Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #55: Güven Kaybı

Karanlık Prens - İçimdeki Karanlık #55: Güven Kaybı

GİRİŞ İÇİN TIKLAYIN.

52. BÖLÜM

53. BÖLÜM

54. BÖLÜM

Lord Voldemort’un o karanlık gece, Harry Potter‘ı öldürmeyip kendi oğlu gibi büyütmeye karar verdiği alternatif bir hayran hikâyesine ne dersiniz?
Karanlık Prens” serisini, Safina Mazhar‘ın kaleminden ve yazarın gözden geçirdiği yeni versiyon üzerinden taze bir çeviriyle sizlerle buluşturuyoruz. Karşınızda İçimdeki Karanlık cildinin elli beşinci bölümü!

bölüm 55

Güven Kaybı


“Bir dakika,” dedi Ginny. “Bu hiç adil değil. Ölüm Yiyen’lerin seni takip etmesi senin suçun değil ki. Harry neden seni suçluyor?” diye sordu.

“Beni suçlamakta haklı,” dedi Damien, sefil bir halde. “Sırf Ölüm Yiyen’leri kuyruğuma taktığımı fark edemeyecek kadar aptal olduğum için yakalanabilir, daha da kötüsü, öldürülebilirdi.”

Hermione kolunu Damien’ın omzuna sardı. “Takip edildiğini bilmiyordun. Bu senin suçun değil.”

Ancak, Damien yalnızca başını iki yana salladı. “Daha dikkatli olmalıydım. Harry’yi görmeye giderken beni izleyen kimse olup olmadığını kontrol etmeliydim. Harry haklı, üç adamın birden beni takip ettiğini nasıl olur da fark etmem?” Başını ellerinin içine gömdü. “Biraz daha uyanık olsaydım, Ölüm Yiyen’lerin beni izlediğini fark ederdim.”

“Aynı Deli Göz Moody gibi konuşmaya başladın,” diyerek takıldı ona, Ron. “Hiç kimse etrafında olan biteni her daim bilecek kadar tetikte olamaz, Damy.”

“Harry olabilir,” dedi Damien, başını kaldırıp Ron’a bakarak. “Harry, Hogwarts’ta iken, onu tam olarak kaç sayıda Seherbaz’ın takip ettiğinden tut da, onların kimler olduğuna kadar her şeyi iyi biliyordu. Bakanlık’tan, Yoldaşlık’tan ve Voldemort’tan kaçışı bir yana, babama yardım etmek için St Mungo’ya kadar geldi ve hiç kimsenin onun orada olduğunu fark etmesine izin vermedi. Harry her daim dikkatli, her zaman tetikte ve hep uyanık.” Damien durdu ve gözlerini kapatarak başını salladı. “Onu hayal kırıklığına uğrattım,” dedi, usulca. “Harry babama sihrini bağışladıktan sonra savunmasızdı ve benim her zamankinden daha dikkatli olmam gerekirdi. Onu görmeye gitmeden önce, ilk başta onun güvenliğini düşünmeliydim.”

“Olan oldu,” dedi Ron. “Kendini paralaman hiçbir şeyi değiştirmez.” Bakışlarını önce odada gezdirip ardından Damien’ın her iki yanında oturan kızlara çevirdi. “Şimdi, Harry’nin tamamen iyileşene kadar burada güvenle saklanmasına odaklanmalıyız. Sonra, Muggle Dünyası’nda saklanmaya devam edip etmeyeceğine kendisi karar verebilir.”

Diğer üçü de başlarını sallayıp onayladılar.

“Harry’nin durumu git gide daha iyiye gidiyordu, ama o Ölüm Yiyen’lerin saldırısı onda şimdi çok daha fazla yara bıraktı,” diye devam etti Ron. “Neyse ki, kırılan kemiği yok, ama boynunda ciddi yaralar var.” Ölüm Yiyen’lerin Harry’nin boynunu kalın iple bağladığı aklına gelince, ürperdi. “Biraz Yara İyileştirici Merhem bulmamız lazım. Annemde olduğunu pek san-”

“Ben evden bir tüp aşırabilirim,” dedi Damien. “Annemin stoğu var.”

“Harika.” Ron Hermione’ye döndü. “Harry’nin ona getirdiğin Muggle ilaçlarını almaya devam etmesi gerekecek; etkisi uzun zaman alsa da işe yarıyorlar.”

“Hepsi çantamda,” dedi Hermione. “Muhtemelen şimdilik o ağrı kesiciler ona yetecektir,” diye ekledi, düşüncelere dalmış bir şekilde.

“Ayrıca, yemek,” dedi Ginny. “Tanrı bilir, en son ne zaman yemek yedi.”

