bile Harry’ye bakakalmış olduğunu fark etti.

Harry’nin gömleği hâlâ uzatmakta olduğunu fark edince de, hızla harekete geçip gömleği aldı.

Harry öyle bir sırıtıyordu ki, Ginny’nin aklından neler geçirdiğini anladığı aşikârdı. Sandığından başka bir gömlek çıkararak üzerine geçirdi. O gömleğini iliklerken, Ginny de rahat bir soluk aldı, fakat içinden pişmanlık içinde homurdanıyordu.

* * *

Harry, Quidditch antrenmanını aşırı derecede yorucu ve sinir bozucu bulmuştu. Takım kaptanı Angelina gereğinden fazla konuşuyor, Kovalayıcı’lar yeterince hızlı uçamıyor, Quaffle sıklıkla yere düşüyor, Tutucu’lar çok yavaş oynuyor ve Harry ise sıkıntıdan patlıyordu.

Damien’ın Nimbus 3000’inin üstünde havada süzülüp duruyordu. Harry süpürgeyi Damien’a geri vermeye çalışmış olsa da, Damien onda kalması konusunda ısrar etmişti. Ona göre, Arayıcı’nın hızlı bir süpürgesinin olması, Snitch’i yakalamak için hayati bir önem taşıyordu.

Harry altın renkli topu hiçbir yerde göremiyordu, ama aramak için de çabalamıyordu zaten. Takımın Quaffle’ı birbirlerine atışını seyretti; Ron, sahanın sonunda yer alan üç halkanın önünü kapatmak için elinden geleni yapıyordu. Damien Silsüpür 500’ün üzerinde sahada jet gibi uçarken, Harry’nin gözleri de onu takip ediyordu. Kullandığı süpürge ne kadar eskimiş ve son demlerinde görünüyor olsa da,  Damien oldukça iyi uçuyordu. Harry, on iki yaşındaki çocuğu izlerken içinde tuhaf bir duygunun oluştuğunu hissetti. Çok geçmeden, bu hissin ne olduğunu anlamıştı. Damien’la gurur duyuyordu. Harry düşüncelerinden kendini sıyırdı. Ona ne oluyordu? Daha fazla Damien’a bakmamak için, Snitch’in altın rengi kanatlarının çırpışına dair etrafta bir işaret aramaya koyuldu.

Başının tam üzerinden bir şeyin geçtiğini göz ucuyla yakaladı. Bir Bludger ona doğru gelirken, ters dönerek kıl payı kurtulmayı başardı. Başını çevirip baktığında, Fred Weasley’nin pis pis sırıtan yüzünü gördü. İkizi George da yanında uçuyordu ve iki çocuk sessiz bir biçimde Harry’le kafa buluyorlardı. Ellerindeki Vurucu sopalarını tehditkâr bir şekilde kaldırdılar. Her ikisi de birbirinin aksi yönde uçmaya koyuldular. Harry’nin her iki tarafından da havayı yararak geliyorlardı.

Harry aptal değildi; ne yapmaya çalıştıklarını anlamıştı. Anlaşılan, Weasley ikizleri intikam istiyorlardı. Sonuçta, Harry Yoldaşlık karargâhından kaçmak için onları kullanmıştı. Üstelik Büyük Salon’un tahrip edilmesi için de onlara komplo kurmuş, öğrencilerin onları suçlamasına sebep olmuştu ki, bunun etkisi hâlâ devam ediyordu. Görünen o ki, Harry’nin Quidditch takımına katılması da, bardağı taşıran son damla olmuştu.

Harry, Fred’in gönderdiği ilk Bludger’ın arkasından havayı yararak gelişinin sesini duydu. Dalışa geçmesiyle, top kafasını birkaç santim farkla kaçırdı. Hemen ardından, George da aynı anda ikinci bir Bludger göndermişti. Harry topun yolundan çekilerek, bundan da sıyrılmayı başardı. Sahanın farklı iki ucuna uçmuş olan Fred ile George kendi Bludger’larını yakalayıp tam ortalarında duran Harry’ye geri fırlattılar. Bu sefer, Harry, bir tanesinin omzuna sürtmesiyle az daha vuruluyordu. Fred ile George Bludger’ları ona göndermeye devam ederken, Harry de sahanın karşı tarafına uçarak kaçmaya çalışıyordu.

