Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #57: Altın Tüy Kalem

Karanlık Prens - İçimdeki Karanlık #57: Altın Tüy Kalem

GİRİŞ İÇİN TIKLAYIN.

54. BÖLÜM

55. BÖLÜM

56. BÖLÜM

Lord Voldemort’un o karanlık gece, Harry Potter‘ı öldürmeyip kendi oğlu gibi büyütmeye karar verdiği alternatif bir hayran hikâyesine ne dersiniz?
Karanlık Prens” serisini, Safina Mazhar‘ın kaleminden ve yazarın gözden geçirdiği yeni versiyon üzerinden taze bir çeviriyle sizlerle buluşturuyoruz. Karşınızda İçimdeki Karanlık cildinin elli yedinci bölümü!

bölüm 57

Altın Tüy Kalem


Lucius’un sözlerinin ardından yaşanan sessizlikte, bütün gözler ve asalar Harry’ye dönmüştü. Ama Harry gözlerini Lucius’tan ayırmıyor, ona ters ters bakmaya devam ediyordu. Arkasında, Damien, Ginny, Ron ve Hermione’nin birbirlerine daha da sokularak ona daha çok yaklaştıklarını hissetti – ve nedenini de gayet iyi biliyordu. Ölüm Yiyen’lerin onlara doğru geldiklerini ve etraflarını daralttıklarını bilmek için dönüp bakmasına gerek yoktu.

“Mantıklı ol,” dedi Lucius, dikkatli ve yavaş adımlarla Harry’ye doğru yürüyerek. “Kaçabileceğin hiçbir yer yok. Etrafınız sarılı.”

Harry’nin yeşil gözleri kararmış, yumrukları sıkılmıştı. Ama hâlâ konuşmuyordu.

Lucius’un bakışları, Harry’nin arkasında toplanan Ron, Hermione, Ginny ve Damien’ın üzerinden geçti. “Sen bizimle pek âlâ savaşabilirsin, Harry,” dedi ve başıyla küçük yaştaki büyücüleri gösterip ekledi: “Ama ya onlar?”

Harry kaskatı kesildi ve Lucius’un yüzünden belirgin bir rahatlama ifadesi geçti. Lucius bu durumdan faydalanarak daha da yaklaştı ve yumuşak bir sesle devam etti: “Teslim ol, Prens. Bizimle gel, çocuklar da zarar görmeden kendi yollarına gitsin.”

Harry kıpırdamadı; ne asasını çıkarıp onlarla savaşmaya çalışmış, ne de Lucius’un teklifini kabul edip ona doğru bir adım atmıştı. Ancak, aniden bileğini bir elin kavradığını hissetmişti. Harry omzunun üzerinden baktığında Damien’ın korku dolu bakışlarıyla karşılaştı. Damien onu daha da sıkı tutarak başını iki yana salladı. Harry, Damien’ın gözlerindeki sessiz yalvarışı konuşmasa dahi okuyabiliyordu: ‘Sakın yapma, Harry! Teslim olma! Ona dönme!’

Harry Voldemort’a dönerse başına neyin geleceğini biliyordu; gerçek ailesinden sonsuza kadar koparılmış olacaktı. Voldemort, önce Hortkuluk’larını yok ettiği için onu cezalandıracak, sonra da ona Hafıza Büyüsü yaparak onun yeniden Potter’lardan nefret etmesini sağlayacaktı. Hatta Harry’yi yeniden kölesi haline getirmek yerine, öldürmeyi de tercih edebilirdi. Dürüst olması gerekirse, Harry ikincisini tercih ederdi. Kullanıldığı bir hayata yeniden dönmektense, ölümü memnuniyetle kabul ederdi.

Lucius Malfoy

Harry’nin bakışları, Damien’dan, önce Hermione’ye, sonra ise Ron ile Ginny’ye kaydı. Diğerlerinin yüzünden de korku okunuyordu, ama Harry’ye bakan keskin gözleri, ona, ‘sakın teslim olayım deme!’ diyordu. Harry yeniden Damien’a baktı ve ona belli belirsiz gülümseyip yüzünü yeniden Lucius’a döndü.

Harry’nin kararlı ifadesini görünce, etraflarında bir çember oluşturmuş Ölüm Yiyen’ler asalarını Harry ile diğer dördüne doğrulturken, Lucius şansını bir kez daha denedi: “Lütfen, Harry, işleri daha da zorlaştırma.”

Harry başını iyice kaldırıp sonunda konuştu: “Hadi ama, Lucius.” Sesi tüm salonda yankılanmıştı. “Benim işleri ne zaman kolaylaştırdığımı gördün ki?”