Ron başıyla onayladı. “Doğru dedin,” dedi. “Dün akşamdan kalma yemekler var. Ben gidip hemen bir tabak hazırlayayım.”

Damien ayağa kalktı. “Ben götürürüm.”

Ron duraksadı. “Aslında bizden birinin götürmesi daha iyi olur,” dedi. “Harry şu anda sana çok kızgın. Onu tekrar görmeden önce, ona sakinleşmesi için biraz zaman ver.”

Damien karşı çıkacak gibi görününce, Ginny bir adım öne çıktı. “Sen hemen eve geçip Yara İyileştirici Merhem getirmeye ne dersin?”

Damien hiçbir şey söylemedi. Yalnızca başını sallayıp Ron’un odasındaki şömineye doğru ilerledi.

* * *

Ginny garajın üst katında bulunan odaya çıkan merdivenleri tırmanıp kapıyı çaldı. Kapıya vuruşu fazla nazik olmuştu. Ancak, Harry içeri girmesine izin verecek hiçbir şey söylemeyince, Ginny boğazını temizledi.

“Benim – Ginny,” diye seslendi. “İçeri geliyorum.”

Harry’nin uyuyor olma ihtimalini düşünerek, alabildiğince sessiz bir şekilde kapıyı açtı. Harry Ölüm Yiyen’lerin elinde gördüğü o korkunç işkencenin acısını hâlâ çekiyor olmalıydı; ayrıca, buna bir de, babasına sihrini bağışladığından beri iyileşme evresinde olduğunu da katarsak, Harry’nin derin bir uykuda olması onu şaşırtmayacaktı. Ancak, Ginny odaya girdiğinde, Harry’yi uyanık bir halde yatakta otururken buldu. Başını ellerinin arasına gömmüş, yatak kenarının hemen ucunda oturuyordu.  Ginny içeri girince, Harry çok kısa bir an başını kaldırıp ona baktı. Gözleri kan çanağına dönmüş, sol gözü yarı yarıya kanlanmıştı: anlaşılan, Ölüm Yiyen’lerin onu iple boğması sonucu, gözüne kan oturmuştu. Boynunun çevresindeki kırmızı yaralar, her-zamankinden-solgun-görünen cildine kıyasla oldukça korkunç görünüyordu. Patlayan dudağı artık daha fazla kanamıyor olsa da, yarası hâlâ açık ve acı verici duruyordu. Onun bu feci hırpalanmış görüntüsü, Ginny’nin yüreğini sızlatmıştı. Ginny elindeki tabakla odayı geçerken, Harry’nin ona bakılmasından nefret ettiğini bildiği için, ona uzun uzun bakmamaya çalıştı.

“Acıkmışsındır,” dedi, içi tavuklu makarna ile dolu tabağı onun yanına, yatağın üzerine bırakırken.

Harry ne bir şey söyledi, ne de tabağa tek bir bakış attı.

Ginny elini cebine sokarak, içinden Hermione’nin ona verdiği bir şişe ağrı kesici ile Damien’ın Godric’s Hollow’dan getirdiği merhemi çıkardı.

“Bunlara ihtiyacın olabilir,” dedi, elindekileri uzatarak.

Harry hemen uzanıp ağrı kesicileri ondan aldı. Ginny, daha önce yatağın yanına yere bıraktıkları bir şişe suyu eline alıp ona uzattı. Harry tek bir kelime dahi söylemeden suyu alıp ağrı kesicileri çıkarmaya koyuldu. Ginny bir süre sessizce onu izleyip bekledi; ama Harry elleri fena halde titrediği için bir türlü su şişesinin kapağını açmayı beceremiyordu.

“Pekâlâ,” dedi Ginny, yavaşça önüne gelip dizlerinin üzerine çökerek. “Yardıma ihtiyacın olmadığını biliyorum,” diye başladı. “Ama kendi kendine yetebildiğin konusunda bana bağırmaya başlamadan önce, izin ver, bu seferlik…” kibarca su şişesi ile ağrı kesicileri ondan aldı, “…sana yardım edeyim.”

Harry konuşmuyor, yalnızca ona bakıyordu. Çok kısa bir baş sallamasıyla ona izin verdiğini gösterdi. Ginny ilaç kapağını çevirip açarak Harry’nin avucuna iki tablet bıraktı. Harry hapları yutarken, Ginny su şişesini açıp ona uzattı. O da hiçbir şey söylemiyordu. Harry’nin vakit kaybetmeden hapları yutuşunu izlerken, çektiği acıyı ancak tahmin edebiliyordu. Bakışları, boynunu çevreleyen yara izlerine kaydı.