Harry Bludger’ların yolundan çekilmeye çalışsa da, bu sefer bir tanesinden kurtulmayı başaramadı. George’un Bludger’ı Harry’yi sağ kürek kemiğinden vurarak sırtına korkunç bir acıyla çarptı.  Bludger’ın ona çarpması sonucu, neredeyse süpürgesinden düşüyordu. Bludger’ın vurduğu yerde yakıcı bir acı kaldığı halde uçmaya devam etti.

Süpürgenin üstünde anca doğrulmuştu ki, neredeyse o anda kafasına doğru uçan başka bir Bludger’dan daha kaçmak için hızla dalışa geçti. Kulaklarında uğuldayan rüzgârın içinde duyduğu bir ıslık sesi ile Angelina’nın antrenmanı durdurduğunu anladı. Ama gel gelelim, bu Weasley kardeşleri durdurmaya yetmemişti. Yollarından kaçmaya çalışan ve sürekli kurtulmayı başaran Harry’ye Bludger’ları göndermeye devam ediyorlardı.

“Hey! N’apıyorsunuz?” Damien’ın öfke dolu sesi Harry’ye kadar gelmişti. Harry dönüp baktığında, Angelina’nın George’a doğru, Damien’ın da Fred’e doğru uçtuğunu fark etti. Angelina daha ona ulaşamadan, George Harry’ye son bir Bludger daha gönderdi.

Harry topun yolundan çekilerek Bludger’dan kaçtı. Ama ardından gelen kırılan bir tahta sesi ile korkunç bir çığlık, Harry’nin yerinde süratle dönmesine yol açtı. Kalbi az daha duracaktı. Ginny, ona gönderilen Bludger tarafından vurulmuştu. Top Ginny’nin süpürgesine çarparak süpürgeyi parçalara ayırmıştı ve kız şuanda açık havada hızla aşağı doğru düşüyordu.

Ginny’nin çığlığı Harry’nin içine öyle bir işledi ki, Harry düşünmeden harekete geçti. Ona doğru son süratle uçuyordu. Kızıl saçların düşen görüntüsüne doğru uçarken, çok kuvvetli bir déjà vu hissetti. Tam zamanında onu yakalayıp dik dalıştan çıkmayı başaramazsa, kızla birlikte kendisinin sonu da oldukça korkunç görünüyordu. Harry yeterince yaklaştığı anda, uzanıp onu bileğinden yakaladı ve aynı anda süpürgesini dalıştan çıkarmaya çalıştı. Süpürge titreyerek son anda kafa üstü yere çakılmadan inmeyi başardı.

Süpürgesinden vahşice fırlatılmanın verdiği tepkiyle, Ginny’nin gözleri sımsıkı kapalıydı. Ginny biri onu çekip aldığında da, başını güçlü bir göğse yaslayıp güvenli kollarca sarıldığında da gözlerini açamamıştı. Onu kolları arasına alan kişiye, düşecek korkusuyla sımsıkı tutunuyordu. Ancak o zaman, gözlerini açıp yukarı baktığında, Harry’nin kaygılı görünen yemyeşil gözleriyle karşılaştı. Bundan tam beş ay önce, Harry ona aynı bu şekilde bakmıştı.

Ginny’nin kalbi tekledi. Artık hiç şüphesi yoktu ki, Harry onun gizemli kurtarıcısıydı. Şimdi yine, ikinci kez, onu kurtarmak için kendi hayatını riske atmıştı. Ginny ona bakmak istemediği için yine gözlerini kapadı. Yere ulaştıklarında, Harry süpürgeden inerek Ginny’yi de indirdi. Vücudunun nasıl sarsıldığını ayakta durmaya çalışana kadar fark etmemişti bile. Bacakları ağırlığının altında titrediği için yere yığıldı.

“Ginny! Ginny!”

Üç kardeşi de süpürgelerinden yere iniyordu. Süpürgelerini bir kenara fırlatıp kardeşlerine doğru koştular. Onu kollarına aldılar.

“Ah Merlin! Özür dilerim, Gin! Çok özür dilerim!” George gözyaşları içerisinde sürekli aynı sözleri tekrarlıyordu.

Üçü Ginny’yi bırakır bırakmaz, Damien ile Angelina da Ginny’ye ulaşıp sarıldılar.

“Ginny! İyi misin?”