Lucius’un yüzünden çok kısa bir hüzün ifadesi geçti. “Pekâlâ,” dedi, “sen bilirsin, Prens.”

Tam o anda, çok sayıda büyü her bir yönden Harry’ye doğru uçtu. Ancak, Harry asasına kimsenin göremediği bir hızla ulaşmıştı. Asasının tek bir hareketiyle, Harry’nin tüm vücut kalkanı belirip diğer dört çocuğu da içine alacak şekilde etraflarını sarmıştı. Sayısız büyü parlak mavi baloncuğa çarpıyor, çarptığı gibi de yutuluyordu.

Damien etraflarını saran mavi saydam baloncuğun içinden, Ölüm Yiyen’lerin onlara büyüler göndermeye devam edişini izledi. Büyülerin hiçbiri Harry’nin güçlü kalkanından geçemiyordu. Ancak, Damien kalkanın sonsuza kadar dayanmayacağını da biliyordu. Daha şimdiden ağabeyinin yüzünde biriken lekeleri ve güçlü kollarının titrediğini görebiliyordu. Harry’nin alnından terler boşalıyor, elindeki asası kalkanı yerinde tutabilmek için direnirken fena halde titriyordu; kalkana vuran lanetlerin ise ardı arkası kesilmiyordu. Damien başını eğip göğsüne baktı; elini kaldırarak kıyafetinin altında duran Lahyoo Jisteen’a dokundu. Bu güçlü taş Ölüm Yiyen’lerin saldırısından korunmak için büyülenmişti. Eğer Damien Harry’nin ve arkadaşlarının önünde durursa, onları koruyabilirdi.

Damien, tüm cesaretini toplayıp ağabeyine canlı kalkan olmak için sırtını dikleştirdiği anda, Harry’nin elinde ikinci bir asa olduğunu fark etti. Damien daha onun ne yapmayı planladığını anlayamadan, Harry kollarını her iki tarafa doğru iyice gererek uzatmıştı. Bir asa kalkanını tutmak için desteklerken, diğeri doğrudan içinde Tüy Kalem’in bulunduğu camekâna doğrultulmuştu. Harry, gözlerini, mavi saydam baloncuğun öbür tarafında duran Lucius’a kitleyerek sırıttı; sarışın Ölüm Yiyen Harry’nin ne yapmak üzere olduğunu anlamıştı ve dehşetle bakıyordu.

“Reducto!”

Damien

Jet gibi bir ışık Harry’nin asasından fırlayarak camekâna vurdu. Cam parçalarına ayrılarak Altın Tüy Kalem’i tüm ihtişamıyla ortaya çıkardı. Çok kısacık bir an, hiçbir şey olmadı.

Ardından, salonu korkunç bir ses doldurdu.

Ölüm Yiyen’ler Harry’ye olan amansız saldırılarına devam ediyorlardı, ama salonu dolduran tiz, kulak tırmalayıcı feryatlar onların dikkatlerini dağıtmıştı. Dört çocuk Harry’nin yanardöner mavi kalkanın içinde durmaya devam ederek etraflarına baktılar ve tam o anda, galerinin mücevherlerle bezeli duvarlarından siyah dumanların sızdığını fark ettiler. Dumanlar git gide sızarak zemini dolduruyordu. Zemindeki siyah dumanlar ise girdaplara dönüşerek şekillere dönüşüyordu.

Harry’nin ne yaptığını fark eden Lucius’un gözlerinden dehşet okunuyordu.

Saniyeler içinde, salonun tamamı bu tuhaf şekillerle dolmuştu. Bu şeyler siyah donanma kıyafetleri giyiniyor, yüzleri ise taktıkları siyah kaskların ardında gizleniyordu; –ilk bakışta el gibi görünen­– ellerinde ise kılıçlar taşıyorlardı. Damien, bu tuhaf adamların taşıdığı uzun, parlak kılıçların aslında bileklerinden çıktığını fark edince, dehşete düşmüştü. Bu şeylerin elleri yoktu.

Bu garip yaratıklar, Altın Tüy Kalem’in yanında toplanan büyücülere doğru harekete geçtiler. Ölüm Yiyen’ler hedeflerini değiştirmek zorunda kalıp asalarını Karanlık Prens’ten, hızla, onlara doğru yaklaşan ve kılıç taşıyan adamlara doğrulttular. Harry’nin beklediği an da buydu.