Küçük merhem tüpünü de açıp Harry’ye uzattı. Harry yine hiçbir itiraz belirtisi göstermeden merhemi aldı. Ginny’nin gözleri yine Harry’nin yüzünden boynuna, oradan da kanlanmış gözlerine kaydı ve sonra hemen gözlerini kaçırdı. Harry belki iyi bir konuşmacı değildi, ama bu seferki sessizliği çaresizliğinden geliyor gibiydi; boğazı konuşamayacağı kadar kötü yaralanmıştı.

“Damy’ye karşı çok sinirli olduğunu biliyorum,” diye başladı Ginny, usulca. “Bilmen gereken bir şey var ki-” Harry elini kaldırıp onu susturunca Ginny aniden durdu. Harry yüzünde öfkeli bir ifadeyle bakışlarını kaçırdı. Ginny bir süre bekledikten sonra, usulca sözünü tamamladı: “Kendini çok kötü hissediyor.”

Harry, ona, kan çanağına dönmüş gözleriyle şimdiye kadar attığı en pis bakışı attı. Ginny hemen ağzını kapatıp başıyla onayladı. Belki de, şuan Damien’ın konusunu açmanın vakti değildi. Harry daha yeni işkenceye uğramıştı ve Ölüm Yiyen’lerin elinde neredeyse öldürülecekti. Ki bu Ölüm Yiyen’lerin onu bulmalarının tek sebebi, Damien’ı takip etmiş olmalarıydı.

* * *

Sonraki iki gün boyunca, Harry Weasley’lerin garajlarının üstündeki odada kalmış, yavaş yavaş iyileşmeye başlamıştı. Boğazı olağanüstü bir hızla iyileşiyor, ama acıdan hâlâ konuşamıyordu.

Damien sürekli Kovuk’a Harry’yi görmeye geliyor ve ağabeyinin onu affetmesi için uğraşıyordu. Ancak, ne söylerse söylesin, ya da ne yeminler ederse etsin, Harry ona cevap vermiyordu.

Üçüncü günün sabahında, Damien yatakta Harry’nin yanında oturmuş, ona ileride onu görmeye gelirken alacağı yaratıcı tedbirlerden bahsediyordu; tam da onun yanına bundan sonra Görünmezlik Pelerini altında geleceğinden söz ediyordu ki, iki çocuk da odanın dışından gelen tanıdık bir ses duydular.

“Damien? Damy?”

Harry başını süratle çevirip Damien’a baktı; sesi tanımasıyla gözleri kocaman açılmıştı.

“Kahretsin!” diye fısıldadı Damien. “Babam!

“Damien? Yukarıda mısın?” diye seslendi James, ayak sesleri kapının arkasındaki merdivenleri tırmandığını duyururken.

Harry, Damien’a kapıya gitmesini söyleyen kızgın bir hareket yapıp yataktan fırladı.

Damien daha odanın ortasına gelmişti ki, James’in kapıya vurma sesi geldi. “Damien? Orada mısın?”

Kapı açılmaya başlarken, Harry süratle harekete geçip kendini kapının arkasına atmayı tam zamanında başardı.

“Damy?” Damien kapıya tam ulaşmıştı ki, James başını kapı aralığından uzattı.

“Baba!” Damien’ın sesi telaşını ele vermişti. Kendi kendine sakin olması gerektiğini söyledi ve sesini birkaç oktav düşürerek yeniden denedi: “Ee – hmm – burada ne yapıyorsun?”

“Ben de sana aynısını soracaktım,” dedi James; kapıyı gıcırtıyla açarak boş odaya baktı.

Harry nefesini tutmak zorundaydı. Babasıyla arasında yalnızca birkaç santim kalınlığında bir kapı vardı. Azıcık soluklansa, babasının onu duyacağından emindi.

James bozulmuş yatağa kaşlarını çatarak baktı ve gözlerini Damien’a çevirdi.

“Ben sadece – ben Ron’la takılıyordum, sonra o eve gitti ve ben de – benim de biraz şeye – kendime kalmaya ihtiyacım vardı,” dedi Damien, derhal bir şeyler uydurarak. “O yüzden, burada – öyle – sadece – oturuyordum,” dedi, sağına bakıp Harry’ye bakış atmamak için kendiyle savaşarak. Gözlerini babasından ayırmamaya gayret etti. “Fred ile George dükkânlarını açtığından beri, buraya artık kimse gelmiyor. Yani, biraz – sakinlik ve huzur için çok uygun bir yer.”

James ona yüzünde tuhaf bir ifadeyle bakıyordu. “Damy,” diye başladı, “buraya aslında ne için geldiğini biliyorum.”

Damien, bunu bilmesinin imkânsız olduğunu biliyordu, o yüzden kaşlarını çatarak anlamamış gibi davrandı. “Ben – ben neden bahsettiğini bilmiyorum. Sana az önce neden burada olduğumu söyledim-”

“Harry için buradasın, değil mi?” dedi James.

Damien, göz ucuyla Harry’nin donakalmış ifadesini gördü. Ona dönüp bakmamak için tüm iradesiyle mücadele ediyordu. Onun yerine, dik dik babasına baktı.

“Ne?” diye sordu.

James elini cebine atıp içinden Gelecek Postası’nın rulo halinde bir nüshasını çıkardı. Gazeteyi açıp kaldırarak Damien’a gösterdi. Bu iki gün öncesinin gazetesiydi ve gazetenin manşetinde ‘Karanlık Prens St Mungo Hastanesi’ne saldırdı!’ diye yazıyordu.

Damien, gazetenin geldiği günün sabahı bu haberi okumuştu. Şifacı sözünü tutmuş, Harry’nin hastaneye gelişini yedi gün sonra Bakanlık’a bildirmişti. Beklenildiği gibi, gerçek çarptırılmış, olan olayların çirkin bir versiyonu yaratılmıştı; Harry’nin yaralı Seherbaz’ları öldürmek için geldiği, ama Bakanlık’ın kusursuz güvenlik güçleri tarafından engellendiği yazılmıştı. Gazetede gerçek olayların ne kadar çok çarptırıldığını görünce çıldırmamak elde değildi, ama Damien şaşırmamıştı. Bakan Fudge, halkı, Karanlık Prens’in Voldemort’un şeytani ve ruhsuz bir suikastçısı olduğuna inandırmakta kararlıydı. Harry’nin hastaneye hayat almak değil, hayat kurtarmak için geldiği gerçeğini açıklayamazdı.

Damien bakışlarını gazeteden kaldırıp babasıyla göz göze geldi.

“Burada yazılanlar yüzünden ne kadar üzüldüğünü biliyorum,” dedi James. “Gerçek şu ki, ben de en az senin kadar üzülüyorum. Haberin geri alınması ve gerçeğin söylenmesi için bir itiraz raporu yazdım; gerçekte, Harry’nin oraya benim hayatımı kurtarmak, bana çekirdeğini bağışlamak için geldiğini anlattım.” Gazeteyi yeniden rulo haline getirip cebine soktu.

“Gazetelerin Harry hakkında yalan yanlış şeyler yazmasından ötürü kızgın olduğunu biliyorum,” dedi James. “Bu yüzden buraya gelip kendini kapattığını da biliyorum; kafanı toplamaya ve tüm bu olanlarla yalnız başına baş etmeye çalışıyorsun. Bu haberin yayımlandığı günden beri buraya geldiğini biliyorum.” James uzanarak Damien’ın omzuna dokundu. “Harry konusunda çok endişeli olduğunun farkındayım. Ben de öyleyim. Şifacı’nın Harry’nin ne kadar zayıf olduğunu söylediği sözlerini aklımdan çıkaramıyorum, sırf benim – benim için yaptıkları yüzünden.” Damien babasının sesinden suçluluk duygusu hissettiğini çıkarabiliyordu. Harry’nin de aynı şeyi sezdiğini biliyordu. “Harry’nin şu anda savunmasız olduğunu biliyorum ve dışarıda tüm dünya onun peşindeyken ne durumda olduğunu hayal dahi edemeyecek kadar korkuyorum-” James durdu ve derin bir nefes alarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. “Ama sana söz veriyorum, Damy, onu bulacağım. Harry’yi eve getireceğim ve onu güvende tutacağım.”

Damien’ın gözleri bir saniyeliğine Harry’ye kaydı; ama bu kısacık bir an bile, Harry’nin ifadesindeki gönül kırgınlığını görmeye yetmişti. Harry başını arkasındaki duvara yaslamış, gözlerini yummuştu. Damien’ın ona attığı anlık bakış, Harry’nin saklandığı yerden çıkmamak için ciddi bir mücadele verdiğini görmesine yetmişti.

“Senin duygularını bu şekilde içine atmanı istemiyorum,” diye devam etti James, büyük oğlunun varlığından ve duyduğu acıdan bihaber bir şekilde. “Benimle de annenle de konuşabileceğini biliyorsun. İkimiz de senin için çok endişeleniyoruz.”

Damien kendini berbat hissediyordu. Annesi ile babası Harry için endişenin dibine vurmuşken, bir de onun için endişeleniyorlardı. Oysaki Damien Kovuk’a Harry’yi görmek için gelip duruyordu, ama annesi ile babası onun yokluğunun sebebinin, Harry’nin başına gelenleri kaldıramaması olduğunu zannediyorlardı. Damien, Harry’ye yardım ettiği gerçeğini söylemeden, onları rahatlatmak için iyi olduğunu bile söyleyemezdi.

“Özür dilerim,” dedi, içtenlikle. “Annem ile seni endişelendirmek istemezdim. Ben sadece-”

“Her şeyle kendi kendine baş etmeye çalışıyorsun, anlıyorum,” diyerek onun sözünü tamamladı James. “Özür dilemene gerek yok. Ben sadece şu andan itibaren bu kadar kendine kalmana gerek olmadığını söylüyorum.”

Damien başıyla onayladı.

“Hadi,” dedi James, başını eğerek. “İşten bu öğlen için izin aldım, birlikte ailecek vakit geçirelim diye.”

Damien’ın kalbi hopladı. Harry’ye yine çok kısa bir göz attı. Harry olduğu yerde kalmak için tüm benliğiyle mücadele ederken hayattan kopmuş gibiydi. Saklandığı yerden çıkıp kendini göstermek ve onlarla eve giderek ailesiyle olmak için nasıl bir çaresizlik yaşadığı apaçık ortadaydı.

Damien elini uzatmak, Harry’yi kolundan tutup kendi ile birlikte eve götürmek istiyor, tüm ailesini hayatlarında ilk defa bir araya getirmek için can atıyordu. Ancak, yapamazdı. Şimdi değil. Bugün değil. Bakanlık Harry’ye düşman olmayı kesene kadar değil. Babası ne derse desin, Harry’yi güvende tutamazdı. Damien bunu biliyordu ve Harry’nin de bunu bildiğini biliyordu.

Harry, büyük bir gayretle, Damien’a doğru başını sallayıp ona sessizce gitmesini emretti. Damien Harry’yi yalnız bırakmak istemiyordu, özellikle de böyle güçsüz göründüğü bir anda. Onun yanında kalmak istiyor, ama babasını da reddedemiyordu. Ne bahane bulabilirdi ki?

Damien, yüreği ağırlaşmış bir halde, Harry’ye belli belirsiz son bir bakış atıp kapıdan çıktı ve arkasından yavaşça kapıyı kapattı. James gülümseyerek kolunu Damien’ın omuzlarına sardı ve Damien’a ailecek güzel bir yemek yiyeceklerini söyleyerek onunla birlikte merdivenlerden indi. Ancak, Damien’ın tek düşünebildiği ağabeyiydi; arkasında, kapının ardında yapayalnız bıraktığı ağabeyi…

* * *

Damien

Damien bunu yaparak risk aldığını biliyordu, ama yarına kadar Harry’yi görmeden bekleyemezdi. Ginny’nin ona öğrettiği, yatakta uyuyormuş gibi görünmesini sağlayan büyüyü yaparak şömineyi kullanıp Ron’un odasına girdi.

Ron yatağında uyuyordu. Damien diğer Weasley’lerin de onun gibi uyuyor olması için dua etti. Ancak, korktuğu gibi, Mr Weasley’yi oturma odasında oturmuş, sandalyesinde kucağında bir kitapla uyuklarken buldu. Damien cebine uzanıp içinden Görünmezlik Pelerini’ni çıkardı. Pelerini üzerine geçirdi ve uyanıktan çok uyuyor gibi görünen Mr Weasley’nin yanından sessiz adımlarla geçti.

Damien mutfağın arka kapısına ulaşıp nihayet kendini dışarı attı. Pelerini çıkarıp cebine tıkıştırarak garaja doğru koşmaya başladı. Kapıyı vurma zahmetine bile girmeden iterek açıp hızla Harry’nin odasına daldı.

Hızla içeri girerken, “Harry, çok özür dilerim,” diye başlamıştı ki, aniden sustu. Harry odada değildi. Harry’nin ilaçları da burada değildi.

Damien, bir an için, Harry’nin çaktırmadan Godric’s Hollow’a girmiş olabileceğini düşündü, ama kendini kandırmasının hiçbir faydası yoktu. Daha odaya girdiği anda ne olduğunu anlamıştı. Aslında, Harry ona bugün babasıyla gitmesini sessizce işaret ederken tam da bundan korkuyordu.

Harry gitmişti.

Ve bir daha geri dönmeyecekti.

* * *

Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #56: Sihirli Miraslar Galerisi okumak için tıklayın!

Çeviren: Tuba Toraman

8 Yorum

Bir Yorum Ekle

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir