Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #49: Birlikte Geçen Zaman
|GİRİŞ İÇİN TIKLAYIN.
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
Lord Voldemort’un o karanlık gece, Harry Potter‘ı öldürmeyip kendi oğlu gibi büyütmeye karar verdiği alternatif bir hayran hikâyesine ne dersiniz?
“Karanlık Prens” serisini, Safina Mazhar‘ın kaleminden ve yazarın gözden geçirdiği yeni versiyon üzerinden taze bir çeviriyle sizlerle buluşturuyoruz. Karşınızda İçimdeki Karanlık cildinin kırk dokuzuncu bölümü!
bölüm 49
• Birlikte Geçen Zaman •
Damien, ertesi günü, cebinde çalmasını beklediği küçük Muggle telefonla, gergin bir bekleyiş içinde geçirdi. Sabah ve öğle vakti geçmiş, ama Damien Harry’den henüz hiçbir çağrı almamıştı. Her beş saniyede bir, telefona bakmamak için ciddi bir mücadele veriyordu. Annesi ile babası onu elinde Muggle cihazla yakalarsa, onlara ne açıklama yapacağını bilmiyordu.
Saatler üçü gösterdiğinde, süngüsü düşmüş görünen Damien sırt çantasını alıp şömineden Kovuk’a geçti; Hermione ev-eğitimi derslerine devam etmek için bekliyordu. Damien ağır adımlarla masaya yürürken, Hermione gülümsedi.
“Selam, Damy,” dedi, yüzünde bir gülümsemeyle.
Damien “selam,” diye mırıldanıp Ginny’nin yanına oturdu.
“Seni bu kadar hevesli görmek ne güzel,” dedi Hermione, ondaki isteksizliği fark ederek. “Bakıyorum da, Ronald’dan aşağı kalır yanın yok.”
Ron dirseğini masaya dayamış, eli yanağında, kamburunu çıkartmış bir halde oturuyordu. Uykulu mavi gözlerle Hermione’ye bir bakış attı, ama hiçbir şey söylemedi.
“Pekâlâ,” dedi Hermione, üç öğrenciye de gülümseyerek. “Bugün biraz Tılsımlar’dan çalışırız diye düşünmüştüm.”
Damien homurdanmasını bastırarak parşömeni ile tüy kalemini çıkardı. Cebinde bir şey titreyince ise kaskatı kesildi. Diğer üçüne hızla bir göz attı, ama neyse ki, üçü de not tutmak için çantalarından eşyalarını çıkarmakla meşguldüler. Damien’ın eli cebindeki telefona kapandı. Harry’nin aradığının düşüncesiyle kalbi deli gibi çarpıyordu. Aramaya cevap vermeli, Harry ile konuşmalıydı. Damien ayağa kalktı.
“Tuvalete gitmem gerek,” dedi ve süratle mutfaktan çıkmaya koyuldu.
“Buraya gelmeden önce gitmedin mi?” diye sordu Hermione, onun arkasından.
Damien mutfaktan çıkarken, “Hermione,” dedi Ron, canı sıkkın bir halde. “Burası gerçek bir sınıf değil. İstediği zaman işemeye gidebilir.”
Damien’ın aklı başka bir yerde olmasaydı, buna gülerdi. Banyoya kadar resmen koşarak arkasından kapıyı kapattı ve telefonu çıkardı. Hemen kulağına götürdü.
“Alo, Harry?” diye seslendi.
Hiç ses yoktu.
Damien telefonu kulağından çekip ekrana bakınca, üzerinde küçük kırmızı bir zarf olduğunu gördü. Ekranın altındaki tuşa bastı ve mesaj belirdi.
En son görüştüğümüz yerde bekliyorum.
Beş dakika içinde burada ol.
Damien mesaja bakakaldı, kalbi göğsünde taklalar atıyordu. Hemen telefonu cebine sokup derin bir nefes aldı. Banyodan çıkıp mutfağa geri döndü.
“Başlayalım mı?” diye sordu Hermione.
“Aslında,” dedi Damien, “ben eve gitsem iyi olacak. Pek iyi hissetmiyorum.”
“Neyin var?” diye sordu Ginny, endişeli bir halde.
“Başım ağrıyor,” diye yalan söyledi Damien.
“Ya öyle mi?” dedi Hermione. “Neden biraz ağrı giderici almıyorsun?” diye önerdi. “Bir yarım saat bile kalıp biraz not tutsan, harika olurdu.”
Damien başını iki yana salladı. “Hiç iyi hissetmiyorum,” dedi, parşömeni ile tüy kalemini hızla çantasına tıkarak. “Haftaya görüşürüz.”
Ron başıyla onayladı. “Sonra görüşürüz, dostum.”
“Bugün uğrayıp notları bırakırım,” dedi Hermione, nazikçe gülümseyerek.
“Hayır, yapma,” dedi Damien. Annesi ile babasının dersten bu kadar erken çıktığını bilmemesi gerekiyordu; hem, eve orada kalmak için dönmüyordu. Onlardan habersiz, Godric’s Hollow’dan gizlice dışarı sızmayı planlıyordu. “Bir sonraki buluşmamızda alırım senden.”
“Bütün bir haftayı çalışmadan geçiremezsin,” dedi Hermione, yüzünde hakarete maruz kalmış gibi bir ifadeyle.
“Hayır, Hermione, bir haftayı çalışmadan geçiremeyen tek kişi sensin,” dedi Ron. “Geri kalanımız gayet de iyi geçirir.”
Hermione ona dönüp ters ters baktı. “Sırf sen kafanı kullanmak istemiyorsun diye, bu diğerlerinin de istemediği anlamına gelmez.”
Damien’ın bugün bu münakaşayı kaldıracak ne zamanı ne de sabrı vardı. Harry ona onunla beş dakika içinde buluşmasını söylemişti. Geç kalırsa, Harry gidebilirdi ve bir daha da onunla iletişim kuracağının hiçbir garantisi yoktu.
Damien sırt çantasını omzuna takıp şömineye doğru ilerledi; o ikisi tartışırken, Ginny’yi kavganın ortasında yapayalnız bırakmıştı.
* * *
Damien Godric’s Hollow’da kendi yatak odasındaki şömineden çıkmayı seçti. O oda, şu an boş olduğundan emin olduğu tek odaydı. Odayı geçerek kapının arkasında durdu ve kapıyı hafifçe araladı. Kulağını kapının aralığındaki boşluğa dayayarak annesinden ses geliyor mu diye dinledi. Babası işteydi, ama annesi evin her yerinde olabilirdi – ya çamaşır yıkıyor, ya odaları düzenliyor ya da akşam yemeğini hazırlıyordu.
Ancak, hiçbir şey duyamıyordu. Dikkatlice kapıyı açıp dışarı sızdı. Merdivenlerden inerken ilk gözüne çarpan dış kapının açık olduğuydu. Kırkma makasının çimleri kesen sesini duydu; anlaşılan, annesi ön bahçeyle ilgileniyordu. Elinden geldiğince yumuşak bir şekilde son basamaktan da inip oturma odasına doğru yavaşça ilerledi. Oradan da arka kapıdan çıkmak için mutfağa girdi.
Hiç durmadan hızla mutfağı geçti. Aklına aniden gelen bir düşünceyle, Damien dönüp gözleriyle mutfak tezgâhını taradı. Annesinin pişirdiği yemekleri koyduğu yuvarlak teneke gözüne çarptı. Elinden geldiğince sessiz bir şekilde, tenekeyi açıp dün geceki tatlılardan kalan son iki melas turtasını aldı. Onları kâğıt havluyla sararak arka cebine yerleştirdi.
Süratle kapıdan dışarı çıkarak arkasından kapıyı kapattı. Gözleri, hızla, dün gece ağabeyiyle durup konuştuğu ağaçların altını taradı. Gündüz gözüyle baktığı halde, Damien Harry’den hiçbir iz göremiyordu. Kalbi deli gibi çarpmaya başlamıştı. Ya geç kaldıysa? Ya Harry çoktan gitmişse?
Damien yoldan fırtına gibi inerek bahçe kapısını geçti. Harry’yi tam olarak gördüğü yere gelip durdu. Nefes alış verişleri hızlanmıştı; korkusu arttığı için göğsü sıkışıyordu. Harry burada değildi. Gitmişti. Damien cebindeki telefonu çıkarıp mesajı yeniden okudu.
En son görüştüğümüz yerde bekliyorum.
Beş dakika içinde burada ol.
Damien’ın Harry’le en son görüştüğü yer burasıydı ve beş dakikanın dolmasına hâlâ bir dakika vardı. Ee o zaman Harry neredeydi?
Damien ağacın dallarının altına girip salkımların arasına daha da sokuldu. “Harry?” diye fısıldadı. “Lütfen bana hâlâ burada olduğunu söyle.”
“Salak.” Harry’nin sesi gelirken, aynı zamanda arkadan bir el de Damien’ın kolunu kavramıştı.
Harry onu kendine çevirmeden önce, Damien arkasına dönmüştü. Harry’nin sinir olmuş bir ifadeyle ona baktığını gördü.
“Adımı biraz daha yüksek sesle haykır istersen,” dedi Harry, onu azarlayarak. “Henüz herkes duymamış olabilir.”
Harry’nin karşısında durduğunu gören Damien rahatlayarak gülümsedi. Harry’nin onun kolunu tutuşu sertleşti ve hiçbir uyarı olmaksızın, Damien aniden yanısıra Cisimlenmenin içine çekildi. Yalnızca birkaç saniye sonra, Damien dar bir tüpün içinden geçmiş olma hissini üzerinden atmaya ve nereye geldiklerini anlamaya çalışmakla meşguldü. Harry kolunu bırakınca, başını kaldırıp ona baktı; içi epey boş gibi görünen küçük bir odanın içine Cisimlenmişlerdi. Bir köşede bir yatak, diğer köşede bir buzdolabı, bir de, muhtemelen banyoya açılan bir kapı vardı.
“Neredeyiz?” diye sordu Damien.
“Otel odası,” diye cevapladı Harry.
Damien yeniden etrafına hızla bir göz gezdirdi. “Hoşmuş,” dedi, tamamen yalan söyleyerek.
Harry dönüp ona bir bakış attı, ama bir şey söylemedi. Ceketini çıkarıp yatağın ucuna fırlattı ve arkasına dönüp Damien’a baktı.
“Çanta ne için?” diye sordu. “Benimle yaşamayı düşünmüyorsun herhalde?”
Damien gülümseyerek çantayı omzundan indirdi. “Hermione ile ders çalışıyordum.”
“O da mı evdeydi?” diye sordu Harry.
Damien başını iki yana salladı. “Kovuk’taydık – Ron’un evinde,” diye açıkladı. “Mesajını alır almaz çıktım.”
Harry yalnızca başını salladı ve yatağın kenarına oturdu. Damien çantasını yere bırakıp yürüyerek onun karşısına gelip oturdu.
“İyi misin?” diye sordu. Harry aşırı yorgun görünüyordu. Gözlerinin çevresini siyah halkalar gölgeliyor, yüzü çok daha zayıf görünüyordu. Alnındaki şimşek biçimli yara izi kıpkırmızı görünüyor, öne düşen perçemlerinin altından öfkeliymişçesine bakıyordu. Harry oldukça bitkin duruyordu – tam anlamıyla tükenmiş.
Harry ona yüzünde zoraki bir gülümsemeyle karşılık verdi. “Hâlâ nefes alıyorum,” diye cevapladı.
Damien dik dik ona baktı. “Harry, lütfen,” diye başladı, çaresizlikle dolu alçak bir sesle. “Eve gel. Bu şekilde yaşamak zorunda değilsin, bir başına olmak zorunda değilsin.”
Harry gözlerini kaçırdı.
“Annem ile babam seni korurlar,” diye devam etti Damien. “Dönersen, kimsenin seni bulmasına izin vermezler. Onlara güven, Harry, bana güven,” dedi. “Eve dön, lütfen.”
Harry derin bir nefes aldı ve sonra, başını iki yana salladı. “Dönemem,” dedi, alçak sesle.
“Neden?” diye sordu Damien, sesi çatallaşarak.
Harry dikkatle ona baktı. “Dönersem neler olabileceğini bilmiyorsun, Damy-”
“Hayır, biliyorum,” dedi Damien. “Bakanlık öğrenirse, hepimiz Azkaban’ı boylarız. Babam Seherbazlık işini kaybeder; bu, değil mi?” Damien başını iki yana salladı. “Buna değer, Harry. Senin eve dönmen, ailemizin yeniden bir araya gelmesi için risk almaya değer.”
“Yalnızca Bakanlık değil,” dedi Harry, “başkaları da ölmemi istiyor. Sizi kendi pisliğime çekmek istemiyorum.”
“Voldemort’u mu kastediyorsun?” diye sordu Damien.
Harry başını kaldırıp ona baktı ve yüzünden bir acı ifadesi geçti. Damien sözlerinin ne kadar incitici olduğunu fark edince donakaldı. Harry’yi büyüten, Harry’nin hayatı boyunca baba dediği adam şimdi onu öldürmeye çalışıyordu.
“Evet,” dedi Harry, usulca ve gözle görülür bir acıyla. “Özellikle o.”
“Özür dilerim,” diye başladı Damien, ama Harry başını sallayarak onu susturdu.
“Sorun değil,” dedi, sertçe. “Gerçek bu.”
Damien bir süre öylece durup ağabeyini inceledi ve ardından, derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı: “Ben aslında sana şunu söylemeye çalışıyorum. Bu şekilde yaşamaya devam edemeyeceğini ikimiz de biliyoruz – hem Voldemort’tan hem de Bakanlık’tan saklanarak. Yoldaşlık ile başına konan ödül yüzünden seni teslim edebilecek diğer herkesten bahsetmiyorum bile.”
Harry yerinde kıpırdanınca, elini kaldırıp onu durdurdu.
“İzin ver, bitireyim,” dedi Damien. “Kendin teslim ol, ama Bakanlık’la bir anlaşmaya otur. Bunu bir düşün, Harry. Eğer onlara bilgi vermek istediğini söylersen, seni Ruh Emici’lere teslim etmeyeceklerdir. Onlara asıl istedikleri şeyi verirsen, cezanı hafifletirler. Hatta seni serbest bile bırakabilirler, eğer onlara…” Damien durdu; sözcükler boğazında takılıp kalmış gibiydi.
Harry kararmış yeşil gözlerini ona dikmiş bakıyordu. “Devam et, “dedi, oldukça öfkeli bir halde. “Söyle. Beni bırakacaklar, onlara Voldemort’u verirsem.”
Damien, onun ses tonundaki öfkeden ürkmemişti. “O en az bizim kadar, senin de düşmanın artık,” dedi. “Eğer onu teslim edersen, hayatın kurtulabilir.”
Harry ayağa kalktı; öfkesine hâkim olmaya çalışmaktan gerilmiş, titriyordu. Yumruklarını o kadar çok sıkıyordu ki, eklemleri bembeyaz kesilmişti. “Kendimi kurtaracağım diye kimseyi gammazlayacak değilim.”
“Bakanlık Voldemort’un ölmesini istiyor ve sen de onun ölmesini istiyorsun,” dedi Damien. “O zaman, neden iş birliği yapmayasın ki?”
Harry dönüp gözlerini Damien’a dikti. “Ben asla Bakanlık’ın tarafına geçmem.”
“Neden?” diye sordu Damien, öfkesine daha fazla hâkim olamayarak. O da ayağa fırlamıştı. “Neden bu kadar inatçısın? Yardım kabul etmiyorsun, eve gelmiyorsun, Voldemort’u terk ettiğin halde, Bakanlık’ın onu yakalamasına yardım etmeye yanaşmıyorsun. Ben sahiden… anlamıyorum. Hayatın boyunca kaçak yaşayamayacağını sen de biliyorsun, ama durumu düzeltmek için de hiçbir şey yapmıyorsun.”
“Dert benim derdim,” diye tısladı Harry. “Düzeltecek olan da benim. Senin yardımına ihtiyacım yok.”
“İyi,” dedi Damien. “Yardımımı falan alma. Ama bir şeyde yanılıyorsun, Harry. Bu yalnızca senin derdin değil. Hepimiz bu pisliğin içindeyiz – sen, ben, annemiz, babamız. Senin başına gelecek her şey bizi de etkiler.”
Harry’nin öfkesi biraz olsun hafiflemişti. “Bugün tam da bu yüzden seni görmek istemiştim,” dedi. Damien’a bir adım daha yaklaştı. “Dün gece eve gelmekle hata yaptım. Bir daha olmayacak. Bugünden sonra, birbirimizi bir daha görmeyeceğiz.”
Damien’ın şaşkınlıktan dili tutuldu. Yüzünde inanamayan bir ifadeyle orada öylece durmuş, Harry’yi dinliyordu.
“Aynı yerde çok uzun süre kalmıyorum. Yarın buraya gelsen de beni bulamazsın,” diye devam etti. “Babamla ilgili söylediklerine gelince ise… hani şu, dışarı çıkıp beni aradığı ile ilgili.” Harry gözlerini kapatıp başını hafifçe iki yana salladı. “Durması gerek. Onu senin durdurman gerek. Ne yapman gerekiyorsa yap ve onu vaktini boşa harcamaması için durdur. Beni asla bulamayacak.” Harry sırtını dikleştirdi. “Bugünden sonra, yollarımızı ayırıyoruz. Ben sadece… sana hoşça kal demek istedim.”
Damien hemen konuşmadı. Gözlerini Harry’den ayırmıyordu.
“Benden sahiden de gidip seni bir daha görmememi mi bekliyorsun?” diye sordu. “Benim buradan çıkıp gideceğimi ve bir daha seni bulmaya asla çalışmayacağıma gerçekten inanıyor musun?” Harry’ye daha da yaklaştı. “Bunu ne zaman kabulleneceksin, Harry? Biz kardeşiz. Kardeşler birbirlerini terk etmez. Biz birbirimize yardım etmeli ve göz kulak olmalıyız.”
“Damien,” diye başladı Harry.
“Ne istersen onu söyle,” diyerek araya girdi Damien. “Umurumda değil, ben hiçbir yere gitmiyorum. Sana yardım etmek için elimden gelen her şeyi yapacağım.”
“Bana nasıl yardım edeceksin? Ne yapabilirsin ki?” diye sordu Harry.
Damien omuzlarını silkti. “Ne olursa. Ne gerekirse.”
“Senin yapman gereken hiçbir şey yok,” dedi Harry, “benimle arana mesafe koymak dışında.”
“O biraz zor,” dedi Damien. “Çünkü seni asla terk etmem.” Damien sözlerine vurgu yapmak istercesine, yatağa oturup kollarını göğsünde bağladı.
Kardeşinin onun yanında kalmak için ısrar eden bu hali, Harry’yi gülümsetti. Ağzından yorgun argın bir kıkırtı yükselmişti. Başını iki yana salladı.
“Lanet olsun, Damien,” dedi, yumuşak bir sesle. “Ne kadar inatçı olduğundan haberin var mı?”
Damien da gülümsedi. “Ağabeyime çekmişim.”
Harry gülümseyerek başını eğdi. “Sanki beni çok iyi tanıyorsun da?” diye alay etti.
Damien eğilip çantasını aldı. “Tanıyorum, o yüzden de sana bunları getirdim.” Çantasından kâğıt havluya sarıp getirdiği melas turtalarını çıkardı.
Harry yavaşça ona doğru yürüyüp karşısına oturdu.
“Bunları sevdiğini biliyorum,” dedi Damien.
Harry Damien’ın elindekini alıp ne getirdiğini görmek için üzerindeki kâğıdı açtı. Gülümsedi. “Bunları nereden aldın?” diye sordu.
“Mutfaktan,” diye cevapladı Damien. “Annem dün akşam yapmıştı.”
Harry’nin yüzünden gülümsemesi silindi; başını kaldırıp şaşkınlıkla Damien’a baktı. Gözlerini yavaşça elindeki turtalara indirdi. Onlara uzun bir süre öylece baktı. Sonra, bir eliyle nazikçe tatlıya dokundu.
Annesinin pişirdiği tatlıyı incelerken Harry’nin yüzünde beliren acı dolu özlem ifadesini, Damien sessizlik içinde izliyordu. Onun böyle bir tepki vermesini beklemiyordu. Ama sonra, Harry’nin ailesinden çalındığında yalnızca bir bebek olduğunu hatırladı; elbette, annesinin yaptığı yemeklerin tadını dahi hatırlamıyordu. Bu, Harry için bir ilkti; annesinin elleriyle yaptığı bir şeye ilk kez sahipti.
Harry özenle turtalardan birini aldı. Diğerini de Damien’a uzattı.
Damien başını iki yana salladı. “İkisi de senin için,” dedi.
Harry bir şey söylemedi. Yüzünde bir gülümsemeyle, turtasından bir ısırık aldı.
* * *
Sonraki birkaç hafta boyunca, Damien Godric’s Hollow’dan gizlice ayrılıp ağabeyiyle buluşmak için her yolu denedi. Annesi ile babasına türlü türlü bahaneler uyduruyordu: Ron’la teke tek Quidditch maçı oynayacaktı, Hermione’ye bahçe işlerinde yardım etmesi gerekecekti, Fred ile George’a şaka yapması için Ginny’ye yardım edecekti – Böyle çok sayıda yalanlar uyduruyor, evden birkaç saatliğine kaybolmak için aklına gelen her bahaneyi deniyordu.
Harry tek bir yerde bir iki günden fazla kalmıyordu; o yüzden, Damien Harry’nin kaldığı adresi onunla Muggle telefonuyla mesajlaşarak öğreniyordu. Godric’s Hollow’dan yeterince uzaklaştıktan sonra Hızır Otobüs’ü çağırıyor, otobüsten gideceği yere en yakın ve uygun mesafede iniyordu. Oradan, Harry’nin gönderdiği adrese ya yürüyerek gidiyor ya da cebindeki parayı Muggle parasına çevirerek bir taksiye biniyordu. Damien, Harry’nin yanına her gittiğinde, yanında mutlaka onun için bir şey de götürüyordu; ya Lily’nin o sabah yaptığı kurabiyelerden ya da bir önceki akşamdan kalma yiyeceklerden aşırıyordu. Harry ise, her zaman, ona getirdiklerini sessiz bir memnuniyetle kabul ediyordu.
Damien artık Harry’yi eve dönmesi için zorlamıyordu. İçinde Yoldaşlık’ın, Bakanlık’ın ve de özellikle Voldemort’un olduğu her konudan itinayla sakınıyordu. Onun yerine, durmadan evden, ailesinden, Sirius ile Remus’tan bahsedip duruyordu. Harry ise tüm bunları onun sözünü bir kez bile kesmeden dinliyordu.
* * *
“Tekrar alabilir miyim?”
İstek üzerine, garson kız, gözlerini devirerek boş bardağı yeniden doldurdu. Diğer boş bardakları toplayıp uzaklaştı.
“Hayret bir şey,” diye fısıldadı Ron. “Böyle davranmasına ne gerek var?”
“Onu suçlamıyorum” dedi Hermione, Ron’un karşısında oturduğu yerden. “Bu doldurttuğun beşinci bardak.”
“Hey, ‘sınırsız’ içecek diye yazmışlar,” diyerek kendini savundu Ron. “Verdiğim paranın hakkını alıyorum.”
“Dürüst olmak gerekirse, Ron,” diye konuştu Ginny, azarlarcasına, “arada bir frene basman iyi olur.”
Ron omuzlarını silkti.
“Derse dönebilir miyiz?” diye sordu Hermione.
Ron yüzünü buruşturdu. “Boğazım kurudu. Önce bir içeceğimden içeyim.”
“Ron!” dedi Hermione, çileden çıkmış bir halde. “Vaktimizi yeterince boşa harcadın. İlk önce, terledim dedin, evin bahçesine geçtik. Sonra, acıktım dedin, buraya geldik, yemek yedin. Şimdi de susadığını mı söylüyorsun?”
“Gerçekten de Cincüce’leri öğrenmemiz mi gerekiyor?” diye sordu Ron. “Tarih bu; olmuş, yaşanmış ve bitmiş. Kör olasıca her detayı neden öğrenmek zorundayız ki?”
“Çünkü bu tarih!” diye patladı Hermione. “Önemli.”
“Kim demiş?”
“Damy,” dedi Ginny.
Ron da Hermione de kaşlarını çatarak dönüp ona baktılar.
“Ne zaman demiş?”
“Hayır.” Ginny pencereden dışarıya bakıyordu. “Damien, orada,” dedi, parmağıyla göstererek.
Sahiden de, Damien Potter, bulundukları küçük kafenin hemen dışında, sokaktan geçiyordu.
“Nasıl yani?” Hermione şaşkına dönmüştü. “Hasta olduğunu söylemişti!” dedi. “Bana, tüm gece kusmaktan yüzünün yemyeşil olduğunu söylemişti.”
“Yüzü bana hiç de yeşil gibi görünmedi,” diyerek sırıttı Ginny.
“İnanamıyorum,” dedi Ron, başını iki yana sallayarak. “Bunu ben neden hiç düşünmedim?”
Hermione’nin ona doğrulttuğu ters bakış yüzünden, Ron sandalyesine gömüldü.
“Hadi, kalkın,” dedi Hermione, kitapları kaptığı gibi çantasına tıkıştırarak.
“Nereye gidiyoruz?” diye sordu Ginny.
“Sence?” dedi Hermione. “Gidip Damien’ı ders çalışmaktan alıkoyacak kadar önemli ne varmış, bir görelim!”
“Bu çocuğu bu hale sen getirdin, Hermione,” dedi Ron.
Hermione ters ters bakınca, Ron ceketini kaptığı gibi onun arkasından gitti.
Yedikleri yiyecekler ile içeceklerin parasını ödeyip kafeden koşarak çıktılar. Damien’ı yolun karşısına geçerken gördüklerinde, aralarında iki metre kadar bir mesafe vardı. Üçü de hızla arkasından gittiler. Damien’ın dönerek bir otelin merdivenlerini çıktığını gördüler. Ardından, Damien kapıları açarak içeride gözden kayboldu.
“Ne yapıyor?” diye sordu Hermione.
“Öğrenmenin tek bir yolu var,” dedi Ron, sırıtarak.
Damien’ın arkasından otele girdiler. Damien’ı tam köşeyi dönerken görmüşlerdi. Resepsiyondaki adam başını kaldırıp elindeki derginin tepesinden onlara baktı. Hermione gülümsedi.
“Biz sadece… birini görmeye gelmiştik.”
Adam başıyla onaylayıp zerre aldırış etmeden derginin arkasında yeniden gözden kayboldu.
Hermione, Ron ve Ginny lobiyi süratle geçerek köşeyi döndüler. Damien’ı koridorun sonunda bir kapının önünde dururken gördüler. Damien’ın başını çevirmesiyle, üçü birden hızla geriye çekilip köşeye saklandılar. Duvardan dikkatlice başlarını uzatıp Damien’ın kapıya dört kere vurmasını izlediler.
Damien dördüncü tıklamayı vurduğu anda, kapı açıldı. Üçü de, durdukları yerden, kapıyı açan çocuğun siyah saçlarını görebiliyorlardı. Harry kapıyı ardına kadar açıp Damien’ı içeri aldı ve ardından sertçe kapıyı arkalarından kapattı.
Hermione, Ron ve Ginny şoka girmiş bir halde orada öylece kalakaldılar. Harry’yi görmüşlerdi. Bakanlık tarafından en çok aranan büyücünün saklandığı yeri biliyorlardı.
Ron Hermione ile Ginny’ye baktı.
“Şimdi ne yapacağız?”
* * *
Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #50: Harry’nin Destekçileri okumak için tıklayın!
Çeviren: Tuba Toraman
Bu hikayede Harry’i çok seviyorum takva ve tavır sahibi kişiliğiyle benim favori karakterim Damien’da ikinci sırada.
Hence Hermione Ron ve Ginny HIC bir sey soylememeli, hem onlara ne ki sanki harry onlarin abisi , bu olay benim yanımda olsa ben kacardim herhalde.
Yeni bölüm saat kaçta?
Yeni cildi de bekliyoruz