Onlara yapılan saldırı durduğu anda, Harry kalkanını indirip çevik bir hareketle Altın Tüy Kalem’i bulunduğu kaideden kaptığı gibi aldı. Hortkuluk’a dokunduğu anda yara izi acıdan kavrulsa da inlemesini bastırmıştı.

Bir iki saniye sonra ise Harry bir elinde Hortkuluk, diğer elinde Damien’ın elini tutmuş bir halde deli gibi koşuyordu. Hermione, Ron ve Ginny ise, Ölüm Yiyen’ler ile Lucius’u kılıçlar taşıyan siyahlar içindeki yaratıkların ortasında bırakıp, hemen arkalarından koşmaya başladılar. Harry, Lucius’un Ölüm Yiyen’lere “Prens’i durdurun!” diye bağırdığını duydu, ama Ölüm Yiyen’ler onlara dört bir koldan inen kılıçlardan korunmaya çalışmakla fazla meşguldüler.

Ancak, henüz çok uzaklaşamadan, eli kılıçlı siyahlar figürlerden sekiz tanesi Harry’nin yolunu keserek onu durdurdu. Harry hızla dönüp elindeki Tüy Kalem’i Ron’un eline sıkıştırdı.

“Ne olursa olsun, sakın bırakma!” dedi.

Ron, parmaklarıyla Hortkuluk’u sıkı sıkıya kavrayıp başıyla onayladı.

Harry’nin ellerinde bir kez daha iki asa belirmişti. Kararmış yeşil gözleriyle önündeki sekiz şekli incelerken, asalarını kaldırdı.

“Bu şeyler de neyin nesi?” diye sordu Ron, elindeki Tüy Kalem’i kendine daha da yakın tutarak.

“Korakilee’ler,” diye cevapladı Harry, yüzünü çevirmeden. “Voldemort’un emri üzerine Hortkuluk’u korumak için buradalar. Bu şeyler onun yarattığı varlıklar,” diye açıkladı. “Hortkuluk’la buradan çıkmamıza izin vermeyecekler.”

“Ee ne yapacağız, o zaman?” diye sordu Damien.

Harry elindeki asaları daha da sıkı kavradı. “Ne yapmamız gerekiyorsa onu,” diye cevapladı, çenesi kısılmış, gözleri keskinleşmiş bir halde. “Hortkuluk’suz buradan çıkmayacağım.”

Damien hiçbir şey söylemeden asasını çıkardı. Hermione ile Ginny’nin asaları zaten ellerindeydi. Ron da, Tüy Kalem’i cüppesinin cebine yerleştirip titreyen ellerle asasını kaldırdı.

Harry onlara baktı; önce şaşırmış, sonra ise yüreğini sessiz bir gurur kaplamıştı.

“Reducto kullanın,” diye emretti Harry, Korakilee’ler onlara doğru atılmadan önce kılıçlarını tehlikeli bir şekilde sallarken. “Başlarındaki kaskları hedef alın ve yapabilirseniz, kalkanlarınızı kaldırın.”

Sekiz Korakilee aynı anda bir bütün halinde harekete geçip Harry ile diğerlerinin üzerine saldırdılar. Her birinin asasından çıkan Reducto büyülerinin yarattığı kırmızı ışık seli, siyah kasklarına doğru uçup onları paramparça etti. Dört çocuğun dördü de, onlara doğru gelen dört Korakilee’yi Harry’nin emrettiği gibi vurmayı başarmış, siyah kasklarını parçalamayı başarmışlardı. Hermione, bu yaratıkların yüzleri olmadığını fark edince, çığlığı bastı. Yüzlerinin olması gereken yerde kocaman delikler vardı; ne göz ne burun ne ağız, hiçbir şey yoktu.

“Bizi nasıl görebiliyorlar?” diye bağırdı Hermione, onlara doğru gelmekte olan bir Korakilee’ye daha Reducto büyüsü yollarken.

“Göremiyorlar; onlar yalnızca korumaları gereken objeyi hissedebilirler,” diye cevapladı Harry, geriye kalan son Korakilee’nin ona doğru inen kılıcından kurtulmak için eğilerek; ardından, yaratığı tam zamanında yere indirdi.

Sekiz Korakilee’yi indirmeyi başardıkları anda, Harry kendini etrafları başka bir yaratık ordusuyla sarılmış halde buldu.

Damien süratle art arda iki Reducto büyüsü gönderdi. “Yani, sadece Tüy Kalem’i hissedebildiklerini mi söylüyorsun? Bizi hissedemiyorlar mı?” diye sordu.

“Hayır, canlı varlıkları da hissedebiliyorlar,” diye cevapladı Harry, Korakilee’lerden birini başından vurup başka bir tanesine daha lanet gönderirken.

Beşi ne kadar Korakilee indirebilirse indirsin, hemen ardından yenileri gelmeye devam ediyordu. Hatta aralarından kaskları parçalanmış bazıları, yeniden kalkıp kılıçlarını sallayarak körlemesine üzerlerine gelmeyi sürdürüyordu.

Voldemort’un ölü yaratıklarıyla savaşırken, Harry’nin duyuları keskinleşmiş, sihrinin gücü ise etrafına yayılmaya başlamıştı. Bir büyünün ona doğru havayı yararak gelişini daha gözünün ucuyla görmeden sezmişti. Tam zamanında kalkanını kaldırarak ona yollanan Sersemletme Büyüsü’nü yolundan çekti. Harry dönüp Lucius’a baktı; ona büyüyü yollayan oydu. Harry’nin dikkati Korakilee’lerin üzerindeyken fırsattan istifade onu yakalamaya çalışmıştı. Harry, çok kısa bir süre, Lucius’un gözlerinin içine bakmak dışında bir şey yapmadı. Bir iki saniye sonra ise, ikisi de üzerlerine saldıran çok sayıda Korakilee yüzünden gözlerini birbirlerinden ayırıp kendi canlarının derdine düştüler.

r5t8ih0s687y

Harry ender rastlanan gücünü son damlasına kadar toplayıp içinde biriken gücü etrafına saçtı. Gücünü yaklaşan Korakilee’lerin üzerine gönderip onları yere yapıştırdı.

“Hadi,” diye bağırdı Harry, Ron’a ve Damien’ı tuttuğu gibi süratle koşmaya başladı.

Ölüm Yiyen’lerden ona doğru büyüler uçuyor, onu durdurmaya çalışıyorlardı; ancak, Harry, ona uçan büyüleri, arkasında duran Ölüm Yiyen’ler ile Korakilee’lere doğru geri püskürttü.

Harry ve diğerleri, önlerindeki dev çıkış kapısını kırarcasına açarak Ölüm Yiyen’leri Korakilee saldırısının ortasında bırakıp kendilerini galerinin dışına attılar. Sonunda dışarı çıkmayı başarmışlardı. Harry hızla dönerek kapıları sürgüleyip kapattı. Korakilee’lerin de, Ölüm Yiyen’lerin de peşlerine düşmemeleri için kapıları büyüyle sıkı sıkıya mühürledi.

Bundan sonra ise durmadı; kapıları kilitlediğinden emin olduktan sonra dönüp koşmaya devam etti. Çocuklar da onu yakından takip ediyorlardı. Harry, galeri ile aralarına iyi bir mesafe koyuncaya kadar koşmayı sürdürdü. Şimdi, artık, bulundukları yerden sadece galerinin cam kubbesinin tepesi görünüyordu. Harry elleriyle dizlerini tutup soluklanmak için durdu; nefesini düzenlemesi biraz zaman aldı. Sonunda, doğrularak karşısında duran dörtlüye baktı; hepsi nefes nefese kalmış, titriyorlardı, ama yüzlerinde şaşkınlığın yanında, hafif bir gülümseme de vardı.

“Başardık,” dedi Hermione, nefes nefese. “Oradan çıkmayı da, Hortkuluk’u almayı da başardık.”

Ron cebinden Altın Tüy Kalem’i çıkarıp gururla kaldırdı; yüzü mutlulukla parlıyordu. “Başımıza gelen onca şeye rağmen, iyi iş çıkardık. Daha kötüsü de olabilirdi,” dedi.

“Daha kötü ne olabilirdi ki?” diye sordu Ginny, sinir bozucu bir halde.

Aniden beliren korkunç bir sesle, Ginny’nin sorusu cevap bulmuş oldu. Harry dönerek galerinin olduğu uzak mesafeye baktı. Galerinin görkemli cam kubbesi parçalanmış, içinden çıkan siyah dumanlar sokaklara doluşmaya başlamıştı. Anlaşılan, Korakilee’lerin onlarla iş henüz bitmemişti.

Harry dönüp kaskatı kesilmiş duran Ginny’ye baktı. “Ne şom ağızlısın!”