Ginny yeni sese doğru başını kaldırıp baktığında, önünde James Potter’ın durduğunu gördü; gözleri endişeyle ona sabitlenmişti. Onun arkasında, Kingsley ile Tonks da gözlerini dikmiş ona bakıyorlardı.

“Ne yaptığını zannediyordun?” diye öfkeyle sordu James, George’a. “Gördüm, ikinizi de!” Fred’e döndü. “Neden Harry’yi hedef aldınız?”

İkizler yerin dibine girmiş gibi görünüyorlardı. Hiçbir açıklama yapmadan orada öylece durarak utançla başlarını öne eğdiler.

“Bugün sizin yüzünüzden kız kardeşiniz az daha ölüyordu!” diye devam etti James. “Ne düşünüyordunuz ki?”

Ginny, o anda, James ile diğer Seherbaz’ların olanları izlemiş olduğunu fark etti. Harry’yi gözlüyor olmalıydılar; böylece, ağabeylerinin ne yaptığını da görmüş, ama onları zamanında durduramamışlardı.

“Harry nerede?” diye sordu Damien, etrafına bakarak.

“Onu soyunma odalarına doğru giderken gördüm,” dedi Kingsley, başıyla o yönü işaret ederek.

“Gidip iyi olup olmadığına bakayım,” dedi Angelina ve hızla soyunma odalarına doğru koşturdu. Vurucu’larının pis davranışları ve ardından gelen kurtarma girişimi sonucunda, Arayıcı’sının yaralanmadığından emin olmalıydı.

Angelina kulak misafiri olamayacak kadar uzaklaştığında, Ginny Ron’un koluna yapıştı.

“O… Oydu,” diye kekeledi.

“Ne?” diye sordu Ron, onu omuzlarından tutarak; baştan ayağı titreyen kardeşini sakinleştirmeye çalışıyordu.

“O… Ron, oydu… Harry! Beni kurtardı.”

“Biliyorum, Gin, hepimiz gördük,” dedi Ron. “Sana doğru jet gibi uçtu. Birinin o hızla uçtuğunu hiç görmemiştim,” diye ekledi Ron, hayranlıkla.

“Hayır, ben… ben bugünden bahsetmiyorum.” Ginny başını iki yana salladı. “Harry idi. Beni Hogsmeade’de… çatıdan kurtaran çocuk. Oydu. Harry idi.”

Weasley kardeşler şoka girerek birbirlerine inanamayan bakışlar attılar. James ve Damien da birbirlerine bakıyordu.

“Gin, muhtemelen bir çeşit déjà vu yaşadın. Yani, daha önce buna benzer bir durum yaşadığın için şimdi seni kurtaran kişinin de aynı kişi olduğunu zannediyorsun. Bu çok normal, Ginny,” diyerek onu rahatlatmaya çalıştı Fred.

Ginny onun ellerini iterek ona dik dik baktı.

“Sana söylüyorum! Oydu! Onu ilk gördüğümde zaten tanımıştım, ama aynı zamanda bunun mümkün olamayacağını düşünmüştüm. Şimdi ise, onun bana bakışı, beni tutuşu…” Onu sımsıkı tuttuğu, kendine çektiği ve kollarıyla sardığı o anları hatırlarken sesi git gide kısılmıştı. Hemen kendine gelmeye çalıştı. “Artık bundan şüphem yok. Oydu. Hogsmeade’de beni kurtaran kişi, Harry idi!”

“Pekâlâ,” diyerek bir adım öne geldi Kingsley, bir elini Ginny’yi susturmak için kaldırarak. “Burası bunu tartışmanın yeri değil.” Gözünü şatoya doğru çevirdi. “Gidelim.”

Hepsi yerinden doğrulup şatoya, Hogwarts’ta kalmakta olan Yoldaşlık üyeleri için ayrılmış odalara doğru yol aldılar.

Weasley kardeşlerin dördü ile birlikte, Damien, James, Kingsley ve Tonks da yerlerine oturunca James, Ginny’den,  Hogsmeade’de uğradığı saldırıdan başlayarak her şeyi onlara anlatmasını istedi. Ginny’nin anlattıklarını dinledikten sonra, üç Seherbaz da sessizlik içinde birbirlerine baktılar.

“Onun gümüş maske giyen bir çocuk olduğuna emin misin?” diye sordu Tonks, Ginny’ye.

Ginny başıyla onayladı.

“O zaman, onun Harry olduğundan eminiz,” dedi Kingsley.

“Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?” diye sordu George.

“Karanlık Prens gümüş bir maske takıyordu,” diye açıkladı Kingsley. “Dışarıda olduğu her zaman diliminde onu kullanıyordu. Onun nasıl göründüğünü hiç kimsenin bilmemesinin sebebi de bu.”

Beş çocuk da birbirlerine şaşkınlık dolu bakışlar attılar.

“Buna inanamıyorum!” Ron başını iki yana salladı. “Ginny’yi kurtaran Harry’miş,” dedi, kaşları çatılmış bir halde. “Ama anlamadığım bir şey var. Neden ona yardım etsin ki? Yani, Ginny’nin peşine takılanlar Ölüm Yiyen’ler iken, Harry onu neden kurtardı?”

“Madam Pomfrey’in çocukları!” diye aniden bağırdı Damien.

“Pardon?” diye sordu Ron, ne demek istediğini anlamayarak.

Damien aniden heyecanlanarak ona döndü.

“Harry aynı şeyi Madam Pomfrey’nin çocukları için de yapmıştı! Onların hayatını kurtarmak için yanan bir eve girdi!”

“Ne… ne yaptı?” Ron’un kaşları havalanmış, ağzı bir karış açık kalmıştı.

“Bu ne zaman oldu?” diye sordu Ginny.

“Ben…” Damien babasına baktı. “Ben bilmiyorum, ama öyle olmuş işte! Babamla annem, bana Harry’den bahsettikleri gün söylemişlerdi.”

“Yani, Harry’nin Ölüm Yiyen’lerin elinden kurtardığı ilk kişi Ginny değil,” dedi Fred. “Bunu sıklıkla yapıyor mu?”

“Bilmiyoruz,” diye cevapladı Tonks. “Şimdiye kadar, Ölüm Yiyen’lere karşı geldiği tek örneğin, Pomfrey’in çocuklarını kurtarması olduğunu zannediyorduk.” Ginny’ye baktı. “Ama şimdi…” derken sesi kısıldı.

“Bu iyi bir şey,” dedi James. “Elimizde, Harry’nin insanlara yardım ettiğini gösteren iki olay var. Belki bunlar gibi başkaları da vardır.” Hem Yoldaşlık üyesi hem Seherbaz olan arkadaşlarına baktı. “Dumbledore’u bilgilendirmeliyiz.”

‘Ve vakti geldiğinde, Bakan Fudge da bilgilendirilecek!’ diye içinden geçirdi James. Uzun zamandır kendini hiç bu kadar umutlu hissetmediği için gülümsüyordu.

* * *

Ginny Harry’yi hastane kanadında buldu. Aslında oraya onu aramak için gitmemişti. Neredeyse ölümden döndüğü o kazadan sonra, Ron Okul Şifacısına görünmesi için ısrar ederek onu oraya sürüklemişti. Ginny onu içeri sürükleyen Ron’la birlikte kapılardan içeri girdi ve ikisi de donup kaldı.

Harry yatakların birinde üstsüz bir şekilde oturuyor, Madam Pomfrey ise onun sırtını muayene ediyordu. Okul Şifacısı, Harry’nin kürek kemiklerinin arasında bulunan derin kırmızı çiziğe doğru asasını sallarken bir taraftan da yüksek sesle söyleniyordu.

“Quidditch’ten daha zararlı bir şey hayatımda görmedim!” diyordu Harry’ye. “Bu sporu olduğu gibi yasaklamalılar!”

Harry kıkırdadı.

“O zaman nasıl hayatını geçindireceksin?” diye sordu.

“Daha sakin bir şekilde!” diye cevapladı Şifacı.

“Daha mı sakin?” Harry ona bakmak için arkasına döndü. “Tek hastan benim zaten!” diyerek boş yatakları gösterdi. “Ne zaman buraya gelsem -ki sık sık geliyorum-, hep yalnızsın.”

Poppy uzanarak elini şefkatle Harry’nin saçlarından geçirdi.

“Şimdi hatırladım da, baş ağrıların ne durumda? Devam ediyor mu?”

Harry tam cevap verecekti ki, Poppy’nin arkasında beliren kızıl saçlı kardeşleri gördü. Tavırları anında değişti. Şen gülüşü yüzünden kaybolmuştu. Poppy’ye bakarak başıyla kapıların olduğu tarafı işaret etti.

Şifacı başını çevirip Weasley kardeşlere baktı; keskin bakışları birinden diğerine hızla geçerken hangisinin tıbbi yardıma ihtiyacı olduğunu anlamaya çalışıyordu.

“Gelin, oturun,” dedi Ginny ile Ron’a, başıyla işaret ederek. “Bir dakikaya yanınızda olacağım.”

Harry’ye döndü, ama çocuk çoktan ayağa fırlamış, üzerini giyiniyordu.

“Harry…?”

“Sorun değil,” dedi Harry; ifadesi gözle görülür bir şekilde karanlıklaşmıştı. “Gidiyorum.”

Poppy elini tutarak onu durdurdu.

“Tedavini daha bitirmedim,” dedi.

“Sadece bir morluk,” diye karşı çıktı Harry. Poppy cevap veremeden yürüyüp gitti. Ginny ona seslendiğinde, kapıya varmak üzereydi.

“Bekle, lütfen.”

Harry duraksadı.

Ginny Ron’u geride bırakarak Harry’ye doğru yürüdü. Ona ne diyeceğini ya da konuya nasıl gireceğini bilmiyordu. Onu arayarak aylar geçirmiş, onu kurtardığı için teşekkür etmek istemişti. Ve Harry’nin burnunun dibinde olduğu son iki ay içindeyse, ondan nefret etmek dışında hiçbir şey yapmamıştı.

“Neden bir şey söylemedin?” diye sordu Ginny, kısık bir sesle.

Harry başını çevirip gözlerini ona dikti.

“Ne anlamı var ki?”

Ginny’nin gözleri büyüdü.

“Ne anlamı mı var?” diye sordu. “Anlamı, benim hayatımı kurtarmış olman! Teşekkür etmek istemiştim.”

Harry ona pis pis sırıttı.

“Bu, senin karakterine tamamen zıt görünüyor,” dedi. “Onun yerine, bana hakaretler yağdırmaya ne dersin? İşe yaramazsa, üzerime yine mürekkep de fırlatabilirsin.”

Ginny bakışlarını yere indirdi; utançtan yanakları al al olmuştu.

“Kendimi yeterince suçlu hissediyorum, Harry,” dedi. “Kim olduğumu bilmediğin halde bana yardım ettin.” Başını kaldırıp ona baktı. “Bugün de, Fred ile George’un sana yaptıklarına rağmen, yine bana yardım ettin.”

Harry homurdandı.

“Ben senin gibi değilim,” dedi. “Herkesi aynı kefeye koymam. Ayrıca, senin o aptal kardeşlerin yaptıklarının bedelini ödeyecek,” diyerek tehdit etti. “Hem neden onlara olan öfkemin acısını senden çıkarayım ki?”

Ginny kalbinin teklediğini hissetti. Karanlık Prens’in ağabeylerinin peşine takılmasını istemiyordu. Ne kadar aptal olursa olsunlar, onların canının yandığını düşünmeye bile dayanamıyordu.

“Fred ile George kısmen geri zekâlılar,” dedi hızlıca. “Şu an kendilerini çok kötü hissediyorlar…”

“Daha sonra hissedecekleri kadar kötü olamaz,” diyerek onun sözünü kesti Harry.

Ginny bocaladı.

Önlerindeki kapı aniden açılarak neredeyse Harry’ye çarpıyordu. James süratle içeri girerken, neyse ki, Harry’ye doğru koşmadan önce durmayı başarmıştı.

“Harry!” dedi soluk soluğa. “Her yerde seni arıyordum! İyi misin?”

Harry dik dik ona baktı.

“Neden?” diye sordu.

“İyi olduğundan emin olmak istemiştim,” diye açıkladı James. “O Bludger’ın sana nasıl çarptığını gördüm.” Endişeli gözlerle Harry’ye bakıyordu.

Harry ise ona buz gibi bir bakış attı.

“Hâlâ nefes alıyorum,” dedi ve onun yanından geçip giderek hastane kanadını terk etti. James ile Ginny’yi ise arkasından öylece bakar halde bırakmıştı.

* * *

Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #29: Emanet Sırlar [Kısım 2] için tıklayın!

Çeviren: Tuba Toraman