Dördü birden hızla dönerek sokak boyunca koşmaya başladılar. Gerçi, koşmalarının hiçbir faydası yoktu. Dakikalar içinde, Korakilee’ler onlara yetişmiş, peşlerine düşmüşlerdi bile. Harry arkasına birkaç isabetli lanet gönderdi, ama bu onları neredeyse hiç yavaşlatmamıştı.

ginny weasley

Harry bu ölü yaratıkları büyü dünyasının sınırında bulunan küçük bir Muggle kasabasına doğru sürüklediğinin farkındaydı. Ama ne yapacağını bilmez haldeydi; gidebilecekleri başka hiçbir yer yoktu. Yaklaşmakta oldukları sokak Muggle’larla kaynıyordu.

İşte tam o anda, yolda duran bir arabayı fark etti; arabanın içindeki Muggle, penceresini indirmiş, bir barın önünde duran bir grup adamla laflıyordu. Harry kendini hızla yolun karşısına attı; arkasındaki dörtlü de körlemesine onu takip ediyordu.

Harry bir saniye bile vakit kaybetmedi. Asasız ve sessiz bir büyü yollayıp arabanın kapılarını açarak Muggle’ı şaşkına çevirdi. Harry, adama, neler olduğunu anlamasına yetecek kadar bile zaman tanımamıştı. Süratle adama doğru koşup onu arabadan hızla çekerek sertçe yola fırlattı; adam konuştuğu Muggle’ların arasına düştü.

“Binin!” diye bağırdı Harry ve dört çocuk birden hızla kendilerini arabanın içine attılar.

Harry sürücü koltuğuna, Ron da yolcu koltuğuna atlamıştı. Hermione, Ginny ve Damien ise arkaya doluştular.

“Hey!” diye bağırdı Muggle, hızla ayağa fırlayıp arabasını çalan çocuklara. “Durun! Ne yapıyorsunuz?”

Harry adama arabasını almak için dövüşecek fırsatı tanımadı. Anahtarlar kontakta, motor ise çalışır vaziyetteydi. Harry Korakilee’lerin dağılarak sokağa doluştuklarını gördü. El frenini indirdiği gibi, ayağını gaza bastı. Araba, gerçek sahibi ya da Korakilee’ler ona ulaşamadan, hızla harekete geçti. Korkunç bir süratle yola çıkarlarken, Harry’nin yanında oturan Ron çığlığı basıp hızla yanındaki emniyet kemerine asıldı.

Harry’nin dikkati arkalarından onları takip eden Korakilee ordusunda olduğu için, Ron’un çığlığını fark etmedi bile. Arabayı hızla kırıp köşeyi dönerken, bu sefer hepsi birden çığlığı bastılar. Harry peşindeki Korakilee’leri Muggle kasabasından uzaklaştırıp etrafta yeşillik araziden başka bir şeyin olmadığı upuzun düz bir yola saptı.

Aşırı sürat yaptığı halde, Korakilee’lerden birkaçı arabaya ulaşmayı başarmış, arabanın tepesine tırmanmışlardı. Damien, yanındaki pencere parçalanır ve bir Korakilee kılıçlı elini ona doğru saplamaya çalışırken, tam zamanında başını eğdi. Hermione’den gelen başarılı bir Reducto büyüsü Korakilee’yi geriye savurup arabadan aşağı attı. Harry’nin yanındaki pencerenin camları ise hâlâ açıktı; Harry yan aynadan başka bir Korakilee’nin arabanın yanından sarktığını fark etti. Yaratığı ona yaklaşana kadar bekleyip ardından, dirseğini penceren dışarı çıkararak Korakilee’nin kaskına indirdi. Siyah şekil arabadan aşağı düşmüştü. Ama düşürdükleri iki Korakilee’ye rağmen, daha fazla sayıda Korakilee arabaya tırmanmaya devam ediyordu. Harry arabanın limitlerini zorlayarak arabayı sağa sola kırmaya, Korakilee’leri düşürmeye çalıştı.

“Harry! Araba kullanmayı nereden öğrendin?” diye sordu Ron, can havliyle koltuğuna yapışmış bir halde.

ron weasley

“Bilmek istemezsin,” dedi Harry, keskin bir dönüş yapıp arabadakileri tek bir tarafa yapıştırırken.

Korakilee’ler hâlâ arabanın üzerinde duruyorlardı ve Harry ne kadar hızlı giderse gitsin ya da ne denerse denesin, onlardan kurtulmayı başaramıyordu.

Birdenbire, arabanın tavanından inen bir kılıç Hermione’yi neredeyse ikiye bölüyordu.

“Eğilin!” diye bağırdı Damien ve arkadaki üçlü aynı anda oturdukları koltuklardan yere inerek ellerinden geldikçe keskin kılıçtan kaçınmaya çalıştılar.

Kılıç hızla geri çekildi ve sonra, yeniden saplandı; bu kez ise arabanın ön tarafına yakın bir yere inmiş, Harry’nin kolunu sıyırıp geçmişti.

“Harry!” diye bağırdı Ron; kılıç yeniden çekilmiş, ama Harry’nin kolunu fena halde kesmişti.

“Ron, yerime geç!” dedi Harry, kolundaki acı yüzünden dişlerini sıkarak. Harry asasını bir kılıca dönüştürüp hareket halindeki arabadan dışarı tırmanmak için kendini açık pencereden dışarı atarken, Ron emniyet kemerini sökerek direksiyonun başına geçti.

Ron Harry’nin yerine oturup arabanın hızını korumak için ayağını gaza yapıştırdı. Harry hareket halindeki arabadan fırlamasın diye, Ron arabayı çok sarsmamak için ciddi bir mücadele veriyordu. Bu hızda giderken ona neler olabileceğini düşünmek bile istemiyordu.

Damien Korakilee’lerin teker teker arabadan aşağı düştüklerini gördü. Arka pencereye dönerek düşen Korakilee’lerin yolda yuvarlandıklarını, bir iki saniye sonra duman olup yok oluşlarını izledi.

Bir iki dakika sonra, Harry yeniden belirdi. Ron dikkatli bir şekilde arabayı sabit tutarak yolcu koltuğuna geçerken, Harry de kendini tekrar sürücü koltuğuna attı. Dördü birden, şimdi, hareket halindeki arabanın tepesinden savaşıp gelen, soluk soluğa kalmış, kesik kesik nefes alan Harry’ye bakıyorlardı.  Kolundaki kesik dışında, pek yaralanmışa benzemiyordu.

“İyi misin?” diye sordu Ron.

“Evet,” diye cevapladı Harry.

Damien bir kez daha dönüp arkasına baktı. “Gittiler,” dedi. “Galiba pes ettiler.”

Harry dikiz aynasından ona bir bakış attı. “Hortkuluk’u geri alana kadar pes etmeyecekler,” dedi.

Ron cebine uzanarak içinden Altın Tüy Kalem’i çıkarıp ona baktı. “Belki de, bunu ne kadar çabuk yok edersen o kadar iyi olur.”

Harry bir şey söylemedi, ama başını çevirip Ron’un ellerinde tuttuğu ihtişamlı esere baktı. Gözleri, babasının ruhundan bir parçayı taşıyan nesneye kitlenmişti. Harry’nin nefesi göğsünde sıkışıp kaldı. Hayır, o onun babası değildi. Artık değildi. Hiçbir zaman olmamıştı.

“Harry!” diye bağırdı Ron, Harry’nin dikkatini yeniden yola çekerek; yoldan kaçmaları gerekirse diye, Harry’nin elleri sıkı sıkıya direksiyona yapışmıştı. Ancak, Harry bir anda frene yüklenerek arabayı öyle ani durdurdu ki, neredeyse hepsi arabadan uçacak gibi olmuşlardı.

Gerçi, kimse bundan şikâyetçi de olmamıştı. Ağızlarından Harry’yi azarlayacak tek bir söz dahi çıkmamasının bir sebebi vardı; her birinin gözleri önlerindeki görüntüye kitlenmiş, nefesleri göğüs kafeslerinde sıkışıp kalmıştı.

Yolun ortasında duran ve doğrudan onlara bakan biri vardı ve bu kişi, Lord Voldemort’un ta kendisiydi.

Ron, Karanlık Lord’u ilk fark eden ve Harry’ye durması için bağıran olduğu halde, gözlerine inanmıyordu. Hermione, Ginny ve Damien da ölümcül bir sessizliğe gömülmüş, ağızları ve gözleri kocaman açılmış bir haldeydiler.

Harry kıpırdamadı. Zümrüt yeşili gözleri, kırmızı gözlerini ona diken Karanlık Lord’a kitlenmişti. Ardından, Harry’nin gözleri karardı. Elini kaldırarak arabayı çalıştırdı.

lord voldemort5

“Harry?” diye inledi Ron, korkuyla.

Harry konuşmadı. Onun yerine, gaza basarak arabayı harekete geçirdi. Vitesi değiştirerek hızı artırıp arabayı doğrudan Lord Voldemort’un üzerine sürmeye başladı.

“Harry!” diye bağırdı Damien, onun arkasından. “N’apıyorsun?”

Harry cevap vermedi.

Lord Voldemort arabanın ona doğru yaklaşmasını izlerken yerinden kımıldamıyordu.

“Aman Tanrım!” diye haykırdı Ron, panikle. “Harry! Dur!”

Ron, Karanlık Lord’un bir Muggle zımbırtısının üzerinden geçmesine izin vermeyeceğini pek âlâ biliyordu. Arabayı parçalarına ayıracaktı ve Ron kendilerinin de arabayla birlikte parçalara ayrılmasından feci şekilde korkuyordu.

Ancak, yine de, Harry hız limitini arabanın gidebileceği en yüksek seviyeye çıkararak ona doğru hızını artırdı. Öfke tüm vücudunu sarmış, gözleri neredeyse siyah rengini almıştı. Ailesinin gizli albümünde gördüğü fotoğraflar gözlerinin önünden bir bir geçiyordu. James kıkırdayan Harry’yi havaya atıp tutuyor, her tuttuğunda ona küçük bir öpücük konduruyodu. Bu görüntü bir anda değişerek öfkeli bir James’in üç yaşındaki Harry’yi yakalayıp yere fırlattığı ve kemeriyle acımasızla dövdüğü bir görüntüye dönüştü. Ama o James değildi. O hiçbir zaman James olmamıştı. O her zaman Voldemort’tu. Harry gaza iyice basarak tüm gücüyle yüklendi.

Araba şimşek gibi bir hızla ilerliyor, hiçbirinin kurtulamayacağı bir yıkıma doğru sürükleniyordu.

“HARRY!” diye bağırıyordu arkasındaki üçlü, ama Harry onları duymuyordu bile.

Ron bir elini kaldırıp başını kapatarak gözlerini yumdu. Diğer eli ise hâlâ sıkı sıkı Hortkuluk’u tutuyordu.

Harry başını çevirdi ve siyah gözlerini Altın Tüy Kalem’e dikti. Hortkuluk’un alevler içinde kalmasıyla, Ron ciyaklayarak elini çekti. Altın Tüy Kalem aldığı alevlerin ardından toz bulutuna dönüştü. Tam da o esnada, araba Lord Voldemort’un üzerinden geçti. Karanlık Lord siyah bir dumana dönüşüp ortadan kayboldu. Araba onun içinden geçip yolda ilerlemeye devam etti.

Ron, arkada oturan diğer üçüyle birlikte, siyah dumanın yok olup ardında hiçbir iz bırakmayışını izledi. Hepsi birden başlarını çevirip siyah gözleri önündeki yola kitlenmiş bir halde arabayı sürmeye devam eden Harry’ye baktılar.

* * *

Ron arabadan inmiş olmaktan memnundu. Kardeşi ve arkadaşlarıyla beraber orada öylece duruyor; akşam rüzgârı saçını ve kıyafetlerini uçururken, yüzündeki terleri de kurutuyordu. Ron, gözlerini, altlarında trafiğin aktığı otoyola dikmişti. Arabaların farları açıktı ve yol apaydınlık görünüyordu. Gerçi, kendileri otoyolun üzerindeki bir köprüde oldukları için ışık onlara ulaşmıyordu.

Ron rahat bir soluk verdi. Kurtulmuşlardı. Aynı Gündüz Gezen’lerin saldırısına uğradıkları günkü gibi, bu korkunç olaydan da Harry sayesinde sağ çıkmayı başarmışlardı. Başını çevirip baktığında, Harry’yi, onlardan biraz uzak bir yerde durmuş, altlarından geçen araçları izlerken gördü. Gözlerinin normal zümrüt yeşili rengini yeniden aldığını görmek, onu rahatlatmıştı.  Harry’nin gözlerinin renk değiştirebildiğini bilmiyordu. Buna şahit olmak ne kadar canını sıkmış olsa da, o kararan gözlerin Hortkuluk’ları yok etmekle bir ilgisi olduğunu anlamıştı.

Yine de, buna inanamıyordu. Voldemort’un ruhundan bir parçayı yalnızca tek bir bakışıyla yok etmişti. Harry’nin sessizce duran görüntüsüne baktı. Müdür’ün Harry’yi hayatta ve güvende tutmak için verdiği yiğit mücadelenin sebebini şimdi anlıyordu. Görünen o ki, Voldemort’u yok edebilecek kabiliyete sahip tek insan, Harry idi. Ama Ron bunun hiç adil olmadığını da biliyordu. Harry’nin Voldemort’u yok edecek bir güce sahip olması, bunu yapmayı istediği anlamına gelmiyordu.

ron weasley 2

Ron, diğer üçünü düşüncelerine dalmış bir halde bırakarak, Harry’ye doğru yürüdü. Ron yanına gelince, Harry sırtını dikleştirdi. Ama yine de konuşmuyordu.

“Bir sonraki plan ne?” diye sordu Ron. “Buradan nereye gidiyoruz?”

Harry cevap vermeden önce bir süre bekledi. “Buharlaşabilirsin,” dedi, usulca. “Ginny ile Hermione’yi yanına alıp eve götür.” Durdu. “Damien’ı eve ben götürürüm.”

“Demek istediğim o değildi.”

Harry dönüp Ron’a baktı.

“Demek istediğim, Hortkuluk aramak için bundan sonra nereye gideceğiz?” diye açıkladı Ron.

Harry’nin gözleri kısıldı. “Sen hiçbir yere gitmiyorsun. Dur artık,” dedi. “Bu gece olanlardan sonra, Hortkuluk avlamanın ne kadar tehlikeli olduğunu anlamış olman gerekirdi.”

“Bu geceden sonra benim anladığım şey, Voldemort’un artık senin ne yaptığını biliyor olduğu,” diye cevapladı Ron. “Bu da, bundan böyle, geriye kalan Hortkuluk’larını bizzat koruyacağı anlamına geliyor. Önüne daha büyük tuzaklar kuruyor olacak.” Harry’nin gözlerine baktı. “Şimdi, bizim yardımımıza her zamankinden çok ihtiyacın var, çünkü Hortkuluk’ları bir başına avlaman, senin için olduğu kadar, artık bizim için de çok tehlikeli.”

Harry başını iki yana salladı. “Ben kendimi savunabilirim, ama siz yapamazsınız. Hepinizin bu işten uzak durması daha güvenli.”

“Yapamayız, Harry,” dedi Ron. “İstesek bile, bu geceden sonra artık yapamayız. O Korakilee saldırısından sağ kurtulan Ölüm Yiyen’ler gidip ona her şeyi anlatacaklar; bizim senin yanında olduğumuzu ona söyleyecekler. Bizim sana yardım ettiğimizi biliyor olacak.” Gözlerini Harry’ninkilerden ayırmıyordu. “Artık hiçbirimiz için güvenli bir yol yok. Yani, gördüğüm kadarıyla, artık bizler de tehlikede olduğumuza göre, en azından sana yardım ederek ona karşı savaşabiliriz.”

Harry hiçbir şey söylemedi; onun yerine, tartışmaktan kaçınmak istercesine gözlerini kaçırıp karanlık gökyüzüne baktı.

Ron bir süre bekledikten sonra konuştu: “Onun gerçek olmadığını nasıl anladın? Aslında orada olmadığını?” Ron, Lord Voldemort’un duman olup yok olan görüntüsünü gördüğünden beri, bu sorunun cevabını merak ediyordu.

Harry’nin yüzünde küçük, alaycı bir gülüş belirdi. Cevap vermedi, ama elini kaldırıp alnını kaşıdı. Ron anlamıştı. Harry’nin alnındaki ağrının hafifliği ona yolda duran şeyin Hortkuluk’a dokunmaya cüret edenleri korkutmak için kurulan bir tuzaktan başka bir şey olmadığını söylemişti.

Harry yüzünü Ron’a çevirdi. “Saat geç oluyor,” dedi. “Gitmeliyiz.”

Ron başıyla onayladı.

Harry onun yanından geçerken birden durdu. “Ağabeyin?” dedi, “hani, şu yaralanan. Acaba o…?”

Ron başını iki yana salladı. “Kurtuldu, ama Fenrir Greyback’in saldırısı onda…” Ron bocaladı; Bill’in çektiği ıstırabı anlatacak kelimeler bulamıyordu. “…yaralar bıraktı. Şifacı, yara izlerinin hiçbir zaman silinmeyeceğini söyledi.”

Harry bir şey söylemedi. Onun yanından geçip yolun kenarına bıraktıkları arabanın yanına gelene kadar yürüdü ve durdu.

“Damy ile iletişime geçip buluşacağımız yeri ona söylerim,” dedi. “Damy sizlere bildirir.”

Ron başıyla onaylarken gülümsemesine engel olamamıştı.

Harry başka hiçbir şey söylemeden Damien’ı eve götürmek için ona doğru yürüdü. Onun arkasından, Ron da, Ginny ve Hermione’yle eve dönmek için onlara doğru ilerledi.

* * *

Karanlık Prens – İçimdeki Karanlık #58: Gryffindor Hortkuluk’u okumak için tıklayın!

Çeviren: Tuba Toraman

29 Yorum

Bir Yorum Ekle

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir